Şehir hayatıyla birlikte artan yalnızlık Avrupa’da dünyanın diğer bölgelerine nazaran oldukça trajik boyutlarda. İngiltere, Hollanda, İsveç, Almanya gibi ülkelerde yaşayan yaşlıların çoğu haftalarını hatta aylarını kimseyle konuşmadan geçiriyor. Kıtada tehlike çanları çaldıran istatistiksel verilerle harekete geçen yönetimler de yalnızlığa “Avrupai” yöntemlerle çare arıyor.
ABD’li filozof ve şair Henry Thoreau şehirleri “Milyonlarca insanın hep birlikte yalnız olduğu yerler” olarak tanımlıyor. Sosyal izolasyon ve yalnızlık başta İngiltere, Almanya, Hollanda, İsveç gibi ülkeler olmak üzere Avrupa kıtasında oldukça yaygın. Yapılan anketlere göre İngiltere’de 60 yaşın üzerindeki yarım milyon kişi günlerini tamamen yalnız geçiriyor. Avrupa ülkelerinin 3’te 2’sinde de 65 yaş üzeri her 10 kişiden biri kimseyle görüşmüyor. Eurostat verilerine göre yalnız yaşayan yaşlıların toplam nüfus içindeki oranları Hollanda’da %32, Danimarka’da %39, Avusturya’da %35, İsveç’te %39, Almanya’da %33, Fransa’da ise %37. Aile, arkadaş ve sosyal çevre gibi şehir hayatı ve hızlı yaşamın insandan uzaklaştırdığı bazı unsurlar hem sağlık hem de psikolojik rahatsızlıklar doğuruyor. Stres, depresyon, uyku bozukluğu, alkol bağımlılığı gibi sonuçlara yol açabilen yalnızlık, kalp krizi riskini de %32 oranında etkiliyor. Avrupa’da yalnızlığa dair alarm verici istatistiksel veriler ve yalnızlığın yol açtığı sağlık sorunları yönetimleri de çeşitli önlemler almaya itiyor.
Yalnızlığın bakanlığını kurdular
Uluslararası Kızılhaç örgütünün “gizli bir salgın” şeklinde tanımladığı yalnızlıkla mücadele kapsamında her ülkede farklı yöntemler geliştiriliyor. Örneğin İngiltere geçtiğimiz sene Yalnızlık Bakanlığı kurarak bir ilki gerçekleştirdi. Yalnızlığın 9 milyonu etkilediği söylenen ülkede 2 milyona tekabül eden 75 yaşından büyük nüfusun yaklaşık yarısı yalnız yaşıyor. Ulusal İstatistik verilerine göre ülkede 200 bine yakın yaşlı insan, aylar boyunca hiç kimseyle konuşmadan hayatına devam ediyor. Sadece İngiltere’de değil Almanya’da da hükümet alarm verici bir durum haline gelen yalnızlık üzerine kafa yormaya başladı. Ülkede İngiltere’dekine benzer bir bakanlığın kurulması çağrıları yapıldı. Ayrıca yapılan anketlere göre Almanların 3’te 2’si yalnızlığın bir ülke problemi olduğunu düşünüyor. Alman Ruhr Üniversitesi’nin raporlarına göre ise 85 yaş üstü her 5 kişiden biri ile 45-65 yaş aralığındaki her 7 kişiden biri kendini yalnız hissediyor.
Bireyselliğin hazin sonu
İsveç’te yalnızlıkla ilgili biraz daha farklı bir sorun gündemde. Ülkede yalnızlık sadece yaşlıların muzdarip olduğu bir konu değil. Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat verilerine göre nüfusun yarısını çocuksuz ebeveynler oluşturuyor. (AB genelinde yalnız yaşayan ev sahibi yetişkinler nüfusun 3’te birini oluşturuyor). İsveçlileri yalnızlığa iten sebepler biraz da ülkede oluşturulan sosyolojik zemine dayanıyor. “Aşkın İsveç Teorisi” (The Swedish Theory of Love) belgeselinin yönetmeni Erik Gandini “İsveç bağımsız ve özerk bireyler fikrinin diğer ülkelerden daha fazla benimsedi ve birbirimize bağımlı olmadığımızın garantisini veren kurumlar oluşturdu” ifadelerini kullanıyor. Toplum düzeninin bireysel bağımsızlık üzerine kurulu olduğu ülkede İsveçlilerin yüzde 25’inin kendilerini yalnız hissettiğini söyleyen ünlü yönetmen belgesel filminde de İsveçlileri yalnızlığa iten yaşam tarzının karanlık yönlerini eleştiriyor. Belgeselde İsveçliler bağımsız, güçlü ancak mutsuz ve yalnız insanlar olarak tanımlanıyor. Ülkede sosyal güvenlik ve yönetim birimlerinde kökleşmiş bu yapı bireylerin konut almaktan harcama alışkanlıklarına kadar tüm hayatına etki ediyor. Örneğin İsveçliler, yalnız yaşayabilecekleri tek odalı bir evi New York, Paris, ve Londra’ya nazaran daha uygun fiyatlarla alabiliyor. Dünyanın en mutlu ülkeleri anketlerinde çoğunlukla başı çeken ülkeler İsveç ve Danimarka olsa da antidepresan kullanımında kişi başına düşen en yüksek tüketim seviyesi İskandinav ülkelerinde.
Ekipler ‘tehlikeli yalnızlık’ arayacak
Yalnız sayısının 2030’da 1,1 milyona yükselmesi beklenen Hollanda’da da Sağlık Bakanı Hugo de Jonge, Mart ayında yalnızlıkla mücadele kapsamında hükümete bazı tedbir programları sundu, Hollanda yönetimi de bu programlara 26 milyon euro yatırım yapma kararı aldı. Hükümetin yalnızlığa karşı aldığı önlemler de epey ‘Avrupalı’: Önlemler kapsamında yaşlı evlerine senede bir özel ekiplerle ziyaretler gerçekleştirilecek, özel ekip ortada “tehlikeli bir yalnızlık” olup olmadığına bakacak. Belediyelerde 75’in üzerinde olan yaşlıların telefonları kayıtlı olacak. Sadece yaşlıların kayıt olabilecekleri 7/24 açık bir tür “acil hat” açılacak. (Benzeri bir hat Danimarka’da da var). Yalnız insanların yoğun yaşadığı sokak veya mahallelerin net fotoğraflarının olduğu veri dosyası oluşturulacak buna bağlı olarak “risk bölgeleri” tanımlanacak. Ayrıca yaşlıların bir araya gelebileceği sosyal merkezler kurularak kişilerin birbirleriyle iletişim halinde olmaları ve daha az yalnız hissetmeleri sağlanacak.
Aile içi iletişim sınırlı
Fransa’da ise Foundation de France raporuna göre yaşlı her 4 kişiden biri izole bir hayat yaşıyor. Ülkede 18 yaşından büyük 5 milyon kişinin aile, iş veya sosyal çevresiyle herhangi bir bağı bulunmuyor. Fransızların %39’u aileleriyle düzenli iletişim kurmuyor. Avrupa insanının yalnızlığına dair çarpıcı örneklerden biri de yaşanan ölümler. Öldükten sonra evinde bazen 1 ay bazen 2 yıl sonra bulunan yaşlılara dair haberler sıklıkla medyada karşımıza çıkıyor. Yalnızlığın birçok sebebi olmakla birlikte, Avrupalı psikiyatristler sorunun küçülen sosyal ağlarda olduğu görüşünde. Evlilik nedeniyle şehir dışı veya yurtdışına giden çocuklar, coğrafi uzaklık, daha uzun çalışma saatleri de sosyal ağların küçülmesine etki eden sebepler. 360 bin İngiliz yaşlı arasında yapılan bir ankette çıkan cevap da bu sebeplerin sağlamasını oluşturuyor. Çoğu İngiliz, çocuklarının uzakta ve yoğun çalışmasından dolayı ailedeki kopukluğun çoğaldığını söylüyor.
Sorun kimde?
Avrupa’da yalnızlık sorunu akla önce aile ile bağlantılı kültürel değerlerin farklılığını getiriyor. Doğu toplumlarında kutsal bir önceliğe sahip aile yerini Batılı toplumlarda sonu sosyal izolasyonla biten bireyselciliğe bırakıyor. Yaşlılık veya yalnızlığa dair risk haritalarının, acil hatların, “tehlikeli bölgelerin” oluşturulması aslında çok basit insani değerlerle çözülebilecek bir “soruna” dair ne kadar karmaşık ve mekanik çözüm arayışına girildiğini gösteriyor. Yüksek yaşam kalitesi, gelişmiş ekonomi, istikrarlı siyasi sisteme rağmen, aile bağlarının zayıflamasıyla toplum içinde oluşan çatlaklar, hesaba katılmayan izolasyonlar toplumları derinden etkileyen sorunlar olarak Avrupa gündemini meşgul ediyor.