Meslek lisesi mezunuydu, ürettiği termal kameralar ile gündeme geldi. Kendini endüstriyel görüntüleme üzerine geliştiren, ürettiği kameraları yerli ve yabancı birçok şirkete satan 37 yaşındaki mucit Müslüm İncedal, ürünlerini daha da geliştirebilmek için destek bekliyor.
Gaziantepli Müslüm İncedal ilkokuldayken eskici pazarından harçlıklarıyla bozuk teyp alıyor, eve götürüp tamir etmeye çalışıyordu. Sonrasında teleskop ve mikroskop yapımına merak saldı. Bugün ise solucan gübresindeki yumurta kaybını önlemek için ürettiği sensörleri ve denizaltılardaki çatlakları tespit etmeye yarayan termal kameraları tamamen kendisi hem de evinde yapıyor. Ürettiği Multispektral kameralar, morötesi uygulamalar için en uygun kamera türü. Bununla birlikte aynı anda farklı dalga boylarını yazılım ile birleştirerek, objenin gözle görülmeyen üst katmanlarını daha belirgin hale getiriyor. Gıda güvenliğinde, tarihi eser analizlerinde ve kriminal uygulamalarda kullanılabilen kameralar, endüstriyel görüntülüme sektöründe bir ilki teşkil ediyor.
İncedal’ın ürettikleri yalnızca termal kameralarla sınırlı değil. Bunların yanı sıra Türkiye’de üretilmeyen; karada gidebilen, suyun üstünde ve altında yüzebilen, aynı zamanda dik yüzeye tırmanabilen robot kolu da icat ettiği ürünler arasında. Geliştirdiği ürünlerin çoğu haber değerinde olduğu halde yeterli destekten mahrum olan İncedal’ın ürettiği çeşitlilik de dikkatlerden kaçmıyor. Mesela bir metreden algılama özelliğine sahip optik sensör geliştiren İncedal’a göre piyasadaki çoğu sensör 10 santim algılamakta zorluk çekiyor.
ÜNİVERSİTE DİPLOMASI ŞARTI
Girişimci olarak tanımlanmayı isteyen İncedal’ın takıldığı nokta üniversite diploması. Üniversite mezunu olmayanların girişimci olamayacağını ifade ettiklerini söyleyen İncedal, bu konuda da gereken adımları atmış. Şu anda Atatürk Üniversitesi’nde Bilgi Yönetimi okuyor. Girişimci olmak için lisans mezuniyeti aranmasının çok acı olduğunu belirten İncedal’a göre önemli olan, insanın kendini bir şeyler üretmeye odaklaması. “Bilgi Yönetimi okuyorum, ama yazılım konusunda soruları realiteden uzak olduğu için bazen cevaplayamıyorum. Ben o işin kitabını yazarım, dersini veririm ama bu durumla karşılaşabiliyorum. Maalesef öğretilen şeyler sahadan, pratik ihtiyaçlardan çok uzak. Bu yüzden biz de kendi yolumuzu tutturmuş gidiyoruz.”
KENDİ ŞİRKETİNİ KURDU
Elektroniğe ilgisinin çocukluk döneminden itibaren var olduğunu belirten Gaziantepli mucit bu sistemleri geliştirme öyküsünü en başından itibaren şöyle aktarıyor: “İlkokuldayken eskici pazarına gider, harçlıklarımla bozuk teyp alır, eve götürüp arızasını gidermeye çalışırdım. O zaman kasetli teypler vardı, onların mekaniği ve elektroniği ile uğraşırdım. Ondan sonra teleskop ve mikroskop yapımına merak saldım. Bunlar da ortaokul yıllarımda oldu. Ortaokuldan sonra meslek lisesine gittim ve elektronikte başarılı oldum. Daha çocukken televizyoncuların yanında çıraklık yaptım. Askere gitmeden önce evde alanım cihazları üretip satıyordum. Alanım cihazları Türkiye’ye o zamanlar 250 dolar civarı bir ücretle geliyordu. Ben evde alanım cihazları ve darbe sensörü yapıyordum.
Askere gittikten sonra 2 yıl gemide, gemi elektroniği üzerine zabitlik yaptım. Daha sonra yazılım geliştirme üzerine çalıştım. 5-6 sene bunun üzerine yoğunlaştıktan sonra Mersin’e taşındım. Orada, endüstriyel görüntüleme sistemlerinde bir eksiklik gördüm ve bu işe yöneldim. Önce fabrikalarda çalıştım, sonrasında optik görüntüleme üzerine çalışan bir iş yerine girdim. Daha sonra kendi şirketimi kurup kamera üretmeye ve satmaya başladım. Almanya’ya satışlar gerçekleştirdim, şu anda Hollanda için makine üretiyorum. TÜBİTAK’a kızılötesi kameralar sattım. Hiperspektral kamera üzerine yoğunlaştım.”
DENEYİP İKNA OLUYORLAR
İlk kamerayı sensörlü analog kamera olarak tasarlayan Müslüm İncedal, bu işe ilk olarak 2001 yılında girişmiş. Normalde ekip gerektiren bir iş olduğu halde, tek başına yıllarca uğraştığını söyleyen İncedal, mücadele etmekten bir an bile vazgeçmemiş. “Özellikle yazılımları ve sayısal görüntü işleme mimarileri uzun sürdü. Bunlar en önemli ve en yorucu kısımlarıydı. İnsanlar veri tabanı madenciliği ile uğraşırken ben sayısal görüntü işlemeciliğiyle tek kuruş para kazanamadan bu konuda kendimi geliştirdim. Zamanla Türkiye’de veri tabanı madenciliğinin biteceğini tahmin ediyordum. Ve tahmin ettiğim gibi de oldu. Fakat benim alanım insanların hala ihtiyaç duyduğu bir alan olarak kaldı.
Kameraların yanında optik sensörler de ürettim. Bu sensörlerin bir tanesi piyasada 400 ila 600 dolar arasında değişiyor, 1000 dolara çıktığı da oluyor. Ben bunları 15-20 liraya yapıyorum. Bu işi ticari olarak kazanca dönüştürmüş durumdayım. Fakat bazı sıkıntıları hâlâ yaşıyorum. Mesela adam bana ‘teknoloji kim, sen kim’ diyor; yurtdışından satın aldığı mal daha cazip geliyor. Yerli üreticiden mal almayı macera olarak algılıyor. Biraz da olsa o durumu aşabildim. Çünkü müşteriye numunesiyle gelmesini söylüyor ve ürünü o numuneyle test edebilmesini sağlıyorum. Deneyip ikna olduktan sonra sorun kalmıyor. İşi bu noktaya getirdik. Allah razı olsun ülkemizdeki kimi girişimciler finans sağladı ve bu durumlara gelebildik.”
YATIRIMCIYIM DEDİ DEFİNECİ ÇIKTI
Devletten destek beklediğini ifade eden İncedal, bu desteğin illaki maddi bir destek olmadığını belirtirken, beklentilerini sıralıyor. “Her şey parayla olmuyor, bir firmanın yanına takıp fuara gönderseler bile olur. Kazandığım tüm parayı yine bu iş için harcadım. 600-700 bin lira gibi rakamlardan bahsediyorum. Mesela yer konusunda sıkıntılarım var. Benim gücüm şimdilik bunlara yetmiyor. Yerli yatırımcıyım diyerek beni kandıranlar da oldu, önemli insanların ismini verdiler, fakat yanlarına gittiğimde defineci olduklarını gördüm. Ne yazık ki çok sahtekâr var, yatırımcı diyorsun, şeytan bile yanında durmaz, kaçar. Olayın basına yansıyan boyutu ile reel boyutu çok farklı. ‘Melek yatırımcı’ kavramı Türkiye’de maalesef yok. O yüzden satamıyorum bu projeyi. Dolandırmaya, kullanmaya kalkıyorlar insanı. Kazan kazan mantığından epey uzaklar.
Biz karşılaştığımız teknik problemleri aşmak için zaman harcıyoruz. Bazı problemler zamanla aşılıyor. Bilimsel araştırmalar yapıyoruz, yerli ve yabancı çok sayıda makale okuyorum. İnternette, yabancı ve Türk kaynaklı makalelerde kendi alanımda ne varsa hepsini bilirim. Zamanım 7/24 araştırma ile geçer. Bu konuda İnternet en büyük yardımcım. Teknik anlamda, bilgiye ulaşmada, geliştirmede bir sıkıntımız yok. Ama mesela Hollanda’dan müşteri geliyor, ona güzel bir şekilde sunum yapamıyoruz. Ürünlerimizi sergileyebileceğimiz bir showrooma ihtiyacımız var. İyi bir şekilde AR-GE çalışmaları yapabildiğimiz halde satış ve tanıtım noktasında bu gibi nedenlerle başarılı olamıyoruz. Her insanla da ticaret yapamıyorum, seçiciyim bu konuda. Bu da benim negatif yanım belki. Fakat bu konuda benim açımdan haklılık payı da yok değil. Profesyonel insanlarla çalışmak zaruret, bu da neticede finans gerektiriyor.”
TEKNOLOJİ ÜRETEBİLECEĞİM BİR YER
İncedal, ayrıca kendisine bir süreliğine de olsa bir yer tahsis edilmesini ve orada teknoloji üretmek istediğini belirtiyor. “Ben 7/24 bu işin başındayım, herhangi bir giderim ya da kötü alışkanlığım yok. Kazandığım bütün parayı yine projelerim için harcıyorum, hayatım böyle geçiyor. Açıkçası kazancım benim ihtiyaçlarımı fazlasıyla karşılıyor. Fakat proje geliştirmek daha fazlasını istiyor. Ben bu işi kurumsallaştırıp bu ülkeye faydalı olabilecek bir hale getirmeye çalışıyorum. İstihdam sağlasak, insan yetiştirsek, bilgimizi arttırsak ve aktarsak kötü mü olur? Fakat bunlar benim istememle değil devletin istemesiyle gerçekleşebilecek işler. Dediğim gibi para bana yetiyor ama ben bu geliri işçi maaşına, iş yeri kirasına böldüğüm zaman işin içinden çıkamıyorum. Girişimci olan, yatırımcı olan gelir, bir iş başlatırız o da kazanır biz de kazanırız. Ürün zaten şuan satılan bir ürün. Ürüne yatırım yapan kâr eder yani. Böyle bir hareketle birlikte ürünün fiyatı da artar. İnovasyon böyle bir şey.
Konvansiyonel ticaret yöntemleri artık günümüzde kabul görmüyor, ancak yenilikçi, gelişmiş, yüksek teknolojiye sahip ürünlerle piyasada kalabiliyorsunuz. Bir adam gelip bana bir kamera için 25 bin lira veriyorsa ben zaten kendimi kanıtlamışım demektir. Kamerayı da bütün bunların arasında hala geliştirmeye devam ediyorum. Şu anda 1700-2500 nanometre dalga boyu arasındaki çalışmamı tamamladım. O zaman zaten son noktaya gitmiş oluyoruz. Radyo dalgaları ile çalışan teleskoplar var dünyanın çeşitli noktalarında, onların seviyesine kadar getirmiş olacağım. Bu kameralar, endüstriyel görüntüleme sistemlerinde uygulanabildiği için bu gün Türkiye’nin birçok yerinden talep eden var.”