Sirkeci Tren Garı’nın hemen yanında sabah akşam bayram seyran demeksizin bekleşen adamlar vardı. Hala var. “Altımızda 150-200 milyonluk kamyon var, başımızda bir dam yok” diyen kamyoncuların durağı burası. Bir zamanlar buradan Balkan ülkelerine, Rusya’ya, Suriye’ye, İran’a yayılan bu insanlar, Suriye savaşı çıktı çıkalı giderek çıkmaza giren nakliyat sektörünün turnusol kâğıdı.
İstanbul’da durum bu merkezdeyken, Ortadoğu nakliyesinin başkenti sayılan Hatay’da firmalar birer birer iflas ediyor. O firmalardan biri de Özer ailesine ait.
Bir zamanlar hem Suriye’de hem Hatay’da iki merkezden çalışan firmanın bugünlerde elinde 3 tır kalmış. O tırlar da ara sıra Azerbaycan hattına bir yükleme varsa oraya gidiyor.
Peremus Özer Hataylı. “Suriye ikinci evimdi” diyor. O ikinci evini kaybettiğini anladığı günleri çok zor geçirmiş:
“Esed rejiminin baskısını işler yolunda gibi görünürken de anlıyorduk. Esed ailesi Suriye’yi Muhaberat’ın cirit attığı bir yer haline çevirmişti. Bütün işlerimizi rüşvetle yürütüyorduk ve her yerde ajanlarla karşılaşıyorduk. Yine de toprağımız, ikinci evimiz gibiydi Suriye. Haftanın üç günü buradaysak 4 günü oradaydık. Önce güzergâhımızı değiştirdik, sonra yanımızda silah taşımaya başladık, en son bir gün durdurulup mallarımız yakılınca tamamen kapattık Suriye defterini.”
Firmalar bir bir kapandı
İşlerin kızışmaya başladığını, yerel çatışmaların ülke geneline yayılacağını 2011’de anlamışlar. Tır şoförü Mecit Akdoğan’ın silahlı saldırıyla öldürülmesi de o tarihe denk geliyor. Sınır kapılarının sık sık kapanması, Suriye’de malların gasp edilmesi, tırların yakılması giderek bir zamanlar en sık kullanılan bu hattın alternatiflerinin çıkmasına neden olmuş.
Ancak Suriye dışındaki alternatifler de güvenli değil. Irak hattında istikrarın sağlanmasının geçmişi iki sene yok. Hala kesin bir istikrardan da söz etmek mümkün değil. Ekonomik krizin vurduğu firma sayısı 300’lerde.
Babadan kalma firmasını kapatıp deniz yoluyla nakliyeye yönelen Süleyman Öztaş 6-7 bin ailenin geçimini sağladığı sektörün neredeyse tamamen durduğunu anlatıyor:
“Hatay tam bir TIR mezarlığı görünümünde. En az 10 bin araç satılık durumda. Oto galerileri TIR galerileri haline döndü. Tek tırla çalışan insanlar da artık bu hattı kullanamadıkları için bıraktılar. Sınırda tam bir tiyatro yaşanıyor. Kobane diye bir şey çıktı, onlar ayrı çeteci, Müslüman olduğunu söyleyen soytarılar ayrı bir çeteci.”
Kobani mi demokratik?
Yaşananların somut bir örneği yok mu peki? Mehmet Kaya yaşadıklarını anlatıyor:
“En son Suriye’ye 2013’te gittim. Suriye’yi avcumun içi gibi biliyorum. Alternatif bir güzergâh düşündük. Yola çıktığımız gibi Esed’in adamlarının eline düştük. Sorguda 58 gün geçirdim. Her gün bugün ölürüm, yarın ölürüm diye uyandım. Bulunduğumuz köyde büyük bir zulüm yaşanıyordu. Muhaliflerin bulunduğumuz köyü basmasıyla kurtulduk. Köyde neredeyse herkesi öldürmüş, kalanları göçe zorlamışlardı. Türkiye’ye gelir gelmez toprağı öptüm.”
Kaya’nın kuzeni de YPG tarafından bacağından vurulmuş. Kaya’ya göre başına gelenlerin nedeni Türk olması.
“Şimdi burada Kobani için bir bayram havası estiriliyor. Bu insanlar nerede yaşıyor, nereyi görüyor sahiden merak ediyorum. Biri terörist diğeri değil mi? Kimse bir diğerinin yaptığını yıkmadan bir şey inşa etmiyor. Gidin Kobani’ye ‘Ben Sünni Müslümanım yardım edin’ deyin, bakın bir el uzanacak mı? Kuzenimi vurup atmışlar. Geri almak için neredeyse bir tır parası kadar haraç kestiler. Haram olsun. Sonra geldim İstanbul’da elime bir bildiri tutuşturdular. Baktım üzerinde Demokratik Kobane Kantonu yazıyor. Veren çocuğu öfkemden boğacaktım neredeyse. Tır şoförü belki okumamıştır, ki bizim çoğu arkadaşımız bir üniversite mezunu, Arapça’yı da anadili gibi konuşur, ama bana da bunu demokrasi diye yutturmayın. O demokrasi elinde ölüyorduk az daha.”
İran-Irak hattında da güvenlik yok
Bütün bu yaşananlara rağmen Irak ve İran güzergâhı da alternatif değil. Murat Toz yaşanan sıkıntıya Irak ve İran güzergâhının da sorunlarını anlatıyor:
“Bu güzergâhlarda da asayiş sorunu var. Güvenli değil. Son dönemde soygunlar ciddi bir şekilde arttı. İş yapamaz hale geldik. Suriye nakliye sektörü için çok önemli. Çünkü diğer rotalar Suriye’ye alternatif olamıyor. Alternatif çıkışlardan Irak ve İran nakliye şirketleri için ekstra yakıt maliyeti demek. Bunun yanı sıra bu güvenlik sıkıntısı da şirketlerin en büyük derdi. Yollarda soygunlar arttı, kapıları içerden sürgüledik. Yakılan, soyulan araçları geri getiremiyoruz. Tek çare bu işi bırakmak aslında.”
Suriyeli Kasım’ın derdi
Özer ailesi için çalışan Kasım, Halep’te yaşadığı evi yıkılınca Fatih’e taşınmış. Karagümrük’te kaportacı yanında çalışıyor. 14 yıl uzun yol şoförlüğü yaptığı için araçların bakımından da anladığını söylüyor Peremus Bey.
Kasım Suriye-Türkiye arasında bir zamanlar süren hayatını “masal” gibi hatırlıyor:
“Eskiden uzun yola gidiyoruz, eşimizden çocuğumuzdan ayrılıyoruz diye düşünür, tır şoförlüğüne söylenirdik. Nankörlük ettiğimi savaştan sonra anladım. Suriye’yle Türkiye yan yana iki mahalle gibiydi. Sabah kahvaltıyı Halep’te yapar, akşama Hatay’da yemek yerdik. Her iki tarafta da ailemiz gibi sevdiğimiz insanlar vardı. Esed’in uyguladığı terör bütün hayatımızı altüst etti.”
Kasım artık bu güzergâhın kolay kolay düzelemeyeceği fikrinde. O da Mehmet Kaya’ya katılıyor:
“Eskiden bir tek Esed terörü vardı. Sonra buna yenileri eklendi. Şimdi İŞID var, YPG var. Bunların biri demiyorum hepsi insanın canına kastediyor. Biri rüşvetçi, biri gözü dönmüş katil, biri bütün her şeyi yıkmak derdinde. Çocukları bir yıkıntıdan çıkardık, başka bir yıkıntı içine getirdik. En azından sabaha öldük mü, kaldık mı derdi yok. Buna da şükür…”
“İHH kahramanımız”
Hataylı şoförler şahitlik ettiklerini Türk makamlarına anlatmışlar. Bu kadar sıkıntıya çoğu zaman 1500 lira için katlanıyorlar. Türkiye içinde güvenlik sağlansa da, sınırdan adım atar atmaz başlarına gelen için yaşadıklarının bir güvencesi yok. “Oraya giden yardım kuruluşlarını nasıl buluyorsunuz?” sorusuna Kasım ve Murat Toz ortak yanıt veriyor. Onlara göre “İHH kahraman”: “Siz onların nasıl bir taşın altına ellerini koyduklarını anlayamazsınız. Ne kadar güvenli bölge denilirse densin artık Suriye’de güvenli diye bir yer yok. Her yer mayın tarlası. Gerçekten çok büyük bir risk. Gidip oraya hem insanlara yardım ediyorlar hem de Suriye’nin yalnız olmadığını dünyaya gösteriyorlar. O tırlar bomboş bile gitse halk onları sevinçle karşılar. Çünkü götürdükleri sadece yardım değil, umut. İnsanlara ‘yalnız değilsiniz, biz sizi unutmadık’ mesajı veriyorlar. O yüzden İHH’nın rolü çok büyük. Yarın bir gün bu yapılanlar tarihe yazılacak.”
PKK tırları yakıyor
Sirkeci’de iş bekleyen kamyoncular Hatay’dakiler kadar dertli. Çoğu Hatay’daki meslektaşları kadar cesaretli davranıp Suriye güzergâhını kullanmayı denememiş bile. Bir zamanlar her yere çalışan şoförlerden artık çok azı yurtdışına gidiyor. Türkiye içinde çalışanların da derdi terör. İsmini vermek istemeyen bir kamyoncu derdini şöyle anlatıyor: “Nakliyeciler Borsası’nda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki şehirlere yük var. Kimse korkusundan gidemiyor. Önceleri Diyarbakır’a Mardin’e gittiğimizde dönüş için bir iki gün bekliyorduk rahatça ama ne var ki şu anda o bölgede yaşanan terör olayları biz nakliyecileri zor durumda bıraktı. PKK devletin aracı diye yakıyor ama kim kimin aracını nereden biliyor? Orada çok kamyonun ateşe verildiğine şahit olduk. Bir de biz yapmadık diyorlar. Peki kim yaktı, devlet mi? Kimin yakasına yapışacaksın? Bir denetleme mekanizması yok. Devletin bu konuya acilen bir el atması lazım. Araçları ateşe verirler endişesiyle o bölgeye kolay kolay kimse gitmiyor Doğulu olduğum halde gidemiyorum. İç Anadolu, Karadeniz bölgelerine çalışıyoruz. Yazın gelmesini istemiyor adam. Neden? Terör daha da azar diye.”