Edebiyatı ‘hayal’ eden bir dergi

Türkiye’nin köklü yayınevlerinden İz Yayıncılık içinden önce bir seri olarak çıkan Muhayyel bir dergiye dönüştü. Bismillah diyerek yola çıktı, okuru Hasan Aycın’ın çizgisiyle karşıladı. İlk sayısında deneme ve inceleme yazılarıyla Cemal Şakar, Özkan Gözel, Engin Koca, Suavi Kemal Yazgıç, Ferhat Çiftçi, Mustafa Muharrem, İbrahim Varelci, Zeynep Acar, Hüseyin Ahmet Çelik ve Regaip Albayrak; öyküleriyle Mustafa Çiftçi, Handan Acar Yıldız, İsmail Isparta, Silvan Alpoğuz, Murat Murat var. Derginin çıkışını editörlüğünü üstelen Güray Süngü’yle konuştuk.

Muhayyel bir seri olarak sürerken, kitaplarına bir de dergiyi ekledi. Bu seriye bir dergi fikri nasıl ortaya çıktı.

İz Yayıncılık, düşünce dünyamızda çok kıymetli bir yere sahip. Evvela benim için, üniversite yıllarında okuduğum ve beni büyük oranda şekillendiren kitapları yayınlayan yayınevinin yıllar sonra editörü olmak gurur verici. Son yıllarda herkesin bildiği gibi edebiyata eskiye nazaran daha çok önem vermeye başladık. Bu amaçla farklı ve özel seslere de yer açabilmek için Muhayyel adında bir seri başlattık. Tahmin ettiğimiz gibi Muhayyel edebiyat serimiz okurda ve özellikle genç kafalarda yerini buldu. Bizler bir dergi geleneğinden geliyoruz. Hepimiz edebiyat dergilerinde ilk eserlerimizi yayınladık, bir işin ucundan tutmayı edebiyat dergilerinin içinde yer alarak öğrendik. Bu sebeple Muhayyel’in bir de dergisi olması kaçınılmazdı. Sadece zamanını bekliyordu. Öte yandan işin içinde İz yayıncılığın ciddiyeti, otuz yıla varan yayıncılık geçmişi olunca, derginin edebiyat dizimizin bir meyvesi gibi görünmekten ötede olması da gerekiyordu. Yani Muhayyel edebiyat dizimiz daha çok genç yazarlara açık, farklı ses ve biçimlere kapı aralayan bir diziydi ama derginin daha geniş kapsamlı olması gerekiyordu. Bunu ayrıca konuşabiliriz.

Popüler edebiyat dergi enflasyonu yaşanan bir dönemdeyiz. Bu günlerde Muhayyel’i nereye koyuyorsunuz? Okur bu dergide ne bulacak?

Ben bir edebiyatçı olarak hiçbir derginin edebiyata zararı olduğunu düşünmüyorum. Popüler edebiyat dergileri çokça var şu an. Neredeyse edebiyat dergisi diyemeyeceğimiz dergiler. Ama onların da bir işlevi var. Nasıl ki bir lise son öğrencisi için James Joyce kolay sindirilebilir değilse, bildiğimiz köklü edebiyat dergileri de tercih edilebilir olmayabilir. Bu tür dergileri edebiyata kolay bir giriş kapısı olarak görmek mümkün. Öte yandan işin bu kadarla kalmaması da gerekiyor elbette. Biz popüler bir dergi olmayacağız, niyetimiz bu değil. Kendimize ait bir okur oluşturmak, yazarlar yetiştirmek istiyoruz doğal olarak. Çok renkliliğin neden olacağı körleşmeyi giderecek bir algının oluşmasına yardım etmek istiyoruz. Yani popüler dergilere karşı değiliz, ama onların rakibi de değiliz. Buna karşın, genç seslere, atölyelere açığız, bu biraz da benim sanat ve estetik anlayışımla alakalı elbette. Yayın yönetmeni etkisi kaçınılmazdır, biliyorsunuz. Buna uğraşacağız. Sanat her şeyden bahsedebilir. Ama yöntem ve biçimle öne çıkar.

“Edebiyata dair bir takım hayali şeyler” diyorsunuz, edebiyata dair hayalleri nedir bu serinin?

Tam da bahsetmek istediğim bu zaten. Bir takım hayali şeyler. Edebiyata dair hayaller var elbet, öte yandan hayali şeylerin edebiyatını yapmak diye bir fikri de içeriyor bu sözümüz. Metafor, eğretileme, bazen atölyeler, ironi, mizah, bilimkurgu, distopya, fantastik edebiyata açığız. Derdimizi söylemek için uygun biçimi bulmaktan yanayız. Sonsuz sayıda biçim ve üslup var önümüzde, konu ve temaya göre uygun biçimi üslubu aramak, aramak ve aramaktan yanayız. Bu, adımızdan da yola çıkarsak vardığımız bir yer zaten. Muhayyel’iz, doğal olarak hayal etmekten yanayız. Ama bunu yaparak eğlenmek peşinde değiliz. Derdimiz var bizim. Bunun için yayıncılık yapıyoruz, bunun için öykü ve şiir yazıyoruz. Doğal olarak dergiyi de bunun için çıkarıyoruz.

“Hayali şeyler”e parantez açıp ciddi şeylere eğileceğinizi de söylüyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?

Hayali şeyler meselesi ile kastettiğimiz şeyin tartışmasını yapmak bile mesela ciddi bir meseledir. Neden biçim arar insan? Başka bir söyleyiş arar? Bin kere söylendiği için sağırlaşan kulaklara binbirinci kere o şeyi söyleyebilmek için başka bir söyleyiş aramak gerekir. Bunu aramak, bunun tartışmasını yapmak, kuramsal bir meseledir ve ciddidir. Bulunan biçimle öyküyü yazmak ise hayal kurmayı içeriyor. Bu sebeple bir takım hayali şeyler söyleyeceğiz diyoruz ama yine bu sebeple bir takım ciddi meseleleri tartışmak da istiyoruz.

İlk sayıda okuru Hasan Aycın karşılıyor. Ekipten ve yazarlardan bahsedebilir misiniz, kadro nasıl oluştu?

Ekibimiz doğal olarak çok geniş. İz Yayıncılığın etkisi bu. Yayınevimiz dışındaki pek çok yazar da bizimle beraber. Derginin mutfağında benim haricimde Cemal Şakar bir şeyleri danıştığımız bir usta olarak yer alıyor. Editörlerimiz genç. Senem Gezeroğlu, Dilek Kartal, Selma Aksoy Türköz ve Hüseyin Ahmet Çelik. Öykü yazarlarımız da genellikle genç kuşaktan, benim bir şekilde burada ya da başka yerlerde editörlüklerini yaptığım, edebiyatlarına, kendilerine güvendiğim isimler. Yazar keşfetmeyi ne çok sevdiğimiz, buna ne kadar öne verdiğimiz zaten son beş yıla bakınca görünüyor. Daha ilk günden gördük ki, pek çok genç yazar da dergimize eser gönderecek. Düşünce yazılarımız, kuramsal yazılarımız, deneme ve inceleme yazılarımız ise daha çok ustaların elinden çıkacak. Mesela zaman zaman Turan Koç,  zaman zaman İlhan Kutluer, düzenli olarak Necip Tosun, Köksal Alver, Mehmet Narlı, Ertan Örgen, Oktay Yivli, Ali Emre ve daha pek çok isim, ilk sayımızda bizimle beraberler. Uzun bir yolculuk olmasını diliyoruz. Öte yandan dergimizin giriş yazısında da dediğimiz gibi, sözü duyup anlamak kadar sözü söylemek de nasip işi.

Benzer konular