“Tarihi galipler yazar” derler. Bu sözü haklı çıkaran tarihi şahsiyetlerden biri de kuşkusuz Enver Paşa’dır. Kısacık ömrüne büyük işler sığdırmış, büyük hedef ve hayallerin peşinden koşmuş, çok hata yapmış, çok cana kıymış, büyük zaferlerin altına imza atmış, ama sonuçta tarihe adı “mağlup” olarak geçmiştir. Sarıkamış faciası ile Çanakkale Zaferi arasında sadece 61 gün vardır. Her ikisinde de Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Enver Paşa’dır. Ne var ki, Enver deyince Sarıkamış, Sarıkamış deyince de akla Enver gelir; ama Çanakkale Zaferi’nin destanı Enver’siz yazılmıştır.
27 yaşında dağa çıktı
Enver Paşa, 1881 yılında İstanbul’da, Divanyolu’ndaki mütevazı bir evde dünyaya gelir. İlkokulu Makedonya’da, Manastır’da bitirir ve sonrasında Manastır Askeri İdadisi’ne kaydolur. 1902’de, İstanbul’da Harbiye’den mezun olur ve Makedonya’da ilk görevine başlar. 1908’de, daha 27 yaşındayken Resne’de dağa çıkar, başlattığı isyanla Sultan Abdülhamit’i Meşrutiyetin ilanına zorlar. Artık “Hürriyet Kahramanı”dır. 1913’te ise tarihimizin ilk askeri darbesini gerçekleştirir; Babıali, yani Başbakanlığı basar, Sadrazamı istifa ettirip yerine Mahmut Şevket Paşa’yı tayin ettirir. 1914’de, 33 yaşındayken tuğgeneral rütbesine yükselir, aynı zamanda Harbiye Nazırı ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi vazifelerini üstlenir. Enver Paşa’nın unvanları bunlardan ibaret değildir. 1914 yılında, Sultan Abdülmecit’in torunu Naciye Hanım’la nikâhlanır ve Damad-ı Şehriyari unvanını kazanır. 1922’de şehadetine kadar Naciye Sultan’a olan aşkı bir zerre bile azalmaz. Naciye Hanım’a, “Ruhum” diye başlayan mektuplarını hiç bir şart altında aksatmaz.
Amacı Rus’u kovmaktı
1915, Enver Paşa için büyük mağlubiyet ve galibiyetler yılıdır. 1914 sonunda Sarıkamış harekâtını başlatır. Hedefi elbette Sarıkamış gibi küçük bir kasabayı Rusların elinden almak değildir. Asıl hedefi, Rusları önüne katıp Tiflis’e kadar kovalamak, oradan Tebriz, Bakü, Tahran’a uzanmak, Afganistan içlerine kadar Müslümanları hareketlendirip Rus işgaline son vermektir. Çektiği gizli telgraflarla komutanlarına bu hedefin detaylarını anlatır, girecekleri ülkelerde işgalci olmayacaklarını, oraları Rus zulmünden kurtarıp, bağımsızlıklarını verip geri döneceklerini özellikle vurgular.
Bu büyük hayal, Allahu Ekber dağlarında soğuğa yenik düşer. Ordunun böyle çetin bir kışa hazır olmaması bir yana, subayların elinde doğru dürüst bir harita bile yoktur. Enver Paşa’nın hiçbir mazerete tahammülü yoktur. Ordunun hazır olmadığını söyleyen Hasan İzzet Paşa’ya “Hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim” der, 3. Ordu Komutanlığından azleder ve yerine kendisini atar.
Geceleri vasiyetini yazıyordu
Enver Paşa’nın çok acelesi vardır. Sarıkamış engelini aşıp bir an önce Afganistan içlerine ulaşmak istemektedir. Soğuktan kırılmış orduyu Sarıkamış’a doğru adeta iteklemektedir. Kimi zaman topların başına geçip atış yapmakta, kimi zaman eline silahı alıp sağa sola ateş etmekte, geriye dönen subayları divanı harbe göndermekte, nöbette uyuyan erleri hemen idam ettirmektedir. Bir yandan da ölümü hemen yanıbaşında hissetmekte, gece oturup vasiyetini yazmaktadır. 112 bin kişilik 3’üncü Ordu’dan geriye savaşabilecek sadece 20 bin nefer kaldığında, Enver Paşa başaramadığını kabul eder. Hiç vakit kaybetmeden İstanbul’a döner ve Sarıkamış’la ilgili yayın yasağı getirir.
Sarıkamış, o dönemin en büyük hezimeti değildir. Şehit sayısı 60 bin, zayiat ise 90 bin civarındadır. 3’üncü Ordu’nun bölgedeki muharebelerde toplam şehit sayısının 800 bin, Rusların kaybının ise 1 milyon 200 bin civarında olduğu dikkate alınırsa, Sarıkamış daha sağlıklı değerlendirilecektir. Buna rağmen, Sarıkamış, 100 yıl boyunca Enver Paşa’yı karalamak için kullanılmış, Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra bu amaçla kitaplar yazdırılmış, Enver Paşa ile bu hezimet özdeş hale getirilmiştir.
Oysa asıl zaferler dönemi Sarıkamış’tan sonra başlayacaktır.
Erzurum’dan arkasına bakmadan İstanbul’a gelen Enver Paşa, Çanakkale’yi geçmek için yaklaşan İngiliz ordusuna karşı hazırlıklara başlar. Sarıkamış’taki başarısızlıktan tam 61 gün sonra, 18 Mart 1915’te Osmanlı Ordusu İngiliz donanmasını boğazda durdurur. Denizde kazanılan bu zaferin ardından kara harekâtı da başarıyla sonuçlanır ve 1916 başında kesin zafer ilan edilir.
Zaferler yetmedi
Enver Paşa’nın bir başka büyük zaferi Kut-ül Amare’dir. 29 Nisan 1916’da Irak’ta Osmanlı ordusu İngiliz ordusunu kuşatır ve 13’ü general, 45’i subay yaklaşık 18 bin İngiliz askeri esir alınır.
Rusya’da Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesi ve Rus ordusunun dağılması üzerine, Enver Paşa Erzincan, Trabzon ve Erzurum’u Rus işgalinden kurtarır, Sarıkamış’ı zapt eder; 1878’den itibaren Rusların elinde bulunan Kars, Ardahan ve Batum’a girer. Kardeşi Nuri Paşa’yı Bakü’yü kurtarmaya gönderir; kısa süre içinde Gence, Bakü ve Derbent Rus işgalinden kurtarılır.
Ne var ki bu büyük zaferler Osmanlı’yı çöküşten ve işgalden kurtarmaya yetmez. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanır, Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul eder, 1 Kasım’da da Enver Paşa İstanbul’u terk eder, önce Kırım’a, ardından Berlin’e geçer. 13 Temmuz 1919’da İstanbul’da gıyabında idam kararı verilir.
Enver Paşa durmayacaktır. Tam 4 kez uçakla Moskova’ya gitmek ister ama başaramaz. Bir süre Riga’da tutuklu kalır, ardından Moskova’ya deniz yoluyla ulaşır.
1921’de Ankara Hükümeti Enver Paşa hakkında tutuklama kararı çıkartır. Anadolu’ya geçip Kurtuluş Savaşı’nı idare etme hayalleri böylece suya düşer. 1921 yılının Ekim ayında Orta Asya seferine çıkar. Önce Buhara’ya, ardından bugünkü Tacikistan sınırları içindeki Pamir Dağları’na ulaşır. Orta Asya Müslümanlarını örgütleme mücadelesi, Tacikistan-Afganistan sınırındaki Abıderya köyü yakınlarında Rus Kızılordu’suyla girdiği çatışmada, 4 Ağustos 1922’deki şehadetle sona erer. Cenazeyi yakınlardaki Çegan köyüne defnederler. Şehit olduğunda 41 yaşındadır.
Başarsaydı tarih farklı yazılacaktı
1998 yılında, Türkiye’den giden bir heyet Enver Paşa’nın mezarını tespit eder, kemiklerini bulur ve Türkiye’ye nakleder. Şehadetinin 74. yıldönümünde, 4 Ağustos 1998’de, Enver Paşa doğduğu şehirde, İstanbul’da, “Şehit Orgeneral” olarak Çağlayan’daki Abide-i Hürriyet Tepesi’ne defnedilir.
Biz, Mahkeme-i Kübra’ya inanırız. Ölmüş her insanın hesabının o mahkemeye intikal ettiğini, orada günah ve sevaplarıyla en güzel, en adil şekilde yargılanacağını biliriz.
İttihat ve Terakki’yi kurması, Abdülhamit’e hasım olması, Sarıkamış’taki faciası Enver Paşa’nın, bir imparatorluğu ayakta tutmak için verdiği mücadeleyi, Çanakkale Destanını, Kut-ül Amare zaferini, Kafkasya ve Orta Asya Müslümanlarının bağımsızlığı için Naciye Sultanı’ndan ve çocuklarından uzak diyarlarda canını vermesini perdelemez, perdeleyemez.
1913’te, Bulgarlar Edirne’ye yönelince, Enver Paşa Edirne üzerine yürümüş, İstanbul’da ise, sonradan işgalci İngilizleri çiçeklerle karşılayacak bazıları, “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” demişlerdi. Tarihi de işte o mütarekeciler yazdılar.
Erzurum’da, Gaziler Köyü’nde, Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekâtı’nı yönettiği tarihi binanın önündeki yaşlı amcanın dediği gibi: “Enver hayın değildi, sadece başaramadı.”
Zaten başarmış olsaydı, tarih onu böyle yazmazdı…