Batı sömürgeciliğinin Afrika’da bıraktığı izlerden biri de Afrikalıların bir entelektüel yapısının olmadığına inandırılma gayretidir. Beyaz adama göre Afrika insanının derin bir zihni yapısı yoktur. Onların beyinleri Batı medeniyetini algılamaktan uzaktır. Hiçbir zaman dünyaya zihinsel açıdan yüklenebilecek bir kafa yapısına sahip değillerdir.
İşte Batılı adamın Afrikalılar hakkındaki ön yargısını yıkacak bir adam vardır. O adam entelektüel derinliği ile birçok beyaz öğrenci yetiştirmiş bir isimdir. Kenya’da bir aslan avcısı olarak doğmuş ömrünün sonuna kadar da bu yoldan vazgeçmemiş bir isimdir o; Ali Mazrui
Aslında Ali Mazrui gibi yüzlerce Afrikalı entelektüelden söz etmek mümkündür fakat o bir simgedir bizler için. Öyle bir simge ki hayatında üç yönü ile dikkat çeken, gerek kişisel gerek akademik hayatında Batı, İslam ve Afrikalı olma şuurunu hiçbir zaman yitirmemiştir.
Ali Mazrui birçok insan tarafından akademisyen olarak bilinir. Fakat o bir akademisyenden çok Afrikalı bir kanaat önderidir. Afrikalı bir eylemcidir. Afrikalı bir kabile reisidir. Afrikalı bir siyasi analizcidir. Afrikalı bir düşünürdür. Batılıların görmek istemediği bilinç adamıdır o.
Batı medeniyetini bu kadar iyi değerlendiren ender şahsiyetlerden biridir. O bu yüzden aynı zamanda Batılıdır. O bir Müslümandır. İslam geleneğini hayatının en büyük referansı olarak kabul ederek ortaya koyduğu eserlerde Afrika İslamı diye alternatif bir düşüncenin yolcusudur. Afrikalı olmak ile İslami olmak arasında hiçbir fark yoktur diyen bir isimdi Ali Mazrui.
Ali Mazrui’nin en önemli derdi Afrika insanının yapısını, bilincini ve içtenliğini dünyaya anlatmaktır. Onun gözünde Afrikalılar yüzyıllardır İslam ve yerliliğin temsilcileridir. Yerlilik en önemli yapı taşıdır. Yerliliklerini kaybetmiş olanlar kolonyalizm karşında ayakta kalamazlar. Köle olmamak için yerlilikten hiçbir zaman vazgeçilmemelidir. Yerli olmayan hareketler suni hareketlerdir, Batı karşısında tutunamazlar, nefes alamazlar.
Ali Mazrui’nin Nelson Mandela, Kwame Nkrumah gibi isimlerden en önemli farkı, İslam ile Afrikalılar arasında derin bir bağ olduğunun bilincinde olmasıdır. Nihayetinde bu isimleri önemli kılan Batılı değerlerden de kopmamış olmamalıdır. Fakat Ali Mazrui, Müslüman olmak bilincini Afrikalılara hatırlatan bir savaşçı olarak ortaya çıkar.
Afrikalı sömürgecilik çalışmalarına bakıldığında İslam bilinçli bir şekilde göz ardı edilmek istenmiştir. Batı ve onların yetiştirdiği Afrikalıların gözünde İslam Afrika’ya Arap köle tacirleri tarafından zorla getirilmiş bir dindir. Oysa Ali Mazrui İslam’ın sömürgeciliğe karşı direnişin bir simge olduğunu gösterir. Doğu, Batı ve Orta Afrika’daki 18 ve 19. yüzyıl Afrika insanının mücadelesinde İslam’ın derin izleri görülür. Bu yüzden Batılı beyaz adam için önce İslam’ın yok edilmesi, Müslüman olma şuurunun Afrikalılar tarafından terk edilmesi gereklidir. İngilizler bu yüzden kadı mahkemelerini Uganda, Kenya ve Nijerya’da kapatmak istemişler, toplumsal hayatın belirleyicisi olan İslam hukukunu ortadan kaldırmaya meyletmişlerdir.
Ali Mazrui İslam hukukunu Batılılaşma yönünde en önemli engel olarak görür ve akademik çalışmalarını baba mesleği İslam hukukunda yapmak ister. Babası Kenya’da kadı mahkemelerinde bir yargıçtır. Müslümanlar arasındaki meselelere İslam hukukundan çözümler getirmesi ile bilinir Ali Mazrui’nin babası. Mazrui babasının açtığı yoldan gitmek, Mombasa şehrinin en bilge kadısı olmak isteyecektir.
İngiltere’nin akıllı siyah adam yetiştirmek için verdiği bursu kazanır ve Londra’ya eğitim için gider. İngilizler birçok Afrika ülkesinde akıllı, zeki çocukları eğitim maksadı ile İngiltere’ye götürür ve onlara iyi bir eğitim vererek “beyaz aklı” ile yetiştirmek isterler. Ali Mazrui ise 14 yaşında bir çocuk olmasına rağmen bu asimilasyonu kabul etmez ve hep bir Afrikalı olarak kalmak ister.
Akademik çalışma hayatı olarak doğduğu, çocukluğunun geçtiği Afrika’yı tercih eder. Onun kaygısı önce Afrika’yı bir birikim olarak tanımak ve bu birikimi dünyaya anlatmaktır. Ali Mazrui hiçbir zaman Afrika’dan geldiğini unutmaz, Batı’dan öğrendikleri ile içindeki Afrika arasında hep bir bütünlük arar. Bunu ne bir kültürlenme ne de bir diyalektik içinde görür, Batı’dan öğrendiklerini bir araç disiplini olarak kabul eder.
Ali Mazrui sadece bir akademisyen değildir o aynı zamanda bir şair, bir hikayeci ve iyi bir hatiptir. Üniversite yıllarında Afrika insanını anlatan hikayeler, şiirler yazar, radyo programları ve konuşmaları yaparak daha geniş kesimlere ulaşmaya çalışır. O hiçbir zaman aslan avcısı olduğunu unutmaz. Fakat artık aslanları avlama şeklinin değiştiğinin farkında olup yolculuğuna “Bilge aslan avcısı” olarak devam eder.
Sömürge dönemi Afrikalı aydınların en önemli özelliği kendi varoluşsal kimliklerini ve geçmişlerini reddetmeleridir. Ali Mazrui’yi farklı kılan, geçmişin asla reddedilmemesi, kimliğin bir an bile unutulmamasıdır. Batı’nın zihinlere bıraktığı kimlik asimilasyonunun yok edilmesidir. Bu zihinsel sömürgecilikle mücadelenin yolu da geçmişin her zaman için hatırlanmasıdır.
Sömürge sonrası Afrika’nın entelektüel yapısına baktığımızda aydınlar alternatif olarak sosyalizm ve kapitalizmi benimsemiştir. Bunun tek istisnası Ali Mazrui’dir. Ali Mazrui sosyalizm ve kapitalizmin de Batı üretimi olduğunu görür ve Afrika insanına ne özgürlük ne de alternatif bir yol sunacağına inanır. Afrikalıların alternatifi kendi köklerine ulaşmadadır. Eğer yerellik ve İslam ile Afrikalılar bağlarını koparmazlarsa Batı karşısında var olmayı sürdürebileceklerdir.
Ali Mazrui 13 Ekim 2014’de 81 yaşında öldüğünde sadece artık klasikleşmiş, Türkçeye de kazandırılan “Afrikalılar” kitabını bırakmadı. Gerek Afrikalılara gerek Batı medeniyeti ile kendi kültürleri arasında sıkışmış olanlara bir miras bıraktı. Her zaman Batı ile mücadele etmenin bir yolu vardı bu mücadelenin yolu da öncelikle kendi kimliklerini tanımak ve özümsemekten geçiyordu. Onun bıraktığı en önemli eser bilincin yeniden keşfedilmesiydi.