Bilim tamam da, ya sanat?

Bir sorum var. Cevaplamak üzere sosyologların bir adım öne çıkmalarını beklediğimiz, eni konu zor bir soru bence: Muhafazakar kesimde son on sene içinde, akademik/bilimsel içerik üreten ve eğitim veren sivil kurumların hızla çoğalmasına karşın, sanatsal içerik üreten benzer kurumların bir türlü çoğalmamasının sebebi nedir?

Açayım. Biraz bile ilgiliyseniz dikkatinizi çekmiştir: Gün geçmiyor ki, bir-iki hocanın başını çektiği bir oluşum, hallice bir müfredatla alternatif bir eğitime başlamış olmasın. Hem de epeyi çeşitliliğe sahip bir hadiseden bahsediyoruz: Dini ilimlerde klasik usulde eğitim veren “çağdaş medreseler” de var, sosyal bilimlerde iddialı olan halkalar da. Bir üniversite bünyesinde yürüyen de var, daire irisi bir mekanda kendince bir ritim tutturan da.

Üstelik kayıt dışı olarak bu ilmi çalışmaları yürütenler, İsam, Bisav, İlam, Sahnı Seman, İsar, İlem, Klasik Düşünce Okulu vb kurumsallaşmış olanların kim bilir kaç katı? Evlerde, yurtlarda medrese kitaplarını okutanları geçtim, Üsküdar’ın kafelerinde bile emsile-bina okutan hocalar var.

İzlenen usullerde ve takip edilen müfredatlarda tadilat isteyen taraflar bulabiliriz. Ama her şeye rağmen, bu son on-on beş senenin ilmi atağı heyecan verici. Bir de bunların yanına, yurt dışına mastır-doktora için çıkan gençleri koyuyorum; bazı yeni nesil üniversitelerdeki hatırı sayılır akademik hareketliliği ekliyorum; hakikaten önümüzdeki bir on sene içinde, adlı adınca bir akademik hamlenin gerçekleşeceğini ümit ediyorum.

Sanatta durum nasıl?

Buna mukabil “çağdaş sanat” alanında, andığımız hareketliliğe eşlik edebilecek evsafta ne teorik, ne de pratik bir hamle var (“Çağdaş sanat” vurgumuzdan anlaşılacağı gibi kastımız geleneksel sanatlar değil. Geleneksel sanatlarla ilgili ayrıca ve daha detaylı konuşmayı -şu birkaç cümleyi kurarak- başka bir yazıya erteleyelim: Geleneksel sanatlardaki görece hareketlilik bizi yanıltmasın. Hüsnü hattın, tezhibin sahipsiz kalmaması elbette önemli. Bu dallarla ilgili dünya çapındaki iddiamız zaten malum. Ama “geleneksel sanat merkezleri”ndeki yoğun katılımcı trafiğine rağmen, bu sanatların her birinin teorik olarak çağdaş okumalara tabi tutulduğundan ve dolayısıyla çağdaş sanat görgüsünün ilgi alanına girdiğinden bahsedemeyiz.)

Neler görüyoruz peki? Bireysel gayretleri, muhatap bulamayan hevesleri, anlaşılamayan talepleri saymazsak bir-iki kurumun çabasını.

Sorular, sorular

Derdimi bazı sorularla deşeyim:

Mesela son on sene içinde, muhafazakar aileler arasında çoluk çocuğuyla sergi, galeri gezme alışkanlığında bariz bir artıştan bahsedebiliyor muyuz?

Bu süre içinde kaç yeni ressamın doğuşunu karşıladık? Yoksa yüz sene önce çoktan eriştiği kutsalı ifade imkanlarına rağmen, çağdaş resimle hala küs müyüz?

Kutsalı açıklama çabasını hissettiren parçalardan sıkı bir koleksiyonu olan bir galerinin açılışına şahit olduk mu?

Dubai ve Doha peş peşe açtıkları müzeler ve galerilerle, Suudi Arabistan ve İran çıkardıkları sanatçılarla çağdaş sanatta “yerli ve milli” bir varlık göstermeye son yıllarda hızla yaklaşırken, bizde durum nasıl?

Diyelim ki bu sorular için erken. Peki, arayı kapatmak için hangi girişimlerde bulunduk. Mesela “gazetelerimiz”de, kaç tane çağdaş sanat eleştirmenimiz var? Sergi gezen, galeri turlayan, eğilimleri gözlemleyen, teorik yanı güçlü?

Çağdaş sanat bir yana, şu kadar yatırım yapılan geleneksel sanatlarla ilgili, mesela bir süreli yayın var mı? Geleneksel sanat okumalarının yapıldığı, önemli ustalarla söyleşilerin yer aldığı, bir hüsnü hat istifine nasıl bakmamız gerektiğine dair kafa açıcı bir yazıya rastladığımız bir dergi mesela?

Yeni konularda yepyeni oyunlar için sırada bekleyen bir tiyatro ortamı oluştu mu? Yeni tiyatro oyunları yazıldı mı?

Şehir tiyatroları repertuarları için, kaç öykücümüzün kapısı çalındı?

Şu kadar senedir belediyeler yönetiliyor; kültür yönetimi alanında mastır, doktora yapsın diye Londra’ya, New York’a kaç genci gönderdik? Gönderdiğimiz o bir-iki kişiden istifade etmeyi biliyor muyuz?

Başka sorum yok. Tanık sizindir.