Hayatım arızalar, çileler, maceralar yumağı

Hayatım ârızalar, çileler, maceralar yumağı

Gazeteci-yazar (D. 7 Şubat 1933, Ereğli / Zonguldak – Ö. 12 Temmuz 2019, İstanbul).

Mehmet Şevket Eygi Bey İstanbul’da doğup, büyüyüp vefat etmişse de babası Mehmet Sait Bey (d.1896) aslen Karadeniz Ereğlili idi. Mehmet Şevket Eygi Bey’in adını aldığı dedesi Mehmed Şevket Eygi (1862-1959) ise aslen Yozgatlı imiş. İmam olarak geldiği Ereğli’ye yerleşmiş.

Anne tarafından Kolağası Neşet Bey’in torunu Mehmet Şevket Bey’in Üsküdar doğumlu annesi Seher hanım (1908-1995) bir öğretmendir.

Eygi, annesinin arzusu ile hayatında kendisine önemli pencereler açtığına inandığı Galatasaray Lisesi’nin ilkokul kısmına kayıt yaptırılır: ‘Bazıları bana imalat hatası derler. Tabii farkında değiller, kendileri imalat hatası’ der Eygi..

Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten (1952) sonra sınavla burslu olarak okuma hakkını kazandığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolarak Ankara’ya yerleşir. Öğrencilik yıllarında çevirmen olarak Fransız Kültür Merkezi’nde çalışır. 1956’da SBF’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Eygi, Diyanet İşleri Başkanlığında mütercimlik kadrosunda işe başlar.

Askerliğini yedek subay olarak tamamladıktan (1958-59) kısa bir süre sonra 27 Mayıs 1960 ihtilali olur. O dönemde İstanbul’dan, Mahir İz Hoca’dan bir mektup alarak yönetimine getirildiği haftalık Yeni İstiklal gazetesiyle gazeteciliğe başladı. Eygi’nin yönetiminde yoluna devam eden Yeni İstiklal gazetesi (1960-67), o dönemin şartlarında iyi bir okur kitlesi buldu, 35 binlere varan bir satış rakamı yakalar.

1961 yılında, Menderes’in idam yıldönümünde “Zulümlerin En Alçakçası Kanunların Gölgesinde Yapılandır” başlığıyla, onu savunan bir yazı yayınladığı için tutuklanarak hapse mahkûm edildi. Eygi, Ekim 1966’da ise Bugün gazetesini çıkarmaya başladı ve 80 bin civarında tirajları görür.

1969-1975 yılları arasında yurtdışında yaşamak zorunda kalır.

12 Mart 1971 muhtırası, gazetelerini süresiz kapatıncaya kadar yurtdışından yazı yazmaya devam eder. Türkiye’ye döndükten sonra Bedir Yayınevi ile yayıncılık hayatını sürdürür.

Mehmed Şevket Eygi, 1991 yılından, vefatının son gününe kadar Milli Gazete’de Takvimden Yapraklar başlığı altında günlük yazılarına devam etti. Yazılarında genellikle eğitim, kültür, sanat, estetik gibi konulardan bahseder.

12 Temmuz 2019 günü saat 22.32’de vefat eden Eygi’nin naaşı, 12 Temmuz 2019 Cumartesi günü Fatih Camisi’nde ikindi namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Merkezefendi Camii Haziresi’ne defnedilmiştir.

Mehmet Şevket Eygi Milli Gazete’deki köşesinde, “Okur Yazarlığım” başlığı altında, 22.09.2012’de şunları yazar: “Yıl 1939, altı yaşındayım. Henüz okula gitmiyorum. İki ilçe arasındaki şose denilen asfaltsız stabilize yolun kenarındaki bir evde yaşıyoruz. Komşumuz yok, arkadaşım yok. İki çocuk dergisine aboneyim. Haftada bir gün evin önünden katırlı bir postacı geçiyor. Geçeceği günü ve saati biliyorum ve onu heyecanla bekliyorum. Uzaktan göründü, yaklaşıyor; postacı bana tebessüm ediyor, heybeden çıkarttığı dergileri yere atıyor ve yoluna devam ediyor. Dergileri sevinçle alıyor ve okuma bilmediğim için eve rahmetli anneme koşuyorum. “Anne mecmualarım geldi, ne olur bana okusana.”

“Evimiz civarındaki köy okulu oldukça uzakta. Kışın karda kışta küçücük bir çocuk oraya gidemez, yolda kurtlar yer beni. Annem babamı ikna ediyor, beni İstanbul’da Galatasaray mektebinin ilk kısmına yatılı olarak yazdırıyor. Okul Ortaköy”de Fer’iye saraylarından birinde. Bacasından dumanlar savuran bir posta vapuruna biniyoruz, İstanbul’a geliyoruz ve beni okula teslim ediyorlar. On iki sene sürecek Galatasaray mâceram başlıyor. İlk hocam merhum Hâfız Nuri bey.

Galatasaray”ı bitirdikten sonra, ailem fakir düştüğü için ayda yüz liralık burs alabilmek için Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi”nin (Mekteb-i Mülkiye) imtihanlarına giriyor, bursu kazanıyor, dört sene orada okuyor ve siyasî (diplomasi) bölümünden mezun oluyorum. Okumayı, kültürü çok seviyorum. İdareci, maliyeci, diplomat olmuyorum, hasbelkader gazeteci ve yayıncı oluyorum.

Hayatım ârızalar, çileler, maceralar yumağı. Mahkemelerde sürünüyor, zindanlarda çürüyorum. Bir ara yurt dışına çıkıyorum ve altı seneye yakın gurbet hayatı yaşıyorum. Başımdan geçenleri yazsam yazmakla bitmez.

BASIN KARTI OLMAYAN 4 GAZETE SAHİBİ

Kendime ‘aydın’ demem, yemin etsem başım ağrımaz, okuryazar bir Türkiyeliyim. Haftalık iki gazetem oldu, Yeni İstiklâl ve Büyük Gazete, iki de günlük gazete, Bugün ve Babıâlide Sabah.”

Bir de hâlen faaliyetine devam eden Bedir Yayınevi”m var. 1991’den beri Millî Gazete’de tâtil yapmadan günlük yazılar yazıyorum. Profesyonel bir gazeteci değilim, elli yılı aşan bir gazetecilik mâzim olduğu halde sarı basın kartım bile yoktur. Vardı, 1969”da hükümet iptal etti, ben de bir daha istemedim.

Zaman zaman mal ve servet beyanında bulunurum. Halen ikamet ettiğim bir dairem, İstanbul civarında mütevâzı bir bağ evim, kiralık dükkânda faaliyet gösteren küçük bir yayınevim, zengin bir özel kütüphanem (inşaallahvakf edeceğim), hüsn-i hat levhalarım ve maddî kıymeti olmayan ıvır zıvır el sanatı eserleri koleksiyonum vardır. Dişe dokunacak antika eşyam yoktur. Bankada, başka yerde birikmiş param yoktur. Dükkânın sermayesi dışında (ona dokunmam) nakdim birkaç bin lirayı geçmez. Kanaatkâr bir hayat sürdüğüm ve kedi beslediğim için Allah’ın lütfuyla para sıkıntısı çekmem.

Türkiye’nin çoğunluğunu oluşturan Ehli Sünnet Müslümanlığının pek nâçiz bir ferdiyim. Kur’ana, Sünnete, Şeriata mutabık tarikat ve tasavvuf taraftarıyım. Bir tarikata mensup muyum, değil miyim, o konuda bilgi vermem. Ümmet şuuruna sahibim. İman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, İmamet, Ümmet ve ahlak için çalışırım. Siyasî mânâda değil, sosyal ve kültürel mânâda muhalifim. Türkiye devletine bağlıyım ve onu desteklerim ama mevcut ideolojik düzeni, vesayet rejimini kabul etmem. Dine garazsız ivazsız ihlasla ve istikametle hizmet edilmesini isterim, din sömürüsünden ve sömürücülerinden nefret ederim.

Çeşitli imkânsızlıklar yüzünden, kapasitem derecesinde (ne kadarsa) dinime, ülkeme ve halkıma hizmet edemediğime üzülür, hayıflanırım.

Kimseden bir şey beklediğim yoktur. Hayır dua edenler olursa memnun, müteşekkir ve minnettar olurum.

Bir kusurum olmuşsa nazar-ı müsamaha ile bakılmasını rica eder, herkese selam ve hürmetlerimi sunarım.”

EREĞLİ ORTA KÖY’DEN İSTANBUL ORTAKÖY’E

M. Şevket Eygi 12.03.2013 tarihli yazısında (Necip Fazıl ile anılarından bahsederken) yine ailesinden bazı isimleri zikrediyor: “Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğusu ile ilk tanışmam 1943’te oldu. İlkokul üçüncü sınıftaydım. Ortaköy’de Galatasaray Mektebi’nde yatılı okuyordum. Rahmetli Hamdune Teyzem cumartesi öğleden sonra okula gelir, beni alır Cağaloğlu’nda Şeref Efendi Sokağı’nda kızı Nermin ablam ve damadı eniştem Nurettin beyle birlikte oturduğu eve getirirdi. Cumartesi gecesini orada geçirir, pazar ikindiden sonra da Aksaray-Ortaköy tramvayıyla okula dönerdim. Hiç unutmuyorum, Tophane veya Fındıklı taraflarında bir direğe yapıştırılmış Büyük Doğu afişini görmüştüm. O zaman pek küçüktüm, Büyük Doğu’yu alıp okuyacak halim yoktu.”

 

Not: Bu bilgiler Ozan Yıldırım ile Ereğli Hakimiyet gazetesinden Recep Çetin Bey’in yazdıklarından derlenmiştir.

Benzer konular