ÖNDER İmam Hatipliler Derneği tarafından yılda bir kez gerçekleştirilen ve yıllık çalışmaların istişare edildiği İmam Hatipliler Kurultayı’nın 15.’si Türkiye genelindeki mezun dernekleri ve başkanlarının katılımıyla Antalya Manavgat’ta yapıldı. İmam hatiplerle ilgili önemli konuların alanında uzman isimler tarafından masaya yatırıldığı, uygulama örneklerinin konuşulduğu kurultayın mottosu, Bilgi ve Hikmet’ti.
“Gördük ki hikmet olmadan bilgi fayda vermiyor. Bilgiyi bilgelikle taçlandıran hakikat, hikmettir. Sözü hikmetlice söyleyince gönül penceresinden girer, işi hikmetle yapınca bereket ve zafer gelir. 60 yılın bereketiyle; bir kez daha, en güçlü şekilde ve hep beraber ‘Bilgi ve Hikmetle’ diyoruz” Manifestosuyla ÖNDER’in 15. Kurultayı Antalya-Manavgat’ta yapıldı. Bilgiye ulaşmak kolaydı, hikmet üzerinde çokça duruldu. Yapılan her oturum, adeta hikmetin yol haritasıydı. “Düşünce Dünyamız”, “Yaşantımızda bereket”, “İbadet hayatımız”, “Hikmet üzerine” gibi oturum başlıkları da hikmete giden yolların tarifi gibiydi.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen katılımcılarla iki gün süren kurultayda açık ve kapalı oturumlarla neler tartışılmadı ki… İmam hatiplerin niteliği ve niceliği baş köşeye oturan tartışmalardan biriydi. İmam hatiplerin sayısının fazlaca gözükmesi bir algı mıydı yoksa gerçekten hiç gereği yokken imam hatip okulu mu açılıyordu? Veya artık niteliği mi konuşmak gerekiyordu? Niceliğin abartılması bir algı olarak imam hatip öğrencilerini bile sardığı üzerine konuşuldu. İşin doğrusu, nicelik ve nitelik konusu imam hatiplerde uzunca bir süre daha konuşulacağa benziyor.
ÖNDER OLARAK SORUMLULUK ALMALIYIZ
Eğitim meselesiyle ilgili katılımcıların hepsinin derdi, bir kısmının ise kaygısı olduğunu söyleyen ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Başkanı Halit Bekiroğlu, Eğitimle ilgili bir fırsatın daha olduğunu ve bunu çok iyi değerlendirmemiz gerektiğini söyleyerek iki günlük kurultaydan çıkarttıklarını şu ifadelerle aktardı: “Eğitimin yöneticilerinin, bürokratlarının ya da eğitimle ilgili politika yapıcıların, alanı eğitimin bir iki paydaşına tahsis etmeleri, sadece onların sorumlu olması bu meseleyi çözmeyecek. Hepimiz birden dayanışma içerisinde eğitim meselesine yardımcı olursak bu mesele çözülecek. Devletin kontrolü gerekli ama alan açmamaya götüren bir kontrol, bizi başka sıkıntılara götürür.
Açık veya kapalı oturumlarda öne çıkan bir diğer konu da, ÖNDER olarak siyasete dahil olup olmama meselesi. Arkadaşlarımızın bir kısmı birebir temaslarda ülke meseleleriyle ilgili, İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili sorumluluk almamız gerektiğini ifade ediyor. Biz bir imam hatip derneğiyiz, bizim öncelikli alanımız imam hatipliler, ama ülkenin ekonomik meseleleri, siyasi meseleleri ya da İslam dünyasının içinde bulunmuş olduğu gerginlikler, ifrat-tefrit dediğimiz uç yaklaşımlar bir şekilde dolaylı olarak imam hatipleri de etkiliyor. Dolayısıyla toplumsal meselelere ve İslam dünyasındaki meselelere biraz daha duyarlı davranmamız gerektiği anlaşılıyor. Burada tatlı bir şekilde yönlendirici bir pozisyonda bulunmamız gerektiğini anlıyoruz.
Bunun haricinde kurultayda mezun derneklerimizin organizasyon yapısındaki doğallığı ve Türkiye demografisine uygun dağılımını daha canlı olarak bir kez daha görmüş oldum ve bu beni mutlu etti. Her derneğimiz kendi yerel şartlarına göre şekilleniyor. Oranın rengini alıyor ve toplamda çok güzel bir desen ortaya çıkıyor. Paralel oturumlarımızdaki müzakerelerimizden çıkardığımız bir diğer konu da, bu dönem aile meselesinin çok önemsenmesi gerektiği konusu. Sadece çekirdek aile değil, akraba, komşu, mahalle olarak aile, eğitimde de Okul Aile Birlikleri. Çünkü çocuk aileden sıkıntılı geliyorsa, onu toparlamakta zorlanıyoruz. Bu konu üzerinde çalışmalar yapmamız gerektiği tartışıldı.”
AKRAN ETKİSİ ÖNE ÇIKIYOR
Kurultayda sunum yapan Anadolu Gençlik Derneği Başkanı Salih Turhan’ın, “Biz düşünen son nesiliz” cümlesini kullanmasıyla, düşünmeyen nesle nasıl yaklaşmamız gerektiğini sordum. Çocukların sadece sonuç merkezli değerlendirmeler yaptığını söyleyen Turhan, oynadıkları oyunların, yaşanan teknolojik gelişmelerin böyle gerektirdiğini söyledi. “Z nesli diye tarif edilen neslin zihinleri oyun merkezli. Oyunlarda kullanıldığı gibi aşamalı süreçleri seviyorlar. Bir işin nasıl yapılacağını tarif etmezsen, dikkate almıyorlar. Mavi Balina denilen bilgisayar oyunu neticesinde 140’a yakın çocuk ne yazık ki intihar etti. Bu oyun neticesinde benim intihar etmem gerekiyorsa edeyim diye bakıyor çocuk. Düşünen bir nesil olsa bunu söyler mi?
Adanmış öğretmen, adanmış ağabey ne yazık ki yetişen neslin programında olan şeyler değil. Şu anki yetişen nesil akran lideri önemsiyor. Eğer kendi akranından birisi meselenin farkındaysa onun yönlendirmesine açık, eğer farkında değil, kötüye yönlendiriyorsa, onun dediğine göre şekilleniyor. Hem sivil toplum açısından hem de devletimiz olarak Milli Eğitim, Kültür Bakanlığı, Aile Bakanlığı, kısacası ilgili bakanlıkların hepsinin koordineli bir şekilde Z nesliyle alakalı bütün yol haritalarının nasıl yapılacağını irdelemeleri lazım. Biz sivil toplum olarak bu nesli nasıl yakalarız diye istifade etmek için birçok kişiyi aradık, ama bulmakta çok problem yaşadık. Batılı bunlarla ilgili çok yaygın çalışma yapmış. İslam dünyasında bunun hakkında somut veri bulamıyoruz.”
ULUSUN ÖTESİNDE BİR HAREKET LAZIM
Eğitim müfredatlarıyla ilgili yaptığımız tartışmaların en son konuşulacak şeyler olduğunu söyleyen Turhan, büyük bir yangın olduğunu ve öncelikli kurtarılması gerekenlerin altını çiziyor. “Deizmi konuşuyoruz, ne oluyor da bu nesil dinden uzaklaşıyor? Bu meseleler anne babanın elinden çıktı artık. Ulusun ötesinde bir şey yapmak lazım. İslam coğrafyası komple bir hareketin içerisine girmesi lazım. Tefekkür, düşünmek ve planlamaktan başka çözüm yok. Ve bunu sadece STK yapamaz, devlet yapar, hükümetler yapar, bakanlıklar yapar, sivil toplum destekleyici olur. Bu da sadece Türkiye için yeterli değil, İslam coğrafyasında faydalı ne kadar mekanizma varsa bunların oluşturulması lazım.
Okuma gurupları cümlesini kullanırdık eskiden, bize ne kadar ilgi çekici gelirdi, anne babanın da hoşuna giderdi. Artık okuma grubu deyince genç oradan uzaklaşıyor, biz de kendi çalışmalarımızda kaşif grupları diyoruz. Genç keşfetmeyi seviyor. O kaşif gruplar arasında okuma da bir bölümü. Hayatı okuma, çevreyi okuma vs. formel eğitimden uzaklaşıp sosyal alanların içerisinde yapılabilecek eğitimler ortaya koymak lazım. Bunları formülize edebilecek planlamalar yapmalıyız.”
***
MOBİL GENÇLİK MERKEZİ
ÖNDER camiası uygulamalarıyla da eğitimde örneklik teşkil ediyor. Tüm dernekler kendi bölgelerinin ihtiyacı olan uygulamaları yapma gayretinde. Binlerce uygulamadan söz ediliyor. Mobil Gençlik Merkezi ve Nuh’un Gemisi Kitap Kafe çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çeken bir proje. Adından da anlaşıldığı gibi Nuh (As)’un diyarı olan Cizre’den geliyor bu proje. Şırnak İmam Hatipler Derneği Başkanı Sabri Akgün “Gezici Kütüphane” başlığıyla sunumunu yaptığı kütüphaneyi şu ifadelerle anlatıyor: “Gençlik ve Spor Bakanlığıyla ortaklaşa yürüttüğümüz proje için 20 kişilik bir araç kiraladık. 50’ye yakın gönüllümüzle belirlediğimiz okullara gidiyoruz. 50 tane oyun çeşidimiz var ve gittiğimiz okullarda bu oyunları oynatıyoruz. Kitap dağıtıyor ve yarışmalar yapıyoruz. Birçok oyunun yanı sıra Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sek sek oyunu en çok önem verdiğimiz oyun. Gittiğimiz yerlere bu oyunu hediye ediyoruz. Çocuklar sek sek oyununda attıkları eşya hangi maddenin üzerine gelirse o hakkını öğreniyor. Sonra 10 defa el çırp, tek ayak üstünde dur veya zıpla gibi çeşitli komutlar veriliyor. Kendi aralarında yarış yapıyorlar, kendini ifade etme becerilerini geliştirmek için konuşma yapıyorlar. Nuh’un Gemisi Kitap Kafe de gezici kütüphanenin sabit hali. Kiraladığımız yerde yaklaşık 3 binle 4 bin arası kitap mevcudumuz var. Her çeşit kitap var içinde, okula hazırlık kitapları bile. Onun dışında çay kahve ikramları ücretsiz ve yedi gün kitap kafe açık.”
SINIFIN MAYASI ÇOCUK
Çağın Esmaları da yine derdi, kaygısı olan kadın derneklerinin ÖNDER’le birlikte yürüttüğü bir proje. Hz. Esma validemizin yardıma koşma, görev edinme özelliklerinden, Mısır’daki şehidimiz Esma’nın da canını seve seve ortaya koymasından yola çıkarak projenin ismine “Çağın Esmaları” denilmiş. Maya projeleri olduğunu söyleyen Antalya MUGEMDER Başkanı Hava Ulusoy, öğrenci eliyle öğrenciyi düzeltmeyi amaçladıklarını söylüyor. “Her sınıftan o sınıfın en mülayim, uyumlu, ahlakı güzel çocuğunu seçtik. Fikir kulüpleriyle işe başladık. İslam düşünce dünyasındaki önemli kişilerin kitaplarını okuduk, bazen bir söz üzerine ders işledik. Maksat ufuklarını açıp, vizyon oluşturmaya çalışmak. Bir sınıftan bir öğrenciyi alıp, ona bu değerleri verdiğimiz, hal diline sokabildiğimiz zaman, o sınıfın mayası bu çocuk oluyor. Belli bir şuura eriştikten sonra dışarıdaki faaliyetlere yöneldik. Antalya’da savaş mağduru çocukların olduğu merkeze bir ziyaret düzenledik. Önce savaştan yara almış çocukların fotoğraflarını gösterdik ki, etkilenenler olursa elensin istedik. Fotoğrafta görürken dehşete düşenler, orada o çocuklara sarıldı, boyamalar yaptı, oyunlar oynadı. Çünkü biz toplum olarak o yaraları sarmaya meyilliyiz. Yanlarına gittiğimizde ağlamayacaksınız demiştik, gittiklerinde bırakın ağlamayı, hemen boya kalemlerini çıkardılar, onlarla bir şeyler yapmaya başladılar. Onlarla öyle bir bağ kurdular ki, bir daha gitmek istiyorlar. Çok güzel dönüşler aldık. Aileleriyle bir kez daha gidenler, mahalleden yardım toplayıp gidenler oldu.”
AİLEM OLUR MUSUN?
Bir kalplere dokunan proje de Aksaray ilinden geldi. “Bir günlük ailem olur musun” başlığıyla çıktılar yola. Öğrencilere illerinde olan devlet büyüklerine mektuplar yazdırdılar. “Amacımız sosyal medya gibi iletişim araçlarının etkisinde olan çocuklarımızı, eski iletişim aracı olan mektupla tanıştırmak” diyen Aksaray ÖNDER Başkanı Kuddisi Bakar, projelerini şu ifadelerle anlatıyor: “Her sınıfa ilimizin devlet büyüklerinden, siyasetçilerden, bürokratlardan bir kişinin ismini verdik. Kişiyi tanıttık, mektubun içeriğinin nasıl olabileceğini söyledik. Çocuklar mektuplarını yazdı. Ardından bir komisyon oluşturarak 1.’yi seçtik ve o kişinin mektubunu devlet büyüğümüze gönderdik. Birinci olan kişi mektubu yazdığı devlet büyüğüyle bir gün geçirdi. 20 sınıfla bu çalışmayı yaptık. Geri dönüşler çok iyiydi. Milli eğitim müdürümüze yazan öğrenci laptop talep etmiş, o da bu talebini gerçekleştirmiş. Yemeğe gidenler olmuş, birlikte namaz kılanlar olmuş, aileleriyle tanışmışlar. Üniversitemizin rektörü öğrencimizle geçirdiği bir günün kısa filmini yaptı. Öğrencimizi evinden aldı, birlikte kahvaltı yaptılar. Bir lise programına, ardından üniversitede toplantıya ve ağaç dikme programına katıldılar. Bir günü onunla geçirmesi anlamında ‘ailem olur musun’ dedik projeye. Mektup projesinin bu yıl ikinci basamağını yapacağız. İl dışına, bakanlarımıza filan yazacağız. İkinci uygulamada mektupları yazdırıp komisyon kurmamayı düşünüyoruz. Mektupların hepsini gönderip, seçimi onlara bırakacağız. Belki de oradaki bir cümle, bizi değil de mektubun gittiği kişiyi etkileyebilir diye düşünüyoruz.”