Evet… Cumhurbaşkanımızı şehit ettiler!

Evet… Onlar başkanımızı öldürdüler. Ancak umudumuzu öldüremediler. Öldüremeyecekler de… Cumhurbaşkanımızın bedenini toprakla kapatmış olsalar dahi savunduğu değerleri, ilkeleri, fikirleri ve hayalleriyle kalbimizde yaşayacak. Öldürülmesiyle dünyayı ayaklandıran o temiz ruhu, içimizde yaşamaya devam edecek.

 

Muhammed Mursi şanlı ocak devriminin en önemli kazanımlarından biriydi. Mursi özgürlüğün hayaliydi. Mısır’da onlarca yıl zulüm gören savunmasızların ümidiydi. Mursi halk tarafından ilk defa seçilmiş cumhurbaşkanıydı.

Cumhurbaşkanlığına seçildiği gün Tahrir Meydanı’nda kutlama yapıyorduk. O günkü yükselen tekbir seslerini asla unutamam. O gün devrimin evlatları mutluluktan ağlıyordu. Mübarek rejimi yıkılmış, devrim zaferle sonuçlanmıştı. Meydanda “El birliği, el birliği” sloganını durmadan tekrarlıyorduk.

O gün birbirimizi tebrik ettik. Devrimimizin tekbirler sayesinde zafere erdiğini söylüyorduk. Allah’ım şehidler için kısas, Allah’ım ülkemizin bağımsızlığı adına savaşanlar için kısas, Allah’ım zayıf halkımız için kısas, Allah’ım yağmalanmış Mısır için kısas, Allah’ım gasp edilmiş Mısır için kısas, ezilmiş hüzün dolu Mısır için kısasa kısas Allah’ım!
Mursi, bütün kamu kuruluşlarının kurduğu pusulara rağmen ülkenin yönetimine geçti. Ülkenin aydınlığa kavuşması, Mübarek rejimiyle yağmalanan ülkenin geri alınması adına ortaya çıkan devrim, kamu kuruluşlarının umurunda bile değildi. Tek dertleri Mursi’nin seçilmesini engellemekti.

MISIR’IN KİTLE SOSYOLOJİSİ

Mısır’da sosyolojik açıdan farklı kitleler bulunuyordu.

Bu kitlelerin ilkini resmi kurumlar, iş adamları, şahsî menfaatleri ve bir önceki rejim uğruna çalışanlar oluşturuyordu. Bunlara göre Mursi, Mısır tarihinin en büyük krizini temsil etmekteydi.

İkinci kitle, İslâmî akıma karşı kin güden cepheydi. Mursi’nin içinden geldiği tabana karşı sınırsız bir düşmanlık besliyordu. Dolayısıyla bu cephe her yapılan icraatta hata arıyor, Mursi’nin elini zayıflatmak için siyasetin kâidelerini çiğnemekten kaçınmıyordu.

Üçüncü kitle, İslâmî akımın evlatları ve onları bağrına basan gruptu. Mısır halkının çoğunluğunu temsil ediyordu. Diktatör rejimlerin zulmüne en çok uğramış olan da bu kitleydi.

Dördüncü kitle, samimi, tarafsız ve adil insanlardan oluşuyordu. Bu kesim Cumhurbaşkanı Mursi’yi destekliyordu. Bu, Mursi’nin şahsından ziyade Mısır’ın şanlı ocak devrimine, ülkenin geleceğine verilmiş bir desteğin ifadesiydi.

Beşinci ve son kitle ise sosyolojik tabanın geri kalanıydı. Beklentisi gündelik hayatın sorunsuz devam etmesiydi. Ekonomik durumun iyileşmesi, gıda ve ilacın eksik olmaması, ülkede iş fırsatlarının çoğalması gibi dünyalık şeyler…

TERTEMİZ ADAM

Başkan Mursi izzet, şeref ve gururun adresi olan Tahrir Meydanı’nda, Mısır yönetimini teslim aldığında devrimin gençleri kendisini sevinçle karşılamıştı. Meydanda toplanan ümitle dolu halk bu tertemiz adamı destekliyordu. Çünkü ilk defa bizim seçtiğimiz biri, içimizden biri iktidara geliyordu.

Mursi bizim tercihimizi temsil ediyor. Daha önce kendi başkanımızı seçmemiştik. Mursi’yi samimice ve vatanımızı kurtaracağı ümidiyle seçtik. Bu halkın zenginliklerini geri alması için seçtik. Mısır’ın kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına dek farklılıklarla dolu bir milletin izzetli bir hayat sürmesi ümidiyle seçtik.

Mursi’nin yönetime gelmesiyle medya kuruluşları tarafından karalama operasyonları baş görterdi. Önceki dönemlerde kuzu olanlar kurda dönüştüler. Ülkenin ekonomisini, eğitimini, güvenliğini ve dış ilişkilerini iyileştirmeye çalıştığını gören derin devlet, Başkan Mursi’ye karşı resmen savaş ilan etti.

MISIRLILARIN HAYALLERİNE DARBE

Cumhurbaşkanı Mursi gıdamızı, ilacımızı ve silahımızı kendimiz üretmemiz gerektiğini söyleyince iç ve dış güçlerin saldırısına maruz kaldı. Mursi’nin planları, dış güçlerin Mısır’a ait planlarına ters düşüyordu. Dış güçler Ortadoğu’daki menfaatlerinin engellenmesinden endişe duyuyordu.

Mursi’nin düşürülmesi için her türlü iç ihanet, bölgesel destek ve uluslararası ilgisizlik sağlanmıştı. Mısırlıların hayallerine darbe yapılarak 2013 yılı temmuz ayında Mısır yönetimine el konuldu. Darbe bütün Mısırlıları şok etmişti. Mursi’nin atadığı savunma bakanı kendi Cumhurbaşkanına ihanet etmişti. Darbe sadece Mursi’ye değil bütün Mısır’a yapılmıştı.

Halk tarafından seçilmiş olan Cumhurbaşkanına itaat ettiğini iddia eden Savunma Bakanı gerçek yüzünü göstermişti. Mısır Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi denilen adam, emanete hıyanet etmişti. Sonrasında Cumhurbaşkanı tutuklanmış, taraftarlarları meydanlarda hatta evlerinde baskın yapılarak öldürülmüştü.

TECAVÜZCÜ ALÇAKLAR

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, tutuklu olan Mısır’ın kızlarına ve kadınlarına tecavüz edildi. Cumhurbaşkanı Mursi’nin sürekli tekrarladığı “geleceğin annelerini korumak istiyorum” sözünü işte o zaman, Mısır’ın kızları tecavüze uğradığında daha net anlayabilmiştim.

Cumhurbaşkanı Mursi’yi tutuklamakla yetinmeyip, hapiste bile kendisine kötü davrandılar. Kendisine ziyaret yapılmasını yasakladılar. İlaç tedavisini yasakladılar. Beton zemine mahkum ettiler, battaniye bile vermediler. Kendi elleriyle hazırladıkları anayasanın verdiği temel hakları bile Mursi’ye çok gördüler.

DARBEYİ DESTEKLEYENLER BİLE TUTUKLANDI

Mısır rejimi, hapisteki Mursi’ye bile savaş açarak her türlü yolla onu kötüledi. Halk nezdinde Mursi’yle ilgili kötü algı oluşturmaya çalıştı. Cumhurbaşkanını savunanların, yaşananları haklı şekilde askeri darbe olarak niteleyenlerin, Rabia Meydanı’nda Sisi rejiminin katliamına tepki verenlerin yakasını bırakmadı.

Mısır geçtiğimiz 6 yıl boyunca Sisi’nin dayattığı zorba rejimin yaptırımlarına maruz kalıyor. Sisi, Cumhurbaşkanı Mursi’ye ve Mısır halkına karşı yapılan zulmün gündeme getirilmesini ancak baskı ve şiddetle engelleyebiliyor.

 

Mursi’ye karşı yapılanlardan sonra Mısır halkının Mursi’ye karşı sevgisi daha da arttı. Cumhurbaşkanı Mursi ile başkanına ihanet eden ve darbeye uğratan Savunma Bakanı arasındaki kıyaslamalar her zaman gizlice devam etti. Son dönemde ülkenin durumunun kötüleşmesi, Mısır halkının ardı ardına krizlerle boğuşmasından sonra Sisi rejimine karşı kin ve nefret daha da arttı.

Bir süre sonra Cumhurbaşkanının sağlığının kötüye gittiğini, sağlığı için yapılması gerekenlerin yapılmadığını duymaya başladık. Geçtiğimiz pazartesi günü ise adaleti ve iyiliğiyle bilinen Cumhurbaşkanımızın ölüm haberini aldık. Hapisten çıkmasını ve Mısır’ı kurtarmasını beklediğimiz kişi vefat etti. Şanlı Ocak devriminin en büyük kazanımını yitirmiş olduk. Mağdurların ümidi yok oldu. Kahramanca yaşayan cumhurbaşkanının hayatı şehadetle son buldu.

Mahkeme salonunda öylece bırakılarak müdahale bile edilmedi. Defalarca ilaç tedavisi istemesine rağmen kasten ölmesini beklediler. Bozgunculara boyun eğmeden başı dimdik son nefesini verdi. “Davamın bedeli hayatımdır” dedi ve dediği gibi de oldu.

ÖZGÜRLÜĞE MEFTUN HERKESİ AĞLATTI

Cumhurbaşkanı Mursi’nin şehit olması sadece Mısır’ın evlatlarını ağlatmadı. Dünyada özgürlüğe meftun herkesi ağlattı. Rejim onu öldürmekle yetinmeyip mahkeme salonunda ölüm anını an be an izledi. O temiz bedenin defnine kimsenin katılmasına izin vermedi. Güvenlik güçleri tıpkı Siyonist güçler gibi hareket ederek Cumhurbaşkanı Mursi’yi gece vaktinde defnederek cenazesine sadece ailesinin katılmasına izin verdiler. İnsanları başsağlığı dileme hakkından bile mahrum bıraktılar.

Evet… Onlar başkanımızı öldürdüler. Ancak umudumuzu öldüremediler. Öldüremeyecekler de… Cumhurbaşkanımızın bedenini toprakla kapatmış olsalar dahi savunduğu değerleri, ilkeleri, fikirleri ve hayalleriyle kalbimizde yaşayacak. Öldürülmesiyle dünyayı ayaklandıran o temiz ruhu, içimizde yaşamaya devam edecek. Sözlerimi Cumhurbaşkanımız Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda şehadete yürümesinden önce söylediği kelimelerle bitirmek istiyorum:

“Memleketim ne kadar bana zulüm etse de yine merhametlidir. Ahalisi bana karşı ne kadar cimri davransa da yine cömerttir”.

Mursi Başkanım makamınız cennet olsun. Sizi hep iyilikle hatırlayacağız.

 

 

Benzer konular