Dergilerin gözünden memleket

Türkiye Dergiler Birliği (TÜRDEB) ve Dünya Dergiler Birliği (World Periodical Union-WPU) tarafından ortaklaşa düzenlenen “8. Uluslararası Dergi Fuarı” 4 Mayıs’ta Sirkeci Garı’nda kapılarını açtı. “Özel Sayılar ve Dosya Dergiciliği” temasıyla gerçekleştirilen fuara, onlarca ülkeden çok sayıda dergi katıldı. Albayrak Medya Grubu’nun ana medya sponsoru olduğu fuar, 9 Mayıs’a kadar açık kalacak. Gerçek Hayat olarak biz de edebiyattan sanata, dinden siyasete birçok alanda yayın yapan dergilerin stantlarına konuk olduk. “Edebiyat ile dergi arasındaki ilişki nedir? Neden dergisiz olmaz? Balkanlarda Türk olmak nasıl bir duygu? Gençlerimiz ne istiyor?” gibi sorularla farklı alanlarda yayın yapan dergilerin emektarlarıyla konuştuk.

Dergiler bizi geleneğe bağlıyor

Bahadır Sancak – İtibar Dergisi (Asistan editör)

Edebiyatın hiçbir zaman ölü olduğunu söyleyemeyiz, edebiyat yaşayan bir şey. Bugünün topraklarında, bugünün insanının sesini okurlara iletmeye çalışan bir mecra. Dolayısıyla edebiyata ilgisi olan her insan, bu ilgilerini ancak güncel edebiyat dergileri üzerinden karşılayabiliyor. Edebiyat dergilerinin böyle bir canlılığı var. Edebiyat dergileri, yakılmış bir ateşi üzerine yeni odunlar atarak harlıyor, o ateşin hiçbir zaman sönmemesini sağlıyor. Aynı zamanda edebiyat dergileri bir geleneğe bağlanma biçimi olarak göze çarpıyor. Edebiyatın dergisiz düşünülmemesi bu yüzden olsa gerek.

Niteliksiz eserler revaçta

Tarık Kavras – Karabatak Dergisi (Öykü Yazarı)

Cemil Meriç, “Dergiler hür tefekkürün kalesidir” der. Ancak şahsi fikrim şu ki bugün için dergiler; “hür tefekkürün kalesi” olmaktan biraz çıktı. Edebiyat dergilerinde şiir ve öykü, tefekkürün yoğunlaşmış hali ancak fikir yazıları bunlardan daha beri duruyor. Dergiler, daha çok edebi sanat, edebi türler gibi yazınsal türlere yer veriyor. Öte yandan Türk edebiyatındaki dergiler, kitaplarını matbaada bastıramamış ya da yayın evine kabul ettirememiş yazar ve şairlerin kendilerini gösterebilecekleri bir alan. Yazarlar bir şekilde otoriteye kendilerini bu mecrada kabul ettiriyor. Bu otoriteyse hiç kuşkusuz okurlardır. Nitelikli okurun azlığı da su götürmez bir gerçek. Popülarite, maalesef her alanda olduğu gibi edebiyatta da kendini göstermeye başladı. Niteliksiz eser, artık daha çok revaçta.

Edebiyat insanın fıtratıyla alakalı

Erkan Kuşçu – Temmuz Dergisi (Yazar)

Edebiyatın, insanın fıtratıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Edebiyatla ilgilenen, ruhunu onunla dizginleyen ya da coşmasını sağlayan insan bu hazzı söze döktüğünde, elinde yazılı bir metin olması gerekiyor. Edebiyat dergileri de kendi çapında buna şahitlik ediyor. Öte yandan İslami düşünce için edebiyat dergilerinin önemi de çok büyük zira İslami düşünce, sesini bu edebiyat dergileriyle duyurdu. Bu durumun bu kadar önemli olmasında yatan neden belki de İslam’da şiirin öneminden kaynaklanıyor. Bizde şiir hiçbir zaman duraksamıyor. Edebiyat sanırım bu yüzden dergisiz olmuyor.

Dijital çağ bir geriye gidiştir

Resul Tamgüç – Bir Nokta Dergisi (Yayın Yönetmeni)

İnsanı ayakta tutan biri din, biri de edebiyattır. Çünkü temelinde insan vardır. Bizim var olduğumuz zeminde edebiyatın bu anlamda önemi büyük. Dergilerse bir okul. Dijital çağda iletişimin bu kadar yoğun olduğu ama insanların birbirlerine fikirlerini iletemediği bir çağda edebiyat dergileri hâlâ insanların bir araya geldiği, bir fikir etrafında mesai harcadıkları bir yer. Dijital çağ bu kadar çok ilerlese de edebiyat dergileri, yaşadığımız darboğazlar için hâlâ bir çıkış noktası. Çünkü sizin dijital çağ dediğiniz şey, insanlığın tekâmül edip ulaştığı bir nokta değil. Geriye gittiği bir nokta.

Tasavvufi romanlar çığırından çıktı

Yavuz Selim Küçük – Keşkül Dergisi (Yayın Danışmanı)

Keşkül Dergisi, ağırlıklı olarak tasavvuf konularını ele alıyor. Tasavvufu geniş bir şekilde derinlemesine analiz eden bir dergi. Son dönemlerde edebiyat alanında tasavvuf üzerine romanlar kaleme alınıyor. Eğer işin hakkını vererek popülariteden uzak, sadece insanların istifadesine sunuluyorsa bu güzel ve hayırlı bir hizmet anlayışıdır. Ama filanca yazar, saçma sapan şekilde tasavvuf mecrasından uzak bir dünya sunuyorsa ki günümüzde bunun örneğini çok görüyoruz; hiçbir kıymeti yok. Yunus Emre, Mevlana nasıl bir hayat yaşadı? Nasıl bir düşünce hayatına sahipti? İslam’dan Kur’an’dan ve sünnetten uzak bir Mevlana, bir Yunus Emre düşünülebilir mi? Günümüzde ise öyle tasavvufi kitaplar çıkıyor ki Kur’an ve sünnetin zerresi yok. Sevginin içini boşaltarak sevgi sözcükleriyle “Yunus Emre, Hz. Mevlana” olmaz. Hz. Mevlana’nın çok meşhur sözü var: “Ben Kur’an’ın kölesi sünnetin de hizmetkârıyım” Bugün, Hz. Mevlana ile alakalı roman yazanların kaç tanesi bu şekilde tasavvufu tanıtıyor. Bu büyük isimlere hakarettir.

 

Selahaddinler, Fatihler yetişsin istiyoruz

Fatma Toksoy – Seyyide Dergisi (Yazar)

Tarihimizi ve medeniyetimizi hanımca bir bakış açısıyla dergimizde işlemeye çalışıyoruz. Geçmişte kalan güzellikleri canlandırmak, kaybolan değerlerimizi hatırlamak istedik. Bize tarihimiz anlatılmadı. Bize dayatılan bir tarih vardı. İnsanlar araştırmıyor, dolayısıyla gerçek tarihi bilmiyorlar. Bilinmeyen tarihimizi anlatmak için yola çıktık. Gerçek tarihimizi özellikle hanımlara vermeliyiz ki bir Selahaddin, bir Fatih, bir Kanuni yetiştirsinler. Derdimiz bu, tarihimizi bilirsek bugünü çözebiliriz.

Gençler daha görünür olmalı

Mustafa Yıldız – Genç Okur Dergisi (Editör)

Gerçekten Cenab-ı Hakk’ın yetişkin olarak kabul ettiği gençler, toplumsal alanda yetişkin olarak kabul görmüyorlar. Sadece “öğrencilik” etiketi altında tanımlanıyorlar. O yaş grubunun hayatı bütün hayatı sadece öğrencilik. Başka bir sıfat, isim yok. Hâlbuki ergenliğin İslam dinindeki karşılığı yetişkinliğin başladığı dönemdir. Ergenlik çağına giren bir insanın 30-40 yaşındaki herhangi birisiyle aynı haklara ve aynı yükümlülüklere sahiptir. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında yaşıyor olsalardı, muhtemelen o isimlerini duyduğumuz sahabenin büyük çoğunluğunun gençlerden oluştuğunu görürlerdi. Gençlerin kimliği bu zamanda hiç görünür değil. Mesela Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni içeren anayasa paketindeki “seçilme yaşının 18’e düşürülmesi”, biz bunu şiddetle destekledik. 18 yaşına gelmiş bir insana bir şeyleri emanet edemeyeceğini düşünenleri komik buluyoruz.

Osmanlıca öğrenmemiz şart

Fikret Toksöz – Osmanlıca Dergisi (Editör)

Harf devrimi olduğundan beri Osmanlıcayı hayatta tutmaya çalışıyoruz. Buradaki amacımız şu: Geçmişimizle irtibatımızı kurabilmek. Dolayısıyla geçmişimize ulaşmamız için şu anki Latin alfabesinde çıkan eserler yetersiz. Geçmişimizle irtibatımızı ne kadar iyi kurabilirsek, geleceğe o kadar güvenle bakacağız. Bizden başka dünyada hiçbir millet yok ki yüz sene önceki eserlerini okuyamasın. Çok şükür ki son zamanlarda her kesimden Osmanlıcaya bir ilgi var. Osmanlıcayı her Türk ferdinin öğrenmesi şart.

Balkanlar’daki barışın sebebi Türklerdir

Muhammed Yaşari – İşaret Dergisi (Yayın Yönetmeni)

Balkanlarda siyaset-politika alanında yayın yapan dergiyiz. Balkanlardaki barışın sebebi Türklerdir. Balkanlardaki tüm devletlerin yüzü Türkiye’ye dönüktür. Müslüman olan Arnavutlar, Boşnaklar, Makedonlar, Türkiye’yi ana vatanı gibi görüyor. Türkiye sadece oradaki Müslümanlara değil, başka dine mensup insanlara da yardım ediyor. Biz bunlara şahidiz. Biz Balkanlar olarak şunu söyleyebiliriz ki Türkiye’ye bir şey olduğunda biz de etkileniyoruz. Mesela ülkenizde 15 Temmuz darbe girişimi, bize yapılmış bir gibiydi. Biz de korktuk, biz de ağladık darbe girişimi sonuçsuz kalınca biz de sizin gibi buruk bir sevinç yaşadık.

Türkler yalnızlık çekmez

Ahmet Furkan Demir – Başka Dergisi (Yazı İşleri Sorumlusu)

Dergimizde Balkanlar’ı anlatıyoruz. Kültürden sanata, edebiyattan sinemaya her alanda yazılar kaleme almaya çalışıyoruz. Tabi bu yazılar Balkanlar’da yaşayan Türkler için olduğunu söyleyebilirim. O coğrafyalarda Türk olarak başka milletlerle yaşamak çok farklı bir duygu. Ecdadınızın oralara gidip Türk kültürünü yaşatması öte yandan başka milletlerin kültürlerini yok etmemesi ya da içine katması çok farklı duygular getiriyor insan için. Balkanlar’da asla bir Türk asla yalnızlık duygusu çekmiyor. Öyle ki Balkanlar’dan bir şekilde göç etmek zorunda kalmış; Türkiye’de yaşayan birçok Türk, oraları çok özlüyor. Komünizm döneminde kendi kültürümüzü yaşamak biraz zor olsa da şimdilerde bu durum yok. Politik sorunlar yaşasak da rahatça hareket edebiliyoruz.

Gençlerimiz yıpranıyor

Hüseyin Mehmet – Fiyaka Dergisi (Yayın Yönetmeni)

İskeçe ve Gümülcine başta olmak üzere Batı Trakya’nın tüm bölgelerine yayın yapan bir dergiyiz. Gençlik üzerine yazılar kaleme alıyoruz. Gençlere kendi değerlerimizi tanıtıyoruz. Orada baskın bir kültür var. Türkçemiz burada yok olmaya başladı. Dolayısıyla bu gençlerimiz her açıdan yıpranıyor. Bu çok büyük bir problem. Buradaki gençlere kendi kültürlerinin “köklü” olduğunu fark ettirme gayretindeyiz. Balkanların yüzü elbette Türkiye’ye dönük. Size çok yakınız biz ama uzaktaki yakınız. Türkiye’de bir rüzgâr esse bu rüzgâr burada da hissediliyor. Ancak baskın kültür buradaki gençlerimizi elinden almaya çalışıyor. Bunun mücadelesi veriyoruz.

Kullanılıyoruz

Abdulcabbar  Bhair – Afghanistan Organisation Dergisi (Yayın Yönetmeni)

Afganistan ve çevre bölgeleri ele alan siyasi ve politik içerikler yayınlayan bir dergiyiz. Afganistan ve çevresinde yaşananlar malum. Afganistan özgür bir ülke olmadı. Hep dışardan kontrol altında varlığını sürdürüyor.  Biz kullanılıyoruz. Bunu açık bir şekilde görüyoruz. Keşke bütün meseleleri kendi içimizde halledebilseydik. Açıkçası ben ülkem için ümidimi yitirdim, halkımız da yitirdi. Biz Müslümanların AB gibi güçlü birlikteliğe ihtiyacımız var. Bu kaçınılmazdır. Ama Batı, buna müsaade eder mi? Bizi rahat bırakmazlar. Bakın; mesela ülkeniz güçlendi, mazlumların sesi oldu. Sonunda ne oldu? Darbe girişimi. Tüm İslam âlemi biliyor, bu darbe girişiminin arkasında kim olduğunu. Allah ülkenize güç-kuvvet versin.

Benzer konular