“Yatanın Yürüyene Borcu Vardır”
Atasözü
Ekseriyetle borçla yaşayan bir toplum haline geldik. Borçla elde edilen refah seviyesinin, yeniden borçlanma imkânlarının azalması sebebiyle kaybedilme olasılığı karşısında yaşanan şaşkınlık haline kriz deniyor bugün.
Bankaların mevduat yoluyla bireylerden, yurt dışı fonlardan, uluslararası finans kuruluşlarından, diğer bankalardan aldığı borçlardan tutun, bireylerin diğer bireylerden, bankalardan ve firmaların piyasadan, bireylerden, bankalardan bulduğu borçlara kadar geniş bir yelpazeyi düşünecek olursak borçlanma düzeyi de ortaya çıkacaktır. Bir de işin içine devletin verdiği borçları ve devletin aldığı borçları katalım ve borçlanma meselesini bir üst boyuta daha taşıyalım.
Aslında temel olarak, yukarıdaki aktörlerin birbirleri ile sürekli ilişki halinde olduğu bir süreçten bahsediyoruz.
Bugünün piyasa koşullarında bu aktörlerden herhangi birinin borçlanma zincirinden çıkacak olması sistemde büyük bir hasara yol açar. Bankalar kredi vermeyi arzu etmediğinde ya da bireysel mevduat sahipleri güvensizlik nedeni ile bankalara mevduat yolu ile borç vermediğinde, firmalar satıp parasını sonradan vermek kaydıyla piyasadaki diğer aktörlerden mal temin etmek istediğinde tedarikçi firmaların piyasa koşullarını gerekçe göstererek nakit talebinde bulunmaları, devlete borcu olanların borçlarını yerine getirmemesi, ülke riskinden dolayı dışarıdan borçlanma kabiliyetinde azalma hususlarını örnek olarak verebiliriz.
Borç temin edebiliyor olmak önemli bir imkânken borcu ödeyememek çok ciddi bir sorun teşkil ediyor. Aslolan hem borçlanabilmek hem de borcu ödeyebilmektir. Bu ikisinden herhangi birinin aksaması piyasaları alt üst ediyor.
Bu borç mevzuu hakkında bir de İslam’ın ne diyor olduğuna kulak vermek lazım.
Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin yayınladığı Prof. Dr. İshak Emin Aktepe’nin kaleme aldığı Katılım Finans isimli bir çalışma var elimde. Çalışmada, İslam ekonomisini temel ilkelerinden faiz sorununa, faizsiz finansman yollarından bankacılığa, sigortacılıktan para ticaretine kadar birçok önemli konu ele alınıyor.
Aynı kitapta Vadesinde Ödenmeyen Borçlar isimli bir bölüm daha yer alıyor. Bu bölümdeki ifadelerden alıntılara yer vermek istiyorum;
“Kur’an-ı Kerîm’de yapılan akitlere ve verilen sözlere sadakat emredilmektedir.
“…Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz veren sözünden sorumludur.” (İsra 34)
“Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (Mü’minun 8)
“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin.” (Maide 1)
Ayetleri bu hususu açıkça ortaya koymaktadır. İster karz (borç) yoluyla olsun ister alım satım yoluyla olsun Müslümanların yaptıkları anlaşmalara bağlı kalmaları ve sözlerini yerine getirmeleri temel bir görevdir. Rivayete göre Resûlullah da verilen sözde durulmamasını nifak alameti saymış ve çalıştırdığı işçiye başta anlaştıkları ücreti vermeyenin kendi hasmı olacağını ifade etmiştir.
Bir başka açıdan bakıldığında ise İslam müsamahayı, zor durumda kalana yardımı, borçluya destek çıkmayı, fakir düşmüşe mühlet vermeyi öngörmektedir. Nitekim faizi yasaklayan ayetlerin hemen ardından şöyle buyurulmaktadır:
“Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 280)
Bütün bu ifade edilen hususlara ilaveten Hz. Peygamberin “Borcu özürsüz geciktirmek zulümdür” sözünü de buraya alıntılamış olalım.
Borçlanma olgusu günümüz ticari hayatının vaz geçilmez bir öğesi konumundadır. Kredi kartları, senetli alışverişler, vadeli çekler, banka kredileri, ticaret erbabının açık hesap çalışmaları, kişiler arasındaki borç ilişkileri vs. bir büyük sistemin işlerliğini temin eden hususlardır. Kredi kartlarının ödenememesi, senetlerin protesto olması, çeklerin vadelerinde tahsil edilememesi, bankaların kredi musluklarını kapatmaları, ticaret erbabı için açık hesap imkânının ortadan kalkması, kişiler arasında borçlanmanın neredeyse rafa kalkması büyük bir tıkanıklığa yol açmaktadır.
Öyleyse;
1- Borçlunun borcunu zamanında ve eksiksiz olarak ödemesi aslolandır.
2- Borçlu borcunu zamanında eda etmediğinde özrü olup olmadığına bakılmalı, geçerli bir mazereti olan ile borcunu ödemek yerine borcunu öteleyerek başkaca alanlara harcama yapanların/biriktirenlerin birbirinden ‘otorite’ tarafından adilane bir biçimde ayırt edilmesi elzemdir.
3- Borcunu ödeyebilecekken ödememeyi tercih edenlere ‘otorite’ tarafından ağır müeyyideler uygulanmalıdır.
4- Dara düşmüş ve ödeme imkânını yitirmiş olanların borçlarının ödenebilmesi için hakkaniyetli bir mekanizmanın tesis edilmesi kaçınılmazdır.
5- Tüm olumsuz koşullara rağmen yüksek bir hassasiyetle borcunu ödeme hedefini her şeyin önüne koyanlara gerekli kolaylıkların sağlanması gereklidir.
Borcun tahsilatının ve borçlanma imkânına ulaşmanın güçleştiği dönemlerde ticari hayatın sekteye uğraması kaçınılmazdır. Bugünün dünyasında, her devlet borçların zamanında ödenmesini teminen caydırıcı önlemler tesis etmişlerdir. Uluslararası ticaretin sıhhatli yürütülmesi için devletler düzeyinde kabul görmüş uluslararası kurallar vardır. Çünkü borcun vadesinde tahsilatı piyasalar, piyasa aktörleri, piyasa yapıcılar ve devletler nazarında artık çok büyük önem kazanmıştır. İşbu sebebe binaen, yukarıda beş maddede zikrettiğim hususlara ilişkin düzenleme ve denetimlerin devlet tarafından yerine getirilmesi daha da bir önem kazanmıştır.