Bir Kurban Bayramı daha geldi ve geçti. Bayramların en güzel yanı dostlarla, arkadaşlarla beraber olmaktır. Birlikte bazı duyguları paylaşır, bazı anıları biriktirirsiniz. Hep aynı şeyleri konuşuyor olsanız da, bayram boyunca içinizdeki heyecan hiç dinmez. Uzun süre görmediğiniz insanları bayramda görmek, unutulmuş ev ziyaretlerini size yeniden hatırlatır.
Yurt dışında yaşayan bizler için bayramın ayrı bir yeri vardır. Ümmet bilincini bütün damarlarınızda yurt dışında yaşadığınız işte bu bayramlarda hissederseniz. Yaşadığınız ülkenin vatandaşları ile bayram namazı kılmak, namaz sonrası selamlaşmak, hal hatır sormak ayrı bir his verir size.
Son beş Kurban Bayramı’nı Afrika’da geçirmiştim. Bu Kurban Bayramı’nı ailem ve dostlarımla geçirmek için Türkiye’ye geldim. Geleceğimi pek kimseye haber vermedim. Bayramlaşmaların biraz sürpriz olmasını istediğimden belki de. Neredeyse son on yıldır kurbanlarımızı Filistin’e Afrika’ya gönderiyorduk. Bu Kurban Bayramı’nda da geleneği bozmadım ama bir kurbanı da Türkiye’de kesmek istedim. Çocukluğumuzun kurban kesimlerinin ayrı bir heyecanı vardır, şimdi bu heyecan kalmasa da geleneğin bir şekilde sürmesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’ye geldiğimde dikkatimi çeken yardım kuruluşlarının yurt dışı yardım organizasyonları için televizyonlara gazetelere ve billboardlara verdikleri reklamlardı. Hemen hemen çoğunda Afrikalı bir çocuk veya kadın kullanılıyordu. Reklam çağında kadınları ve çocukları kullanmak daha etkili sanırım.
Türkiye’de hala “Afrika çok fakir bir kıta, insanlar açlıktan ölüyor. Kurbanları Afrika’ya göndermezsek açlıktan kaynaklanan ölümlere seyirci kalacağız” şeklinde bir yanlış algı var. Afrika’nın bazı ülkelerinde fakirlik, açlık olduğu doğrudur. Fakat Angola, Nijerya, Zanbiya, Gana, Fildişi sahili gibi ülkeler zengin ülkeler. Buralarda açlıktan ölümler olmaz. Özellikle Angola Afrika’nın en zengin ülkelerinden biri. Angola’ya kurban organizasyonu düzenlemek oldukça ironik bir durum.
Tabii ki kurban organizasyonları düzenleyeceğiz. Paylaşacağız, ümmet bilincini diri tutacağız, yalnız kurbanı vesile göstererek açlıkla mücadele ettiğimizi söylemeyeceğiz.
Kızılay ve Diyanet Vakfı’nın kurban organizasyonları düzenlemesi anlamlı. Hatta İHH gibi uluslararası yardım kuruluşlarının da bu organizasyonları yapmasının önemli bir yeri var. Bu kuruluşlar bir misyon hareketi ve yapılan çalışmaların Türkiye’ye katkısı çok fazla. Etiyopya’nın Harar eyaletine Diyanet Vakfı’nın gitmesi, iç savaşta unutulan Müslümanlara Kızılay’ın yardım elini uzatması, İHH’nın Darfur’da ki yoksunluk ve yoksullukla boğuşan mültecilere bir kurban eti ile de olsa “sıkıntılarınızı biliyoruz, sizin yanınızdayız” mesajlarının verilmesinin değeri gerçekten büyük ve yaşanılan elim hayata umut veriyor.
Fakat İstanbul, Konya, Bursa veya Adıyaman’da eğitim faaliyeti yürüten bir derneğin Afrika’nın beş on ülkesinde yardım organizasyonu yapmasını anlamak zor. Adı ne olursa olsun bu dernek Afrika’da ne yapmak istiyor? Sierra Leone veya Malavi’de ne işi var?
Ümmet bilinci deniyor sorduğumuzda. Ümmet için biz ordayız deniliyor.
Kurbanımı dağıtmak istediğimde İstanbul’da birçok arkadaşın, dostun kurban kesemediğini öğrenmedim. Peki buradakiler ümmetin parçası değil mi? Önce kendi mahallemiz, köyümüz, şehrimizden sorumlu değil miyiz?
İnanın Türkiye’de birçok insanın Afrika’daki insanlardan daha fazla ihtiyacı var. İlle çok fakir olduğundan değil; bayram mutluluğunu paylaşmak için.
Arakan, Filistin, Suriye… Burada yaşananlardan sorumluyuz. Oradaki kardeşlerimiz için yardımlarda tabii ki bulunmalıyız, onlara bağışlamalıyız buna kimsenin bir itirazı yok.
İtirazımız Türkiye’de ilgili ilgisiz sivil toplum kuruluşlarının kurban organizasyonları yapmasına. Neden son zamanlarda birçok sivil toplum kuruluşu Afrika’da gönüllü kurban bağışçıları haline geldi? Sanırım bunun bir rant yönü de var. Kurban organizasyonları dernekler için iyi bir gelir getirmeye başladı. İlanlarda görüyorsunuz 600-900 arası Afrika’da kurban bağışları var. Oysaki Afrika’da bir küçükbaş hayvanın fiyatı 50 ile 100 dolar arasında değişiyor. Toplu alımlarda daha da düşüyor. Afrika’da birçok partner kuruluş için de bu durum bir kazanç kapısına dönüşmüş.
Kurbanlar yerine ulaşıyor mu, nasıl kesiliyor bu konuda da aslında konuşacak çok şey var. Sadece yakın olarak bildiğim iki durumu söylemekle yetineyim. Geçen sene bir Afrika ülkesine giden bu tarz mahalle derneği, seçilen şehirde kargaşa çıkması nedeni ile kurbanları orada bırakmak zorunda kalmıştı; kurbanların kesilip kesilmediği hala belli değil. Diğer bir durum ise bir zamanlar Afrika’da eğitim faaliyetleriyle uğraşan bir derneğin okul veya Kuran kursunun ihtiyaçlarını karşılamak için dağıtılması gereken kurban etlerini lokantalara sattığı…
Yanlış anlaşılmasın yardım kuruluşlarımızın Afrika’da kurban organizasyonu yapmasına karşı değiliz. Yalnız bunu yapanlar Dışişleri, Kızılay, Diyanet gibi kuruluşlarla ortak hareket etmeli. İHH, Hüdayi Vakfı gibi bölgeyi iyi bilen kuruluşlarla koordineli yaparlarsa asıl ihtiyaç sahiplerine kurbanlar ulaşabilir.
Afrika’da en önemli noktalardan biri doğru partneri bulmaktır. Afrika insanları hep bir beklenti içinde olmaya alıştırılmış. Bu beklentiyi ranta çeviren partner kuruluşlar da var. Hatta bazı Afrika ülkelerinin liderleri bile bu ranta kendini kaptırmış durumda. Bir yerde kurban organizasyonu yapmak için bile kurbanların değeri üzerinden para vs. istemekteler.
Açık konuşmak gerekirse, aslında bizim görevimiz beklentileri karşılamak değil, kendilerinin gerçekleştirmesini sağlamak. Eğer bir dağı onların yerine biz aşarsak, onlar her zaman o dağın eteklerinde yaşamaya mahkum kalırlar.
Sadece kurban bağışı yapmak zorunda değiliz aynı zamanda bu kurbanlarımızın yerine ulaşıp ulaşmadığından da sorumluyuz. Benim önerim gelecek sene kurban bağışı yapacaksanız doğru yardım organizasyonu bulduğunuzdan, bu yardım organizasyonunun doğru partner ile çalıştığından emin olun. Daha açık söylemek gerekirse bir de Afrika dışındaki diğer bölgelere de gözlerinizi çevirin…