Daha insani bir seçim kampanyası

Seçim kampanyaları deyince akla gelenleri şöyle bir gözümüzün önünden geçirecek olursak, şarkılar, hafızada iz bırakan melodiler, sloganlar, afiş tasarımları, parti logolu, aday fotoğraflı posterler, mitingler, oy toplamak için yapılan dozu yüksek konuşmalar, elbette ardı arkası kesilmeyen polemikler ve mesnetli/mesnetsiz iddiaları sıralayabiliriz.
Liderlerle birlikte sembolleşmiş kimi işaret ve nesneleri de unutmayalım tabi. Demirel’in fötr şapkası, Ecevit’in kasketi, Erbakan’ın başparmağı, Özal’ın iki elini başının üzerinde birleştirmesi, Türkeş’in bozkurt işaretini, Erdoğan’ın son yıllarda kullandığı Rabia işaretini de bir kenara not etmiş olalım.
Üstü açık otomobil, pikap ya da seçim otobüslerinden selamlanan seçmenlerin gözünde yer edinebilmek için seçim kampanyaları boyunca sarf edilen çabayı hiç mi hiç küçümsememek gerekiyor gerçekten. Büyük bir efor var ortada.
Popüler şarkılara yeni sözler yazarak şarkının var olan popülaritesinden istifade etmekten, yeni bir şarkıyı seçmenin diline pelesenk etmeye doğru evrilen bir süreci de gözlemliyoruz artık. Sosyal medya çok sık kullanılır hale geldi. Animasyonlar, kısa filmler de kampanyaların vaz geçilmez birer parçası oldu.
Lakin kampanyalar boyunca hemen hemen hiç değişmeyen bir şey varsa, o da seçmenle birebir teması oldu. Seçmene dokunamayanın kaybettiğini daima gördük.
1991 seçimleriydi eğer yanlış hatırlamıyorsam, bir gecede bütün İstanbul’un sokakları Refah Partisi bayraklarıyla donatılmıştı. Gece boyu çalışan partililer, şehrin bütün sokaklarını bayraklamışlardı. İstanbullular sabah olup da sokağa adım attıklarında çok şaşırmışlardı. O seçimlere kadar, ‘verdiğimiz oy boşa gidecek’, ‘kazanma ihtimali yok’ gibi gerekçelerle Refah Partisi’ne yakın olsalar bile Refah Partisi’ne oy vermeyenlerin ‘galiba bu sefer olacak’ dediklerine şahit olmuştum.
2014 yılı belediye seçimleri malumunuz olduğu üzere 17-25 Aralık yargı darbesinin gölgesinde yapılmıştı. Çok önemli bir seçimdi AK Parti açısından. Seçmen ilgisi had safhadaydı. AK Parti’nin bir şehirdeki seçim çalışmalarını Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı sıfatıyla yürüten bir arkadaşım ile sohbet halindeydik. Telefonu çaldı. Gelen telefon filan mahalle temsilcisinden geliyordu. Seçim minibüslerinin kendi evinin bulunduğu caddeden şu kadar sayıda geçtiğini ama rakip partilerin seçim arabalarının daha fazla geçiş yaptığını ve bu işe bir el atması gerektiğini söylüyordu. Telefonu kapattı, gerekli talimatları verdi ve ilgili minibüsün hassaten o caddeden daha fazla geçmesi talimatını verdi. “Gerçekten de parti minibüslerinin seçmen üzerinde etkili olduğunu düşünüyor musunuz” diye sorduğumda, tereddütsüz bir biçimde ‘evet’ cevabını vermişti. İtiraz etmiştim. Bana göre bu tarz kampanyaların tek etkisi partililerin motivasyonunu yüksek tutmaya yarıyordu. Diğer partili seçmenler üzerinde ya da kararsız seçmen üzerinde etkisi bana göre neredeyse yok gibiydi.
Gürültü, anlaşılamayan bir sürü cümlenin yüksek sesle üzerimize boca edilmesi, görüntü kirliğiyle oluşan kaos aynı zamanda anlamsız bir masraf kalemini oluşturuyordu. Çok yorucu bir hal almaya başlayan seçim kampanyalarının seçmen üzerinde bıraktığı olumsuz etkinin artık gizlenemeyecek derecede görünür hale gelmiş olduğunu da ifade etmeliyiz. Son zamanlardaki seçim kampanyaları sürecinde, ekseriyetle, gürültü, patırtı, görsel kirlilik ve ağır düzeyde seyreden, hakarete varan konuşma içerikleri daha çok akılda kalıyordu doğrusu. Aklı başında bir kampanya dönüşüm sürecine ihtiyaç vardı.
Ve nihayet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ilk işareti almış olduk geçtiğimiz hafta;
“Eski tarz kampanya yöntemleri, artık şehirlerimizi kirleten, milletimizin de tepkisine yol açan bir hale geldi. AK Parti olarak 31 Mart 2019 seçim döneminden başlayarak gürültü ve görüntü kirliliği oluşturan propaganda yöntemlerini tamamen terk ediyoruz. Çevreye ve insana saygılı bir seçim kampanyası yürütme kararı aldık. Sadece parti teşkilatlarının ve seçim koordinasyon merkezlerinin olduğu yerde bayraklarımız, afişlerimiz asılabilir. Bunun dışında bu tür görüntü kirliliğine müsaade edilmeyecek.”
Ne diyeyim, Allah razı olsun. Umuyorum ki her şey daha güzel olur.