Anadolu’dan kilometrelerce uzaklıkta bir Afrika şehri düşünün. Bu şehri dolaşırken size ait geçmişin izlerini fark ediyorsunuz. Sizin bir parçanızın burada olduğunu, ruhunuzun hala canlı tutulduğunu bu şehirde görebiliyorsunuz. İşte bu şehrin adı: Harar.
Harar sizin şehriniz, onun sokaklarını dolaşırken sanki Anadolu’da Mardin şehrinin sokaklarında adımlar atıyorsunuz. Sizi Odunpazarı evleri karşılıyor sanki. Ahşap süslemeli kapıları Anadolu’nun birçok kasabasında 30-40 yıl önce görebileceğiniz meskenlerin olduğunu fark ediyorsunuz.
Harar, 10 yıl kadar Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde kalmasına rağmen Osmanlı şehir mimarisinin tüm esintileri hissediliyor. Şehrin merkezinde tüm yolların kesiştiği noktada bugün kilise olarak kullanılan fakat aslı Osmanlı camisi olan bir mabed sizi selamlıyor. Etiyopya’nın İslam düşmanı kralı II. Menelik şehrin en eski olmayan ama en görkemli camisini kiliseye çevirmesine rağmen kilisenin içindeki Müslüman mezarları bu mabedin size ait olduğunun işaretini veriyor.
Harar, Müslümanlarca kutsal kabul edilen dördüncü şehir. Mekke, Medine ve Kudüs’ün kardeşi. Müslüman emirliği olduğu binli yıllardan beri hiçbir zaman batılı güçlerin sömürüsüne girmemiş bir şehir. İslam’ın doğu Afrika’da siyasi ve kültürel olarak bayraktarlığını yapmış.
Harar, bir barış ve huzur şehri. Kral Menelik şehri işgal edene kadar inSanlar burada barış ve huzur içinde yaşamışlar. Kan dökülmeyen şehir olarak tarihte yerini almış bir şehir Harar.
Harar’ın tarihi İslam’ın yayılış dönemi ile başladığına dair anlatılar var. İslam dininin ilk kez İkinci Habeşistan hicreti ile Harar’a sahabelerin geldiğine inanılıyor. Miladi 615’de Hz. Peygamber’in kızı Rukiye’de Harar’a gelenlerden. Rukiye yaklaşık dört ay Harar’da yaşıyor ve bu dönemde Hararlılar arasında İslamiyet de yayılıyor. Müslümanlara baskılar azalınca Hazar’daki sahabelerin bir kısmı dönüyor bir kısmı ise Harar’da kalmaya devam ediyor. Harar artık bir İslam beldesi oluyor ve Etiyopya’nın Hıristiyan kralının işgaline kadar Habeşistan’ın en büyük Müslüman beldesi haline geliyor.
İlk müezzin Bilal Habeşi’nin de Hararlı olabileceği söylentileri var, ama bu kanıtlanmış bir bilgi değil. Hararilerin ses tonları Etiyopya’nın diğer bölgelerinde yaşayanlarınkinden oldukça farklıdır. Onlar Kuran’dan ayetler okurken tiz bir ses güzelliği hissedersiniz. Belki de Hz. Bilal’in Harar’lı olabileceği buradaki insanların güzel sesli olmasından kaynaklanıyor.
Aslında Harar ile Arabistan arasında öteden beri ticari bir ilişki vardır. Hararilerin Arabistan’ın Mekke, Medine şehirleri ile Yemen’e gittiklerini tarih kitapları yazar.
Harar, zamanla Doğu Afrika’nın İslami merkezine dönüşüyor ve komşu bölgelere İslam’ın yayılması bu şehirden gerçekleşiyor. İlk Müslüman Emir
Haboba döneminde Kur’an Gey adı verilen okullar açılıyor. Bu okullarda İslam dini yerel Harar halkına öğretiliyor. Kısa bir süre içerisinde Harar şehri bir İslami propaganda şehrine dönüşüyor. Okullarda eğitim alan yüzlerce öğrenci diğer bölgelere Harar’dan gidiyor. Daha sonraki sultanlar zamanında da İslami eğitim ve İslam’ın yayılması teşvik ediliyor. Fakat bu faaliyetlerde en çok çalışanlar da İmam Ahmed ve Emir Nur adında iki Harar emiri.
İslam birçok Afrika ülkesine tüccarlar ve sufiler sayesinde girdi. Harar’da ise İslam’ın yayılması ne tüccarlar vesilesiyle ne de mistik şeyhler vasıtasıyla gerçekleşti. İslam müsteşriklerin yaptığı gibi kılıçla da yayılmadı. Harar ve çevresine Müslümanlık barış ve huzur ortamı içinde eğitim ve öğretim çalışmaları ile yayıldı.
Hararlıların barış ve huzur içerinde yaşamlarına iki insan ket vurdu. Bunlardan biri Fransızların romantik şairi Arthur Rimbaud, diğeri ise Hıristiyan Kral II. Menelik’ti.
Edebiyat kitaplarında bize Rimbaud genç yaşta ölen romantik, aşk şiirleri yazan bir şair olarak öğretildi. Fakat o romantikliğin ötesinde binlerce Müslümanın katledilerek öldürülmesinde rol oynamış biriydi. 1880’li yıllarda Somali’den gelen Rimbaud, kendini bir Müslüman gibi göstermiş, geleneksel kıyafetler giyerek İslam dinini kabul ettiğini inandırmıştı. Müslüman bir kadınla da evlenen Rimbaud daha sonra bu kadından ayrılarak Harar’da kendisine tahsis edilen Hintli Müslümanların yaptığı bir eve yerleştirilmişti. Burada dini sohbetlere katılan, camilere giden Rimbaud bir Müslüman gibi davranmaya özen göstermişti.
Aslında Rimbaud bir Fransız ajanıydı. Macera aramak veya İslam’ı araştırmak için Harar’a gelmemiş, daha sonra bu topraklara Fransızların yerleşebilmesi için raporlar hazırlamaya başlamıştı. Diğer taraftan ise Kral Menelik’e Müslümanların durumu, yaptıkları ile ilgili bilgiler veriyor ve Fransa’dan getirttiği silahları Müslümanları öldürmesi için satıyordu.
1886’da İslam’ın doğu Afrika’daki kalesi düşecektir. Kral Menelik Arthur Rimbaud’dan aldığı silahlarla binlerce Harariyi katlederek bin yıllık İslam şehrini tarumar edecektir.
Harar şehri artık Müslümanların bir şehri değildir siyasi olarak Fakat Harar şehri bu işgale rağmen kültürel olarak yaşamaya İslam’ın ruhunu yaşatmaya devam edecektir.
Rimbaud’un düşlerini kurduğu Ofelya belki de Harar’dı. Çünkü Rimbaud bize edebiyat ders kitaplarında okutulduğu gibi:
“Bin yıl geçti, Ofelya yine üzgün
Uzun sularda bir kefen gibi akıyor
Bin yıldır, gece gündüz deli gönlünün
Hüznünü meltem yellerine döküyor” demiyor muydu?