Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yılın son dış ziyaretini Afrika’ya gerçekleştirdi. Sudan, Çad ve Tunus ziyaretlerinde Erdoğan’a yoğun bir ilgi vardı. Özellikle Sudan’da bu ilgi doruk noktasına ulaştı. Cumhurbaşkanımızın mecliste ve Hartum’da yaptığı konuşmalar ayakta alkışlandı, tekbirler getirildi, tezahüratlar yapıldı.
Türkiye’nin 2005’te başlattığı Afrika açılımı bu ziyaretle yeni bir aşamaya girdi. Artık Türkiye kıtanın hemen hemen bütün ülkelerinde elçilikleriyle, TİKA, YTB, THY, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı ve Anadolu Ajansı ile var. Kıta ile Türkiye arasındaki ilişkiler gün geçtikçe daha da yoğunlaşıyor. Türkiye 10 yıl öncesine kadar STK’larla ve birkaç büyük elçilikle Afrika’da varken, bugün artık okulları, restorasyon çalışmaları, yüzlerce kalkınma projeleriyle var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle Sudan ziyareti, Türkiye’nin Afrika’da yeni izleyeceği politikayı da gösterdi. Artık Türkiye kalkınma yardımlarından, destek programlarından, “kazan-kazan” politikasına geçiyor. Belki de bu yeni izlenecek politikaya “Savakin politikası” demek daha doğru. İlk defa Türkiye geçmişte Osmanlı toprağı olan Savakin Adası’nı geçici de olsa istedi Sudanlı yetkililerden. Erdoğan’ın bu isteğinin sembolik değeri var. Adanın tekrar eski haline döndürülmek istenmesi Batı emperyalizmine karşı en güzel cevaptır: “Sizin yıktığınız, taş üstünde taş bırakmadığınız İslam ümmetine ait bu yerler tekrar imar edilerek, Sevakin hak ettiği konuma yeniden kavuşacaktır.”
İngilizlerin geçmişteki emperyal girişimlerine karşı en güzel cevap bu adanın imar ve yeniden ihya edilmesi olacaktır. Artık Türkiye bu adanın belirli bir süre alınması ile Afrika’da yeni bir açılımın işaretini vermiştir. Bu açılım politikası İslam medeniyetinin yeniden ihya edilmesine yöneliktir. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan sorunun bir medeniyet problemi olduğunu görmekte ve Batı’ya karşı direnişin en önemli unsurunun da medeniyet bilincinden geçtiğinin farkındadır.
Suud, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden bazı siyasiler ve uzmanların Türkiye’nin Kızıldeniz’e geri dönmesinin kendilerinin bölgedeki varlığını tehdit ettiği şeklindeki yaklaşımları sorunlu bir bakış açısıdır. Zaten bölgede ABD, Fransa, Çin, İsrail’in askeri üsleri var ve Kızıldeniz bu sömürgeci güçlerin etkisine girmiştir. Bu emperyal güçlerin bölgedeki varlığından rahatsız olmayanların Türkiye’nin Sevakin politikasından rahatsız olmaları oldukça manidardır.
Türkiye’nin geçici bir süre Sevakin’i alması Müslümanların nefes almasını, yeniden geçmişlerini, medeniyetlerini düşünmelerini sağlayacaktır. Türkiye’nin bölgede askeri varlık olarak gözükmekten ziyade medeniyet dilini kullanan bir role sahip çıkması önemlidir. Çünkü Erdoğan’ın açıklamasında dile getirdiği “Afrika’dan Hicaz’a yapılacak umre” ayağının da Sevakin’le başlatılması bu medeniyet dilinin yeniden kullanılacağının işaretidir.
Sevakin, Osmanlı döneminde Sahra-altı Afrika ile en önemli bağlantı yoluydu. Şimdi Afrika ile yeniden bağlantı bu yol üzerinden sağlanarak Sevakin politikası Türkiye’nin izleyeceği yeni Afrika yol haritasını belirleyecektir.
Türkiye’nin, Somali politikası daha çok yardım ve kalkınma ekseninde ayırt edici bir politika iken, Sevakin politikası Orta Afrika’ya yönelik açılım politikasıdır. Bu politikanın ekseninde özellikle ekonomik ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Sudan yönetimi ile yapılan 21 antlaşmanın çoğunluğu Türkiye’nin yatırımlarını bölgede artırmaya yönelik emsal kuruluşlarla işbirliği içeren ekonomik anlaşmalardı. İki ülke arasındaki ekonomik hacmin 1 milyar dolar seviyelerinden 10 milyar dolar seviyelerine çıkarılması her iki ülkenin kazanımlarınadır.
Sudan’la yapılan anlaşmaların içeriğine bakıldığında bölgede geniş bir istihdam sağlamaya yönelik, Somali halkının refah düzeyini artıracak anlaşmalar olduğu görülecektir. Sevakin politikası sadece devletler arasındaki ilişkileri değil halklar arasındaki sosyal ve ekonomik bağı da güçlendirecek bir eğilim içindedir.
Çad, bölgenin en önemli ülkesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan’dan sonra ziyaret ettiği Çad’da gördüğü ilgi başta Fransa olmak üzere bölgedeki yabancı unsurları rahatsız etti. Ziyaret Sudan’a kıyasla oldukça kısa sürmesine rağmen Çad Cumhurbaşkanı İdris Debi’nin konuşmaları içerik olarak çok güçlüydü. İdris Debi’nin yıllarca Çad’ı açlık ve fakirliğe mecbur bırakan emperyal devletlere verdiği “Artık yanımızda Türkiye var. Türkiye ile birlikte yol yürüyeceğiz” mesajının iyi değerlendirilmesi gerekiyor. İdris Debi, Çad’da daha çok yatırımları olan Fransa Cumhurbaşkanına göstermediği ilginin çok fazlasını Türkiye’ye gösterdi. Erdoğan’ın başkent Encemine de uçağının kalmasından sonra bile havalanan uçağa el sallaması ve belirli bir süre geçtikten sonra ayrılmasını iyi okumak lazım.
Çad ziyareti ile Türkiye Orta Afrika’ya yeniden dönmüş, Emperyalistlerin iki yüzyıldır yoksunluğa ve yoksulluğa mahkûm ettiği bu bölgenin halkları açısından yeni bir umut olmuştur. Türkiye bu ziyaretten sonra ilişkileri daha fazla artırmaya yönelik girişimlerde bulunmalıdır. Bölge enerji bakımından zengin olması nedeniyle yatırımlar, bölge halklarının faydasına olacaktır. Fakat bölgede yabancı misyonlar çok güçlü olması nedeniyle Türkiye’nin daha dikkatli bir uygulama ile yatırımlarını hızlandırmasında fayda var.
Sevakin politikası sadece Sudan’ı kapsayan bir politika değil Çad’ı da içermektedir. Bir bölümü geçmişte Osmanlı hâkimiyetinde kalmış olan Çad da imar ve yeniden ihyanın bir parçasıdır. TİKA, Maarif, İşadamları bu ihya hareketinin motor güçleridir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan ve Çad ziyaretleri, medeniyete dönme çağrısı, yeniden medeniyet bilincini elde etmeye yöneliktir. Bu bilinç, bizim tekrar dirilmemizi Batı emperyalizmine karşı cevap vermemizi, kendi medeniyetimizi tekrar inşa etmemizi sağlayacaktır. İşte bu inşa ve ihyanın adı da “Sevakin politikası”dır.