10 soruda Avrupa Ordusu hayali

İngiltere’nin AB’den çıkmaya hazırlandığı bir ortamda Avrupa Birliği’nin politikalarına yön veren Almanya ve Fransa, geçen hafta 1963 yılındaki dostluk anlaşmasını tazeledi. Anlaşmaya Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile birlikte imza atan Almanya Başbakanı Merkel, bunun “Avrupa Ordusu’na doğru atılmış bir adım” olduğunu söyledi. 1950’den beri Avrupa’nın gündeminde olan “ortak ordu” kurma fikri günümüz şartlarında mümkün mü? Ortak bayrak, ortak bir parlamento, ortak bir para birimi kullanan Avrupa Birliği için “ortak ordu” hayali bu sefer gerçekleşecek mi? Bütün bu soruları Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi İİSBF Dekanı- CEMES (Akdeniz Güvenliği Merkezi) Başkanı Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney’e sorduk.

Almanya Başbakanı Merkel’in Alman-Fransız işbirliği ve Entegrasyon Anlaşması’nın ilk adımları olduğunu belirtmesiyle gündeme yeniden gelen “Avrupa Ordusu” nedir ve nasıl bir ordu kurulmak isteniyor?

Avrupa Ordusu yeni bir fikir ve girişim değil. Geçmişi 1950’li yıllara kadar dayanıyor. Ancak, Soğuk Savaş döneminde NATO’nun askeri anlamdaki üstün kabiliyeti karşısında ciddi bir görünüm sağlayamadı ve bu nedenle rafa kaldırıldı. AB bütünleşme sürecinde Birliğin zaman içinde kurumsallaşmasını tamamlamasıyla birlikte, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası çerçevesinde Soğuk Savaş sonrasında bir Avrupa Ordusu oluşturmak için harekete geçildi. Avrupalılar askeri alandaki zafiyetlerini bildikleri için yeri geldiğinde bağımsız AB ordusu biçiminde, yeri geldiğinde de Berlin Plus kapsamında NATO ile sahada ortak operasyonlar yapma kararı aldılar. Amaç, NATO’nun askeri kabiliyetlerinden faydalanmaktı. ABD’de Trump yönetime gelene kadar, NATO ve AB arasında Avrupa Ordusu konusunda işbirliği yapma mevzusunda büyük sorunlar yaşanmadı.

2Yeni imzalanan Almanya Fransa anlaşması neyi ihtiva ediyor, yeni bir savunma bloğu mu doğuyor?

Almanya ve Fransa arasındaki anlaşma, Trump sonrası Avrupa-Atlantik Dünyası’nda askerî alanda ortaya çıkan ve iki ülkenin de ciddi bir biçimde hissettiği güvensizliğin bir neticesi. Trump’ın yakın geçmişte, Avrupalıları İttifak içindeki savunma mükellefiyetlerini yerine getirmemeleri halinde, NATO’dan çekilmekle, bir anlamda NATO’yu lav etmekle tehdit etmesi, AB ülkelerini ciddi olarak tedirgin etti. Ticarî ve siyasî alanlarda Avrupa ile ilişkileri gergin bir zemine oturtan Trump yönetimi karşısında Fransa ve Almanya ivedilikle bazı çözümler üretmek zorunda kaldı. Bu çözümlerin bir kısmı iktisadî nitelikte iken askeri alanda ise geçmişte ABD’nin Avrupa’ya vermiş olduğu güvenlik teminatının (extended deterrence) yerini ikame edecek bir mekanizma arayışının içine girildi. Nitekim PESCO ve İngiltere’nin de parçası olacağı 9 Avrupa ülkesinin planladığı Avrupa Müdahale İnisiyatifi (EI2), yeni askerî işbirliği arayışını içeren çabalar olarak gözden kaçmadı. İşte, bu bağlamda Paris-Berlin hattında bilinen Avrupa Ordusu fikri yeniden ziyaret ediliyor ve bu ziyaret için 1963 yılında imzalanan Elysee Anlaşmasını çerçeve olarak kullandılar.

Bağımsız bir Avrupa Ordusu kurma fikri, Trump’ın sert politikalarının bir sonucu mu ve bu politikalara çözüm olabilecek mi?

Bu çabanın Trump yönetimine karşı hissedilen güvensizlikten doğduğu bir gerçek. Ancak bir başka gerçek de, bu çabanın da, diğerleri gibi kısa vadede çözüm üretmesinin imkânsız olduğudur. Aachen Anlaşması konusunda ilk soracağımız soru, iki ülkenin askeri kabiliyet ve amaçlarının nasıl uyumlandıracağı suâlidir ki, bu anlaşmanın önündeki uzun ve dikenli yolu göstermek bakımından yeterli. Fransa elbette nükleer bir güç olarak belli kabiliyetlere sahip ama örneğin, Almanya’nın doğru dürüst bir ordusu bile yok. Denilebilir ki, Berlin’in bugün ordusunun oldukça sınırlı düzeyde olması aslında İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’ya dayatılan barış anlaşmasının şartıyla ilgili. Bu doğru ama Almanya bu sınırlandırmaları revize etmeyi düşünecek mi? Düşünecek ise NATO’ya yaptığı katkıyla beraber ne oranda bir maddi katkıyı hangi kabiliyetler için harcayacak? Bu konuda Fransa ile diyaloğu hangi düzeyde olacak? Şeklindeki cevaplanması gereken, ama siyasî ve ekonomik olarak cevaplanması kolay olmayacak onlarca soru var.

Bu anlaşmayı Brexit bağlamında mı okumalıyız, okursak nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Avrupa ülkeleri arasında gelecek konusunda yaşanan siyasi-iktisadi-askeri endişenin bir ayağında şüphesiz Brexit meselesi de yer alıyor, ancak AB ülkelerini askeri güvenlik meselesinde paniğe iten temel konu ABD’nin NATO çerçevesinde müttefiklerine geçmişte taahhüt etmiş olduğu askeri güvencenin altının boşalmasıdır. Avrupalılar, Trump yönetimi ile birlikte tek-taraflılığın (unilateralizmin) çok tedirgin edici bir biçimini tecrübe ediyorlar. Önceden de belirttiğim gibi, Avrupa şu anda kendi güvenliğinin savunulması ve teminat altına alınması bakımından Trump Amerika’sına asla güvenmiyor. Bu bağlamda Trans-Atlantik Dünya’sında büyük bir çatlak olduğunu söyleyebiliriz. İleride, bu durum daha da kötü bir noktaya varırsa, AB ülkeleri farklı girişimlerde bulunabilir. Örneğin, şimdiden Avrupa’da bazı uzmanlar Almanya’nın nükleer olup olmaması üzerine kafa yormaya başladı bile. Bu durum hem Avrupa içi güçler dengesi açısından, hem de nükleer silahların yayılmasına karşı kurulan rejimin geleceği için önemli. Bu son iki husus, Avrupa ve Dünya politikasında ilgili başka ciddi realpolitik tartışmaları tetikleyebilir. Bu yüzden Aachen Anlaşması gibi girişimlerle Avrupalılar süre kazanmaya çalışıyor.

Avrupa Birliği ülkelerinden Avrupa Ordusuna olumlu ve olumsuz bakan ülkeler hangileri ve neden?

Avrupa Ordusu meselesi sadece bugün değil geçmişte de hep tartışıldı AB ülkeleri arasında. Temel sorun, AB’nin NATO gibi askeri yeteneklerinin olmayışı. Tabi buna ayıracak bir bütçelerinin de olmayışı, bütçe konusunda daha cömert davranabilecek ülkelerin de bugünkü popülist siyaset içerisinde buna istek ve iradelerinin olmaması bir diğer önemli sorun. Bugünün Avrupa’sında AB ülkelerinin tehdidin niteliği, güvenliğin araçları ve maliyeti kimlerin üstleneceği konusunda bir görüş birliğine varması çok zor olduğu için farklı farklı projeler öneriliyor. Bunlar şimdilik bir bütünün çarkları değil, altları dolmuş da değil. Avrupa güvenliğinin tesisi konusunda ortaya çıkan farklı projeler AB ülkelerinin dikkatini dağıtabilir veya bir kutuplaşma ile sonuçlanabilir. Bu ihtimal kuşkusuz Avrupa Ordusunun geleceğini olumsuz yönde etkileme potansiyeli taşıyor.

Dağılmak üzere olan bir Avrupa Birliği’nden Avrupa’nın güvenliği için bir ordu çıkarabilme ihtimali ne kadar gerçekçi?

Evet, Brexit sonrası AB’nin nasıl bir hâle dönüşeceği hâlâ bilinmiyor. Bu bağlamda Birliğin dağılma ihtimali de var. Ancak, şu anki belirsiz ortamda Amerikan güvenlik teminatının ortadan kalktığı düşüncesiyle hareket eden Avrupa’nın iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa, çaresiz bir şekilde Avrupa Ordusu fikrini yeniden canlandırarak Avrupa projesini dağılmakdan kurtarmaya çalışıyorlar. Kısa vadede, Avrupa Ordusu fikrinin hayata geçmesinin mümkün olmadığını, bu sürecin başka tartışmalara neden olabileceğini bile bile bu yolu deniyorlar çünkü Macron’un Sorbonne konuşmasında da belirtiği gibi, birilerinin bir şeyler yapması lazım.

Çok kullanışlı bir kavram olan ‘Avrupa Ordusu’nu bir askeri harekâtta görmek mümkün olur mu, Muhtemel bir ‘Avrupa Ordusu’ dünyadaki dengeler için bir oyun değiştirici rol üstlenebilir mi?

‘Avrupa Ordusu’nu geçmişte sınır güvenliği ve bazı barışı koruma operasyonlarında gördük. Ancak, günümüz şartlarında NATO kabiliyetleri olmadan AB ordusunun büyük çaplı bir askerî operasyon yapması mümkün değil. Ayrıca, bugün ABD, Çin gibi askeri devler karşısında Avrupa Ordusu’nun tek başına bir anlam ifade etmediğini ifade etsek abartmış sayılmayız. Keza PESCO’nun içinde yer alan ülkelerin bugün maddi güç bakımından ABD ve Çin gibi dünya askeri devlerinin askeri bütçeleri karşısında etkili olmaları oldukça çok zor.

NATO’ya karşı kurulmadığı ifade edilen Avrupa Ordusu, nasıl bir tamamlayıcı unsur oluşturacak?

AB ülkeleri, Avrupa Ordusunun NATO’ya karşı olmadığını defalarca söylediler çünkü Avrupa Ordusu’nun NATO’suz sahada etkili olamayacağını biliyorlar. Ayrıca, sanırım AB üyesi ülkelerin pek çoğu ileride -yani Trump sonrası dönemde- Avrupa Ordusunu NATO ile ilişkili olarak, onu tamamlayan bir unsur olarak sürdürmek düşüncesinde. Her şeyden önce böylesi daha ekonomik ve pek çokları için daha akılcı. Çünkü AB’nin NATO ile arasındaki askeri açığı kısa bir sürede telafi etmesi oldukça zor.

ABD olmadan Avrupa’nın kendini savunması mümkün mü?

Batı kavramı içerisinde ABD’den bağımsız bir Avrupa askerî kimliği oluşturup ABD’den uzaklaşmayı tercih etmeyecek AB üyesi ülkelerin de var olduğu biliniyor. Aslında oğul Bush döneminde yaşanan Trans-Atlantik krizini hatırlayanlar için şaşırtıcı olmayan bir süreçten geçiyoruz. Yine de durum 2003’dekinden çok daha ciddi. Çünkü hem Trump’ın saldırgan politikaları sadece askeri değil iktisadî ve Avrupa’nın canını daha çok yakabiliyor, hem de Avrupalılar kendi ürettikleri siyasi krizler içerisinde (Brexit, seçimler sonucu merkez partilerin zayıflaması, kurulamayan hükümetler, siyasetten çekilmeye söz veren liderler vs.) meşruiyet krizi yaşıyorlar. Sonuçta Macron’un haklı olduğu bir şey var; Avrupa projesini ayakta tutmak için birileri bir şey yapmalı ama bu yarım yamalak Avrupa Ordusu fikirleri yapılması gereken asıl hamle mi, kimse, hatta mimarları bile emin değil.

Avrupa Ordusu Türkiye için ne ifade eder?
Şu an Türkiye için pek bir anlamı yok. AB’nin tasarrufunda bir girişim. İleride, askeri potansiyeline bağlı olarak yeniden -ve yeni konjonktür içinde- değerlendirmemiz gerekir.

 

Benzer konular