Güney Afrika’nın Siyah Biliç Hareketi’nin lideri Steve Biko’nun ölümünden kırk yıl geçmiş. 12 Eylül 1976’da gençlik lideri Biko yaralı olarak bulunduğu Pretorya Merkez Hapishanesinde 31 yaşında hayatını kaybetti. Biko da Abdullah Harun, Ahmed Timol gibi günlerce beyaz azınlıkçı yönetim tarafından işkence edildi sonra da katledildi.
Biko’nun söyledikleri ile İmam Harun ya da Ahmed Timol’un söyledikleri arasında çok fark yoktu. Her üçü de siyahların, melezlerin ve beyazların eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamasını savunuyordu. Onlar için güney Afrika’nın apartheid rejimi, ayrımcı, baskıcı ve şiddete dayalı bir rejimdi. Her üçü de direnişin şiddet ile olmayacağını bilinç ve şuur ile gerçekleşeceğini düşünüyordu.
Ahmed Timol 22 Ekim 1971’de bir polis karakolunda öldüğünde 29 yaşında genç bir öğretmendi. Tutuklandıktan beş gün sonra işkence edilerek öldürüldü. O bir siyah değildi, Hint kökenli bir Müslümandı. Apartheid rejime karşı mücadele eden siyahların yanında olmuştu hep. Onun için siyah, beyaz, Hintli ya da Cape Malay olmanın bir önemi yoktu.
Ahmed Timol dosyası annesinin isteği üzerine bu sene yeniden açıldı. Mahkemenin yıllar sonra ailesine vereceği 100.000 Rand tutarında bir para belki Timol’u geri getirmeyecek fakat ayrılıkçı beyaz yönetimden bir kez daha hesap sorulmuş olacak.
Güney Afrika’da apartheid yönetimine karşı mücadele Mandela ile anılır. Mandela’nın farkı hayatının 27 yılını hapishanede geçiren bir lider olması, ülkenin uzlaşma yönetiminde en önemli rolü üstlenmesidir. Biko, Timol, Harun ise bu mücadelenin adları unutulmaya başlayan kahramanlarıdır. Liderler kahramanlar sayesinde ayakta kalırlar. Liderlerin kahramanlara her zaman ihtiyacı vardır, ama kahramanların liderlere her zaman ihtiyacı yoktur.
Steve Biko bir kahraman olduğu kadar bir liderdir de, ayrıca diğer kahraman ve liderlerden farkı entelektüel bir düşünce adamı olmasıydı. İslam dünyasındaki karşılığı ile bir Ali Şeriati gibidir. Dünyadaki karşılığı ile de bir Fanon.
Steve Biko bir öğrenci lideri, siyah bilinç hareketinin kurucusudur. Biko mesajını siyah bilinç hareketi üzerinden vermeye çalışmıştır. Bu nedenle Güney Afrika ve birkaç Afrika ülkesi dışında pek tanınmaz, söyledikleri Ganalı lider Nkrumah kadar etki bırakmaz.
Biko diğer siyahi liderler gibi amacını gerçekleştirmek için şiddete başvurmamış, Fanon gibi şiddeti kutsallaştırmamıştır. Onun yöntemi bilinçlenme üzerine, siyah insanın farkındalığı üzerine kuruludur. Port Elizabeth şehrinde tutuklandıktan bir süre sonra polis copları ve tekmeleriyle kafası hırpalandıktan sonra hayatını kaybetmiştir. Çünkü Biko’nun elleri ya da ayakları tehlikeli değildir. O ellerini bir insanı öldürmek için kullanmaz. Onun beyni beyaz adam için tehlikeli olduğu için polisler onun başına yüzlerce kez tekme atmışlardır.
Biko’nun katilleri hala kanun önünde aradan 40 yıl geçmesine rağmen hesap vermiş değil. Onu öldürenler başının tanınmaz halde hırpalandığı raporu verilmesine rağmen açlık sonucu öldüğünü söylemişlerdir.
Güney Afrika Devlet Başkanı Jakop Zuma geçtiğimiz salı günü Biko’nun öldüğü Kgosi Mampuru hapishanesini ziyaret ederek öldüğü hücrede bir açıklama yaptı. Açıklamasında kendisi ile ilişkilendirerek aynı mücadeleyi verdiklerini söyledi. Bir bakıma doğru kabul edilse de Biko ile Zuma aynı mücadele içinde yer almamışlardı. Biri Afrika Ulusal kongre partisinin gençlik kolunda çalışmalarını yürütürken diğeri kendi hareketini oluşturmuştu. Zuma hep bir siyasetçiydi, Biko ise bir siyasetçiden çok kahraman ve liderdi.
Timol ve Biko İmam Abdullah Harun’a göre daha şanslı. Onları hatırlayanlar var yine de. Yönetimdekiler Timol ve Biko’ya sahip çıkmalarına rağmen Abdullah Harun’a sahip çıkan yok.
Abdullah Harun Timol gibi köklerini unutmuş bir komünist değildir, Biko gibi yalnız mücadelesini siyahların özgürlüğü için harcamış biri de değildir. İmam Harun onlardan çok önce beyaz azınlıkçı yönetime karşı mücadeleye başlamış ve onlardan önce hayatını kaybetmiştir.
Güney Afrika’nın tarihinde en fazla baskı ve zulmü yaşayanlar Cape Malay topluluğudur. Hollandalılar tarafından özgür doğdukları ve yaşadıkları Malay adalarından binlerce kilometre uzaklıktaki Cape yarımadasına köle olarak getirilmişlerdir. Siyahlar ile Avrupalıların birbirlerine karşı mücadeleleri 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde başlamışken Cape Malayların Avrupalılara karşı mücadelesi 200 yıl önce başlamıştır. İmam Harun bir Cape Malay’dır ama mücadelesini bütün Güney Afrika halkları adına yapmıştır.
İmam Harun için İslami ilkeler önceliklidir. Bu yüzden o sadece siyahlar veya Malaylar adına savaşmaz, bütün insanlar adına savaşır. Onun özgürlük anlayışı cihanşümuldür. Önemli olan herkesin özgür bir şekilde yaşayabilmesidir, Çünkü insanların eşitliğinde deri renginin hiçbir önemi yoktur. İnsanlar eşit olmalı ve özgür olmalıdır, onun temel felsefesi budur.
Abdullah Harun unutulmuş bir kahraman, unutulmuş bir liderdir. Onun mezarı bile diğerlerinin mezarı gibi gösterişli değildir, sakinliği ve huzuru barındırır. Yalnız bir caddeye ve kültür binasına ismi verilmiştir. Ailesi dışında onu hatırlayan pek kimse yok gibidir. Eşi hala hayatta ve Abdullah Harun’un miras olarak bıraktığı evde yaşamakta.
Timol, Biko, Mandela hatırlanmalı tabii ki. Fakat Harun da unutulmamalı. Onun verdiği mücadele hala Güney Afrikalılar tarafından çok bilinmez, adeta siyah yönetim tarafından da unutulmaktadır.
Timol ve Harun Müslüman iki kahraman. Timol, sol ideolojiye yakın olması sebebiyle Güney Afrikalı sosyalistler tarafından sürekli hatırlanır. Bir Müslüman olmasından çok komünistliğe vurgu öne çıkarılır. Harun ise bir Müslüman’dır. O Güney Afrika’nın Filistin’i, Burma’nın Arakan’ı Hindistan’ın Keşmir’idir. O çünkü Müslüman dünyasının bugün yaşadığı zulme, vandallığa karşı 50 yıl öncesinde sesini Cape’den dünyaya ulaştırmaya çalışan ve bu uğurda ölen bir kahraman, bir şehittir…