Üstad Necip Fazıl Kısakürek bir konuşmasında Ayasofya’dan şöyle bahseder: “Ayasofya açılmalıdır. Türk’ün kapanık bahtıyla beraber açılmalıdır. Ayasofya’yı kapalı tutmak, mânâda bütün camileri ve cami mefhumunu kapalı tutmaktır. Çünkü onların hepsi birer mekân Ayasofya ise ruh. Ayasofya’yı kapalı tutmak Yunanlıya ‘Ben yapamıyorum sen gel de kendi hesabına aç’ demekten farksızdır.” Geçtiğimiz hafta Alarko Holding’in patroniçesi Leyla Alaton’un sosyal medya hesabında Ayasofya Camii Şerif’in de bale pozu veren kadının fotoğrafını paylaşmasının yankıları sürüyor. Ayasofya’da bir süredir yaşanan nezaketsizlik ve kışkırtıcı davranışları Prof. Dr. Metin Hülagu’ya sorduk.
Geçtiğimiz günlerde Belçikalı manken Marisa Papen, Ayasofya’da çıplak pozlar çektirerek sosyal medyadan paylaşmıştı. Şimdi de bale figürleri yapan bir kadının fotoğrafı paylaşıldı. Bu paylaşımlar büyük tepki aldı. Sizce Müslümanlar için mukaddes önemi olan bir mekânda yapılan bu gibi paylaşımlarla ne amaçlanıyor?
Ayasofya kilise iken de cami olduktan sonra da dillerden hiç düşmedi. Dikkatler her daim üzerinde oldu. Ayasofya’ya toplumsal tahrikin bir unsuru, bir vasıtası olarak da başvuruldu, kullanıldı veya kullanılmaya çalışıldı. Bu tür girişimler bütünüyle tahrik içerikli ve ince hesaplı şeylerdir. Toplumsal kargaşayı ve çatışmayı hedeflemektedir. Ve uluslararası bir krize kapı aralamaya gayreti gözlemlenmektedir. Burada tahrik unsuru olarak kullanılan şey inancı rencide edici cinsten bir şeydir ve dozu da oldukça fazladır. Yapılan şey bilerek yapılmaktadır ve inanç, din, itikat ve imana saldırı tarzında ve bunları radikal bir şekilde aşağılayıcı surettedir. Bu noktada uyanık olmak, tahriklere kanmamak ve kapılmamak, bilakis “akıl etmek” lazım gelir.
Paylaşımı Leyla Alaton’un yapmasına da anlamlar yüklendi. Alaton’un burada aktör olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Leyla Alaton veya bir başkası, ismin ne önemi var ki? İsimler ve şekillere bağlanıp veya saplanıp kalmak, amacı ve amaçlanan şeyi anlamakta insanı köreltebilir veya en azından tökezletebilir. Bir Arap atasözünde ifade edildiği üzere “Kimin dediğine değil, ne dediğine bak”mak gerekir. Önemli olan Ayasofya’da ne yapılmak istendiğinin farkına varmak, fark ve idrak edilen hadisenin bütün yönleriyle künhüne vakıf olabilmektir. Bu noktada Leyla Alaton’un paylaşımına fazlaca anlamlar yüklemek yerine, belki kendisine teşekkür etmek daha anlamlı olabilir. Şayet paylaşılmamış olsaydı yaşanan çirkinliği fark etme şansı da olmayabilirdi.
Ayasofya’nın açılması konusunda devlet ne düşünüyor?
Bence devlet hiçbir şey düşünmüyor ve belki de düşünemiyor. Ayasofya nasıl cami olmaktan çıkarıldı yahut nasıl müzeye dönüştürüldü bütün yönleriyle bilenimiz var mı ki… Bu konuda devlet elindeki belgeleri ve bilgileri paylaşma cömertliği gösterebilmiş midir ki… Ayasofya’yı yeniden cami olarak açmayı düşünebilsin? Devletler, siyaseten ve iktisaden zayıf oldukları sürece fazla derin ve engin şeyler düşünemezler. Ayrıca devletler anlık ve hissi olarak da hareket edemezler ve etmemelidirler de. Devletlerin çeyrek, yarım ve yüzyıla sâri politikaları olur ve olmalıdır da. Biz mevcut halimizle ne ABD’yiz ne de Rusya. Ruh ve gönül iklimimizde çok şeylere arzu duyulursa da unutmamak gerekir ki İstanbul’u fethederek Ayasofya’yı cami yapan ismin ve iradenin hem yüreği hem bileği fazlasıyla güçlüydü.
Fatih’in Ayasofya’nın aslî amacı dışında kullanana beddua etmesi bu topluma zarar verir mi?
Kendimi işin dinî boyutuna dair söz sarf edebilecek derecede ehil görmüyorum. Ancak buradaki “beddua”dan murat mesuliyet ise evet hepimiz mesulüz. Fatih’in yani ceddimizin bize emanet ettiklerine sahip olmamanın, emanete bir mânâda hıyanet etmenin, ondan bize intikal eden şan ve şeref sancağını göğsümüzü gererek ve başımızı dimdik tutarak omuzlarımızda taşıyamamanın mahcubiyeti yüzlerimize, gözlerimize ve tabii ki sözlerimize sinmiş durumdadır.
Restorasyonu izleme imkânınız oldu mu, doğru yapılıyor mu?
Hayır. İzleme imkânım olmadı. Restorasyonun nasıl yapıldığı konusu şüphesiz ki ehlince daha iyi bilinir.
Ayasofya’nın Türkiye için önemi nedir?
Ayasofya ne bir kilisedir ne bir cami yahut müze. O her şeyden önce bir simge ve imajdır. Güç ve kuvvetin simgesidir. İnancın alâmetidir. Fethin en büyük şehadetidir. Fatih’ten bize intikal eden en mukaddes emanettir. İktidar olmanın yahut muktedir bulunmanın göz ardı edilemez sureti ve ölçüsüdür. Hilafetin ilgâsının kökleşmesine sağladığı katkı kadar yeniden tesisinin arzulanması halinde o karara da hem psikolojik açıdan, hem de siyasî bakımdan en az bir o kadar katkı sağlayacak olması bakımından da oldukça önemlidir.
7Ayasofya’nın İslam dünyası için önemi nedir?
Her şeyden önce Ayasofya’nın bir mabet, cami iken müze olması her Müslüman’ı yakından ilgilendiren dinî bir konudur ve olmalıdır da. Bir cami olarak Ayasofya sadece Türklere ve Türkiye’ye emanet bırakılmış bir değer değildir. Bu değer her Müslümanın ortak paydası ve sorumluluğundadır.
Ayasofya’nın batı için önemi nedir?
Ayasofya batı için dinî, siyasî ve kültürel açılardan oldukça köklü ve önemli bir kıymetler hazinesidir. Bu durum bilinen bir gerçektir. Ayasofya batının bir anlamda inanç tarihidir. İstanbul’u “İkinci Roma” kılan veya yeniden kılabilecek olabilen siyasî bir şaheserdir. Ayasofya; batı medeniyetinin olmazsa olmaz denilebilecek derecede ehemmiyetli ve en temel unsurlarından birisidir. Ayasofya; kaybedilen İstanbul’un batı tarafından yeniden elde edebilmesi noktasında belki de son umut halkası yahut limandır. Ve belki de sahip olamamanın sebebiyet verdiği psikoloji dolayısıyla olmalıdır ki Ayasofya; “İslamofobinin”, “Barbar Türk”lüğün, “Hilal-Haç” mücadelesinin kaynak ve vasıtaları arasındadır.
Ayasofya’ya bir mabet olarak çıplak ya da ayakkabı ile girilmesi uygun mu?
Ayakkabıyı bilemem ama çıplaklık bütün dinlerce yasaktır. İnsan şeref ve haysiyetine de aykırıdır. Toplumsal ahlaka terstir. Cehalet ve gayri medenilik yüklü bir kavramdır. İnsan çıplak doğar. Fakat hayâ edilmiş olmalı ki, bütün dinlerde ve toplumlarda ölenler kara toprağa dahi kefenlenerek defnedilir. Cami, kilise yahut havra, bedenlerin değil ruhların mekânıdır. Beden, her bir mabedin kapısında çıkarılan ayakkabı ile birlikte çıkarılıp dışarıda bırakılır. Ruh o mabet denen istasyonda onu yaratan Yüce Varlık ile buluşur. O (c.c.)’na itaat ve sadakatini sergiler ve yeniler… Soyunmak, çıplak olmak, çırılçıplak dolaşmak ve yaşamak herhalde şeytana uymanın ve satanizme tabi bulunmanın emareleri olsa gerek. Mâlûm, Hazreti Âdem (a.s.) ve Hazreti, Havva’nın cennette çırılçıplak bir hâl almaları şeytanı dinlemiş olmaları nedeniyleydi.
İbadethanelerin bir grup için açılması, film çekimlerinin buralarda yapılması doğru mu?
Hakka ve hayra hizmet edecek ve edepli şeyler adabınca çekilip gerçekleştirilecekse, evet.