Türkiye’de kurulan İran mahkemeleri

Seyir halindeki araç, önüne aniden çıkan bir çocuğa çarpar ve çocuk hayatını kaybeder. Bu ölümlü trafik kazası İstanbul’un Başakşehir ilçesinde meydana gelir. Bir esnafın karıştığı bu trafik kazası, görünürde sıradan bir adli vakadır. Taraflar mahkemeye gider ve bir karar çıkar. Ancak Türk yargısının hükmünü yeterli görmeyen aile, Caferi fıkhına göre bir mahkeme daha kurulmasını ister. Bir çocuğun ölümüne sebebiyet vermekten yargılanan esnaf, herhangi bir husumet çıkmaması için sonradan kendisinden habersiz kurulan ikinci mahkemede yargılanmayı kabul etmek zorunda kalır.

Bu durum Türkiye’de yaşayan Caferilerin İran’la ilişkisini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Şia merkezli bir cemaat Türkiye’de bağımsız mahkemeler olmasına rağmen İran’dan getirdikleri mollalarla kendi mahkemelerini kuruyor.

Polis ve bilirkişi raporlarına göre suçsuz

Olay, başından itibaren şöyle gerçekleşir. Kazaya karışan esnaf, çarptığı çocuğu aceleyle arabasına alır ve hemen hastaneye yetiştirir. Fakat çocuk tüm müdahalelere rağmen kurtulamaz ve hayatını kaybeder. Olay mahkemeye intikal eder. Polis ve bilirkişi raporlarında hem sürücünün suçsuz olduğu yönünde ifadelerin yer alması, hem de meydana gelen trafik kazasında çocuğun annesinin ihmali olduğu da tespit edilince mahkemenin ileri bir tarihe ertelenip sürücünün tutuksuz yargılanmasına karar verilir. Alınan karar aile için kabul edilebilir olmasa da yasalara karşı yapacakları bir şey görünmemektedir. Bu olayda her iki taraf da üzgündür; zira evladını kaybetmiş bir ailenin yanı sıra ölüme sebebiyet verdiği için vicdanen rahatsız olan bir vatandaş bulunmaktadır.

O esnaf, acı olay sonrasında mağdur ailenin acılarını hafifletmek için girişimde bulunur. “Ne gibi bir yardımda bulunabiliriz” düşüncesiyle mahkeme sonrası bu konuyu ailesiyle istişare eder. Ailenin büyüklerini çağırır, kanaat önderlerini toplar ve halk arasında “kan parası” olarak da bilinen manevi tazminat, defin işlemleri ya da kirada oturuyorlarsa aileye bir daire almak gibi bir çok maddi yardım önerisi tartışılır. Sonuçta aile meclisi kazanın mağdurlarına para yardımında bulunulmasına karar verir. Bu kararın alınmasında, ölen çocuğun ailesinin maddi durumundaki zayıflık etkili olmuştur.

Kararı ‘mollalar’ verecek

Ölen çocuğun annesi Alevi, babasıysa Caferi mezhebine bağlı Azeri kökenli Türk vatandaşıdır. Kazayı gerçekleştiren esnaf, yaşadığı bölgede kimseyle husumeti olmayan kendi halinde biri olarak tanınan babadan randevu talep eder. Bir gün belirleyip aile büyüklerini de beraberinde getirerek istenilen yerde toplanırlar.

Esnaf, ailenin acısını dindirebilmek için birçok teklif yapar. Aileyse bu konuda sadece “düşüneceğiz” cevabı verir. Bu durum esnafı tedirgin eder, zira o bölgede ailesi ve akrabaları da yaşamaktadır, onlara yönelebilecek bir tehdit ihtimalinden ürker. Bu gidiş gelişler 3-4 defa tekrar eder ve sonunda çocuğun aile bir teklifte bulunur: “Bizim Halkalı’da bağlı olduğumuz bir cemaatimiz var. Bu konuyu hocalarımıza da danıştık. İran’dan mollalar gelecek. Onlar ne diyorsa biz ona göre hareket edeceğiz.” Esnaf, aklına pek yatmasa da sorunu nihayete erdirmek için mecburen bu teklifi kabul eder.

İran mahkemeleri kuruluyor

Anlaşılan gün ve saatte buluşmak için oradan ayrılan esnafın gayesi bu sorunun kendisinde açtığı vicdani yara ve yaşanması muhtemel husumetin önüne geçmektir. İşin uluslararası boyuta kadar taşınacağını hiç tahmin edememiştir. Bir süre sonra İran’dan hocalar gelir ve bu sorunu çözüme kavuşturmak için randevulaşırlar.

Esnaf, belirtilen tarihte Halkalı’da verilen adrese gider. İçeri girdiğinde hoca diye tabir ettiği 5-6 molla ve çocuğun babası kendisini beklemektedir. Kendisi için bir mahkeme kurulduğunu anlayan esnaf, endişeli gözlerle ne olacağını merak eder. Çocuğun babasıyla birlikte mollaların huzurundadır artık. Mollalar iki tarafı da ayrı ayrı dinler. Esnaf bu “mahkemede” de yardım teklifini yineler. “Yapılabilecek ne varsa yapalım” türünden tekliflerde bulunur; mollalar bu davranışından ötürü kendisini takdir eder. Ardından, mollalar kendi aralarında bir süre konuşup kararlarını daha sonra açıklayacaklarını bildirerek oradaki görüşmeyi bitirirler.

İran’dan beslenen cemaat

Bu olay Şia’nın bir kolu olan Caferilerin merkezi olarak kabul edilen Halkalı’daki Zeynebiye Camii’nde geçer. Anlatılanlara göre Kerbela Hadisesi yıldönümlerinde İran’dan önemli bürokratların ve üst düzey yöneticilerin orada bulunduğu biliniyor. İran’la organik bağlarının olması mezhepsel açıdan normal görülüyor. Nitekim İran’ın sadece Türkiye’de Caferilerle bağlantılı olmadığı, farklı sivil toplum kuruluşlarıyla da ilişkiler kurduğu herkesçe biliniyor. Türkiye’nin yasal mahkemeleri ya da ailelerin kendi aralarında kanaat önderlerini, büyüklerini araya sokup anlaşması gibi seçenekler varken İran’dan mollaların gelmesi ve bağımsız mahkemeler kurması sıra dışı bir olay olarak göze çarpıyor.

Benzer konular