Haliç’e bakan bir derneği en üst katında gelip giden herkesin dilinde aynı soru: “Niye bu teröriste sadece terörist demiyorsunuz da, Özbek diyorsunuz?”
Bu sorunun sahipleri, Türkiye’ye güç bela gelmiş, burada kendilerine bir düzen kurmuş Özbekler. Şimdiye kadar onlara Özbek olduklarını hatırlatacak hiçbir şey yaşamadıkları Türkiye’de Reina saldırısı sonrası bütün gözleri üstlerinde hissetmekten rahatsızlar.
Mesele sadece gözlerin üstlerinde olması değil elbette. Aksaray’da lokantası olan ve beş yıldır Kayaşehir’de ikamet eden Abdullah Muhammed üç gün önce Antep’ten gelirken yaşadığı bir olayı naklederken, değişen tavrı da anlatıyor:
“Bilet kestirmek için gittiğimde, görevli kimliğimde Özbekistan yazısını görünce, ‘Git sana bilet vermem’ dedi. İtiraz ettim, ‘Bak ben de Türküm. 15 Temmuz’da teröristlere karşı ben de havaalanına gittim. Beni niye sadece Özbek’im diye, bir çürük elmayla aynı kefeye koyuyorsun’ dedim. Benim kendimi anlatmam o görevliye tesir etti. Ben burada ticaret yapıyorum. Ülkemize mal gönderiyoruz, burada bir lokantamız var.”
Abdullah Muhammed Antep’ten İstanbul’a gelirken önyargı duvarını aşsa da yine de bütün sorunlar bundan ibaret değil. Üç yıldır oturduğu evde komşularının artık ailesine daha az selam verdiğini de söylüyor laf arasında.
Reina saldırısının etkisi yalnızca Türkiye’de değil, Özbekistan’da da görülmüş. Müslümanlara baskı yapmak için hükümet saldırganın DAEŞ’e katılmasını kullanmış. Bunun zararlarından bahsediyor Abdullah Muhammed.
Türkiye bir hicret noktası
“Türkiye’ye hicret ederek geldik” diyor Zuhriddin Zeyd. Ona göre, bu hicret saldırganın Özbek olmasının da Türkiye’nin son zamanlarda yaşadığı terör olaylarının da kilit noktası:
“Türkiye’de son yaşanan olaylardan çok üzgünüz. Türk halkını yedirmeye çalışıyorlar. Bu ülkeyi yıkmaya çalışıyorlar. İnşallah başaramayacaklar. Saldırganın Özbek olması seçilen bir şey. Orta Asya cumhuriyetleriyle Türkleri karşı karşıya getirmek için yapıldığına inanıyoruz. Çünkü Özbekler, Uygurlar, Tacikler, Kazaklar hicret etmek için Türkiye’yi seçiyor. Dünya üzerinde hicret edilen ülkeler arasında Türkiye tek. O yüzden saldırı altında.”
Reina saldırısı sonrası yaşadığı bölge olan Kayaşehir’de yaşanan olumsuzlukları anlatıyor:
“Ben de Kayaşehir’de oturuyorum. Her namazda camiye çıkıyoruz, selam veriyoruz. Artık selamımız almıyorlar. Yaşlı insanlar “Özbekler gitsin” diye imza toplamaya başladılar. Bu öncesinde yoktu, Reina saldırısı sonrası ortaya çıktı. Bir arkadaşa ev arıyorduk, Kayaşehir’de bir yer bulduk. 800 TL’ye anlaştık. Namazdan sonra evi görmeye gidelim diye konuştuk. Tam kapatmadan nerelisin dedi, “Özbek’im” deyince, “Kusura bakma” diyerek telefonu suratıma kapattı. Bir daha da açmadı. Şu anda Özbeklere karşı bir tepki var.”
Bu yaşadıkları yalnızca Kayaşehir’le sınırlı değil. Karaköy’de arabasını park etmeye çalışırken yaşadıklarını da örnek veriyor:
“4 gün önce İSPARK’a park ederken, biri geldi ‘Yer yok, buraya park etme’ dedi. ‘Ağabey burada yer var, görüyorum’ deyince, ‘Siz bu ülkede yaşayıp bizi öldürüyorsunuz, bize ihanet ediyorsunuz, size yer yok’ dedi. ‘Bizim saldırganla ilgimiz yok, biz Müslüman olarak da millet olarak da tekiz’ dedim. Sonra başka bir otoparkçı geldi de, onun sayesinde park ettim.”
Peki bir Özbek niye Türkiye’ye gelir? Bu sorunun cevabını bir ağızdan veriyorlar: Özgürlük için.
Bunu açmak için biraz Özbekistan’a dönelim. Özbekistan nüfusunun yüzde 90’ı Müslümanlardan oluşuyor. Müslümanların yüzde 93’ünü Sünni ve Hanefi, kalanını ise Şiiler oluşturuyor. Ülkede yüzde 9 oranında Ortodoks Hıristiyan, yüzde 0.92 oranında Budist, yüzde 0.54 oranında da Yahudi bulunuyor.
1980’den beri ülkeyi yöneten İslam Kerimov iktidarı, ülkedeki muhalefete kesinlikle göz açtırmıyor. Nüfusunun yüzde 90’ı Müslümanlardan oluşan ülkede, İslami kuruluşların faaliyetleri, radikal eğilimlere yol açacağı gerekçesiyle yasaklandı. Kerimov, Özbekistan’da inceleme yapmak isteyen yabancı insan hakları örgütleri ve Birleşmiş Milletler raportörlerinin de ülkeye giriş yapmasına izin vermiyor.
Camiye gitmek, Ramazan’da oruç tutmak, Kuran-ı Kerim okumak suç teşkil edebilecek davranışlar arasında.
Zuhriddin Zeyd “dönersek bizi ölüm bekliyor” diyor. Özbekistan’da gözaltıların çoğunun ölümle sonuçlandığı hesaba katılırsa, bu sözü karşılıksız değil. Sadece namazı cemaatle kılmak bile, Türkiye’de yaşayan Özbekler için başlı başına bir özgürlük sebebi.
Çocuklarıma göre, biz buralıyız
Muhammed Sadık, Türkiye’ye gelir gelmez “İstanbul’un merkezi neresi?” diye sormuş. Ona Fatih’i adres göstermişler. İşte o gün bugündür, yani dört yıldır, neredeyse hiç çıkmamış Fatih’ten.
Fatih’i o kadar çok seviyor ki, “Ben herkese Fatih’e göre anlatıyorum Türkiye’yi. Mesela geçen gün metrodan Taksim’de çıktım. Birisi oraya gidip de benim anlattığım Türkiye’yi arasa bana yalancı diyebilir” diye özetliyor halini.
Özbekistan’da iki evi, arabası, arsası olan, 8 kardeşini, anne ve babasını orada bırakıp gelen Muhammed Sadık geldikten üç yıl sonra babasını, geçen hafta da annesini kaybetmiş. Bu kayıplar ve gurbet ona ağır gelse de, “Maddi olarak durumumuz o kadar iyi değil ama manevi olarak çok zenginiz elhamdülillah. Memlekette iki tane evimiz, arsamız, arabamız var, burada evimiz yok, durumumuz kötü ama çok mutluyuz” diye anlattığı Türkiye’den ayrılmak niyetinde değil.
Çocuklarını burada büyütmüş. İki kızı bir oğlu var. Kızlarından birisi İmam Hatip’te okuyor. Oğlu ortaokulda. Bir kızı da Kuran kursunda. Fatih’te kurduğu dünyasında dışarıdan gelen baskıları hissetmese de bunun acısını duyuyor:
“Ben Doğu Türkistan Derneği’nde hizmetteyim, geçen gün bir arkadaş aradı. Ağlayarak konuştu. Bir iş bulmuş, anlaşmışlar. İşe başlamak için gittiğinde, güvenlik kapıdan almamış. Burayı ağlayarak aradı, bu bana çok tesir etti. Memlekette işimiz yerimiz her şeyimiz vardı ama özgürlüğümüz yoktu. Bana olmuyor ama arkadaşlara oluyor, bu çok üzecek bir şey. Geri dönme şansımız yok, geri dönsek çok büyük sıkıntılar var. Kim istemez ki memlekete gitmeyi?”
“Kim istemez ki memlekete gitmeyi” dedikten sonra ekliyor:
“Çocuklara göre biz buralıyız. Memleketimiz burası diye düşünüyoruz artık. Biz çocuklarımızı burada büyütüyoruz, burada askere gitsin istiyoruz, buranın başına bir dert gelirse, biz de buradaki insanlarla savaşacağımızı biliyoruz. Kız evlatlarımın huyu burada biraz değişti, özgürleşti. Biri ona ‘Siz terörist misiniz’ dese, ‘Biz buralıyız’ der. Kendini buralı hissediyor. Çocuklar zaten ‘Siz gidebilirsiniz, biz buradayız’ diyorlar. “Kimliğimiz yok ama biz buralıyız” diyor.”
Cemaleddin Bey alıyor sözü, üç yaşında televizyonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görünce tezahürat yapan torununu anlatıyor. “Lütfen biraz sesi açar mısın, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyor” diyormuş. O da Zeyd ve Sadık gibi, Özbekistan’a dönmenin zorluğundan dem vuruyor:
“Bizi Özbekistan’da ölüm bekliyor. Bir Özbek yüzünden biz niye saldırgan gibi görülüyoruz? Bir tek bu sorunun cevabını istiyoruz. Haberlerde sürekli ‘Özbek saldırgan’ diye geçiyor. Niye özellikle milletini söylüyorlar. Sadece ‘DAEŞ’li terörist’ diyemezler mi? Arabanı park edemiyorsan, bir ev tutamıyorsan, nasıl çalışacaksın? Nasıl iş yapacaksın? Bir arkadaşım peynirci dükkânında çalışıyor. Dükkân sahibi de Özbekleri çalıştırıyor. Geçen eleman lazım olunca, arkadaşımın getirdiği Özbek’e ‘Tamam işe alırım ama Özbek’im deme’ diye tembih etmiş. O da haklı. Hemen iyi olmaz da yavaş yavaş düzelir inşallah.
***
Bir gecede sınır dışı
Özbekistan uyruklu Rawshan Haitov Reina saldırısı sonrası yaşanan tedirginliğin son örneği. Zuhriddin Zeyd Pendik Kaynarca mahallesinde oturan Haitov’un komşusu tarafından “DAEŞ’li” diye şikâyet edildiğini, Göç İdaresi’ne gönderilmeden sınır dışı edildiğini anlatıyor. Haitov sınır dışı edilmeden önce bir lokantada bin 200 lira maaşla garson olarak çalışıyor, kirasını düzenli ödüyormuş. İkameti, oturma izni varmış. Ailesi hala burada ama ne yapacakları belirsiz. Sığınacak yerleri de yok.
***
Ahmet Yesevi’nin torunlarıyız
Reina saldırısı sonrası Türkistander, Doğu Türkistan Maarif Derneği, Hoca Ahmet Yesevi İlim ve İrfan Vakfı, Ortaasyader, Nevader etnik ayrımcılıktan duyduğu endişeyi bir açıklama yaparak duyurmuştu. Açıklamada “Suçluların dinleriyle, etnik aidiyetleriyle tanımlanmasını “Türkistanfobik” ve “etnik ayrımcılık” olarak niteliyoruz. Nasıl “İslami terörist” olamazsa, “Özbek terörist” “Ortaasyalı terörist” denilmesi de ciddi bir sapmadır” deniliyordu.
Açıklamadan diğer satırbaşları şunlar:
“Orta Asya’daki ülkelerinde yaşanan problemler sebebiyle Türkiye’ye gelen Türkistanlı muhacirler, daha önce gelmiş olan yerli halktan sadece iyilik ve kardeşlik görmüşlerdir. Ata yurdumuz Türkistan’daki akrabalarımız olan Özbekler, Kırgızlar, Tacikler, Kazaklar, Uygurlar, Türkmenler Türkiye’yi ve halkını kardeş olarak görmektedirler. Bu ülkeye düşman olan kimseyi dost olarak görmüyoruz. İmam Buhari, İbni Sina, Uluğbey, Ali Kuşçu, Ahmet Yesevilerin torunları olan Türkistanlılar, yakın tarihte de İstiklal Savaşı’na katılmış, Türkiyeli kardeşleriyle beraber şehit olarak bu topraklarda kalmış ve kardeşliğimizi perçinlemişlerdir. Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi, İstiklal Savaşı’nda önemli hizmetler başarmıştır.”