2019’a bir asırlık yük – Kültür

Türkçe’nin imhâsı

Osmanlı’nın bakiyesi olarak kurulan Ankara hükümeti, Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” adıyla yaptığı düzenleme ile alfabe değişikliğine gitmişti.

Arap alfabesinin çeşitli ilavelerle Türkçeye uyarlanmasının bir neticesi olarak Osmanlı alfabesi ortaya çıkmıştı. Yeni düzenlemeyle Türklerin bin yılı aşkın bir zamandır kullandığı alfabe yasaklanmakla kalkmıyor, kitabelerden bile siliniyordu. Bununla da yetinmeyenler, Türkçe’nin içindeki Arapça yani Kur’an-ı Kerim kaynaklı tüm kelimelere de savaş ilan ediyordu.

Kelime kelâmı, kelâm ise Kur’an-ı hatırlattığı için ‘sözcük’ diye devam eden uydurmalara başlamışlardı. İş öyle bir noktaya vardırıldı ki, “şey” demek bile yasaklandı. Tabiat yerine doğa, tabiî yerine doğal, Allah yerine Tanrı, izzet, şeref, haysiyet gibi kelimelerin yerine onur, hayat yerine yaşam, kadın, hanım, hanımefendi yerine bayan, erkek, bey, beyefendi yerine bay, cami, mescid yerine tapınak, mektep yerine okul, talebe yerine öğrenci, muallim, müderris yerine öğretmen, tayyare yerine uçak, lügat yerine sözlük, mebus yerine milletvekili, tüccar yerine tecimer, katib-i âdil yerine noter, müdded-i umumi yerine savcı, an’anevî yerine geleneksel, icrâ yerine dinleti, mülâkat yerine röportaj, millî marş yerine ulusal düttürü diyerek devam eden uydurmalar emredildi. Hatta hızlarını alamayıp Türk mûsikîsini de yasakladılar.

Batı dilleri, Ermenice ve Rumca gibi lisanlardan geçen kelimelere dokunmadılar. Hatta Türk Dil Kurumu’nun başına Agop Dilaçar isimli bir gayr-i Müslim’i getirdiler. İçtiler, içtiler ardından ellerine kalem alıp kadim kelimelerimizin yerine uyduruk sözcüklerini eklediler. Böylece İslam’dan kurtulmayı ümit ettiler. Başardılar mı, hiç şüphesiz başardılar. Hem toplumu din ve tarihinden uzaklaştırdılar, hem de dünyanın en zengin lisanlarından olan Türkçe’den…

Günümüzde en dindarından en dinsizine kadar hep bu uydurukçayı konuşuyor. İlahiyatçılar bile kadim Türkçeden bihaber. Kütüphanelerimiz dünyanın en kıymetli, en zengin yazmaları veya matbu Osmanlı alfabeli eserlerle dolu olduğu halde, okuyup istifade edebilecek kimse yok gibi. Kelimelerini kaybeden bir lisânın ne hâle gelebileceğini görmek isteyenlerin Türkiye’ye bakması yeterli.

Kur’anî kelimelerden uzaklaştığımız için İslamî umdeleri de anlamaz hâle geldik. Dindar kitle buna uzun bir süre direndi, çok sayıda kitap neşretti. Batılılaşma, İslamî harf ve kelimelere harp ilanlarını eleştirdi. Ancak sonunda kendilerini ‘İslamcı’ olarak tarif edenler başta olmak üzere herkes Kemalizm’e teslim oldu. Kimse çocuğuna doğru kelimeleri öğretmedi.

Yavuz Bülent Bâkiler, Kadir Mısıroğlu, Hayati İnanç, Mustafa Koç gibi az sayıda münevver dışında titizlenen bile kalmadı. Varsa da sayılar yekûn oluşturmayacak kadar az. Bu nedenle de tefekkür kabiliyetimizi kaybettik. Ruhumuzu Kemalizm’e esir ettik, kurtulmaya yönelik bir çabamız da yok. 2019 hepimiz için Kemalizm’in uydurukçasından kurtulup, kendi özümüze, kadim kelimelerimize dönme yılı olmalı. İnşaallah olur!

Hollywood istilası

Sinema denilince ilk akla elbette Hollywood gelir ya da gelirdi. Kabul edelim pek çok ülke ve televizyonlar için hâlâ böyle. Ancak Türk sineması Hollywood istilasını durdurdu. Türk dizileri, Arap diktatörlerini korkuttu. Dizilerin başarısı üzerine, ABD Türk dizilerini mercek altına aldı. İlginç ama böyle…

Yerli filmlerin yabancı filmlerden daha fazla tercih edilmesi, en çok izlenen 10 film listesinde kendini gösteriyor. 2018’de en çok izlenen 10 filmden sadece ikisi yabancı. 2019’a iki hafta kala Türk sineması kendi rekorunu kırdı bile.

65 milyon biletin kesildiği 2018’de, 40.7 milyon kişinin tercihi yerli filmlerdi. Eskiden Türk filmleri salon bulamazken, şimdi yabancı yapımlar salon bulmakta güçlük çekmekte. Türk sineması ve dizi sektörü için 2018 önemli rekorlara imza atılan bir yıl olarak da tarihe geçti. Dünyada 140’tan fazla ülkede izlenen Türk dizilerinden elde edilen ihracat geliri yıllık 350 milyon doların üzerine çıktı.

Bu durumda Hollywood istilasının en azından sinema ve dizi alanında ve yine en azından Türkiye’de bitme aşamasında olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin derin uykudan uyanıp, kendine geldikçe her sahada şaha kalmasının mümkün olduğu ortada. O halde, 2019’da Hollywood istilasından ziyade Hollywood’un gözyaşlarından söz edebiliriz. Beter olmaları niyazı ile bu bahsi bari sevinçle noktalayalım!

 

Benzer konular