Diyanet’in Raporu

Diyanet’in, FETÖ’nün söylemini analiz ettiği bir raporu yayınlandı geçtiğimiz günlerde. Genel olarak takdirle karşılanan bir rapor oldu.

Başlangıç seviyesinde ve biraz da çok temel bazı başlıkları havi olan bu raporun ve yönteminin yeterince tartışılmadığını görüyoruz.

Tartışmadan kaçınmanın çeşitli sebepleri var: Muhafazakar çevre açısından rapor Diyanet’in bir işi olduğu için, devletin, hükümetin bir inisiyatifi olarak kabul ediliyor ve böylece resmiyet kazanmış olan bu raporun etkisini ve gücünü zayıflatacak bir söz söylemekten kaçınılıyor.

İkincisi, meselenin hassasiyeti sebebiyle, raporu tartışmanın, FETÖ’nün kendisini tartışmak anlamına geleceğine, raporu eleştirmenin FETÖ’ye taraf olmak anlamına geleceğine dair bir endişe, belki bir korku da onu tartışmayı güçleştiriyor olabilir.

Ama diğer çevreler bir yana, bu raporun öncelikle İlahiyat çevrelerinde tartışılması gerektiğini, raporun kritiklerinin, eklerinin, zeyllerinin yazılması ve böylece bir FETÖ Söylem Analizi Literatürü’nün oluşması gerektiğini düşünüyorum. Bunun zaman alacağının da farkındayım ama bir biçimde buna yönelik çalışmak gerekiyor. Aksi taktirde, rapordaki sorunların FETÖ’yü zayıflatan bir şey olmaktan ziyade, onu güçlendiren bir şeye dönüşme ihtimali bulunmakta. Bunu açacağım.

Öncelikle raporun yazarlarının/hazırlayıcılarının isimlerini künyede görmek isterdik. Hazırlayıcı kadro kalabalık olabilir. Okuyanlar, not alanlar, izleyenlerden oluşan geniş bir kadro hazırlıkta çalışmış olabilir. Ama o malzemeyi nihayetinde birileri tasnif etmiş, seçimleri yapmış, kaleme almış ve üsluplandırmıştır. Yani muhatabımız ve onun müktesebatı hakkında bir bilgiye sahip olmak isterdik.

Raporun imzayla çıkmasının bir yararı da, bu tespitler bir kurum adına yapılmış olsa da, kurumdan bazı isimlerin yaklaşımları, müktesebatları ve yöntem tercihleriyle sınırlı olduğunu bilmemizi sağlardı.

Rapor, Gülen’in sesli ve görüntülü külliyatı ile kitapları incelenerek, kendi ifadelerine dayanılarak söyleminin bir analizini yapıyor. Raporda herhangi bir yerde bu ifade geçmese de aslında bu “söylem analizi” denilen şey. Ama hemen başta söylemeliyiz ki, söylem analizi, açıkça söylenen ifadelerin analiz edilmesinden daha fazla bir şeydir. Söylem analizi esasen söylenemeyeni, satır aralarında gizleneni de görmeyi hedefler. Bunu elde etmek için de, verilerin yüzeysel bir değerlendirmesinden daha karmaşık ve katmanlı bir yöntem kullanmak gerekir. Çünkü bakın bu raporda Gülen’in 30 kadar kitabı, bilmem şu kadar yüz saatlik konuşmaları incelenmiş ama rapor toplam 140 sayfadan ibaret. Yani bu kadar malzemeden bula bula bu kadar mı yamukluk bulunmuş? Bu intibayı vermemek için, sadece sözlerinden alıntılar yapmak değil, sözlerinin toplamının ardındaki gizli gündeme dair, neredeyse bir arkeoloji yapmak gerekmektedir. Bunun zahmetli bir iş olacağı aşikar ama bunu gerçekleştirmek Diyanet’in ve İlahiyatların vazifesi.

Raporla ilgili daha detaylı bir tahlil yapmak istiyoruz. Ama şimdilik bazı hususlara işaret etmekle yetineceğiz.

Bu rapordan benim görebildiğim, FETÖ söyleminin esas stratejisi, gelenekte bir şekilde kökü bulunan (sadece fıkhi ve kelami değil, örfi ve tasavvufi olanı da kapsayan, multidisipliner bir geleneği kastediyorum) temaların ve söylem parçalarının, stratejik bir biçimde kurgulanmasından ibaret. Bu söylem parçaları, kendi özel stratejisi için yeniden montajlanıyor. Bu yapılırken de, söylemin kendisi değil ama istikameti, siyaseti ve ruhu çarpıtılıyor. Söz gelimi, keşfen hadis rivayeti, en azından tasavvufi gelenekte izine rastlanır bir şeydir. Ama bunu, masum bir ahlaki hedef bağlamından çıkartıp, siyasi-örgütsel bir hedef bağlamında, grup psikolojisi yönetimi bakımından yeniden kurgularsanız, başka bir şey yapmış olursunuz. Ya da Allah’ı müşahede meselesi. Bu da raporda söylendiği gibi hiç de marjinal bir görüş değil, tasavvufi metinlerin başlıca temalarındandır. Bununla rü’yet (kafa gözüyle görmek) kastedilmez, yakin (itminan ve kalp gözüyle görmek) kastedilir. Siz FETÖ söyleminin müşahedeye dair ifadesini bütünüyle, bağlamsız-siyasetsiz-yöntemsiz olarak eleştirirseniz, tasavvuf geleneğinin bir temasını da çöpe atmış olursunuz. FETÖ söylemi, bu tasavvufi temayı hangi amaçla kullandı, buna bakmak daha doğrudur. Söylem analizinin esas hedefi bu olmalıdır.

FETÖ’nün söylemine dair benim tespitim başlarda şuydu, hala aynı: FETÖ, sağlıklı dokular ve hücreler kullanılarak imal edilmiş bir Frankeştayn’dır. Frankeştayn da, sağlıklı hücrelerden ve dokulardan icat edilmişti. Ama ortaya bir canavar çıktı. FETÖ’yü eleştirmek için dini söyleminin tamamını çöpe atmaya çalışmak bazen gereksiz bir gayretkeşlik doğuruyor. Bunun neticesi her türden geleneksel ve Sünni söylemin çöpe atılmasına yol açabilir. Hayatında bir kez bile evlerine gitmemiş, sohbetlerine katılmamış, bir kaşık maklube yememiş biri olarak soruyorum: Eğer FETÖ söylemi, içinde gizli olan stratejik çarpıtmalara rağmen, zahiri olarak Sünni ve zahiri olarak makul dokular ve hücrelerden oluşmamış olsaydı, bu kadar devlet adamı, siyasetçi, diyanetçi, fıkıhçı, kanaat önderi, gazeteci, esnaf, sıradan halk ona nasıl inanır, onunla nasıl iş tutardı? Demek ki, söylem eleştirisi, söylemin yüzeysel bir analizini değil –çünkü yüzeyde “çoğu kez” sağlıklı dokular ve parçalar bulacağız-, söylemin siyasetini, gizli gündemini, stratejisini analiz etmelidir.

Sıradaki raporda yapılması gereken budur.