Mançuryalı hippi

İngiliz besteci John Lennon’un Vietnam işgalini protesto için günlerce kapandığı evde kameralar önünde söylediği o şarkı, 1969 yılında ‘bol paça-dar gömlek’ modasına kapılmış her hippinin dilindeydi. “All we are saying is give peace a chance” (Tek dediğimiz, barışa bir şans ver) diyordu Lennon. Soğuk Savaş’ın fırtınalı günlerinde Amerikan işgallerine karşı kitleleri birleştiren bir slogana dönüşmüştü bu sözler. ‘Savaşsız bir dünya’ ütopyasına tutulan ve ‘burjuvanın emek sömürüsüne’ son vermek isteyen gençler, dillerinde Marks-Engels aforizmalarıyla pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sokaktaydı. Sovyet Komünist Partisi’nin kongre tutanaklarını ‘ayetmişçesine’ ezberleyerek kendi okulunu silahıyla basıp sözde kurtarılmış bölge yapan Türk solcusu da, saklandığı siperden polise ateş etmek üzereyken muhtemelen Lennon’un bu şarkısını mırıldanıyordu.

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan ve daha yüzlercesinin banka soyup adam bıçakladığı, fakülte işgal edip yurt binalarında cephane istiflediği o yıllarda, Amerikalılarca kurulmuş ODTÜ’de öğrenim gören Limasollu bir genç daha vardı: Mimarlık öğrencisi Mustafa Akıncı. 93 Harbi (1878) sonrası Ada’ya yerleşen İngilizlerin 1960’a dek işgal ettiği Kıbrıs’tan gelmişti Ankara’ya. Ada’yı evvela İngilizlerden sonra da Türklerden temizleme amacıyla kurulmuş CIA destekli Yunan milliyetçilerinden müteşekkil EOKA’nın saldırıları altında büyümüştü. Enonis rüyası görmüş Yunanlılara bakınca dünyadaki tüm milliyetçilere ‘faşist’ der olmuştu. Genç Akıncı, savaşsız bir dünya isteyen ‘Denizlerin’ ODTÜ’deki yurdun pencerelerinden dışarıya kurşun yağdırdığı sırada ihtimal ki hemen yakınlarda bir yerdeydi.

‘ÇÖZÜM’ YANLISI BİR PORTRE

O ünlü 68 kuşağının kurduğu sol örgütlerin uzun yıllar sonra PKK ile aynı safta buluşup Türk askerine kurşun sıkmasına daha vakit vardı. ODTÜ tahsilinin bitimi sonrası 73’te Kıbrıs’a dönen Akıncı, ‘faşist Yunan cuntasının neden olduğu Türk askerî harekâtı’ şeklinde bahsettiği 1974 operasyonları sırasında -kendi iddiasına göre- Lefkoşa’da Mehmetçiğe destek verdi.

Ada’daki Türk bakiyesinin EOKA vahşetinden kurtarıldığı Barış Harekâtıyla birlikte tarih sahnesine çıkan Kıbrıs Türk Federe Devleti’nde (KTFD) kurucu meclise Halkçı Parti kontenjanından girdi. Kısa bir süre sonra bu partiden ayrıldı. Yunanlıların EOKA’sına Ankara’nın cevabı mahiyetinde olan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) 1 Numara’sı ‘Toros’ kod adlı Rauf Denktaş ile yıldızı hiç barışmamıştı. Ancak şansı yaver gidiyordu.

1976’daki Lefkoşa Belediye Başkanlığı seçiminde Devlet Başkanı Denktaş’ın işaret ettiği Ulusal Birlik Partisi adayını 1500 oyla geçerek 28 yaşında Ada’nın en önemli yerel makamına oturdu. 16 yıl sürdüreceği belediye başkanlığı görevi sırasında Rum mevkidaşı ile birlikte gerçekleştirdiği ‘ortak kanalizasyon projesi’ 1989 yılında ‘Dünya Habitat Ödülü’ne layık görüldü. Yaptığı her işte ya Amerika’dan ya da Avrupa’dan övgüler alıyordu.

Kıbrıs meselesi ne vakit haber konusu olsa ‘çözüm yanlısı’ olarak tanıtılan Akıncı, 89 yazında gündemi sarsan ‘işgalci’ skandalında Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Özker Özgür’e tepki göstermeyen yegâne isimdi. Belene Kampı’nda Bulgaristan’ın Türklere uyguladığı zulmün benzerini Türkiye’nin Kıbrıslılara uyguladığını ve Mehmetçiğin Ada’da işgalci olduğunu savunan Özgür’ün beyanatı gündeme bomba gibi düşmüş; o günlerde Türkiye’yi devrimci yol arkadaşı Özgür’le birlikte ziyaret eden Akıncı, sınırdışı edilmekten son anda kurtulmuştu.

İki devrimcinin bu ‘değerli’ mesajları çok geçmeden karşılık buldu. ABD’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Nelson Ledsky, 83’ten beri ismi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) olan toprakları ziyaretinde Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı pas geçip doğrudan Özker Özgür ve Mustafa Akıncı’yla görüştü. Denktaş buna çok öfkelendi. Amerikan gizli servisinin Türkleri Kıbrıs’ta azınlık konumuna düşürecek bir ‘çözüm’ planı için devrede olduğunu söyleyen Denktaş, “Onları iktidara getirmek için çeşitli tertipler yapabilirler. CIA bu işlerde uzmandır. Rumlarla birlikte içimizden birkaç kişiyi de alarak bir tezgaha imza atabilirler” diyordu. TMT’nin Toros’u, Kıbrıs’taki her kritik dönemde Özgür ile Akıncı’nın ‘Rumların tarafını tuttuğunu’ söylüyordu

İNÖNÜ ONU ÇOK SEVMİŞTİ

Lefkoşa Belediye Başkanlığı yanında Toplumcu Kurtuluş Partisi’nin (TKP) liderliğini de aynı anda yürüten Mustafa Akıncı, Türkiye’de Erdal İnönü SHP’sinin gözdesiydi. 90’lar arifesinde Kıbrıs söz konusu olduğu zaman partililer hep bir ağızdan “KKTC’de TKP, Türkiye’de SHP iktidar olacak” sloganı atıyordu.

O günlerde ABD Başkanı George Bush’un mutlaka çözülmesini istediği Kıbrıs meselesi için Rauf Denktaş ile Yorgo Vasiliu’nun Washington’da buluştuğunu yazan gazeteler, satır aralarında şu bilgiyi veriyordu: “ABD resmen olmasa da ‘gönlünde yatan aslanın’ TKP’li Mustafa Akıncı olduğunu her fırsatta dolaylı yollardan dile getiriyor. Bush yönetimi ‘istediği zaman masaya oturtabileceği’ bir lider istiyor. Bunu da Akıncı’da görüyor.”

‘ANA-YAVRU’ İLE BAŞLADI

Peki, Limasollu sosyalist Mustafa Akıncı’da emperyalist Amerika’nın gördüğü ışık neydi? Türkiye farklı renklerdeki lambaların aynı akımdan beslendiğini 2015’te katıksız biçimde temaşa etti. Katılım oranının yüzde 60’ta kaldığı seçimlerde Kıbrıslıların ancak yüzde 36’sının oyunu alabilen Akıncı, KKTC’nin yeni cumhurbaşkanı olmuştu.

Daha göreve başlamadan “Artık ana-yavru edebiyatını bir yana bırakalım” diyerek Ankara’ya mesaj gönderen Akıncı, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda ilk şamarı Tayyip Erdoğan’dan yedi: “Ağzından çıkanı kulağı duysun. Bu ülke KKTC’ye bir bedel ödemiştir. Hâlâ da ödüyoruz. Biz şehitler vermişiz. Türkiye, Kıbrıs’a ‘yavru vatan’ olarak bakmaya devam edecektir.”

Rumların 2004 yılında yüzde 76’lık çoğunlukla reddettiği Annan Planı temelinde bir federasyonu savunan Mustafa Akıncı, 1960 ile 1963 arasında denenmiş ve Türklerin katledilmesiyle sonuçlanmış süreci Rumlara rağmen istemeyi KKTC’nin en üst makamını işgal ederken de sürdürdü. Rauf Denktaş’ın hayatta olmadığı bir dünyada Akıncı’nın seçilmesi, Türkiye’deki ayrılıkçılar tarafından sevinçle karşılandı.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu ABD/İsrail garnizonu haline getirmek için hendek-barikatlı işgale yeltenen ve kurtarılmış bölge düşü kuran HDP, Erdoğan’dan henüz şamar yemiş çiçeği burnunda Akıncı’yı ilk tebrik eden örgüt oldu. Daha bir yıl önce Erdoğan’a karşı “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla kampanya düzenleyen ‘ezilen sosyalist’ Selahattin Demirtaş, Akdeniz adasındaki yoldaşına mesaj yolluyor, “Yapay sınırların kalkacağı umuduyla sizi ve Kıbrıs halklarını selamlıyoruz” diyordu.

DEVRİMCİ EL YÜKSELTİYOR

İngiliz idaresi altında yetiştiği Ada’da Türk askerinin varlığından duyduğu rahatsızlığı belli ederek her fırsatta ‘Birleşik Kıbrıs’ ve ‘Avrupa Birliği vatandaşlığı’ vurgusu yapan Akıncı, Türkiye’nin güneyden işgal girişimini silahla önleyişinden de rahatsız oldu; PKK’ya karşı başlatılan Barış Pınarı Harekâtı sırasında örgüt yanında saf tutmayı yeğledi.

Üstelik bunu, Kıbrıslı Türklerin ölümden kurtarıldığı harekâta çamur atarak yaptı: “Daha önce de söyledim, 1974’te biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir.”

Gelen tepkiler Akıncı’nın ‘devrimci’ duygularını törpülemeye yetmedi. Nisan 2020 seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde bu kez Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı referandumu Kıbrıs davasına bağlayıp el yükseltti. İngiliz basınına demeç veren Akıncı, federal çözüme tez zamanda varılmazsa bölünmüşlüğün kalıcı hâle geleceğini söyleyerek KKTC’nin Türkiye’ye bağlanma ihtimalini ‘korkunç’ olarak niteledi.

Kıbrıslı Türklerin kendilerine özgü kimliği bulunduğu vurgusunu sık sık tekrarlayan Akıncı, Suriye’deki Fransız mandasına bağlı Hatay Devleti’nin 1939’da referandumla Türkiye’ye bağlanmasını kabul eden Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’e atıfla “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” ifadesini kullanabildi. 90’larda ‘çözüm’ için Amerikalıların umut bağladığı Akıncı bu kez aynı ideale yönelik arabuculuk faaliyeti konusunda İngiliz Başbakanı Boris Johnson’ı adres gösteriyordu.

Daha birkaç yıl önce Karpaz, Güzelyurt, Maraş ve Magosa’yı Rumlara vermek isteyip bu amaçla hazırladığı korsan haritayı herkesten gizleyerek karşı tarafa ulaştıran Akıncı 2020 Nisan’ında eğer olur da yeniden seçilirse, 1571’de şehitler vererek Venedik’ten aldığımız, 1974’te ise işgal altındaki toprağımıza yeniden ayak bastığımız vatanımız Kıbrıs, ‘çifte pasaport’ yemiyle kandırılmış gafiller ‘sayesinde’ elimizden kopabilir.

Radyoda John Lennon çalarken ahizeyi kulağına götüren Mançuryalı Hippi’ye “Kupa kızını buldun mu?” şifresi gelmeden evvel harekete geçmeliyiz.

****

Ne çabuk unuttun

Milli Mücadele döneminde Ege köylerinde binlerce insanı vahşi biçimde katleden Yunan askeri Georgios Grivas’ın ‘emeklilik’ döneminde yönettiği EOKA, Ada Rumlarını silahlandırıp örgütlemiş, Menderes hükümetinin Türkiye’yi garantör yapmayı başardığı Londra Anlaşması sonrası 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde namluları artık Türklere çevirmişti. Bütün Türkleri topyekûn ortadan kaldırarak Kıbrıs’ı bir Yunan adasına çevirmeyi amaçlayan Akritas Planı çerçevesinde Rumlar, soydaşlarımızın yaşadığı her bölgeyi kana boğdu. Camiler yakıldı, evler harabeye çevrildi; 1974’e kadar aralarında bebeklerin de bulunduğu binin üzerinde Kıbrıslı Müslüman şehit edildi. 100 bine yakın kişi ise evlerinden çıkıp başka bölgelere göç etti. Ortodoks Kilisesi destekli EOKA’nın günümüzdeki kalıntıları, 46 yıl sonra ‘Birleşik Kıbrıs’ rüyası görenleri vaftiz etmek için sırada bekliyor.

Benzer konular