Yaklaşık 20 yıl önce Afrika ülkelerinin başta IMF olmak üzere Dünya Bankası ve Batı ülkelerine borçları vardı. Birçok Afrika ülkesi borç bataklığına saplanmış vaziyette aldıkları kredilerin faizlerini bile ödemekte zorluk çekerdi. Tek istisnai Afrika ülkeleri Libya ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ydi.
Afrika ülkelerinin, Avrupa ülkelerine borç verip vermediği konusu İngiliz Başbakanı Cameron’un Londra’da düzenlenen yolsuzluk karşıtı konulu zirveden birkaç gün önce, İngiltere kraliçesine mikrofonlar kayıttayken yaptığı bir gafla gündeme geldi. Cameron, 90 yaşındaki kraliçe ile sohbet ederken, Nijerya ve Afganistan’ın en fazla yolsuzluk yapılan ülkeler olduğunu söyledi.
Afganistan’da yolsuzluk konusunda yeterli bilgimiz yok, fakat Nijerya’da yolsuzluk yapıldığını herhalde sadece İngiltere kraliçesi duymamıştı. Oysaki İngiltere kraliçesi Elizabeth, kraliçe olduktan sonra ilk ziyaret yaptığı Afrika ülkesi Nijerya olmuştu.
Nijerya’ya özel ilgisi olduğu bilinen Kraliçe Elizabeth’in 56 yıllık Nijerya’nın bağımsızlığından sonra elde ettiği kazancın büyük bir bölümünün bu ülkeden olması, bu ilginin nedenlerinden sadece biri. Port Harcourt, Lagos limanlarının bağımsızlığına rağmen hala İngiliz kraliçesinin mal varlığı kabul edilmekteydi.
Nijerya Devlet Başkanı Buhari, gerek CNN, gerekse de BBC’ye verdiği demeçlerde İngiliz Başbakanı’ndan herhangi bir özür beklemediğini söyledi. Fakat 56 yıldır ülkenin en büyük sorunu olan yolsuzluktan elde edilen paraların İngiltere bankalarından iade edilmesi latife gibi söylense de, gerçeklik payı oldukça yüksek. Sadece İngiltere bankalarında 50 milyar dolar Nijerya’ya ait olduğu bilinen meblağ bulunmakta. Bu paraların önemli bir kısmı yolsuzluğa bulaşanların Nijerya dışına çıkardığı paralar. Hatta eski devlet başkanı Goodluck Jonathan’ın dahi İngiliz bankalarında önemli miktarda parası olduğu biliniyor. Nijerya, İngiltere tarafından tesadüfi olarak seçilmiş bir ülke değil. 200 milyona yaklaşan nüfusu ile Afrika’nın en büyük ekonomisine sahip ülkesi. Nijerya’nın toplam gayri hasılası 36 Afrika ülkesinden fazla. Nijerya Afrika’nın en büyük petrol üreticisi konumunda. Fakat bu petrol gelirlerinin İngiliz şirketler kanalıyla yüzde 52’sinin İngiltere’ye gittiğini bilmeyen yok. İngiltere, Nijerya petrolünden hala imparatorluk vergisi almakta ve haksız, adaletsiz bir şekilde kazanç sağlamakta.
Nijerya’da en büyük sorun yolsuzluk
Muhammed Buhari’nin Mayıs 2015’de devlet başkanı seçilmesinde belirleyici nokta yolsuzlukla mücadele etme sloganı oldu. Batılı devletler ısrarla Nijerya’nın en büyük sorununun Boko Haram olduğunu iddia etseler de, Buhari seçim sloganını yolsuzlukla mücadele üzerine yürüttü. Seçilmeden önce gittiği İngiltere’de bir think thank kuruluşunda Nijerya’nın asıl probleminin yolsuzluk olduğunu, yolsuzluktan elde edilen paraların Batı bankalarında tutulduğunu söyledi.
Muhammed Buhari’nin Nijerya halkına verdiği bir söz var; Ne pahasına olursa olsun yolsuzluk sorun olmaktan çıkarılacak. Fakat şimdiden Buhari’ye yolsuzlukta payı olan İngiltere ve ABD bir bedel ödetmek istiyor. Buhari eğer seçimlerden önce ve seçildikten sonra Nijerya halkına ait İngiltere, ABD ve İsviçre bankalarındaki paraları getirtebilirse problemin önemli bir ayağını başarmış olur.
Çatlaklar başladı bile
Nijerya’da yolsuzluğun özellikle petrol gelirleri üzerinden yapıldığı görülüyor. Buhari bu konuda petrol bakanlığını kendine bağlamak ve gelirleri tek bir kalem de toplamakta önemli bir iş başardı. Fakat bunun sürdürülebilirliği nasıl olacak, bu henüz net değil. Bütçeyi onaylamayı uzun süre ertelemesinin nedenlerinden biri de, bütçeyi güvenilir bir ekibe teslim etmek istemesiydi. Fakat başta İngiltere olmak üzere Buhari’nin bu hamlesine karşı yeni ataklar da geliştirmiyorlar değil. İgbo etnik topluluğunun hakim olduğu Biafra bölgesi şimdilik barışçıl bir şekilde kendilerini ifade etseler de Nijerya’dan ayrılmak istediklerini söylemeye başladılar bile. 2009’da ateşkes ilan etmiş olan Nijer Delta Özgürlük hareketi petrol bölgelerinde saldırılara başladı. Bir haftadır işçiler grevde, petrole verilen subvensivenin devam etmesini istiyorlar. Boko Haram eski gücünde olmasa da yine tehdit olma özelliğini sürdürüyor.
Gözler bir anda Nijerya’ya çevrildi
Aslında tekrar başa dönersek, Cameron’un bu gafının arkasında geleneksel İngiliz politikasının bir yeri var. Çünkü bu gafın yeri ve zamanı iyi seçilmiş gibi görünüyor. Birkaç gün sonra Londra’da anti yolsuzluk zirvesinden önce bu cümleleri zikretmesi tesadüfi değil. Buhari’nin kendisi ile yolsuzlukla mücadele konusunu konuşacağını bilmesine rağmen Nijerya’daki yolsuzluktan kendi rollerini bir şekilde hafifletmek. Dikkat edilirse dünyanın dikkati bir anda Nijerya’daki yolsuzluklara çevrildi ve Nijerya basınında yolsuzluk başat bir şekilde de tartışılmaya devam edildi. Nijeryalılar bu yolsuzluğun nedenini tabii ki öncelikle kendi idareci ve yöneticilerinde aramalılar. Fakat bu bürokratların bir şekilde İngiltere ile sıkı fıkı oldukları da gizli değil. Bir yolsuzluk ortamının oluşturan görünürdeki piyonlar “by kimseler” de olsa, perde arkasından bu ortamı ortaya çıkaranlar ve daha fazla nasiplenenler başkaları.
Yardım adı altında Nijerya’ya verilen paralar
İngiltere geleneksel olarak her yıl Nijerya’ya 6 ila 10 milyon dolar arasında değişen yardım yapıyor. Bu yardımların yalnızca yüzde 6 ila 8 arasındaki rakam insani yardım. Geri kalanı yöneticilere, yatırımcılara veriliyor. İlk defa bu yıl İngiltere, Nijerya’ya yapacağı yardımı 32 milyon sterline çıkardı. Bu yardımı bir anlamda İngiltere’ye gönderilen paralara karşılık bir bağış olarak da görmek mümkün. İngiltere sözde Nijerya’ya AİDS, Sıtma ile mücadele, Boko Haram’a karşı yardım ederek işlediği günahı Nijerya halkının gözünde meşrulaştırmaya çalışıyor.
Fransa’ya sömürge vergisi veren devletler var
Fransa’nın diğer Afrika ülkelerinden hibe, bağış, vergi adında para aldığını bilmeyen yok. Gabon, Fildişi Sahili, Cezayir bu ülkelerin başında geliyor. Gabon adeta Fransa’nın para havuzu gibiydi. Eski Gabon Devlet Başkanı Omer Bango Omdimba, Fransa’nın sömürge valisi gibi hareket ediyordu. Petrol gelirlerinin nerdeyse yüzde 45’i Fransa’ya aktarılmaktaydı. 1967’den 2009’a kadar iktidarda olan Bango’nun her seçim kazanmasından sonra Fransa’ya bol miktarda para aktardığı Gabon muhalefeti tarafından sıklıkla dile getirilirdi. Bugün hala bazı Batı ve Orta Afrika ülkeleri Fransa’ya sömürge vergisi adı altında belirli bir para ödemekteler. Bu ülkelerin ödedikleri vergiler yıllık 60 milyarı buluyor. Senegal, Togo, Benin, Kamerun, Kongo Cumhuriyeti, vergi ödeyenler arasında. Fransa’ya vergi ödeyen bu ülkeler, yalnız ödedikleri verginin yüzde 20 oranında borç alabiliyorlar.
Batı Afrika’da bazı ülkelerin gelirlerinin büyük bir kısmı ise Fransız merkez bankasında toplanıyor. Fransız merkez bankasında toplanan bu paraların yalnız yüzde 30’unu bu ülkeler kullanabiliyor. Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ortak bir merkez bankası kurulması için girişimlerde bulundu. Fakat Afrika ülkelerinin dahi kendi aralarında anlaşmadığı ortak bir banka kuramamaları merkez bankası hayalini hayli güçleştiriyor.
Fransa’ya hediye verilen paralar
Fransa’ya aynı zamanda bu ülkeler hediye adı altında karşılıksız para veriyorlar. Özellikle devlet başkanlarının Fransa ziyaretlerinde izledikleri bir yol oluyor bu. Eski Burkina Faso devlet Başkanı Compeare’nin Fransa devlet başkanlarına hediye paralar ödediği iddia edilmişti. Eski Libya lideri Kaddafi ise Avrupa ülkelerine borç veren Afrika liderlerinin başında geliyordu. İtalya ve Fransa’ya önemli miktarda kişisel hesabından para aktardığı Avrupa basınında Kaddafi ölmeden önce geniş yankı bulmuştu. İtalya’da Barlucdoni’nin seçilmeden önce yüklü miktarda Kaddafi’den borç aldığı, bu yüzden Kaddafi’nin elini öpmek zorunda kaldığı basında geniş yankı uyandırmıştı. Kaddafi’nin hibe veya borç para aktardığı ülkelerden birisi de Fransa’ydı. Eski Fransa Devlet başkanı Sarkozy’nin seçim döneminde seçim kampanyası için Libya’dan borç para aldığı iddiaları hala hafızalarda yerini koruyor. Fransa’nın bu nedenle Kaddafi’nin düşürülmesi için acele ettiği de söylentiler arasındaydı.
İspanya da Afrika ülkelerinden borç para alıyor
Batı Afrika’da küçük bir Afrika ülkesi var: Ekvator Ginesi. Ekvator Ginesi Afrika’nın toprakta hacmi küçük, fakat ekonomide hacmi en büyük Afrika ülkelerinden biri. Petrol gelirleri bakımından oldukça zengin rezervlere sahip bir ülke. Devlet, 37 yıldır bir devlet başkanı ve onun hanedanı tarafından yönetilmekte. Ülkenin resmi dili İspanyolca. Ekvator Ginesi, İspanya ne zaman krize girerse yardımına koşan ülke olmuş, İspanya ile Ekvator Ginesi arasında ekonomik ortaklık var. İspanya’nın Afrika’daki kapısı Ekvator Ginesi, Ekvator Ginesi de dünyaya İspanya üzerinden açılıyor. Avrupa’da demokrasi nutukları atan bu devletler Ekvator Ginesi’nin diktatör başkanı karşısında pek bir şey söylemiyor, hatta iktidarını devam ettirmesi için destekliyorlar. İspanya ile Ekvator Ginesi arasındaki ekonomik ilişkinin hacmi noktasında bir şeyler söylemek imkansız. Ekvator Gine’si özellikle İspanya’ya ne kadar para aktardığı noktasında sır vermese de bu rakamın 3 milyar dolara yaklaştığı ifade ediliyor.
Portekiz’deki kriz Angola’nın verdiği borç para ile aşıldı
Angola son zamanlarda Afrika’da yıldızı yükselen ülkelerden biri. Petrol üretiminde Afrika’nın söz sahibi üç ülkesinden biri. Angola’nın başkenti Luanda, dünyanın en pahalı şehirlerinden. 2000 dolara neredeyse iki odalı bir ev bile bulmak mümkün değil. Angola’nın hızla büyümesinde başta petrol olmak üzere yer altı kaynaklarından elde edilen gelirin ülkenin kalkınmasına aktarılmasında önemli bir yeri var. Bu yüzden Angola, Batılı işadamları için de bir cazibe merkezi. İstikralı bir siyasi yapının da olması, ekonomik kalkınmayı artıran unsurlardan. Angola, eski bir Portekiz kolonisi. Fakat şimdilerde Portekizlilerin çalışmak için tercih ettikleri ülkelerin başında geliyor. Portekiz 2012 ve 2013’deki ekonomik krizi Angola’nın verdiği borçlarla kapattı. Portekiz Devlet Başkanı ekonomik krizi hafifletmek için 2013 Ekim’inde Anibal Cavaco Silva Angola’ya 5 günlük bir ziyaret düzenledi. Bu ziyaret o güne kadar bir Portekizli devlet başkanının yapmış olduğu en uzun ziyaretti. Başkan Silva, 5 gün boyunca uzun süren toplantılar sonucu eski sömürgesini ikna etmeyi başardı. Fakat Angola Devlet Başkanı Jose Eduorda dos Santos’un bu kadar uğraşıdan sonra güç ikna edilmesinin arkasında, Nijerya’nınkine benzer bir durum vardı. Angolalı bazı siyasetçiler ve işadamları yolsuzluktan elde ettiği gelirleri Portekiz banklarına aktarıyorlardı. Angola bu paraların iade edilmesini istiyor, Portekiz devlet başkanı bu paraların kendi bankalarında değil İsviçre bankalarında olduğunu söylüyordu. Sonunda bir daha bu tür paraların kabul edilmeyeceği noktasında Silva, Santos’a söz verdi. Böylelikle iki ülke arasındaki kriz de atlatılmış oldu.
Kazan kazan stratejisi
Angola Portekiz’e 10 milyar dolara yakın düşük faizle kredi vererek Portekiz’in rahatlamasını, krizi atlatmasını sağladı. Bu görüşmenin en ilginç noktalarından biri Portekiz’den Angola’ya gelenlerin imtiyazlı kabul edilerek kazandıkları paraların Portekiz’e gönderilmesine izin verilmesiydi. Angola’da yaklaşık 50 bin Portekizli bir anlamda Portekiz’in kurtarıcısı oldu. Para transferinin kolaylaştırılması iki ülke arasındaki ekonomik ilişkinin de ne kadar derin olduğunu gösterdi. Angola bu cömertliği karşısında ne aldı derseniz, dünya ile Portekiz üzerinden ekonomik ilişkileri garantileme hakkı elde etti. Angola için bu imtiyaz oldukça önemlidir. Çünkü Angola Portekizce konuşan bir ülke ve ilişkilerini özellikle eski Portekiz sömürgeleri üzerinden sürdürmekte. Portekiz Angola’nın dünya ile entegre olmasında aracılık rolü üsteleniyor ve Angola’ya ait mallar Portekizli şirketler üzerinden dünya ile buluşuyor. Portekiz’in sağladığı lojistik destek Angola’nın dünya üzerindeki ekonomik etkisini artırıyor. Bir nevi iki ülke arasında bir bağımlılık ilişkisi var. Portekiz kriz anlarında Angola’da çalışan Portekizli göçmenleri en büyük kurtarıcı görerek ülkeye dövizin büyük bir miktarının bu kanalla girdiğini görüyor, Angola da aracılık ve lojistik destek karşılığında bu bağımlılıkta aktif bir rol üstleniyor.
Sonuç
Afrika 21. yüzyılın kıtası olarak öne çıkmakta. Afrika’nın henüz doğal kaynaklarının ancak yüzde 20’sine ulaşılabildi. Her geçen gün yeni bir Afrika ülkesinde petrol, doğalgaz, elmas, platin bulunuyor. Okyanus enerjisinden en iyi şekilde faydalanabilmesinin yolu açılıyor. Son 10 yılda Afrika’da 15’e yakın yeni baraj yapıldı. Elektrik ihtiyacı neredeyse 5 yıl içinde tüm Afrika ülkelerinde çözülecek gibi görünüyor. Afrika’nın genç bir nüfusu var. Avrupa yaşlanırken, Afrika gençleşmekte. Genç nüfus demek, iş gücü demek. İşgücü maliyetlerinin çok düşük olması Çin, Avrupa ve ABD’yi Afrika’da yatırımlara zorluyor. Afrika ülkeleri artık borç alan değil, borç veren ülkeler bütünü haline geliyor. Şimdilik bu borç veya hibeler siyasi amaçlı verilse de, ileriki zamanlarda bu ekonomik ilişki bir bağımlılığa dönüşecek ve Afrikalılar başta Avrupa olmak üzere krizle yüz yüze kalacak ülkelere en büyük katkıyı sağlayacaklar. Yalnız burada Batılıların Afrika’ya bağımlı hale gelmesini belirleyen yine Batılıların izledikleri yollar. Bu yollarda barikatları şimdilik Batılılar kuruyor. Barikatlar Afrika liderlerinin yapılarını, güçlerini kaybetmemeleri için bir zorunluluk ortaya çıkarıyor. Fakat hiçbir şey eskisi gibi kalmıyor, katı olan cisimler de buharlaşabiliyor.