Sen Hangi Rüyalarda Gülümsersin

“Yemeği beğenmeyen çocuk

İkimizin de yaşı on iki ama

Sen hangi rüyalarda gülümsersin

Ben hangi uykularda vurulurum

 

Eğer yaşasaydı

En az senin annen kadar

Annem de sevecekti beni

Sevecekti bilirim”

Bir Öncü Çocuk Korosu Şarkısı

 

Tam uluslararası politik alana dair bir şeyler söylemek üzereyken gördüm o görüntüleri. Katar’dan bahsedecektim, Suud’dan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden ve elbette Mısır’dan. İhvan-ı Müslimîn’den, yardım kuruluşlarından, El-Cezire’den, Yusuf el-Karadavî’den söz edecektim tam. Türkiye’nin aldığı inisiyatiften, daha fazla neler yapabileceğinden, yeni durumun getirdiği imkânlardan, el ovuşturanlardan, yüzü düşenlerden, gâvur kısmından, bizimkilerden bahis açacaktım. Ama olmadı. Nasip değilmiş.

Yeşil tişörtlü, gri pantolonlu, yalınayak, metrobüsün içerisinde, uykudan bîtap düşmüş ama uykuya direnmeye çabalayan, önüne düşüveren başına bir türlü hakim olamayan bir çocuk var görüntülerin başında.

Orta yaşın biraz üzerinde yüreği kocaman bir adam çocuğu yerden kaldırarak kendi koltuğuna oturmasını sağlıyor babacan bir tavırla. İşte ondan sonra olanlar oluyor.

Gelişen diyalogları şu şekilde alıntılamış olayım buraya;

Metrobüs yolcusu ayaktaki bir kadın hesap sorar tarzda, biraz da sinirli bir şekilde: Niye yer veriyorsunuz beyefendi?

Bir başka metrobüs yolcusu oturan bir erkek yerinden kalkmaya yeltenerek: Gel sen otur, gel sen otur

Metrobüs yolcusu ayaktaki kadın, konuyu bir yere taşımak istercesine ısrarla: Siz de rahatsızsınız, niye yer veriyorsunuz?

Yer veren adam: Çocuk ya, rahatsız olmuş belli

Metrobüs yolcusu ayaktaki kadın: Çocuk.. Onu doğurana sormak…

Yer veren adam, soru soran kadından rahatsız olduğu hissedilir bir şekilde metrobüsün gidiş istikameti ile ilgilenerek: Onu doğuran bizim kadar eğitimli, bizim kadar şey değil, onu doğuran onu nereye doğurduğunu bilse zaten doğurmayacak da…

Metrobüs yolcusu ayaktaki kadın: Bilecek, potansiyel suçlular işte bunlar

Yer veren adam: O onun suçu değil hanımefendi, o onun suçu olur kabul ederim, onun suçu değil o

Metrobüs yolcusu ayaktaki kadın: Bu kadar çocuk gece gündüz dileniyor yani, bunlar gibi kaç tane, onlarca, bunu getireni bir yakalasam zaten var ya, yakalasam…

Bu esnada bizim yeşil tişörtlü, güzel yüzlü çocuğumuz, koltuğa yaslanmış, başı yana düşmüş, uykusuna dalmış çoktan.

Ön yargılarımız ne kadar kuvvetli değil mi? Hemen bir çırpıda meselenin ne olduğunu anlıyor, analiz ediyor, sonuca varıyor, hükmü veriyor, yargılayıp karara bağlıyor ve infaz için hazırlanmış kılıçlarımızı büyük bir şehvetle indirmek için uygun iklimi, atmosferi, rüzgârı bekliyoruz.

Bu çocuk, sadece ve sadece dilendirilen bir çocuk olabilir. Annesi doğurup sokağa dilensin diye göndermiştir. Bunların hepsi aynıdır zaten. Potansiyel suçlu işte bunlar, hepsi ama hepsi, hiçbir istisnası olmaksızın hepsi için bu böyledir. Başını okşamaya kalkarsan, azarlanırsın, derdini sormaya kalksan linç edilirsin, biraz sohbet etmek istesen yüz vermiş olursun, sattığı mendilden almaya kalksan kötülüğe sponsor oluverirsin.

Peki ya gerçekten öyle değilse?

Peki ya bu çocuk, gerçekten annesini ve/veya babasını kaybetmiş bir çocuksa?

Peki ya bu çocuk, koskoca İstanbul’da sokakta yapayalnız kalmış bir çocuksa?

Peki ya bu çocuk, kaçırılmışsa?

Peki ya bu çocuk, kendisini kaçıran şebekenin elinden kurtulmayı başardıysa ama yol, yordam, dil vs bilmediği için öylece kalakaldıysa ortalıkta?

Peki ya bu çocuk, bir mülteci ailenin kaybettiği, aradığı ama bir türlü bulamadığı çocuklarıysa?

Peki ya bu çocuk, pazara çıktığı annesinin elini bir anlığına bıraktığı için kalabalığın arasında kaybolmuş ve sonrasında kendisine yol aramış bir çocuksa?

Peki ya bu çocuk, büyük bir derdin tam da orta yerindeyse?

Peki ya bu çocuk?

Sorular sorular sorular…

Hayır, bu soruların cevapları bizi hiç ilgilendirmez, çünkü bizim ezberlerimiz vardır. Ezberlerimize sığınır ve o sığ sığınağımızdan alabildiğince sığ sorular sorarız daima.

Hayat hayli tuhaf, Ortadoğu denen enkaza niyetlenmişken, yeşil tişörtlü bir çocuğun üzerimdeki enkazdan beni haberdar etmesi ile irkildim.

Sonrasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim.