‘Yarısını uygulasam, iki dünyada da kazançlı çıkarım’
Dr. Ali Akben
Birçoğunu yerine getiremesem de merhum üstadımdan çok şey öğrendim. Örnek bir muallimdi. Tenkitleri ve teklifleri olurdu lakin birçok şeye örneklik ederek öğretirdi.
Merhum üstadım ile yurtdışı seyahatlerimiz çok olurdu. Bulgaristan seyahatimizde grubumuz kalabalık ve birçoğumuz da kendisinden yaşça küçüktü. Hiçbirimizin göremediği bir köpeği görmüş, beni yanına davet ederek kimsenin duymayacağı bir şekilde köpeğin aç olduğunu söyledi ve marketten konserve alarak köpeği doyurmanın zevkini en yakınında olarak bizzat hem yaşadı hem de bendenize yaşattı.
Kazakistan seyahatimizde de benzer bir durum yaşadığım dün gibi hatırımda. Kahvaltıdan kalan ekmek parçalarını toplatmıştı. “Bunların sahibi var” diyerek önemine işaret etmişti. Ne hikmetse bir süre sonra önümüze bir göl ve içinde yüzen kaz ve ördekler çıktı. Aman Allah’ım! Ekmek parçalarının dakikalar içerisinde tüketildiğinin canlı şahidiyim.
Başka bir gezimizde yolumuzu şaşırmış olduğumuzdan bir benzin istasyonuna sorma ihtiyacı doğdu. Orada çalışanı kendi ihtiyacımız için meşgul etmeye hakkımızın olmadığını söyledi. Bir şart ile girebilirsin dedi, aracına benzin de alacaksın.
Seyahatlerde merhum üstadımı tanıyan esnafla ilişkilerinden çok dersler almışımdır. Girdiği dükkândan muhakkak bir şey alır ve o esnafı memnun ederdi. Birçok kişi hassasiyetini bilmediği için hediyemiz olsun der ve ısrar ederdi. Mümkün olmadığını bildiğim için bu hassasiyetini aktarır, ücreti kabul ettirmeye çalışırdım.
Örnek hal ve davranışları saymakla bitmeyecek kadar fazla. Ama sayesinde öyle şeyler öğrendim ki, yarısını uygulayabilsem iki dünyada da kazançlı çıkarım.
Geçmişte AKBİL yoklaması ve ticari taksiye binip binmediğimizi de sorardı. Ticari taksiler için, onların da ev geçindirdiğini ve ihtiyaçlarının olduğunu söyler, bizlere muhakkak ticari taksilere binmemizi öğütlerdi.
SOFRADAKİ EKSİK
Üstadımdan teşekkür etmeyi de öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Çok teşekkür ederdi. Birçok daveti bu şekilde savuştururdu. Ben hem talebesi, hem dostu ve hem de doktoru olmamın şımarıklığı ile nazımın geçtiğini bildiğim için, fakirhaneme davetlerimi genellikle reddetmez ve gelirdi. Bir Ramazan iftarında sofraya oturduk. Yüzüme bakarak “Ali Bey bu sofrada bir eksiklik var, bil bakalım” suali ile beni telaşlandırdı. Sofrada benim gözümün bu eksikliği göremeyeceğini bildiği için uzatmadan cevabını verdi. “Bu sofrada fakir yok. Maşallah hepinizin tuzu kuru” diyerek bu meselenin önemi üzerine hâzirunu hem duygulandırdı hem de bilgilendirdi.
Hekimi olmam nedeni ile rica minnet kullandırdığım ilaçların iciğini ciciğini araştırır ve kafasını karıştıran soruları sorardı. Zorlayarak kullandırdığım bir ilacın prospektüsündeki yan etkilerde ani ölüm yazısını okumuş ve sormuştu. Üstad külyutmaz, geçiştirilmekten hazzetmez ve mantıklı, mâkul, akla ve fenne uygun cevap ister. Bu hassasiyetini bildiğim için o an aklıma geleni “Üstadım, beklenen İstanbul depremi kadar ihtimal dâhilinde” şeklinde cevapladım. Merhum “aaah” diyerek iç çekip “ya olursa” dedi ama o ilacı şahsıma olan güveni nedeni ile çoğunlukla kullandı.
Son günlerde halsiz, bitkin ve yorgun olduğunu sık tekrar eder ve zihninin berraklığının çok ama çok arttığından sevinerek bahsedip bendenizi de sevindirirdi. Malum geçtiğimiz Mart ayında kısmi beyin felci geçirdi. Hafıza ile ilgili tedirginliği bu durumdan olsa gerek. Sevincini bu travmanın herhangi bir iz bırakmamasına bağlıyorum.
Üstadım ile ilgili yazılıp çizilecek elbette çok hatıra var. Aklıma gelenlerin bir kısmını özetlemiş oldum. Rabbim rahmeti ile muamele eylesin. Cennette cem eylesin. Âmin.
Bir sabah namazı güzelliği oluşturdu
Mustafa Yazgan
Rahmetli Mehmet Şevket Eygi Bey ile ilk defa Diyanet İşleri Başkanlığı özel kalemi görevini ifa ediyorken, mescidde namaz kılma esnasında tanıştım. İstanbul’a gittikten sonra da çeşitli gazete ve dergilerde yazdıklarını büyük bir zevkle okuduk. Şevket Bey hakikaten bütün ömrünü bu aziz davayı ayakta tutmak için en kaliteli tekliflerle, düşüncelerle sürdürmüş ağabeyimizdir.
Tarihimizde en önemli sosyal etkinlik olarak pazar günleri sabah namazı toplantılarından hatırlıyoruz Şevket Beyi. Pazar günleri İstanbul’un bazı camilerinde sabah namazını kılmak üzere anons yapılırdı ve o cami tıklım tıklım dolardı. Camilerde bir sabah namazı güzelliği oluşturdu. Şevket Bey bu konuda çok güzel bir organizasyon gündeme getirdi. Allah razı olsun.
Şevket Bey’i son zamanlarda evinde ziyaret ediyorduk. Çeşitli konularda baş başa görüşüp halleştik. Evi Osmanlı tabloları ve güzellikleriyle doluydu. Etrafında her zaman kedileri olurdu. Onlara büyük ilgi gösteriyordu. Malum, hayvan sevgisi İslam’da en önemli sevgilerden biridir.
Şevket Bey’in rahatsız olduğunu duyduğumda kendisini ziyarete gitmiştim. Kimsecikler yoktu, baş başa kaldık. Bana “Mustafa Bey, yeni bir proje düşünüyorum, bir kitap çalışması yapacağız, sizden yardım rica edeceğim, beraber bu kitabı neşredelim” demişti. O sırada benim Karamürsel’deki hayatımda sıkıntılar olduğundan, kafamı toparlayamayacağımı, beni bağışlamasını istemiştim.
Son görüşmemiz Diyanet İşleri Başkanı’nın İstanbul’daki davetine icabet ettiğimiz sırada oldu. Ben Karamürsel’deyim, o İstanbul’da hizmete devam ediyor. Sebilürreşad dergisinde yazıları her ay muntazaman çıkıyordu. Benim için vefatı bir hüzün kaynağı olmuştur. Tabi doğan ölecek, gelen gidecek, dolayısıyla bu bir ilahi kanundur. Lakin dikkat ederseniz bir devre damgasını vurmuş güzide insanlar bir bir aramızdan çekilip gidiyor. Ali Ulvi Kurucu hocamız, Kadir Mısıroğlu, Şevket Eygi Bey ve isimlerini şu anda hatırlayamadığım dostlarım, gönüldaşlarım birer birer ebediyete göçüyorlar.
Şevket Eygi Fransa’da yaşasaydı kanaat önderi olurdu
ILGAZ ZORLU
Şevket Eygi bana çok iyilikleri olmuş insandır, üzerimde çok hakkı var, haklarını ödeyemem. En çok üzüldüğüm konu, bu kadar büyük bir kütüphanesi olan bir insana, bu kadar ilim, kültür ve tefekkür hayatına etkisi olmuş bir insana, Türkiye’de gerçekten Müslümanlar için kendini feda etmiş bir insana, herhangi bir belediyeden veya başka bir yerden gelip de “evinizi bir müze yapalım, kitaplarınızı bir hâle sokalım” diyenin çıkmaması. Kendisi paha biçilemez bir kütüphaneye sahipti. İnanılmaz el yazıları vardı. Bunların hepsini hiçbir ücret almadan Cumhurbaşkanlığı Külliyesine hediye etti. Yanında dertleriyle ilgilenen insanlar vardı. Fakat cenazesine gelen politikacılardan çoğu kapısını pek çalmadı. Kapısını çalsalar da kimseden minnet bekleyen bir insan değildi. Eğer Şevket Bey Türkiye’de değil de Fransa’da veya Amerika’da yaşasaydı, eminim ki oralarda çok büyük bir kanaat önderi olurdu.
Arşivlere baktığınız zaman göreceksiniz, 2001 yılından 2011 yılına kadar aşağı yukarı her hafta benimle ilgili mutlaka bir yazı yazmıştır. O zaman bir yayınevim vardı. Telifi karşılığında Sebataycılarla ilgili kitabını basmam için verdi. Onun dışında muhabbetimiz her zaman iyiydi, bana her zaman çok kibar davrandı, hiçbir zaman kalbimi kırmadı. Zaman zaman kendisine kitaplarıyla ilgili bir belediye başkanıyla görüşelim, bir yoluna koyalım derdim. Gerçekten ben Müslümanların bu noktada hakkını nasıl ödeyeceklerini bilmiyorum. Müslümanlar işte böyle insanların kıymetini bilmedikleri için geri kalmaya mahkûmdurlar. Parayla her şeyi satın alamazsınız. Asaleti de satın alamazsınız. Mesela son zamanlarda eski İstanbul yaşantısı üzerine bir kitap yazıyordu, keşke yazılarını toplasalar, onunla ilgili bir çalışma yapılsa, bir enstitü kurulsa.
O kadar çok insan yetiştirdi ki, böyle Müslümanları tanıdığım için Allah’a şükrediyorum. Kendisi zengin bir insan olmamasına rağmen, birçok fakir insana yardım ettiğini gördüm. Pek çok fakir çocuğu okuttuğunu biliyorum. İnanın şu an yaşasaydı, ben bunları söylüyorum diye bana kızardı. Ama ben bunları söylemek zorundayım. Bunların tarihe yazılması lazım. Ben kışın soğukta soba yakamayacak durumda olduğunu gördüm. Allah rahmet eylesin. Çok üzgünüm.