“Bir dönem sınırlarımıza atılan füzeler, bombalar, sıkılan kurşunlar neyse son aylarda ekonomimize yapılan saldırılar da aynıdır. Hatta bir ay öncesinde de benzer girişimler oldu. Hemen tedbirlerimizi alıp kimse fark etmeden önünü kestik. Silahlı ve diplomatik teröre nasıl teslim olmadıysak, ekonomik teröre de teslim olmadık, olmayacağız.
Geçtiğimiz zorlu sınamalar bize büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa davasından asla taviz veremeyeceğimizi tekrar hatırlatmıştır. Bir kez daha gördük ki, ya olacağız, ya öleceğiz, bunun başka yolu yok. Vatandaşlarımızı rahatlatacak adımları attıkça başımızdaki kara bulutların dağılacağına inanıyoruz.
Önümüzde 4 yılı aşkın, belediyeler olarak da 5 yıllık bir zamanımız var. Seçimlerden dolayı milletimiz ve siyaset yoruldu. Bu uzun dönemi tamamen icraata odaklanmış olarak yürütmeliyiz.”
Bu cümleler Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ait.
‘Son 7 yıldır Türkiye eforunu nereye sarf ediyor’ sorusunun cevabı olarak şu hadiseleri ana başlıklar halinde şuraya alıntılayalım;
● 7 Şubat 2012 MİT Krizi
● 11 Mayıs 2013 Reyhanlı Terör Saldırısı
● 31 Mayıs 2013 Gezi Olayları
● 17/25 Aralık 2013 Yargı Darbesi Süreci
● 30 Mart 2014 Yerel Seçimler
● 7 Haziran 2015 Genel Seçimler
● 10 Ekim 2015 Ankara Terör Saldırısı
● 1 Kasım 2015 Genel Seçimler
● 2 Aralık 2015 Hendek Operasyonları
● 28 Haziran 2016 İstanbul Atatürk Havalimanı Terör Saldırısı
● 15 Temmuz 2016 FETÖ Darbe/İşgal Girişimi
● 20 Ağustos 2016 Gaziantep Terör Saldırısı
● 24 Ağustos 2016 Fırat Kalkanı Harekâtı
● 1 Ocak 2017 İstanbul Reina Terör Saldırısı
● 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu
● 20 Ocak 2018 Zeytin Dalı Harekâtı
● 24 Haziran 2018 Genel Seçimler
● 31 Mart 2019 Yerel Seçimler
Bunlarla birlikte aslında Suriye’de olan biteni, muhacir hareketliliğini, AB tarafından maruz bırakıldığımız süreçleri, ABD eksenli olarak muhatap olduğumuz yalnızlaştırma operasyonlarını ve elbette kurlar üzerinden geliştirilen terör biçimini de aslında zikretmemiz gerekir. Cumhurbaşkanının konuşma metninde bu hususlara diplomatik ve ekonomik terör olarak değinilmekte olduğunu dikkatlerinizden kaçırmamanızı isterim.
Her bir terör eyleminin vuku bulması sonrasında ülke gündemini meşgul etme boyutunu, dengeleri sarsma hususunu, açtığı yaraları göz önüne aldığımızda hadisenin aslında hafifsenemeyecek bir duruma tekabül ettiğini görebiliriz.
Yine her bir seçim sürecinin önünde ve ardındaki zaman dolayısıyla neredeyse bir yılın yarısına denk gelecek seviyede ülke gündeminde kaçınılmaz olarak yer alıyor oluşunu da sanırım söylememize gerek yoktur.
MİT krizi, 17/25 Aralık süreci, Gezi hâdiseleri, 15 Temmuz işgal girişiminin ürettiği ayar bozucu etkileri de uzun uzadıya ele almamız mâlûmun ilamından öteye geçmeyecektir.
Bahse konu hadiselerin herhangi birisinin dünya devletlerinin herhangi birinde vuku bulması hâlinde neler yaşanabileceği de hepinizin mâlûmudur. Dünyanın önde gelen devletlerinden Fransa yaşadığı birkaç terör saldırısı sonrasında kaybettiği dengesini hâlâ bulabilmiş değildir örneğin. Küçük çaplı devletlerde buna benzer hadiselerin yaşanması en basitinden hükümet değişiklikleri zincirine yol açmakta ve dolayısıyla istikrarsızlık bahse konu devletlerin bir nevi kaderi haline gelmektedir.
Türkiye açısından baktığımızda ise, bazı örneklerini yukarıda zikrettiğim ‘felaketler’ toplumu bir sonraki felakete karşı daha duyarlı, tabir yerinde ise ‘aşılı’ hale getirmiş ve böylece mukavemet gücünü artırmıştır.
Gelinen nokta itibarı ile terörün 2017’den bu yana eylem alanı bulamadığı bir vakıadır. Yine Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi milleti ve siyaseti yoran seçim süreçlerini öyle görünüyor ki, neredeyse 4,5 yıl kadar yaşamayacağız.
Bu zaman dilimini oldukça önemsiyorum.
Yorulan toplumun, yorulan siyasetin revizyonu, yeniden üretimi, yakın geçmişimizde olduğu güvenli bir biçimde bir başka biçimde yeniden inşası bu zaman diliminde mümkün görünmektedir.
AK Parti’nin kendisini üreten zihin yapısından kaynaklanan imkânlar, uzun yıllar boyunca ortaya koyduğu performans, Türkiye’nin temel meselelerine vukûfiyeti bizim için umut verici düzeydedir.
Önümüzdeki bu zaman diliminin Türkiye’nin bir şansı olduğu kanaatindeyim. Cumhurbaşkanımızın ifadesi ile ‘rahatlatıcı adımlar’ atılmaz ve 2023 yılındaki seçimlere kadar ‘başımızın üzerindeki kara bulutlar’ dağılmamış olursa işte o zaman oturup kara kara düşünmemizin zamanı gelmiş demektir.