Musevi Cemaatinin yayın organı Şalom’da bir süre köşe yazarlığı yapan Marmara İlahiyat Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nuh Arslantaş, İsrail Hayfa Üniversitesi’nde eğitim görmüş ve İsrail Ben Zvi Enstitüsü’nde “Yahudi Tarihçiler Tarafından Osmanlı Tarihi Üzerine Yazılmış İbranice Kronikler” başlığı ile proje yapmış bir akademisyen. Arslantaş’ın bir başka özelliği ise geçtiğimiz günlerde Türkiye kamuoyuna bomba gibi düşen, ‘Tefsîru’t-Tevrât Bi’l-Arabiyye’ adlı Tevrat (Tora) Tefsirinin mütercimi olması. Şalom’da yazdığı 15 Eylül 2010 tarihli makalesinde “Miladi IX. ve X. asırlar, Yahudi tarihi açısından da ‘Altın Çağ’ kabul edilmektedir. Yahudiliğin de her yönüyle tekâmül ettiği”ni yazdığı Yahudilikle ilgili tek bir eleştirisi yok. Buna mukabil, 1 Eylül 2010 tarihli yazısında “İslâm dünyasının bazı kesimlerinde Yahudi karşıtlığının çok modern bir olgu” olduğunu belirterek Müslümanları suçluyor.
Yahudilerin işgali‘kutsal göçmüş’
Yahudilerin Filistin’i işgal etmesini, Hz Peygamber (s.a.v.)’in Mekke’den Medine’ye hicretine benzetiyor. Yahudi işgalini “kutsal göç” olarak nitelendiren Profesör Arslantaş’ın “Yahudilerin Filistin’e yaptıkları ‘aliya’ların (kutsal göç) İsrail Devleti’ni ortaya çıkarması gibi, ‘hicret’ de Müslümanları yeni bir devlete kavuşturmuştur” diyerek, Hz Muhammed (s.a.v.)’in şerefli hicreti ile Siyonist Yahudi işgal ve zulmünü bir tuttuğu ortaya çıktı.
Hadis-i Şerifler “anlatı”ymış
Hadis-i Şerifleri “anlatı” olarak niteleyen, Müslüman kadınlara saldıran, yaptıkları anlaşmaya uymayarak Müslümanlara ihanet eden Yahudileri savunan Arslantaş şunları yazıyor: “Bu gerilimli sürece Medine’deki bütün Yahudilerin iştirak etmediği belirtilmelidir.” Bunlarla yetinmeyen Arslantaş, Yahudilerin insanları, ‘Yahudiler’ ve ‘Yahudilerin hizmetkârı goyimler’ olarak nitelemesinin, İslâmî dönemde yumuşadığını iddia ediyor.
Prof. Nuh Arslantaş, Kanunî sonrası Osmanlı dönemini, Yahudilerin “İkinci Altın Çağı’ diye niteliyor. Mary Wortley Montagu 1717-18’ler İngiltere’sinin Payitaht sefiri olan eşi Edward ile İstanbul’da yaşarken bazı mektuplar kaleme alır. ‘Türkiye Mektupları’ adıyla neşredilen bu kitapta Yahudiler şöyle anlatılır: “(Osmanlı’da) Zengin tüccarların çoğunun Yahudi oluşu dikkatimi çekti. Bunların nüfuzu çok kuvvetli, imtiyazları Türklerinkinden fazla! Kendi kanunlarıyla idare edilen bir cumhuriyet gibiler.
Menfaatine son derece düşkün olan böyle bir milletin (Yahudilerin) bu durumdan ne derecede istifade edeceğini anlarsınız. Bunlar kendilerine her zaman ihtiyaç duyulmasını sağlamışlar ve bu sayede saray da onları korumuştur. İngiliz, Fransız ve İtalyan tacirleri bunların bütün hilelerini bildikleri hâlde, işlerini ister istemez onlara yaptırıyorlar. Velhasıl ticaretle ilgili ne varsa onların elinden geçiyor. İçlerinde itibarı en az olanlar bile, kendilerine muhtaç olunmaktan uzak kalınamayacak derecede önemli kişiler. Evleri çok gösterişli ve debdebeli…” (Mary Wortley Montagu, Türkiye Mektupları, s. 83-84, Tercüman 1001 Temel Eser)
‘Yahudisiz pazar, tuzsuz çorbaya benzer’miş
Hırsızlık ve rüşvetten yargılanan İsrail Başbakanı Netanyahu, “İsrail sadece Yahudilerin ülkesidir” derken, İlahiyatçı Arslantaş ise Şalom’daki 15 Ekim 2010 tarihli yazısında, “İsrail Devleti’nde bir milyona yakın Müslüman’ın yaşaması, perçinlenmiş birlikteliğin canlı kanıtlarıdır” diye yazıyor.
Hz Peygamber (s.a.v.) Medine’de Müslümanlar için “Medine Pazarı” olarak şöhret bulan ticaret merkezini kurup, Yahudilerin bu pazara girmesini yasak ederken, Arslantaş yazısında “Yahudisiz pazar, tuzsuz çorbaya benzer” diyor.
İsrail’in Filistin topraklarındaki işgal ve işlediği cinayetlere hiç temas etmeyen Arslantaş, buradaki zulümleri “geçici tatsız hadiseler” diyerek hafife alıp, geçiştiriyor. İsrailoğullarının Musa (a.s.) ve Harun (a.s.)’a yaptıklarına temas etmeyen Arslantaş, İsrailoğullarına yönelik methiyesini şöyle sürdürüyor: “Köle bir milletin (İsrailoğullarının) samimi, akıllı, kabiliyetli ve planlı bir liderle nelere kâdir olabileceklerinin destansı öyküsüdür.”
Müslümanların annesine iftira
Yahudileri aklama konusunda hızını alamayan Arslantaş, Müslümanların annesi Hz. Safiye (r.ha.) da iftira atıyor. Yahudiler Medine’den sürülmüş olmasına rağmen, Hz. Safiye validemizin vefatına kadar Medine’de olmayan Yahudi akrabalarına yardım ettiğini iddia ediyor. Bir adım daha ileri giden Yahudi teoloğu, annemizin vefatında üçte birlik kısmını Yahudilere bıraktığı, otuz üç bin dirhemlik yüklü bir servete sahip olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyor. Bu zâtın, Tevrat Tefsiri’ni niye tercüme ettiği şimdi daha iyi anlaşılıyor olmalı!