Somali’nin, Türkiye tarihi içinde ayrı bir rolü vardır. Somali denildiğinde Türklerde hep tatlı ve acıyı bir arada barındıran bir gülümseme olur. Sudan’la birlikte diğer Afrika ülkelerinden ayrılır. Çünkü hiçbir zaman bu ülkeler uzak ülkeler olarak nitelendirilmez, sanki çevremizde kolayca ulaşabileceğimiz bölgelerimiz gibidir.
Somalililer için de Türkiye’nin benzer bir özelliği var. Türkiye’yi ve Türkleri diğer İslam ülkelerinden ayrı tutarlar. Ne zaman zorlukla karşılaşsalar ne zaman açlık ve kuraklık baş gösterse yanlarında Türkiye’yi bulurlar.
Güney Afrika’nın Johanesburg şehrinde Güney Afrikalı siyahlara karşı saldırılar gerçekleşmişti. Saldırıya uğrayanlar arasında Somaliler vardı. Somali caddesi olarak bilinen Güney Afrika’nın en güvenlikli caddesine haberciler gelmişti. Fakat mahallede yaşayan Somaliler, başta Reuters, BBC olmak üzere hiçbir haber kanalı ve ajansına müsaade etmediler. Bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrenince yanımıza koruma verip “Biz sadece Türkiye’ye güveniyoruz, istediğiniz çekimi, röportajı yapabilirsiniz” dediler. Belki de Afrika’da bulunduğum gazetecilik hayatımda ilk kez böyle bir ayrıcalıkla karşılaşmıştım.
Somali, Türkiye’nin gündemine 1980’li yılların ortalarında girdi. Açlık ve yoksulluğun başladığını haber ajansları duyurunca, Kızılay gibi kuruluşlar yardım toplayarak Somali’ye gönderdiler. O zaman iletişim gelişmiş değildi ve yardım kuruluşları STK’lar da yoktu.
1991’de Siad Barre rejimi çöktükten sonra kabile sistemine dayanan Somali’de gruplar arasında çatışmalar çıktı. İnsanî yardımlar dahi iç savaş yüzünden ulaştırılamaz hâle geldi. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülke yurt dışı temsilciliğini kapatmak zorunda kaldı.
ABD öncülüğünde Birleşmiş Milletler Somali’ye 35 bin asker gönderdi. Askerlerin büyük bir çoğunluğu Amerikalılardan oluşuyordu. Fakat gönderilen bu askerler Somali’de çatışmaları sona erdiremediler, hatta bir parçası durumuna geldiler. Çünkü Somali halkında Batı’ya karşı büyük bir öfke vardı ve ülkelerinde yaşananların sorumluluğunu haklı olarak Batı’nın politikalarında görüyorlardı.
BM, Somalilerin bu öfkesini hafifletmek için UNİTAF adında yeni bir operasyon gücü oluşturdu başına da o zamanlar pek duyulmayan Çevik Bir’i getirdi. Çevik Bir ne bölgeyi iyi tanıyordu, ne de askerî başarıları vardı.
Çevik Bir komutasında BM askerlerinden oluşan operasyon gücü Somali halkının gözünde iyi bir imaj bırakmadı. Türkiye kamuoyuna Türk askerlerinin Somali’ye yardımı gibi gösterilse de, gerçekte durum çok farklıydı. Başta ABD askerleri bölgede fuhuş, keyfi saldırılar gibi suçlar işlemeye devam ettiler. Aslında Çevik Bir, başarısız bir operasyonun sanki başarılı bir komutanı gibi gösteriliyordu. Somali halkı Türk askerlerine karşı herhangi bir saldırı girişiminde bulunmadılar ama ABD askerlerini pusuya düşürerek öldürdüler ve iki Kara Şahin tipi helikopteri de düşürdüler.
Çevik Bir sayesinde Türkiye’nin Somaliler nezdinde imajı sarsıldı. Dost, kardeş bildikleri bir ülkenin kumandanının sömürgeci güçlerin taşeronluğunu yapması öfkelendirdi Somali halkını.
2000’li yılların ortalarında Türk STK’ların bölgeye yardım amaçlı gitmesi ile tekrar Somali halkının nezdinde Türkiye’ye bakış değişti. Türkiye’nin gerçek bir dost, kardeş ülke olduğu hatırlandı. 2011’de açlık krizi yaşandığında Somali’ye ilk el uzatan Recep Erdoğan liderliğinde Türkiye oldu. Türkiye’nin bağımlılığı hedeflemeyen, kalkınmayı amaçlayan insani yardımları Somalilere ulaştı ve başta TİKA olmak üzere Türk kuruluşları bir kalkınma seferberliği başlattı.
Çevik Bir, Türkiye’ye başarı kazanmış, Somali’de uzlaşmayı sağlamış, saldırıları önlemiş bir asker algısı oluşturularak döndü. O dönemin basın yayın kuruluşları Çevik Bir’i parlatmaya, hakkında haberler yapmaya başladılar.
Nihayet 28 Şubat askeri darbesi gerçekleştirildi ve bu darbenin öncüsü olarak Çevik Bir öne çıktı. Halkın tercihiyle seçilmiş merhum eski Başbakan Necmettin Erdoğan, istifaya zorlandı.
Somali’de barış gücü havariliğine soyunan Çevik Bir zihniyeti , Türkiye’deki mütedeyyin halkını “düşman” ilan ederek Türkiye tarihinin en ağır zulümlerinden birini başlattı.
Kendisi daha sonraları yalanlasa da “Demokrasiye balans ayarı yaptık” gibi oldukça tuhaf, ucube bir anlayışın temsilcisi oldu. Çevik Bir bu sözünü Türkiye-ABD iş konseyinde söyleyerek Amerikalılara bu darbeyi onlar adına yaptıklarının işaretini vermişti. Daha sonrada bir uluslararası dergiye yazdığı makalede, 28 Şubat askeri post modern darbenin Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi için yapıldığını ifade etmişti.
28 Şubat postmodern darbenin hazırlayıcı ve uygulayıcılarından biri olarak geçti tarihe Çevik Bir. Askeri darbeler insanlık suçu, cinayetidir. Seçilmiş bir iradenin tanklarla silahla sona erdirilmesi, insanlık onuruna karşı yapılmış en büyük saldırıdır.
12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren sık sık meydan konuşmalarında Kore Savaşı’na katıldığını söyler, meşruiyet arardı. Kore Savaşı’na katılmış olması, onun darbe yapması için meşruiyet aradığı bir argüman gibiydi. Benzer bir uygulama Çevik Bir için de söz konusu oldu ve o zaman darbeyi alkışlayan medya sık sık Çevik Bir’in Somali’de barışa(!) katkılarını hedef alan haberler yaptılar.
Fakat gerek Somali’de yaşananlar gerek Türkiye’de gerçekleşenler gösterdi ki, barış ve uzlaşma havariliğine soyunanlar aslında ABD ve İsrail gibi unsurların bölgesel amaçlarını gerçekleştirmek için yapılmış. Somali’de kirli bir savaştan “kahraman” çıkartılarak Türkiye’de halka karşı yapılacak bir darbenin zemini hazırlanmış.
Tarih, hiçbir zaman halka ve onların hür iradesine karşı yapılanları affetmez. Yaş, sağlık gibi durumlarından ötürü ellerini kollarını sallayarak dolaşsalar bile, tarih onları yargılamaya devam eder ve suç şebekesi olarak kabul eder…