Bir şehirden çok daha fazlasıdır Halep

Mezopotamya, Fırat ile Dicle’nin arasındaki alan.

Adını, Yunanların “iki nehrin arasındaki yer” tanımlamasından almış; Süryaniler de onu “nehirler ülkesi” olarak vasıflandırmışlar.

Coğrafi olarak, Anadolu’nun ayrı illerinden doğup, Basra körfezi yakınında birbirlerine kavuşan Dicle ile Fırat’ın suladığı bölgelere Mezopotamya dense de, asıl Medeniyet ve kültür coğrafyasına göre Nil ile kardeş sayılarak, bugünkü Mısır’ı, Filistin’i, Anadolu’nun güneyini, İran’ın güney-batısını, Irak ile Suriye’nin kuzeyini içine alan Bereketli Hilal deniyor ona.

Bu kapsamıyla Bereketli Hilal’i Yahudiler kendilerine mahsus Arz-ı Mev’ud (vaad edilmiş topraklar) olarak niteliyorlar.

Bu vaad Tora’da şöyle yer alıyor: “Tanrı seni, atalarına, vereceğine dair yemin ettiği Kenaani, Hiti, Emori, Hivi ve Yevusi’nin ülkelerine –süt ve balın aktığı ülkeye getireceği zaman…”

Halep’in Sami dillerindeki karşılığının “süt veren” olduğunu düşündüğümüzde, kuruluşu MÖ 3000’li yıllara dayanan bu şehrin gözyaşlarının neden hiç kurumadığını ve yine neden bir yıkıma, zulme, acıya ve gözyaşına maruz kaldığını anlamamız kolaylaşmaktadır.

Bugün de Mekke ile Medine’nin, Kudüs’ün, İskenderiye’nin, Hatay’ın, Şam’ın, Bağdat’ın ve İsfehan’ın “kapısı” olan Halep, Akadlar, Sümerler, Amoriler, Yebusiler, Yamhadlar, Hititler, Babilliler, Asuriler, Urartular, Medler, İskitler, Persler, Makedonlar, Romalılar, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mirdasiler, Ukayliler, Selçukiler, Safaviler, Zengiler, Eyyübiler ve Memlukler’in nal sesleri arasında binlerce kez kuşatmaya, istilaya maruz kalmıştır.

Mercidabık Savaşı’yla (1516) birlikte Osmanlı devletine katılan Halep, önce Şam vilayetine bağlanmış, kısa bir süre sonra (1534’te) kültürel ve ticari öneminden dolayı vilayet yapılmıştır.

Yazının akışına göre, bundan sonra kurulacak ilk cümlenin, “…ve böylece Halep için asırlarca sürecek mutluluk devri başladı” şeklinde olması gerekir.

Evet, kısmen böyle de olmuştur ama Batılı sömürgeciler gerek Bereketli Hilal’in şehri, gerekse zikrettiğimiz şehirlerin (dolayısıyla ülkelerin) kapısı olması yönünden Halep’in değerini de yine daha bu yıllarda öğrenmişlerdir.

İngilizler, Venedikliler, Fransızlar ve Hollandalılar konsolosluklarını 1500’lü yıllarda açarak, acenteler kurarak Halep’e yerleşmişlerdir. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri’ni önceleyenlerdir ki, bu devletle birlikte “elçiliklerinin olduğu her yer darbe yapmasına, işgal edilmesine müsait hale gelmiş demektir” şeklindeki kanaatlerin kuvveden fiile çıktığı da malumdur.

Nitekim Halep de, İngilizler tarafından işgal edildikten sonra, Musul Sorunu, Sykes-Picout Antlaşması, San Remo Konferansı dahil Mezopotamya ile ilgili her görüşmenin, tartışmanın, planın ve uygulamanın zorunlu parçası haline gelmiştir.

O günden bugüne Halep’in yaşadıklarını TDV İslam Ansiklopedisi’ndeki bilgileri esas alarak şöyle özetleyebiliriz:

  • 27 Ekim 1918 tarihinde Halep, gazeteci Hasan Cemal’in dedesi olan, İT paşası Cemal’in savunmaktan vaz geçerek bölgeden çekilmesiyle, İngilizler tarafından işgal edildi.
  • 2 Mart 1920’de Şam Eşraf Kongresi tarafından Suriye Krallığı’nın kurulmasına rağmen, Fransızlar Sykes-Picout ve Manda anlaşmasına dayanarak Şam’la birlikte Halep’i işgal etti.
  • Bunun üzerine Halep bölgesinde Fransız manda yönetimine karşı İbrâhim Henânû liderliğinde büyük bir milliyetçi teşkilât kuruldu ve Türkler tarafından silâh ve mühimmatla desteklendi ancak 1921 yılından itibaren bu destek kesildi.
  • Fransızlar 1922 yılının sonlarında Halep özerk bölgesiyle, onunla birlikte oluşturdukları Şam, Dürzî ve Alevî özerk bölgelerini birleştirerek merkezi Halep olan federal bir devlet kurdular.
  • 1924’te bu federal devlet Suriye adı altında üniter hale getirildi ve hükümet merkezi Şam’a taşındı.
  • II. Dünya Savaşı’nda İngiliz savaş uçakları, Halep’in Barun otelindeki Fransız kumanda merkezini bombaladı (1941). İngilizlerle, Fransızlar Halep’e girip Suriye’deki Vichy hükümetine bağlı yönetime son verdiler.
  • Suriye 29 Şubat 1945’te Birleşmiş Milletler tarafından bağımsız bir devlet olarak tanındı. Ancak Fransa hükümeti bağımsızlığın gerçekleşmesini oyalayınca ülkenin her tarafında Fransa aleyhine gösteriler başladı. Buna şiddetle karşı koyan Fransız askerleri 20-21 Mayıs 1945 günleri Halep’te iki öğrenciyi öldürüp baskılarını arttırdılar ve daha sonra parlamentoya yürüdüler. Suriyelilerle Fransızlar arasında çıkan çarpışmalara Birleşmiş Milletler müdahale ederek yabancı güçlerin ülkeden çekilmesine karar verdi ve çekilme işlemi 15 Nisan 1946’da tamamlandı.
  • Nusayri Hafız Esed, 13 Kasım 1970 tarihinde yaptığı askeri darbenin ardından, kendisini devlet başkanı olarak seçtirdi. 2 Şubat 1982’de Müslüman Kardeşler’in yoğun olarak yaşadığı Hama’da 35.000 kişiyi şehit ettiğinden “Katil Esed” diye anıldı.

Hafız Esed ölünce, yerine oğlu Beşşar Esed 17 Temmuz 2000 tarihinde devlet başkanı yapıldı. Babasından devraldığı zulüm mekanizmasını daha acımasız bir şekilde işleten Esed, 15 Mart 2011’de zulmüne karşı başlatılan gösterileri anlamak ve insan haklarına göre çözmek yerine Suriye halkına savaş açtı.

Şimdi Halep’in yeni işgaliyle başka bir safhaya giren Suriye İç Savaşı’nın Halep meselesinden ibaret olmadığı, taraflarının ise, Osmanlı İmparatorluğuna ait mirası paylaşma sürecinde yer alan devletlerin tamamından oluştuğu biliniyor.

Sonlandırılması birçok aşamada mümkün iken sonlandırılmayan bu savaşın artık Suriye’den ibaret olmadığı, asıl Mezopotamya’ya hakimiyeti esas alan bir savaş olduğu, dolayısıyla uzun vadede Arz-ı Mev’ud’u hayalden fiile aktarma gayretini de içkin bulunduğu artık çok iyi biliniyor.

Ben bilebildiklerimi aktardım sizlere, daha fazlasını siz öğreniniz ve biliniz ki, Halep’in şunca maruz kaldığı ve daha da kalabileceği işgallerin hayaline ve şimdinin korkunç, vicdan sızlatan hakikatine tahammül edebilmek için yaptım bunu.

Yoksa, el-an yaşananlar karşısında yapılabileceğim son şey, delirmişçesine susmaktı!