Büyüyünce ne olduk?

İlkokul yıllarımı hatırlıyorum. Zaman zaman okulumuza denetlemeye gelen müfettişler ya da önemli kişiler tarafından tarafımıza yöneltilen sorulara cevaplar verirdik. Öğretmenimiz bir köşede, kime soru yöneltileceğini, soru yöneltilen öğrencisinin vereceği cevapların neler olacağını büyük bir heyecanla beklerlerdi. E tabi bir anlamda ölçülen kendisi olurdu böylelikle. Hepimiz heyecan yapar, bizden bir önceki arkadaşımıza sorulan soruya göre sıranın bize gelmesini arzu eder ya da saklanacak yer arardık.

Darbe yıllarıydı. Çokça ziyaretimize gelen olurdu. Müfettişler, rütbeli subaylar, kaymakam, milli eğitim müdürü vs. Atatürk’ün hayatına dair soruları saymazsak eğer, en çok ‘büyüyünce ne olacaksın’ sorusuna muhatap olurduk doğrusu.

‘Büyüyünce ne olacaksın?’ Ne kadar büyülü bir soruydu. Konu büyümek ve bir şey olmak olunca hayaller girerdi devreye. Fatih’in önemli ilkokullarından İskenderpaşa’da okudum ben. Esnaf, ticaret erbabı, bürokrat, öğretmen, bankacı çocuklarıydık çoğumuz. Bir de ne olduğunu çok merak ettiğimiz, arkadaşlarımızın da cevap vermekte güçlük çektiği, babası ‘serbest meslek’ ile uğraşan çocuklar vardı tabi. Birkaç da hizmetli, kapıcı çocuğu arkadaşımızdan bahsedebilirim. Bir İstanbul ortalaması işte.

Şimdi düşünüyorum da, ‘büyüyünce ne olacaksın’ sorusuna verilen cevaplar bir elin parmaklarıncaydı aslında. Öğretmen, polis, asker, doktorluk isterdi herkes. Bazılarımızınsa baba mesleği paralelinde cevaplar verdiğini hatırlıyorum.  Neyi içerdiğini bilmeseler de memur olmak istediğini söyleyenler de olurdu. Bunlar haricinde başkaca bir meslek adı zikredeni hatırlamıyorum doğrusu.

Her tarafı öğretmenler, memurlar, polis ve askerler ile toplumda parmakla gösterilecek kadar az olsalar da toplum tarafından yüksekçe bir mertebeye oturtulan doktorlarla kaplı olan biz çocukların başkaca bir seçeneği de yok gibiydi o tarihlerde.

Bunu niye anlatıyorum, şunun için.

O günün koşullarına göre çok şey değişti. İtibar sorunu yaşayan kimi mesleklere iade-i itibar yapıldı. İnsanların hayal dünyaları genişledi. Uzak ihtimal kategorisindeki birçok şey ulaşılabilir olması hasebi ile sıradan hale geldi. Yalnızca elitler arasında pay edilen kimi gözde kurumlara bugün ülkemizin her karış toprağından çocuklar talip olabiliyor. Meslek dendiğinde akla gelen üç beş meslek dışında yeni meslekler var seçenekler arasında. Sanat dallarındaki yelpazenin genişlediğini söyleyebiliriz. Artık çocuklar doktor olma hayali kurmakla kalmıyor, tıp biliminin alt branşları arasından tercihler de bulunabiliyorlar.

Tüm bunların arasında belki de en önemlisi çocuklarımızın ufukları genişledi. Bunun böyle olmasındaki en önemli sebep, son on beş yıl içerisinde yapılmış olan ve daha evveline göre kıyaslandığında adına sadece ‘büyük hayal’ diyebileceğimiz uygulamalar artık rahatlıkla gerçekleştirilebiliyor. Hatta burada şunu söylemek mümkün, bugünün iktidarı en çok zorlayan şey de budur. Hayalken gerçek olanlar sayesinde ‘daha iyisi neden olmasın’ sorusu herkesçe sorulur hale gelmiş durumda. Hayalleri gerçek kılan iktidar artık yaptıkları ile tatmin çıtasını aşağıya indirmiş durumdadır. Çocuklarımız olmaz denilen deniz altı tüp geçitlerin, devasa asma köprülerin, dünyanın en büyük havalimanlarının, sorunsuz otoyolların içine doğuyorlar. Gün geçtikçe beklenti çıtası daha da yukarıya çekiliyor. Artık ‘büyüyünce ne olacaksın’ sorusunun cevabını istediğimiz çocuklar verdikleri cevaplarla bizi çok fazla şaşırtabiliyor. Beklentileri bir hayli yüksek doğrusu. Bu hem ümit verici hem de ürkütücü bir şey.

Buraya kadar söylediklerimde dikkatinizi çekti ise eğer meslek sahibi olmaya dair şeyler var. Meslek kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş” olarak tarif ediliyor. Yani ennihayetinde işin içerisinde ‘para’ var.

Yukarıdaki tarifte yer alan, eğitim, bilgi, beceri, yararlı, üretmek, hizmet kelimelerinin altını hassaten çizmek istiyorum. Tüm bu güzel kavramların son tahlilde ‘para’ için yapılıyor olması ve günün sonunda paranın mutlaklaştığı bir noktada hepsinin paraya kurban ediliyor olması gerçeği ile yüz yüze kalıyoruz.

Hem kendi çocukluk dönemlerimde hem de bugünün dünyasında bir meslek sahibi olma çabası içerisinde olan çocuklar arasında aynı zamanda ilme de talip olan kişi sayısının yok derece az olduğunu söylemeliyim. Her şeyin değiştiği bir süreçte değişmeyen şeylerin başında sanırım bu husus geliyor.

İlimsiz eğitim, ilimsiz bilgi, ilimsiz beceri, ilimsiz üretim ve ilimsiz hizmet sonuç olarak elbette arzu edilen şeyi doğurmuyor. Şimdi şapkamızı önümüze koyalım ve zamanında büyüklerimizin bize yönelttiği o soru bağlamından hareketle cesaretle şu soruyu kendi kendimize soralım; büyüyünce ne olduk?