Bu seçimlerde iktidar değişecek mi?

Geçmiş yıllarda bakanlık da yapmış bir siyasetçinin bir dost meclisinde açılan konu üzerine sarf ettiği şu cümleler, içinde bulunduğumuz siyasi konjonktürdeki hırçınlığın, saldırganlığın, başı kesilmiş horoz gibi arayışların izahını yapıyor gibi geliyor bana.

Şöyle bir ifade idi yaklaşık olarak; “CHP şu kadar yıldır iktidar olamamasına rağmen %25’lik kemik oy kitlesini koruyabiliyor. Oysa, sağ iktidarlar, iktidardan düşmelerini takiben yapılan ilk seçimlerde yok olup gittiler. Bunun bir tek izahı olabilir, CHP zihni kendisini bir parti olarak değil devletin sahibi olarak konumlandırıyor. Ve bu düşüncenin doğal bir getirisi olarak, seçimlerin sonucu ne olursa olsun kendilerini daima iktidarda hisseden bir anlayış doğmuş oluyor. Ama galiba artık sona geldiler.”

Belki cümleler CHP üzerinden kuruldu o gün ama yerleşik kurulu düzenin sahibi olduğunu düşünen tüm yapıları benzer bir biçimde değerlendirebiliriz bana kalırsa.

Peki demokratik seçimler sonunda, bu yapılar dışında bir başka zihniyet iktidar olduğunda neler oluyor?

Geçmişte olanları düşünelim bu sorunun cevabı için. Öncelikle, bir sükûnet dönemini temin ettiklerini söyleyebiliriz. Bu, toplum nazarında itibarlı, şık, estetik bir muhalefet yapılacağına dair kanaatin oluşmasına hizmet eden bir anlayıştır. Hem Özallı ilk yılları hem de Refahyol iktidarının ilk aylarını düşünmenizi istiyorum. Bekledikleri birkaç hamle, iktidardaki yapının siyaseten farklı bir politik anlayışta olmasının doğal bir getirisi olarak gelmeye başladığında, o insafsız muhalif dille tanıştırılıyor kamuoyu. Yalan da devreye giriyor, olan biteni çarpıtma girişimleri de… Sivri dilleri için parti sözcüsü konumunda konuşlandırılmış olan militan isimler üzerinden birtakım organizasyonlara girişiliyor. Yeri geliyor bir isyanın ön safında yer alıyorlar, yeri geliyor mesela TRT gibi bir kuruma baskına gidiyorlar.

Bir terbiye etme metodunu sergiliyor olduklarını söyleyebiliriz pekâlâ. Siyaset sahnesinin hırçınlaştırılmasını bizzat organize ederek kendi arzu ettiklerinin dışında bir siyaset anlayışının inisiyatif almasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Bu tarzın karşısında eğer “aman gerginlik olmasın” siyaseti izlerseniz onların aurasına girmiş oluyorsunuz ve ondan sonrasında geri sayım başlıyor. Gerilim tırmanıyor, siz geri adım atıyorsunuz ve sonunda bu asimetrik savaşı kazanan, kendisini yerleşik kurulu düzenin sahibi olarak görenler oluyor.

İş uzadığında, birbirleri ile zaten öteden beri içli dışlı, danışıklı dövüşlü, birbirini tamamlayan tarzda pozisyon alan “zinde güçler” devreye giriyor ve muhtıra ya da darbe ile neticelenen bir süreci yaşıyoruz.

Sonrasında ne oluyor dersiniz?

1950’den bu yana (aslında 1946’ya dek geri gitmek lazım) tek başına iktidar olamamış CHP’nin gerçekten iktidarda olmadığını kim iddia edebilir, hiç kimse.

27 Mayıs darbesinin etkisinde gerçekleştirilen 1961 seçimlerini en iyi ifade eden söylemlerden birinin “CHP artı ordu” olduğunu hatırlatmakta fayda var. “Ordu CHP’den başkasına ülkeyi teslim etmez. Oyunuz boşa gitmesin” diyecek kadar ileriye gitmişlerdi. Lakin seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP tek başına iktidar olamamıştı. Elbette ki, bu durum CHP’nin iktidar olamadığı anlamına gelmedi hiçbir zaman.

1971 muhtırasını alkışlayan CHP ülkeye bir başbakan hediye etmiştir mesela; Nihat Erim. Takip eden yıllarda CHP’nin tek başına iktidarı hiç olmamıştır ama CHP zihni daima iktidarda olmuştur.

12 Eylül darbesinin sonrasında da CHP zihni darbe ile arasına mesafe koymayınca DSP’nin doğuşu söz konusu olmuştur. Yine aynı cümleyi kuralım; bu dönemlerde de görünürde CHP tek başına yoktur ama zihniyeti iktidardadır.

Gezi kalkışması, 17/25 Aralık algı operasyonları, terör organizasyonları, Suriye sınırında olan bitenler, uluslararası sistemin aldığı aksiyon, ekonomik savaşın argümanlarının birbiri ardına devreye girişini birbirinden asla ayırmadan ve bu zincirin bir devamı olarak karşımızda bulduğumuz 15 Temmuz işgal girişimine dikkatlerinizi çekmek isterim. Tankları havaalanının kapısında gören CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “kahve yudumlamaya” bir belediye başkanının evine gittiğinde çekilen ve kamuoyuna servis edilen görüntülerde, kendisinin devletin sahibi olduğu düşüncesinden hareketle günün sonunda iktidarı kaptırmamış olacak olmanın verdiği rahatlığı hepiniz görmüş olmalısınız.

Ama bu defa başaramadılar, başaramayacaklar da…

Sistem değişiyor, değişmeye de devam edecek.

Seçimlerin tahmin edilenin de ötesinde öne alınması sonrasındaki organizasyon ve koordinasyon sürecini de bütün bu ifade ettiklerim ışığında değerlendirmeye tabi tutmanızı isterim. En sonunda iş Muharrem İnce ve Meral Akşener’e kaldı. Kuvvetle muhtemeldir ki, hiçbirisi kazanmak için çalışmayacaktır. Birinci turda Recep Tayyip Erdoğan’ı seçtirmeme üzerine bir kampanya süreci izleyeceğiz. Bu süreçte enteresan siyasi reflekslere, siyasi ahlaksızlıklara, hırçınlıklara tanık olabiliriz. Dış müdahaleleri görebilir, ekonomide olasılık dışı hareketliliklerle tanışabiliriz. Bu onların doğasında var. Tam da burada Erdoğan’ın dik duruşunun önemine vurgu yapmak isterim.

Bu noktada önemli bir husus daha var; Abdullah Gül isminin öne sürülmesi ve akabinde her ne olursa olsun ‘Ak Partili’ olan bu ismin ‘geniş uzlaşı’ hevesi ile almış olduğu gardının düşürülmesi sürecini yaşadık hepimiz. Parçalayarak adam eksiltmeye hizmet etti bu süreç, başka bir şeye değil. Bütün bunlar olurken, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu gibi isimlerin daha evvel olmadığı kadar anlamlı oyunbozanlıklarını bir yere not etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu süreçte yaşanabilecek risklerden biri de Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’yi birbirinden ayıracak bir oy refleksi göstermek olacaktır. 2002 yılından bu yana büyük emeklerle bugünlere taşınan bu harekete bu düalist bakış açısıyla verilecek yaranın tedavisi bir hayli zaman alacaktır. Yerleşik iktidara son vermek isteyen herkesin bu parçalanmışlığı zihinlerinde onararak sandığa gitmesi gerekir. Aksi halde maksadın hasıl olması güçleşecektir.

Demokratik yollarla iktidar olamayacak olanların devletin sahibi oldukları iddiasıyla “yüz yıllık yalnızlıkla” keyfini sürdükleri görünmeyen iktidarlarının da artık sonunun geldiği gerçeğini göreceğiz sanırım bu seçimlerde.