Keşmir’de çember daralıyor. Genç yaşlı Keşmirliler sokaklarda Davudî taşlarla Hindu Calut’lar karşısında haykırmaktan vazgeçmiyorlar ama: Azatlığımızı söke söke alacağız! Savaş biteviye sürüyor. Pakistan’ın kalbinde. Birbirlerine çelme atmaktan, nefsine gömülüp kaybolmaktan yorulmayan bizlerin kalbinde. Evet, burada. Şimdi
Biri kazara nükleer tetiğe dokunsa, taşlarla ve bambularla savaştıkları günlere döneceklerinin farkındadırlar. Süper güç olma sevdasına kapılmış Hindistan’ın son isteyeceği şey kendisini de taş devrine döndürecek nükleer cephaneliğini ateşlemektir. “Sınır hattında gerilim, bütün seçenekler masada, iki nükleer güç savaşın eşiğinde…” O eşiği iyi bellemişlerdir. Birbirlerini kollayarak orada duralamak yeteneğini sayısız dalaşta iyi kavramışlardır.
Keşmir sebebiyle birbirlerine karşı orada burada senelerdir vekâlet savaşları yürüten Hindistan ve Pakistan, görüleceği üzere başkalarının vekâlet savaşlarında mayın merkepleri olarak araziye sürülmek istenmektedir. Gelgelelim Çin’in kadim sabrı ve ağırbaşlılığından ikisinde de bulunmasa da ABD’nin dehlemesiyle uçuruma atlamayacak kadar gözü açık ve güngörmüştürler.
Az kalsın unutuyordum, bir de İran var. Nasıl da kendisini unutturuyor ama değil mi mevzu Keşmir olunca. Suya sabuna dokunmayan beylik lafların ötesinde Keşmir için ne mollası ne devrim muhafızı ne devrim ihraççısı kılını kıpırdatmıştır. Afganistan’dan Pakistan’ı kovmak ve onu bypas ederek Afganları kendi topraklarından denize bağlamak projesinde Hindistan’la birlikte hareket etmekte hiçbir mahzur görmemektirler.
“Su içemem; dağlarda ölüvermiş genç bir adamın kanına bulanmıştır
Gökyüzüne bakamam; mavi değil nicedir, yalnız kızıla boyanmış
Kulak veremem coşkun ırmağın kükreyişine
Ağıt yakan bir anneyi hatırlatır bana, biricik oğlunun delik deşik cesedi önünde…”
Coşkun ırmaklara annelik eden, mavi gök altındaki en nazenin diyarlardan birinin suskun feryadı. Kime ulaşır, kimin kulaklarında çınlar? Uzaklardaki Filistin’dir o. Yıllık katliam kotasını muntazaman dolduran ve sıklıkla aşan. Caddeleri cemseler ve cesetlerle hınca hınçtır; hınçla ve umutsuzca taş atan birileri vardır, kahverengi tenli ve tuhaf pelerinli…
370. Madde diye bir şey vardır, o değişmiştir, bu hengâmenin sebebi odur. “Hindistan demokrasisinin en karanlık günü”dür. Özel statüsü anayasadan kaldırılmıştır, bundan böyle Hindistan’ın herhangi bir birimidir. Dileyen Hintli gidip oradan mülk satın alabilir, oranın sakini olabilir. 70 yılı aşkındır sükûnet yüzü görmemiş beldede Hindistan’ın yeni iskân politikasının koçbaşları. Yahudi yerleşimciler gibi tıpkı. Kafkasya’daki Ruslar, Uygur yurdundaki Çinliler gibi. Buraya gelindiyse sonraki durak bellidir. Uzaklardaki Filistin tez zamanda uzaklardaki Doğu Türkistan olacaktır. Bir süredir kıtada istihdam edilen DAEŞ/ISIS gibi yapılar da sahneye çıktığında, işgalci için mutlu son hiç de uzak ihtimal değildir artık.
EŞİK
Nükleer savaş çıkar mı? Umumen bu meyandadır. Çıkmaz çıkmaz, müsterih olsun. Kesin çıkmaz değil ama büyük ihtimalle çıkmaz. Dolambaçlı dünyanın bu çıkmaz sokağında insanlığın karşısına her an her ihtimal çıkabilir nitekim. Gerilim ve sürpriz bu Hint filminin başat unsurudur. Şu var ki aktörler aynı rolleri oynaya oynaya kanıksamışlardır. 3 büyük savaş ve sayısız kapışma; kendilerini ve birbirlerini iyi tanırlar. Ağır hasarlarına rağmen kazanımları hep güdük kalmıştır, hatırlarındadır. Yeni cephe savaşlarının yükü ikisini de takatsiz bırakabilir.
Biri kazara nükleer tetiğe dokunsa, taşlarla ve bambularla savaştıkları günlere döneceklerinin farkındadırlar. Süper güç olma sevdasına kapılmış Hindistan’ın son isteyeceği şey kendisini de taş devrine döndürecek nükleer cephaneliğini ateşlemektir. “Sınır hattında gerilim, bütün seçenekler masada, iki nükleer güç savaşın eşiğinde…” O eşiği iyi bellemişlerdir. Birbirlerini kollayarak orada duralamak yeteneğini sayısız dalaşta iyi kavramışlardır. Yolsuzluk ve yoksulluğu örtmek için iyi bir şaldır da Keşmir. Kitleleri millî bir dâvâ etrafında kenetlemek adına gayet sağlam bir ilmek.
ASYA’DA GÜÇ OYUNU
Hudut kapılarında iki ülkenin bayrak indirme törenleri vardır, izlemişsindir. O merasimin figürleri ile Hint-Pakistan husumetinin dokusu göz alıcı derecede benzeşmektedir. Başlarında horoz ibiği serpuşlarla, birbirlerine horozlanarak, alabildiğine maço, alabildiğine hırçın tavırlarla askerler dakikalarca birbirlerine meydan okurlar. Birbirlerinin üzerine öyle hışımla yürürler ki, asla durmayacaklarını sanırsın. Postallarını hasımlarının tepesine kadar kaldırır, tepeleyecek gibi yapar ama gayet planlı biçimde yere vururlar. Özgüvende sınır yoktur, rakibi küçümsemekte de. Figürler karşılıklı olarak o kadar türdeş, o kadar uyumludur ki burada düşmanlıktan ziyade garip bir işbirliği olduğu hissine kapılmadan edemezsin. Davullar, borular, amigolar, tribünleri dolduran kalabalıklarla her yıl tekrarlanan gerilimli şenliklerdir bunlar. İki cenahta da muhteşem bir zafer havası vardır, asla kaybeden taraf olmamış ve olmayacaktır. Hemen her savaş için iki tarafın da aynı gün zafer kutlaması yapması bundandır. İki taraf da ezici zaferlerini anlata anlata bitiremezler.- Böyledir Asya’da güç oyunu, böyle tiyatraldır. Kanlı kapışmaların folklorik temsili, her an yeni bir kanlı kapışmaya dönüşebilecekken başlar ve biter. Seneye tekrar karşı karşıya gelmek üzere.
YIKICI BİR SAVAŞ, İHTİMALLERİN EN SEVİMLİSİ
Şu da var ki birileri gerçekten dolu tabutlar, göz alabildiğine şehitlikler istemektedir. İsrail gibi tedarikçiler habire ateşi harlayarak satış rekorlarını egale etmenin peşindedir. Çin’in de dâhil olduğu yıkıcı bir savaş, ihtimallerin en sevimlisidir.
Yükselen Çin’i çevreleme ve Pasifik’te pasifize etme derdindeki ABD için ‘Yeni İpek Yolu Projesi’ni baltalamak, dişli rakibinin alternatif tedarik hattı olan Gvadar Limanı üstünden Basra Körfezi’ne erişim yolunu kesmek hayat memat meselesidir.
Keşmir sebebiyle birbirlerine karşı orada burada senelerdir vekâlet savaşları yürüten Hindistan ve Pakistan, görüleceği üzere başkalarının vekâlet savaşlarında mayın merkepleri olarak araziye sürülmek istenmektedir. Gelgelelim Çin’in kadim sabrı ve ağırbaşlılığından ikisinde de bulunmasa da ABD’nin dehlemesiyle uçuruma atlamayacak kadar gözü açık ve güngörmüştürler.
PLEBİLİST Mİ, O DA NE?
Âdil ve şerefli bir barış muhaldir. Janjanlı barış görüşmeleri kuyruklu yalan ve kalpazanlıktır. Pakistan tarafı, ışıltılı salonlarda Filistin kadar bile olsun zırnık koklayamayacaktır. Masaya her oturuşta Hint tarafı kârlı çıkacaktır çünkü kumarhane sahibiyle ortaklığı vardır. 1971’de Bangladeş’i kaybettiği savaşta Pakistan’ın masadaki kaybı kat be kat olmuştur. Simla Antlaşması’ndaki Keşmir maddesine göre her iki taraf da mevcut sınırlara saygı gösterecek ve sınırların değiştirilmesi konusunda herhangi bir girişimde bulunmayacaktır. Bu beyan Keşmir üzerindeki haklardan açık bir feragat değil de nedir? O tarihten beri BM gündeminde Keşmir başlığına pek rastlanılmamasına, Plebisit gibi kavramların anılmaz oluşuna şaşmalı mı?
SÜPER KÖTÜ DÜŞMANLARIMIZI SUÇLAMADAN EVVEL
Barışçıl çözüm muhal, topyekûn savaş sonuçsuz. E, ne olacak peki? Dehşet dengesi veya dehşet verici dengesizlik sürgit devam edecek. Zulüm politikalarına yenileri eklenecek, yeni devlet terörü yöntemleri sahaya sürülecek, yepyeni toplu mezarlar kazılacak dağlarda, Keşmir halkı göz göre göre, daha doğrusu gözlerden ırakta gün gün yok oluşa sürüklenecek. Yakın-orta-uzun vadede Müslümanlar adına görünür hiçbir umut ışığının olmadığını teslim etmeyen her analiz er geç hüsrana teslim olacaktır.
Şimdiye dek kaçırılan fırsatların muhasebesi yapılmadıkça bundan sonra çıkacak fırsatlara Hindistan’daki olağan tren kazalarına bakar gibi bakmaya devam edilecektir. Müslümanlar süper kötü düşmanlarını suçlamadan evvel kendi paçozluklarına bir bakıvermekle işe başlasalar keşke. Keşmir hezimetinde yaman düşman kadar nadan dostların da payı çok büyüktür çünkü. Tek tek sayabiliriz. Sıra bize gelmeden, yakın çevredeki nadanlarla yetinecek olursak…
KIRILMA NOKTASI
Pakistan’ın kurucu babaları Keşmir fiyaskosunun baş mimarlarıdır. “Hindistan’ı gözleri açık ameliyat ederek” ikiye bölmek isteyen İngiliz cerrahlara hemşirelik ederlerken bunun beşerî maliyetini hiç hesaba katmamıştırlar sanki. Avrupalı -mühtedi- bir Yahudi olarak Muhammed Esed de o dönemde orada, Sir unvanlı şair İkbal’le birlikte bölünme fikrinin öncülerindendir.
İkbal o günleri görmeden gitme bahtına erse de süreç bir kez başlayıp birkaç hafta içinde milyonlarca insan nacak ve satırlarla birbirini doğradığında kalanlar albenili teorilerinin künhüne ermiş oldular. Hindistan tarafından gönderilen bir tren dolusu çırılçıplak kadını vagonlardan indirdikleri günü anarken Esed şunları diyecektir: “Bu, bütün hayatım boyunca görüp geçirdiğim en acı verici deneyimlerimden biriydi.”
‘Kalbin Yuvaya Dönüşü’ kitabında anlattığı bir hâdise, Pakistan’ın iki yüzünü ve fiyaskonun birincil sebebini net biçimde orta yere koyar. Bir general arkadaşı onu cepheye davet eder ve kendisine birkaç gün içinde başlayacak Keşmir’i zapt etme planını anlatır. Her şey hazırdır, ordu şevkle hücum emrini beklemektedir. Poonch kasabasını kuşatmış güçler ani bir taarruzla ihtiyatsız Hint birliklerini gafil avlayıp çarçabuk Srinagar’a ilerleyecektir. Ne var ki genelkurmaydan gelen şifreli telgraf, başbakanın özel emriyle yarınki hücumun iptal edildiğini bildirmektedir.
Haftalar sonra öğrenilecektir ki Hindistan başbakanı Nehru, İngiltere’yi arayıp şayet böyle bir saldırıyı durdurmazlarsa İngiliz Milletler Topluluğu’ndan ayrılarak başka bir yere -Rusya’ya- yönelecekleri tehdidinde bulunmuştur. İngilizler de saniyeler içinde Pakistan devlet ricalini ikna etmiştir.
Pakistan Dışişleri Bakanı Zafrullah da Sir unvanlı biridir ve -Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu inkâr eden, türedi bir şarlatana iman eden- Ahmedîlerdendir. Esed’in arkadaşı general istifa ederek ordudan ayrılmıştır. Poonch etrafındaki komutanlar ve askerler ne kadar ağlasalar azdır.
Bu nokta kırılma noktasıdır. Perde gerisinde davayı az bir pahaya satmak için müşteri arayan ile azadî Keşmir için canını dişine takan Pakistan’ın iki kanadı arasındadır asıl savaş. Hindistan’ı Keşmir’de yaptıklarından ötürü bin pişman etmeye azimli vatan evladı nice devlet adamı, istihbaratçıya karşılık Keşmirli direnişçilere “terörist” diyen, kendi devletini teröristlere arka çıkmakla suçlayan Benazir Butto’nun Şii kocası Zerdari gibi devlet başkanları arasında cereyan eden kıran kırana bir savaş. -Karısı Pakistan istihbaratı ISI’ın stratejik planlarını düşmana ispiyonlamakla itham edilmekteydi, kendisinin de aynı şeyi yapmaktan geri durmadığına emin olabilirsin.- İslamabad’da kimin galip geleceği Keşmir’deki savaşın da sonucunu tayin edecektir.
TEPE TEPE GANİMET YÜKLÜ KAMYONLARLA
Fiyaskonun faillerinden bir diğeri Peştulardır. Pakistan’a katılmak isteyen Müslüman çoğunluğa karşı Keşmir’in Hindu mihracesi katliama girişince buna âcil müdahale edecek hazır ordusu olmayan Pakistan, Peştu kabileleri yardıma çağırdı. Askerî tarihte sıkça rastlanan bir ödeme biçimi olarak kabile savaşçılarına yağma hakkı tanımak suretiyle.
İaşesi, ikmali, intikali kendisine ait olan kabileler masraflarını ganimetten çıkarmak üzere harekete geçtiler. Birinci Keşmir Savaşı olarak anılan mücadele Ekim 1947’de başladı. Kabileler Hindu milisleri önlerine katıp çabucak Muzafferabad’ı ele geçirdiler. Keşmir’in başkenti Srinagar’a kadar önlerinde hiçbir engel yoktu. Yapacakları tek şey gidip en stratejik nokta olan havaalanına el koymaktı. Bunu yapmak yerine günlerce yağmayla oyalandılar. Mihrace Hindistan’a sığınıp ordudan yardım istedi. Ordu da Keşmir’in Hindistan’a ilhakını içeren belgeyi imzalatıp -yahut böyle iddia edip- derhal karşı harekâta girişti. Yaptığı ilk iş Srinagar Havaalanı’na indirme yapmak oldu.
Kabileler tuttukları mevkileri Hindulara teslim etmediler ama Keşmir’in özgürleştirilmesi planı coşkun ırmaklara düştü. Öldürdükleri Hindu subayların üniformaları sırtlarında ve tepe tepe ganimet yüklü kamyonlarla gerisin geri memleketlerine döndü Peştular. Başta Mesudîler olmak üzere Vezirîler ve Afridîler on yıllar sonra Pakistanî Taliban’ın belkemiğini teşkil edecek ve Pakistan’ın belini kıracak hamleler yapacak da onlardı. Azadî Keşmir davasını bu sefer ta Hint Okyanusu’na süpürerek.
HİLÂLE KARŞI HİNDU ÇAKRASI
Afganlar da az değil. Hindistan için Afganistan, Pakistan’a bırakılamayacak kadar önemlidir. Bundan ötürü Rus işgali döneminde Pakistan’ın desteklediği mücahidlere karşı Komünistlerle birlikte aktif olarak savaşmıştır. Sonrasında ise hizipleri Pakistan’a ve müttefiklerine karşı kışkırtmak üzere elinden geleni yapmıştır. 4 konsolosluk ve 13 istihbarat merkezi ile yaygın bir şebeke kurmaktan maksadı Afganistan’ı Pakistan’a dar etmektir. Başarmıştır da. Beluc ayrılıkçılar zaten emrine amadedir.
Hiziplere de çok iyi nüfuz etmiştir. Kuzey İttifakı’nın üyeleri de Hindistan’dan hayli memnundurlar. Pakistan rupisine karşı Hint rupisini, hilâle karşı Hindu çakrasını çarkını tercih eden bir başkent dolusu eski mücahidin Keşmir diye bir derdi ne olmuş ne olacaktır. İşleri güçleri birbirlerinin enerjilerini tüketmek, boş zamanlarında da Pakistan’ın enerjisini emmektir. Hindistan sipariş etse böyle bir İslam ümmetine sahip olamazdı.
RAFSANCANİ’NİN EMEKLERİ
Az kalsın unutuyordum, bir de İran var. Nasıl da kendisini unutturuyor ama değil mi mevzu Keşmir olunca. Suya sabuna dokunmayan beylik lafların ötesinde Keşmir için ne mollası ne devrim muhafızı ne devrim ihraççısı kılını kıpırdatmıştır. Afganistan’dan Pakistan’ı kovmak ve onu bypas ederek Afganları kendi topraklarından denize bağlamak projesinde Hindistan’la birlikte hareket etmekte hiçbir mahzur görmemektirler.
Ne gariptir ki Şah döneminde İran Keşmir davasının destekçilerinden idi. 1965 ve 1971 savaşlarında Şah, Pakistan’a silah yardımında bulunmaktan çekinmemişti. ‘İslâmî’ İran’ın ise yüzde 20’lik Pakistan Şiilerini kendi yörüngesine oturtmaktan daha ulvi bir gayesi olmamıştır. Tabi BM İnsan Hakları Komisyonu’nda Hindistan’a yaptırım ve ambargoların önünü açabilecek o tarihî oylamada ret oyu vererek Hindistan’ı kurtaran Rafsancani’nin emekleri de inkâr edilemez. Filistin için o kadar bol keseden harcamışlardır ki zaklardaki Filistin için İrancıların parçalayacakları bir özgürlük ve direniş edebiyatı da kalmamıştır.
DAVUDÎ TAŞLARLA
Neyse. Keşmir’de çember daralıyor. Genç yaşlı Keşmirliler sokaklarda Davudî taşlarla Hindu Calut’lar karşısında haykırmaktan vazgeçmiyorlar ama: Azatlığımızı söke söke alacağız! Savaş biteviye sürüyor. Pakistan’ın kalbinde. Birbirlerine çelme atmaktan, nefsine gömülüp kaybolmaktan yorulmayan bizlerin kalbinde. Evet, burada. Şimdi.