Devlet nöbetinde muhalefet: MHP

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli,  “Yeni sistemin tesisi için AK Parti ile yan yana mücadele edeceğiz” açıklamasını yaptıktan sonra eleştiri oklarının hedefi oldu. MHP’yi baraj altında kalma kaygısıyla suçlayanlar, tasfiye sürecine girdiğini iddia edenler yanında “Bu milli bir mücadelenin gereğidir” diyenler de çoğunlukta.

Bahçeli eleştirilere “Bu yüzde 5 mi olur, 6 mı olur, 10 olarak mı kalır? Müfteriler saldırmaya, MHP’yi karalamaya başlamışlardır. Şunu herkes bilsin ki, MHP’nin baraj maraj sorunu asla yoktur” diyerek cevap veriyor.

Aslında siyaseti yakından takip edenler için Bahçeli’nin bu açıklaması ne ilk, ne yeni. Özellikle 15 Temmuz sürecinden itibaren sıklıkla “FETÖ terörüne karşı iktidarın yanındayız” mesajı veren Bahçeli, iktidara paralel açıklamalar yapıyor, “yerli ve milli” olmanın önemini vurguluyor.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel bu açıklamanın ardından “MHP kapısına ‘tasfiye sürecindeyiz’ yazısı astı” dese de, büyük bir iddiayla çıkıp MHP oylarına da talip olan İYİ Parti kurulduğu süre zarfında bir etki oluşturamamış olmanın sıkıntısını yaşıyor.

Bahçeli, 2019’da desteğini belirten açıklamayı yaptığında, “Evimiz hamdolsun düzenlidir, aksini inkâr eden varsa geçmişteki günahlarını affettirmek için özeleştiri yapacak cesareti göstermelidir” diyordu.

Aslında Bahçeli’nin bu tavrı bütün kriz dönemlerinde ortaya çıkıyor.

Başörtüsü serbestliğinde destek vermişti

Devlet Bahçeli 2011 yılında Vatan Gazetesi’ne verdiği röportajda, “Türkiye’nin bu kadar iç ve dış sorunlarının arttığı bir dönemde, tek başına iktidar olmuş bir partinin kaosa girmesi o partiden ziyade Türkiye’ye zarar verir” diyordu.

Bu açıklamadan 4 yıl önce kamuoyunun hafızasında yer eden ilk destek 2007 yılında gelmişti. 2007 yılında iki seçim birden yaşayan Türkiye önemli bir dönemeçten geçiyordu. AK Parti’nin ikinci iktidar dönemini başlatan 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri ve 28 Ağustos’ta Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması ile sonuçlanan TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçimi sancılı bir sürecin başlangıcıydı. Türkiye bir yandan Cumhuriyet Mitingleri ile çalkalanırken, diğer yandan Abdullah Gül’ü engelleme girişimleri kendisini göstermişti.

Bu günlere damga vuran en çarpıcı olay 27 Nisan tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yayınladığı bildiriydi. Öte yandan TBMM’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yeter sayısının 367 olarak açıklanmasıyla “367 krizi” başlamıştı. O dönem 340 milletvekili bulunan AK Parti için 367 yeter sayısına ulaşmak, bir desteği zorunlu kılıyordu ve o destek MHP’den geldi. TBMM’deki 1. tur seçimlerde Abdullah Gül için 357 kabul oyu çıkmış, ancak 367 yeter sayısına ulaşılamadığı için Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusu üzerine 1. tur oylamaları iptal etmişti. 6 Mayıs 2007 tarihinde TBMM Genel Kurul’da yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının bulunamayışı sebebiyle seçim yapılamamıştı. 22 Temmuz seçimlerinden AK Parti’nin ikinci kez tek başına iktidar olarak çıkması üzerine devreye giren Devlet Bahçeli, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için AKP’ye el uzatmıştı. Seçimlerden bir kaç gün sonra yaptığı açıklamada Devlet Bahçeli “TBMM, Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemiyle toplandığında MHP Meclis’te yerini alacaktır. Eğer konu Anayasa Mahkemesi’nin son kararına göre 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa, MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde orada olacaktır. Bizim anlayışımız budur” diyerek,  AK Parti’ye “367 krizi” için ihtiyaç duyduğu desteği vereceğini açıkladı.

İkinci ve kamuoyunda karşılık bulan destek üniversitelerdeki başörtüsü serbestisi hakkındaydı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 15 Ocak 2008’de İspanya’da yaptığı türban açıklamasından sonra başlayan üniversitelerde türban serbestisi tartışmalarında da AK Parti’ye koşulsuz destek vermişti.

15 Ocak 2008’de Recep Tayyip Erdoğan İspanya’da verdiği bir demeçle, türban yasağının kaldırılması sürecini başlatmıştı. Erdoğan konuşmasında “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz?” şeklinde konuşmuş ve hemen ardından üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması çağrısında bulunmuştu.

Başörtüsü operasyonuna MHP’den destek geldi. “Üniversite yetmez, başörtüsü devlet memurlarına da serbest kılınsın” şeklinde açıklama yapan Bahçeli, 27 Ocak’ta yaptığı açıklamalarda, yalnızca üniversitelerle yetinmenin “sorunun çözümü” açısından yeterli olmadığını, kamuda hizmet alan-hizmet veren ayrımını da kaldırmak suretiyle başörtüsünün tüm kamu kurumlarında serbest olması için yasal düzenleme yapılması çağrısında bulunmuştu.

AK Parti-MHP’nin bu konuda birlik olmasıyla “Kimse, kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” maddesiyle üniversitelere başörtüsü serbestisi getirmeyi öngören kanun 10 Şubat’ta Meclis’ten geçti.

2013’de anayasa görüşmelerinde de Bahçeli AK Parti’ye destek verdi. O dönemde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni Anayasa’da uzlaşılan 48 maddenin TBMM’den geçilmesi önerisine MHP’den “Evet” yanıtı geldi. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, yeni anayasa yapımında 48 maddelik uzlaşmayı önemli bulduklarını belirterek, “Bunun kanunlaştırılması için MHP hazırdır” dedi.

2014’te Meclis’te görüşülen Suriye-Irak tezkeresi de AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. 396 oy kullanılan tezkereye, 298 kabul, 98 ret çıktı. Ret oyları CHP ve HDP’den geldi. Tezkere hükümete yurtdışına asker gönderme ve Türkiye’de yabancı asker konuşlandırma izni veriyordu.

15 Temmuz’da iktidara tam destek

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminde Bahçeli’nin verdiği ilk mesaj, “Biz bu yaşananlara karşı siyasi iktidarın yanındayız” oldu. Darbe girişim başladığında MHP yönetimi Genel Merkez’de buluşma kararı almıştı. Bahçeli, hemen Başbakan’a ulaşmak istediğini söyledi. Başbakan ile temas kurmaya çalışıldı ancak bu mümkün olmadı. MHP lideri özel kalemine Başbakan’a iletilmek üzere şu mesajı aktardı: “Biz bu yaşananlara karşı siyasi iktidarın yanındayız.”

MHP lideri darbe girişimiyle ilgili gece yarısından sonra bir de yazılı açıklama yaptı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türkiye Cumhuriyeti olağanüstü ve gayri meşru bir durumla karşı karşıyadır. Türk Silahlı Kuvvetleri içinden bir grubun askeri müdahalede bulunmak, yönetimi devralmak istediği iddia edilmektedir. Demokrasiyi askıya alma, millet iradesini yok sayma teşebbüsünün ülkemize yapılacak büyük bir hata olacağı açık ve meydandadır” diyordu.

Tarihi Yenikapı mitinginde de ilk konuşmayı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptı. Devlet Bahçeli, ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’e şu sözlerle sesleniyordu:

“15 Temmuz yeni bir istila denemesi, yeni bir kıyım ve yıkım hamlesiydi” dedi ve şunları kaydetti: “Âlim ve hoca görünümlü bir terörist, sığındığı Pensilvanya’dan getirdiği beddua seanslarıyla, nefret söylemleriyle, öfke nöbetleriyle cinayet örgütüne Türkiye’ye ‘vur’ emri verdi. İblis’e ruhunu satan bu vâiz, Müslüman görünümlü bu Voyvoda, ihanetle, Türk ve Türkiye düşmanlığıyla doruğa çıktı, fitne ve münafıklıkta rekor kırdı. Haçlı emellerinin taşıyıcılığını yapan FETÖ, Türkiye’nin kalbine nişan aldı.”

2019 seçimlerine destek vereceklerini açıklayan Bahçeli, bu desteğin nedenini de 7 Ağustos Yenikapı mitingine bağlıyor:

“Partimiz, 7 Ağustos Yenikapı ruhu ve 16 Nisan halkoylaması şuurunun gereği olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’yle Cumhurbaşkanı hükümet etme sistemini 2019’da tam manasıyla tesis etmek maksadıyla, sonuna kadar birlikte ve yan yana mücadelesini sürdürecektir.”

***

Bu beş benzemez nasıl bir araya geldi, önce onu sorsunlar

Metin Özkan/ Gazeteci-yazar

Sürekli kullandığımız bir cümle var, milli iradeye saygı diyoruz. Sayın Bahçeli milli iradenin gerektirdiği milli duruşu, yerli ve milli ittifakı sağlamaya çalışırken, birileri de parçalama girişiminde. Bu milli iradeyi hayata geçirmek isteyenlerin yaptığına ittifak, diğerlerine nifak demek gerekiyor. Milli bir duruş sergilenmesini istemiyorlar. Yenikapı ruhundan yola çıkarak, “Türkiye’de yeni bir kapı açıldı, o yeni kapı vatana millete hayırlı olsun” derken bunu söylüyor. İttifak demokratikleşme ve millileşmedir diyerek, partiler üstü milli mutabakatı sağlamış oluyor. “Vatan, millet, ezan, bayrak bunların pazarlığı olmaz, bu desteği verirken iktidardan beklentimiz yok” diyor. Ülke 15 Temmuz’da uçurumun kenarına getirildi, bizim tek amacımız ülkemizi dimdik bu yangından çıkarmak. Vatan bölünmeye, millet tutsak alınmaya, özgürlüğümüz elimizden alınmaya çalışılırken bunu görmeyen insanların bu düşüncelerine ben kendi adıma siyasi rant olarak bakıyorum. Terazide şu anda bir tarafta siyaset üreten bir parti diğer tarafta da siyaset üretemeyen çok parti. Doğal olarak MHP’ye saldırılıyor. “Terörün, teröristlerin, FETÖ sempatizanlarının, PKK temsilcilerinin olduğu bu ittifaka gelmezsen eleştiririz” diyorlar. Bu bana göre 7 Haziran’da yüzde 60 bloku isteyen ve bu bloğun içinde MHP’yi sokamayan güçlerin intikamıdır.

Bugün geçmiş hesapları açma, FETÖ teröristlerinin önünü şu siyasi parti, bu siyasi parti açtı deme günü değil. 15 Temmuz’da gördük ki tankların önünde duranlar ne yanındakinin etnik kökenine, ne siyasi görüşüne, ne dini görüşüne baktı. Hainler helikopterlerden ateş ederken insanlar tankların önünde o kurşunlara siper olmuştu. Biz bu ülkeyi böldürmeyiz, bu vatanı haçlılara, Siyonistlere yem etmeyiz derken dik bir duruş sergiledi. Bu saldırı bir siyasi kişiliğe, bir siyasete değil de Türkiye’ye saldırıydı. Tabii cumhurbaşkanını hedef alırken, siyaseti hedef alırken bu önemli değil. Amaç Türkiye’nin büyümesine engel olmak. Ortak akıl o gün ortaya çıktı. İç politikada yapılan yanlışları bir tarafa bırakacağız, biz bu toprakların dağılmaması, ezanın susmaması için bir ve birlik olacağız. Biz milli iradenin onay verdiği iktidarın yanında olmayıp da terör uzantısı FETÖ’nün yanında mı olsaydık? AK Parti ve MHP’nin yaptığı bir uzlaşmadır, bir barışmadır, bir kucaklaşmadır. Bunu bu iki siyasi parti de başardı. Diğerlerinin bütün kıskançlığı da bunu sağlayamamalarından ve şer bloğunda olmalarından. Evet, bir araya geldiler, Haçlıların, Siyonistlerin ekmeğine yağ sürdüler ama bunu hala memlekete açıklayamadılar. Bu millet zeki bir millettir. Bunlar her şeyi görüyor. Milli ve yerli bir cephe mi yoksa şer odaklarının oluşturduğu bir cephe mi? Bu beş benzemez nasıl bir araya gelebilir? Bunlara gayri milli demiyoruz ama PKK’nın siyasi sözcüleri, FETÖ terör örgütünün finanse ettiği bir siyasi parti, Milli Görüş gömleğini giydiğini söyleyen bir parti ve Atatürk’ün izinden gittiğini söyleyen bir parti nasıl bir araya geliyor sorusunu soruyoruz.

Hilalle haçın kavgasının devam ettiğini gösteren bir süreç bu. Gezi’yle başlayan Kobane’yle devam eden, 15 Temmuz’da son kozlarını oynayan bu cephe, Ortadoğu’da kozlar paylaşılırken Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyorlar. O yüzden sayın Bahçeli, buna karşı milli bir duruş sergiliyor.

Bir insan niye milli lafından rahatsız olur? Fırat Kalkanı yapılmış, İdlip Operasyonu gerçekleştirilmiş, Irak’taki gayri resmi seçimi iptal ettirilmiş, Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağını açıklayan Trump’un başına çuval geçirilmiş. Muhalefet edenler “Bunlar yine iktidar olur, biz bundan yine çırak oluruz” diyorlar. MHP’den yıllar önce ayrılmış isimleri devreye sokuyorlar, AK Parti’de trenden inmiş isimleri devreye sokuyorlar, kim ne yaparsa yapsın. Bu ittifak sürecek.

Benzer konular