Eski Senegal Devlet Başkanı Abdoulaye Wade 1999’da devlet başkanı seçildiğinde kazandığı zaferin sadece Senegal için değil tüm Afrika için bir zafer olacağını iddia etmiş, 21. yüzyılın Afrika yüzyılı olacağını söylemişti. Wade’nin bu iddiası ABD, Çin gibi küresel aktörler tarafından da paylaşılınca; Afrika, 2000’li yıllarda çekim merkezi haline geldi. Çin, Brezilya, Hindistan, Japonya ve Türkiye de, Afrika’da peş peşe açılımlar başlatarak kıtanın siyasi, sosyal, ekonomik yapısında söz sahibi olma yarışına katıldılar. Türkiye bir istisna olarak bu yarışta insani yönü öne çıkarıp, Afrika halkları ile Anadolu halkı arasında bir gönül köprüsü kurmaya çalıştı.
Fakat Afrika’da atılacak her adımın bir bedeli vardı. Bu bedel küresel aktörlerin yönlendirmesi ile yerliler tarafından ödenecek bir bedeldi. 1960’larda bağımsızlıklarını kazanan Afrika ülkeleri ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yanında yeni partnerlere ihtiyaç duyacak ve bu rekabette kilit rolü oynayacaksa, önce onlar bu savaşın gönüllü taraftarı olmalıydılar.
21. yüzyılın ilk 15 yılında Afrika, bu iç çatışmalara tanık oldu. Nijerya, Kamerun, Çad, Nijer, Boko Haram’la uğraşırken, Afrika’nın altın zengini ülkesi Mali iç savaş tehdidi ile karşılaştı, başta Azavad grupları olmak üzere İslami Mağrip Cephesi, el Kaide gibi örgütlerin çatışma alanına dönüştü. İç savaşı henüz sona erdirmiş Liberya, Sierra Leone ve askeri diktatörlükten kurtulamayan Gine’de ise ebola virüsü on binden fazla insanın can kaybı yaşamasına neden oldu.
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Müslümanlara karşı Anti Balaka adı verilen Hristiyan gruplar tarafından etnik ve dinsel bir soykırım başlatıldı. Binden fazla Müslüman öldürülürken yüz binlercesi komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldı.
Afrika’nın en genç ülkesi Güney Sudan ise iç savaşın tanıklığını yapan bir ülke durumuna sokuldu. Küresel aktörler adına hükümet ve isyancı gruplar onların menfaatleri için bir iç savaşa tutuştu. İç savaş daha çok çocukları etkiledi. Çocuklar okullarına gidemedi, ellerine silahlar verilip birbirlerini öldürmesi öğretildi. Çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere 50 binden fazla Güney Sudanlı hayatını başkaları için yapılan bu savaşta kaybetti.
Burundi ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti iç savaşın eşiğinden dönseler de bu ülkelerde istikrar bir türlü sağlanmadı. Burundi’de hükümet başkanının devlet başkanlığına aday olması ile başlayan çatışmalarda muhalefet ve hükümet birbirlerini ikna etmek için küresel güçlerin verdikleri silahları kullanmayı tercih etti. Uganda’da fundamentalist Hıristiyanların kurduğu Tanrının Kurtuluş Örgütü’nün terör faaliyetleri, ABD’nin 100’e yakın bu ülkeye terör uzmanı göndermesine rağmen bitmedi.
Somali’de zayıf Batı güdümünde bir yönetim ile Eş Şebab ve Afrika Birliği askerlerinin saldırıları arasında kalan Somali halkı zor günler geçirmeye devam etti. Kenya ve Etiyopya terör grupların saldırıları sonucu bir Müslüman-Hıristiyan çatışması atlattı. Sudan, Darfur ve Güney Kordofon’da isyancılarla savaşırken, muhalefet liderlerini baskı altına almaya devam etti.
2016 da Afrika’da yönetim ve halk açısından çok fazla bir değişikliğin olacağını söylemek zor. Uganda’da Şubat ayında seçimler var: Fakat değişen bir şey olmayacak. Demokratik Kongo Cumhuriyetinde hükümet 32 isyancı gruptan 13 grupla anlaşsa da uzlaşmayı kabul etmeyen yeni isyancı gruplar ortaya çıkacak.
Boko Haram terörü Nijerya’da bir türlü önlenemiyor. Hükümet hala teröre karşı yapısal değişiklikler yapmaktan aciz. Boko Haram’ın Çad havzasında sesini daha fazla yükselteceği, saldırılarını daha fazla artıracağı görünüyor. Boko Haram saldırılarına Benin, Senegal, Gana gibi ülkeler de eklenebilir. Mali, Batıyla özellikle Fransa ile işbirliğini derinleştirdikçe 2016 yılı zor geçecek gibi. Özellikle Mali’nin kuzeyi birçok isyancı ve terör grubunun etki alanına girdi.
Batı Afrika’da yeni bir açlık ve kuraklık tehlikesi var. El Nino ve kuraklık en fazla kadın, çocuk ve yaşlıları etkileyecek. BM, İMF, Dünya Bankası birçok yardım yapılacağının sözünü verse de bu yardımlar bir türlü ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamayacak ve önlenebilir hastalıklardan bile can kaybı yaşanacak.
Kenya ve Etiyopya’da Eş Şebab’ın saldırılarının bedelini masum Müslüman siviller ödemeye devam edecek. Şimdiden Kenya’da Müslümanlara özellikle Somali kökenlilere karşı baskı ve ayrımcı politikalar uygulanmaya başlandı bile.
Güney Sudan’da hükümet ve isyancılar arasında 26 kez barış girişimi yapılacak. Belki Güney Sudan devlet başkanı Salva Kiir ile isyancı lider Riek Machar arasında barış sağlanacak fakat Çin ve ABD rekabeti yaşandığı sürece iç savaş sona ermeyecek.
2016 Afrika’sı bazıları içinde yeni fırsatlar ortaya çıkaracağını söylemek lazım. ABD, Namibya ve Mozambik kanalına yeni askeri üsler kuracak. Mali, Nijerya ve Fildişi sahili gibi ülkelere asker gönderecek. Fransa; Mali, Burkina Faso, Çad ve Nijer’deki askeri ve ekonomik yatırımlarını daha da artıracak. Orta Afrika’dan Batı Afrika’ya uzanan bir askeri koridor kurulacak.
Çin ise en fazla ekonomik kazançlı çıkacak ülke olacak. 54 Afrika ülkesinin 49’unda doğrudan yatırımlar yapacak. Afrika ile olan ekonomik ilişkileri 400 milyar dolar seviyelerine çıkacak. Güney Sudan, Zimbabwe ve Cibuti’de askeri üs kuracağı söylentileri var Çin’in. Artık Çin, Afrika ile ilişkilerinin sadece ekonomik düzeyle kalmayıp askeri, siyasi ve kültürel biçimlere de taşındığını gösterecek.
2016’nın Afrika Müslümanları için zor geçeceği görünse de, ümit var olmak gerekli. Çünkü Afrika’da dinamik bir Müslüman genç nüfus var. Bu gençler Batı’nın yıllardır nasıl kendilerini damarlarına kadar sömürdüğünün, bağımlı bir insan tipi ortaya çıkarmak istediğinin farkındalar. Onlar şimdi kendi köklerine dönmek istiyorlar. Kendi ayakları üzerinde durarak Afrika’da yüzyıllar öncesinde Mali hükümdarı Musa’nın gerçekleştirdiği sulh ve selameti yeniden gerçekleştirmek istiyorlar.
Her doğuş sancılıdır. Afrika’nın yeniden doğuşu da sıkıntılı, sancılı olacaktır. Eğer bir Afrika devrimi 21. yüzyılda yaşanacaksa bu devrimi gerçekleştirebilecek olan köklerine bağlı Müslüman gençler kanalıyla olacaktır. Çünkü bu devrimi gerçekleştirecek potansiyel yalnız Afrika’nın Müslüman kalbinde var. Önemli olan bu kalbin fısıldadığını hayata geçirebilmektir.