Cumhurbaşkanı olduğunda günde 3 ya da 4 saatten fazla uyumamıştır. Onunla devlet seyahatlerine çıkmak bizler açısından bir kabustu çünkü yanındakilerden her zaman sıkı bir çalışma bekliyordu. Uçuşlarını gece yarısından sonraya denk getirip uçakta çalışır, sabah da toplantılara hazır halde katılırdı. Bu gezilerde çok dinlenmeden, uyumadan çalışırdınız. Darbeden sonra hapisteyken ordu ile anlaşıp hapisten çıkabilirdi. Geri kalan zamanını belki de Türkiye’de yaşayarak geçirebilirdi. Fakat son nefesine kadar davasını savunmayı tercih etti.
Öncelikle sizi tanısak, Doktor Amr Derrac kimdir?
Mühendislik alanında kariyer yapmış bir akademisyenim. 1990’lı yıllarda siyasete girdim. Mısır devriminden önce Mübarek rejimi tarafından tutuklandım ve 6 ay hapiste kaldım. O zamanlar bu gayet normaldi. Fakat yine de Mübarek rejiminde hapse girmek ile Sisi rejimindeki şartlar arasında ciddi farklar olduğunu belirtmeliyim. Devrimden sonra Hürriyet ve Adalet Partisi’nin kurucularından biri oldum. Daha sonra partinin dış ilişkiler komisyonunda görev aldım. Bir dönem partinin genel sekreterliğini yürüttüm. 2013 yılında Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı görevine atandım. Bu, Dr. Mursi’nin son kabinesiydi. Sisi darbesine değin görevde kaldım. Darbeden sonra altı ay ülkemde kalabildim. Sonra önce Doha’ya, ardından İstanbul’a geldim. Burada Mısır Araştırmaları Enstitüsü’nü kurdum. Hâlen faaliyetlerimize aynı çatı altında devam ediyoruz.
Peki neden Türkiye’yi seçtiniz, Katar hiç de fena bir yer sayılmaz…
Türkiye’nin akademik atmosferi bunda belirleyici oldu. Bu tarz bir düşünce kuruluşu için Türkiye’den daha iyi yer bulmak kolay değil. Burada benzer birçok kuruluş, akademisyen ve araştırmacı var. Arap dünyasından birçok ismin Türkiye’de bulunması bu kararın alınmasında ayrıca büyük etken. Seminer ve atölye çalışmaları yaparak Mısır özelinde bölgeye dair faaliyet yürütüyoruz. Aynı zamanda Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilere odaklanıyoruz.
ÜLKESİ İÇİN ÇOK ÇALIŞAN BİR LİDER
Rahmetli Mursi’nin yakın arkadaşıydınız, hakkında neler söylemek istersiniz?
Mursi, şahsî olarak benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Benden birkaç yaş büyüktü. Arkadaşlarını önemseyen, kibar ve sevgi dolu bir kişiliğe sahipti. Cumhurbaşkanı olduğunda günde 3 ya da 4 saatten fazla uyumamıştır. Onunla devlet seyahatlerine çıkmak bizler açısından bir kabustu. Çünkü yanındakilerden her zaman sıkı bir çalışma bekliyordu. Uçuşlarını gece yarısından sonraya denk getirip uçakta çalışır, sabah da toplantılara hazır hâlde katılırdı. Bu gezilerde çok dinlenmeden, uyumadan çalışırdınız. Darbeden sonra hapisteyken ordu ile anlaşıp hapisten çıkabilirdi. Geri kalan zamanını belki de Türkiye’de yaşayarak geçirebilirdi. Fakat son nefesine kadar davasını savunmayı tercih etti. Bana göre o Nelson Mandela gibi dünya çapında unutulmaz bir figür. Hayatının sonuna dek bir kahraman olarak yaşadı, inandığı değerleri savundu. Kendisi İnşallah şehiddir. İnancımız o yönde.
TÜRKİYE ARAP HALKLARININ YANINDA DURDU
Mısır’ı ilk kez özgür seçimlere taşıyan Arap Baharı Mısır’ı nasıl etkiledi?
Öncelikle bölgedeki insanların diktatörler eliyle büyük acılar çektiğini biliyoruz. Bu diktatörler sömürgecilik dönemi sonrası göreve geldiler. Sömürgeci Batı’nın bölgemizdeki doğrudan hâkimiyeti çok uzun bir süre sayılmaz. Fakat kendi varlıklarını geri çekerken yerel bazı unsurları iktidara taşıyıp desteklemek, baskıcı rejimleri kendilerine vekil tayin etmek suretiyle hâkimiyetlerini devam ettirdiler. Diktatörler onların kuklalarıydı. Halk ve bilhassa gençler bu diktatörlerden kurtulmak istedi. Çünkü ülkemiz de, bölgemiz de bundan daha fazlasını hak ediyordu. Tunus’ta başlayan Arap Baharı hızlı bir şekilde Mısır’a ulaştı ve en güçlü etkiyi burada gösterdi. Mısır, Arap dünyasının en büyük ülkesi. Arap Baharı’nın Mısır’da karşılık bulması bölgeyi hareketlendirdi. Mısır’dan sonra Suriye, Libya ve Yemen de ayağa kalktı. Türkiye bu dönemde Arap halklarının yanında durdu. Hatırlıyorum, devrimden sonra gerek dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gerekse -zamanın Başbakanı- şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Mısır’ı ziyaret eden ilk liderler oldular. Türkiye o vakitler Mısır ile stratejik bir işbirliğine sahipti. Nitekim Uluslararası İşbirliği Bakanlığına geldiğim zaman ilişkileri daha ileri boyutlara taşımak için Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi ile yakın çalıştım. Bakan olarak atandıktan sonra ertesi gün ilk resmi ve yurtdışı ziyaretimi Türkiye’ye gerçekleştirdim. Bu yakın işbirliği bazı ülkeler nezdinde rahatsızlığa neden oldu. 2013 yılına gelindiğinde Türkiye’de Gezi Parkı hâdiseleri patlak verirken benzer gelişmeler Mısır’da da başladı. Ne yazık ki Mısır, Türkiye kadar şanslı değildi. Mısır’daki sürecin sonu darbe oldu. İki ülke durduk yere hedef seçilmedi. Bölgemizin potansiyel olarak en büyük, en etkin iki ülkesinin bu denli yakınlaşması birilerinin uykularını kaçırıyordu. Türkiye bizden daha şanslıydı çünkü güçlü bir devlet yapısına sahipti. Türklerin demokrasiyi benimsemesi ve tüm bu saldırılara rağmen âdil seçimlerin gerçekleşebiliyor olması bunun bir göstergesi. Türkiye Arap ülkelerinin rol modeli oldu. Araplar Türkiye modeline benzer uygulamalar gerçekleştirerek ülkelerini kalkındırmak istiyorlardı.
Batı bundan rahatsızlık duydu ve düğmeye bastı diyorsunuz…
Görüşüme göre ana sebeplerden biri buydu. Türkiye bölgede stratejik bir güç ve Batı ipleri elinde tutmak istiyor. Türkiye’nin güçlü pozisyonuyla Mısır’a partner oluşu onlar açısından tehlikeliydi. Batı bunun yıkılmasını istiyordu. Bu yakınlık bölgede de rahatsızlığa yol açtı. Eski rejim, BAE ve Suudi Arabistan’la iyi ilişkilere sahipti. Bu ülkeler devrim sonrası Türkiye ile Mısır’ın işbirliğinden pek hoşnut kalmadılar. Ne yazık ki Mısır’da başarılı oldular, diğer yandan Türkiye’ye rahatsızlık vermeye devam ediyorlar. Bu işin peşini bırakacaklarını düşünmüyorum ve bu yüzden hâlâ Türkiye’de bir darbe ihtimalinden endişe duyuyorum. İnsanlar bana tebessüm ediyor, “Belki Mısır’da bir darbe yaşadığın için fazla hassassın” diyorlar.
Anlattığınız her şey sanki ‘Yüzyılın Anlaşmasına’ çıkıyor.
Kesinlikle olan bu. Yüzyılın anlaşması sadece Filistin meselesinin bitirilmesi değil, bu bir ilk adım. İsrail bölgede Filistin meselesine çözüm bulmak zorunda. Bundan sonraki adım, bölgenin liderliğini Türkiye, İran ve Arap halkları yerine Suudi Arabistan, BAE ve İsrail’e vermek. Plan tıkır tıkır işlerse maalesef bunun gerçekleşmesi uzak ihtimal değil. İsrail bölgenin lideri olacak. Suudi Arabistan ve BAE ise onun kuklası. Mısır bu anlaşmanın önemli bir bölümünde çünkü Filistin ile derin bağları var. Ayrıca ekonomik hareketleri ve Sina yarımadasından dolayı etkilenme ihtimali söz konusu. Darbeden sonra Mısır rejimi bu bölgede evleri yıktı, insanları bölgeden çıkardı. Argüman dünden hazırdı: “Biz burada teröristlerle, DEAŞ ile savaşıyoruz.”
Rahmetli Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı hikâyesini anlatabilir misiniz?
Bazı insanlar bilmiyor olabilir, rahmetli Mursi, Hürriyet ve Adalet Partisinin ilk adayı değildi. Daha sonra aday oldu. Önceden halk nezdinde çok bilinen bir isim olmadığı hâlde birkaç ay içerisinde hızla tanındı ve ikinci turda neredeyse yüzde 50 oy alarak Mısır’ın ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Bu Mısırlılar açısından çok özel bir tarih olarak kayıtlara geçti. Mısırlılar ilk kez demokratik bir seçimde Cumhurbaşkanı olarak sivil bir ismi başa geçirdi. Fakat daha önce söylediğim gibi ilk günden itibaren Mursi’yi alaşağı etmek için çalıştılar. Medyadan yalan haberleri servis ettiler. Bir yılın sonunda yapılan tezviratın neticesi anketlere olumsuz şekilde yansıdı. Rahmetli Cumhurbaşkanı’na destek yüzde 50’lerden 40-45 bandına geriledi. Bu, tabii bir düşüş değildi.
Ben de bakan olarak 2013 yılının Mayıs ayında göreve geldim. Yaklaşık üç ay görevde kaldım. Darbe ile birlikte görevime son verildi.
Güçlü bir medya desteğinin yokluğunu hep hissettiniz sanırım?
Medya’nın etkisi önemli. Erdoğan da ilk yıllarında bunun acısını çekti. Rahmetli Mursi’nin en büyük handikapı çok az görevde kalmasıydı. Bir şeyleri değiştirebilmek için fazla zamanı olamadı. Diğer neden ise özel medya kuruluşlarının Mısır’daki azlığıydı. Mevcut medya kuruluşları Mursi karşıtıydı, Suudi ve BAE’li iş adamlarına aitti. Devlet Televizyonunda çalışanlar bile karşı saftaydı. Pek çoğu Mübarek devrinden kalma derin devletin uzantılarıydı. Düşünün, devlet televizyonu kendi Cumhurbaşkanı’nın kuyusunu kazıyor, aleyhinde kampanya yürütüyordu. Toplumda Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bir karşılığı vardı. İnsanlar teşkilata güveniyordu. Müslüman Kardeşler dış güçlerin ülke içindeki uzantılarına karşı dengeleyici bir konumdaydı. Ama devlete yerleşen karşıt güçler sürekli aleyhimize çalıştı. Yemek krizi, yakıt krizi gibi suni krizler imal edilerek halkın Mursi hükümetine karşı güvenini altüst etme stratejisi uygulandı. Ülkede yakıt vardı. Fakat birileri bilerek piyasaya sürmüyor, petrol istasyonlarında uzun kuyruklar oluşmasını arzuluyordu. Özellikle darbeden önceki son bir iki ayda bu tür suni krizler iyice ayyuka çıktı. Yakıtımız varken yakıt krizi yaşadık. Elektrik kesintileri halkı iyice bezdirmişti.
Türkiye’de de bunu denediler, hem de patates ve soğanla…
Evet, Mısır’da da mutfak krizi çıkartmak istediler. İnsanlar bu krizler yoluyla demokratik olmayan bir değişimi kabul eder hâle getirildi. Mısır ordusunun 2011 devriminde halkı desteklemesi, halkın koruyucusu pozuna bürünmesi işlerini kolaylaştırdı. Diğer siyasi partiler de bu süreçte sivil iktidara ihanet ederek orduya yakınlaştı. Türkiye’de böyle bir ortam oluşmadı. Darbe girişiminden bir yıl sonra özgür bir şekilde sandığa gidilebildi. Mısır’da darbeden sonra yapılan seçimler sahteydi. Çünkü özgür bir ortam kalmamıştı. Sisi darbesiyle birlikte seçimler tekrar Mübarek ve Sedat dönemlerindeki duruma, göstermelik vaziyete geri döndü.
Mursi hükümeti Mısır halkı için hangi projeleri planladı ve gerçekleştirdi? Hangi projeler Sisi darbesi yüzünden yarım kaldı?
En büyük kalkınma projemiz, Süveyş kanalının erişilebilirliği ve bu alana 100 milyar dolarlık bir yatırım sağlamak suretiyle dünyanın ilgisini buraya çekmekti. Pek çok özel projelerimiz vardı. Farklı alanlarda yer alan projelerimiz Mısır halkına, gençlere iş fırsatı yaratacaktı. Mübarek rejiminde durumu iyice kötüleşen çalışan kesimi rahatlatma planımız vardı.
MURSİ ABD’Yİ RAHATSIZ ETTİ
Dr. Mursi’nin vizyonu, Mısır’ın tek müttefikinin ABD olmasını reddedip bunu çeşitlendirme üzerineydi. Mübarek ve Sedat döneminde ABD, Mısır’ın tek müttefiği olma özelliği taşıyordu. Dr. Mursi özellikle BRICS ülkeleriyle bunu dengelemek istedi. Bu ülkeleri ziyaret etti, işbirliği imkanlarını artırmaya odaklandı.
Bu tabii ki ABD’yi rahatsız etti…
Kesinlikle. Mursi iktidarının son üç ayında ekonomi gelişmeye başlamıştı. Darbeden sonra yayınlanan Merkez Bankası raporunda bunu görmek mümkün. Darbe sonrası ekonomi tekrar dibe vurmaya başladı. Dr. Mursi’nin eğitim konusunda önemli projeleri vardı. Bildiğiniz üzere daha önce bir profesörlük geçmişi var. O da benim gibi bir mühendisti. Eğitime karşı hassasiyetleri vardı. İyi bir eğitimin Mısır halkına vereceklerinin farkındaydı. Bu yüzden eğitim projelerine yoğunlaşmıştı. Ayrıca sağlık alanında önemli projelere sahipti. Bütün Mısırlıların sağlık sigortasına sahip olacağı projeler üzerinde çalışıyordu. Ama bütün bu projeler bir yıl gibi kısa bir sürede yapılamazdı. Zaten Sisi darbesiyle birlikte birçoğu rafa kalktı.
YOLSUZLUĞU BİTİRECEK, ADALETİ HAKİM KILACAKTI FAKAT İZİN VERMEDİLER
Yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri Mısır siyasetinin önünde iki çetin sınav olarak duruyor. Mursi bu iki meseleyi çözmek için neler yaptı?
İnsan Hakları İhlalleri izleme raporlarını takip etmişsinizdir. Mursi, ABD’ye gittiği vakit ilk ziyaret ettiği enstitüsünün İnsan Hakları Enstitüsü olduğunu görmüş olmalısınız. İnsan hakları ihlalleri Mübarek zamanında oldukça yüksekti. Sisi zamanında insan hakları ihlalleri ciddi oranda bir artış gösterdi. Mursi dönemi bunların tam tersiydi. Dr. Mursi, hapiste olan gazetecileri affederek tutukluluk hallerine son vermişti. Mursi zamanında insanlar yayınladıkları ve yazdıkları şeyler için kesinlikle ceza almadı. 2012’de benim de üyesi olduğum komisyonun hazırladığı anayasa, insan haklarının garantiye alınması bakımından çok güçlüydü. Darbeden sonra Mısır’daki insan hakları ihlalleri yeniden dünya sıralamasının en üst seviyelerine çıktı.
Bu anayasa belki de Mısır tarihinde bir ilkti…
Evet, öyleydi. Şimdi sosyal medyada yazdığınız bir kelime bile tutuklanmanıza sebep olabilir. Mursi insan haklarının gelişmesine verdiği katkıyla her zaman hatırlanacak.
MISIR ORDUSU HEM SİYASET, HEM TİCARET, HEM DE MEDYANIN PATRONU
Mısır ordusunun gündelik hayata etki eden büyük şirketleri var. Orduya rağmen iktidarda kalmak imkânsız görünüyor. Mursi ordunun gücünü kırmaya çalıştı mı?
Siviller ile ordu arasındaki ilişkiyi incelediğimizde Mısır gibi bir ülkede Mursi’nin bu tür şeyleri düzeltmesinin çok da kolay olmadığını görüyoruz. Eğer bunu âniden yapmaya kalkarsanız ordu müdahalesiyle karşılaşmanız kaçınılmaz. Erdoğan bunu zamana yayarak yapmıştı. Buna rağmen Türkiye hâlâ darbe tehdidi yaşayabiliyor. Bu yüzden anayasada yaptığımız ilk şey, ordunun bütçesini bir sır olmaktan çıkarmak ve bunu parlamentoda tartışılabilir hâle getirmek oldu. Ülke güvenliği dolayısıyla bütçe gizliliğinin tamamen kalkması elbette ki mümkün değildi ama bütçenin genelinde neler yapıldığını bilmeliydik. Diğer bir konu ise orduya ait olan büyük şirketlerin birer kara kutu olmasıydı. Madem ki ticari şirketlerdi, ülkedeki diğer şirketlerin uyduğu kurallara bunlar da uymak durumundaydı. Çünkü neticede bu da halkın parası. Bu para özel bir şirketin parası değil. Tabii ki ordu bu konuda epey direndi. Darbenin bir sebebi de buydu.
ARAFAT’IN BAŞINA GELEN MURSİ’NİN BAŞINA GELDİ
Mursi’nin ölümü hakkında şüpheleriniz var mı? Uzun vadeye yayılmış zehirlenme söylentileri duyuluyor. Sizce bu mümkün mü?
Benim kanaatime göre Yaser Arafat’ın başına gelenler birebir Mursi’nin başına geldi. Katıldığım El-Cezire yayınında söyledim. Mursi’nin ölümüne dair şüphelerim var. Mursi’nin sağlık problemleri olduğunu biliyorum. Diyabeti vardı, böbrek sorunları vardı. Fakat kalp problemi yoktu. Dr. Mursi’yi uzun zamandır tanıyorum. Bu zamana kadar hiç kalp problemi olmamıştı. Bu benim için ilginçti. Erdoğan’ın da söylediği gibi ölümünde birçok şüphe bulunuyor. Bağımsız ve uluslararası kuruluşların Mursi’nin ölümünü incelemesi gerektiğini düşünüyorum. Rejim şu anda BM’ye saldırıyor. Bu, soruşturmadan korktuklarını gösteriyor. Mursi yıllarca ilaç almadan ve doktora gönderilmeden hapishanede eziyet gördü. Ve bu şartlarda acı çekerek şehid düştü.