28 Şubat bin yıl unutulmayacak

“Bin yıl sürecek” diye buyurmuşlardı, 28 Şubat darbesinin resmi ve sivil sözcüleri.

Beş yıl sürdü ama bu kısa süre içerisinde Türkiye’yi insan hak ve özgürlükleri açısından elli yıl geriye götürmekle kalmadı; kışlanın cami üzerinde tahakküm kurmasıyla sistemde kapatılması zor bir yarık, kolektif bilinçte iyileşmesi ve dolayısıyla unutulması bin yıl sürecek derin bir yara açtı.

Bunu anlamak için 28 Şubat’ın mağdurlar ve maznunlar listesinden önce, 28 Şubat’ın tetikçi medyasının bugün sergilemekte olduğu tutuma bakmak yeterlidir.

28 Şubat’ın yirmi birinci yılında, cübbeli ve cübbesiz meczupların, bağlamları farklı olduğu halde birkaç ilahiyatçı tarafından dile getirilen kimi görüşlerin aynı yayın organları tarafından manşetlere taşınması ve suçlulukları sabit olan aynı köşe yazarları tarafından dile dolanması boşuna değildir.

28 Şubat’ta aynı cinsten durumlar yoluyla denenmiş olan bu taktik, aslında onlar açısından hiçbir şeyin değişmediğini gösterme cüretkarlığı şeklinde okunabilirse de, gerçekte benzerlikler üzerinden yürütülen bir gayretle, vicdanlarına yük olan suçları, dahası bu manada kolektif bilincin haklarında verdiği olumsuz (ama infazı henüz mümkün olmamış) hükmü öteleme gayretinden başka bir şey değildir.

Bu manada bir meczubun yanmadığını iddia ettiği kefeni satması, 28 Şubat’ta İslami köfte satışından zengin olma suçlamasının; diğer bir meczubun kıllı elinin öpülmesini cennete giriş biletinin temini sayması ise hocayı Fadime’yle yatakta basma cürmünün alegorisinden ibarettir.

Soyadı da “Keser” olan birine, televizyon ekranından “Sivil öldürecek olsak Cihangir, Nişantaşı, Etiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başlarız” sözlerini kimlerin söylettiği ve bunun 28 Şubat’taki hangi senaryodan aparıldığı ise ayrıca üzerinde durulması ama asla yabana atılmaması gereken bir husustur.

Çünkü malum medyanın, 28 Şubat’taki darbe tetikçisi yazarı,  “Cihangir seri katili, çocukların yaş günlerinde, düğünlerde profesyonel palyaçoluk yapıyormuş… Tabii sakallı palyaço olmayacağı için, o günlerde bu eski fotoğrafında gördüğünüz gibi sinekkaydı bir delikanlıymış iyi mi… Palyaçoluk güzel bir meslektir. Ama insan gibi yaparsan. Adam değilsen, sakal bırakır, olsan olsan işte böyle pişmiş kelle çakma bir palyaço olursun… Palyaçoluk tarihine de ilk sakallı palyaço olarak geçersin… Ey ekran yiğidosu, şimdi sana bir abi tavsiyesi… Bak dinci kanal bile tahammül edemedi sakallı palyaçoluğuna… Burnuna kırmızı bir top yerleştir… Bulamazsan irice bir çeri domatesi de olabilir… Doğru Cihangir’e… Biliyorsun, Yeşilçam’a komşudur orası… Belki kendine bir seri katil sakallı palyaço rolü bulursun…” yollu (korkusunu yenmek için nara atan adam psikolojisiyle) savurduğu salvoları başka nasıl gerekçelendirsin ve kapalı kapılar arkasında yeni kurgulanmış bir senaryonun harikalığıyla mest olmuş bir halde, sakal başta olmak üzere kimi simgelere nasıl sataşsın?

Bu şahsın (ki aynı zamanda 28 Şubat’ta malum bir gazetenin genel yayın yönetmenidir), TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede, “andıç haberlerine yer vermekten utanç duyduğunu, dolduruşa gelmekten pişman olduğunu” söyleyişini hatırlayarak yukarıdaki satırlarını tekrar okuduğumuzda, vicdanının ona yüklediği huzursuzluk da bir yana, asıl 28 Şubat’ın bin yıl unutulmayacağından duyduğu yoğun korkuyla o zamanki yanlışlarını, yukarıda zikrettiğimiz alegorilere başvurarak kendisinden uzaklaştırmaya çalıştığına tanık oluruz.

28 Şubat demek engellenen örtünme özgürlüğü, gasp edilen eğitim – öğretim hakkı, yitirilen meslek, kaybedilen iş, fişlenme, gerekçesiz sorgulanma, işkence görme, dayanaksız hüküm giyme… demektir.

Dolayısıyla, bunlara maruz kalanların unutmamayla bilenmiş bakışları 28 Şubat darbecilerinin ve onların tetikçiliğini yapan malum medya elemanlarının üzerindedir.

O bakışlar, kin taşımadıkları ve hiç taşımayacakları halde salt unutmamanın bir resmi olarak, hala hüküm giymemiş olan o suçluların suratlarındadır.

Bugün için 28 Şubat’ın hangi senaryolarını yeniden yürürlüğe koyarlarsa koysunlar ve bu yolla kendilerini “o zaman da bu olaylar vardı” numarası üzerinden mazur göstermeye çalışırlarsa çalışsınlar, kolektif bilinç nezdinde suçlu olduklarını asla unutamayacakları, bin yıl sürecek bir hatırlamanın mahkumudurlar.

Ne onlar için ne de onların malzeme derleyicisi cübbeli, cübbesiz meczuplar için asla huzur yoktur.