Türkiye’ye F-35 vermem kokpitte FETÖ olmadıkça

Türkiye’ye F-16 uçaklarını 12 Eylül darbesiyle veren ABD, 15 Temmuz’daki işgal projesi millete toslayınca F-35 projesinde yan çizdi. Siyonist-Evanjelist ittifakının 5. nesil uçağa yönelik şantajı, “Kokpitinde FETÖ’nün oturmadığı bir hava aracını size vermeyeceğiz” mesajının açıkça ilanı oldu. Ankara, bir yandan alternatifleri değerlendirirken bir yandan da milli TFX projesine hız verdi.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alacağını açıklamasıyla ABD’den yükselmeye başlayan homurtular yaklaşık bir yılın ardından en yüksek seviyesine ulaştı. Ankara ile Washington arasında tüm dünyanın heyecanla izlediği düello, F-35 jetlerine yönelik ambargo girişimiyle yeni bir boyut kazandı. 2019 yılı savunma bütçe tasarısının görüşüldüğü ABD Kongresi’nde Temsilciler Meclisi ve Senato’ya bağlı askeri komiteler ‘F-35 sevkiyatının askıya alınmasını’, ‘Ankara’nın projeden tamamen çıkarılmasını’, hatta Türkiye’ye ‘geniş kapsamlı silah ambargosu uygulanmasını’ teklif etti. Komitelerin talepleri bunlarla da sınırlı kalmadı; Savunma ve Dışişleri bakanlıklarından, Türkiye ile ABD arasında askeri münasebetlerin kapsamına ilişkin 60 gün içerisinde rapor istendi. Detaylı bilgi talep edilen konular arasında başta İncirlik olmak üzere Pentagon’un Türkiye’deki askeri varlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edilmiş/edilecek Chinook, Kara Şahin ve Kobra helikopterleri ile Patriot hava savunma sistemleri bulunuyor.

İsrail ve Yunan lobilerinin sıkı markajı altındaki Kongre üyelerinin bu hamleleri, Türkiye’ye haziran sonu verilmesi planlanan ilk 2 adet F-35 uçağının teslimatını derin bir belirsizliğe soktu. Ambargo planı, hazırlanmakta olan raporun ardından Temsilciler Meclisi ve Senato’nun onayıyla kanunlaşırsa, Washington ile Ankara arasındaki askeri ilişkilerin tümüyle sonlanması yolunda en önemli adım atılmış olacak. 15 Temmuz’da birinin diğerini FETÖ maşasıyla işgale yeltendiği iki NATO müttefiki arasında ‘tamamen’ kopacak ilişkilerin Avrupa ve Ortadoğu üzerinde ne denli etkiler bırakacağını elbette zaman gösterecek ancak Türkiye’nin üretim ortağı olduğu F-35’leri gasp etmeye kalkışmak, meselenin ambargodan haydutluğa evrilmekte olduğunun temel göstergesi oldu.

TÜRKİYE PROJENİN ORTAĞI

2001 yılında ABD’li Lockheed Martin şirketi bünyesinde başlatılan Müşterek Taarruz Uçağı Projesi’ne Türkiye 2002 yılında katıldı ve F-35’in üretim ortağı haline geldi. ABD, İngiltere, İtalya, Hollanda, Avustralya, Kanada, Danimarka ve Norveç’le birlikte F-35’lerin yapımına doğrudan katkı sunan Türkiye, radarda düşük iz bırakmasıyla ünlü 5. nesil uçağın birçok önemli parçasını karşılıyor. ASELSAN, TUSAŞ/TAI, AYESAŞ, Kale Havacılık, ROKETSAN, TÜBİTAK, MİKES ve Alp Havacılık, uçağın gövdesi, elektronik ara birimleri, optik sistemleri, motor kanat rotorları ve seyir füzesi gibi kritik unsurları yerli imkanlarla üretiyor. Uçakların yaklaşık 2 bin 500 adedi Amerikan ordusu, bin tanesi de ortak ülkelerin envanterleri için fabrikadan çıkacak. Ortak ülkeler dışında İsrail, Güney Kore ve Japonya da F-35’lerin temel müşterileri konumunda. ABD dışında Norveç, Avustralya, İtalya, İsrail ve İngiltere’ye çeşitli sayılarda F-35 teslimatı gerçekleşti. Projenin toplam büyüklüğü 400 milyar doları geçiyor.

ABD TAZMİNAT ÖDER, TİCARETTE DE SIFIRLANIR

Klasik iniş-kalkış (CTOL), kısa kalkış-dikine iniş (STOVL) ve uçak gemisine inebilen (CV) model olmak üzere temelde 3 farklı özellikte üretilen savaş jetlerinin CTOL-F35A versiyonundan Türkiye tam 100 adet sipariş etti. TSK envanterine havuzlu çıkarma gemilerinin de girecek olması nedeniyle sipariş rakamına ilk etapta 16 tane STOVL-F35B modeli uçaklar da eklendi. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, gemiye inebilme özelliği bulunan bu uçaklarla birlikte toplamda 116 adetlik siparişinin 4’te 1’i için kesin alım garantisi sundu. Süreç normal periyodunda ilerliyor olsa, haziran sonu Malatya’da konuşlanacak 2 adet F-35’e 2019 yılından itibaren onlarcası daha eklenecekti. Fakat ABD Kongresi’ndeki son gelişmeler, takvimin asla ‘normal’ periyodda işlemeyeceğini, Türkiye’ye hakkı olan uçakların verilmeyeceğini gösteriyor.

Üretici şirket Lockheed Martin’le yapılmış ticari anlaşma, ABD Senatosu kararlarından bağımsız bir nitelik arz ediyor. Yani şimdiye dek taahhütlerine tam olarak uymuş Türkiye’nin, üretimine ortak olduğu hava aracını almak için Kongre kararına ihtiyacı yok. Ancak tüm bunlara rağmen ABD yönetimi, F-35’lerin Türkiye’ye gönderilmemesi yönünde açık bir el koyma kararına imza atarsa, bu işlemin uluslararası ticaret hukukuna aykırı olacağı ve Washington’un Ankara’ya milyarlarca dolar tazminat ödemekle karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Üstelik alacağı uçaklar için yaklaşık 12,5 milyar dolarlık bir taahhüde imza atan Türkiye’nin projeden dışlanması, diğer ülkeler için de ek masraf anlamına gelecek. Türk savunma şirketlerinin tedarik zincirinden çıkmasıyla sonuçlanacak süreç, diğer ülkelere yapılacak teslimatta da ciddi gecikmelere neden olacak. Olası F-35 ambargosu tüm bunların yanında küresel ölçekte ABD’nin yaşadığı prestij kaybını ticari anlamda da sıfırlayacak.

İSRAİL’İN ENGEL TURLARI

Sürecin her aşamasında izleri görülen İsrail’in hem üretici şirkete hem de Pentagon elitlerine yaptığı telkinler ise dikkat çekici. Ortadoğu’da F-35 teknolojisine sahip tek güç olarak kalmak isteyen Tel Aviv, sadece ‘müşterisi’ olduğu 5. nesil uçağın ‘üretici ortak’ Türkiye’ye verilmemesi için elinden geleni yapıyor. İsrail basınına da yansıyan bilgilere göre siyonist yönetim, olur da TSK’ya teslimi halinde bu uçakların en azından performans artırıcı yazılımdan yoksun bırakılmasını istiyor. Beyaz Saray’dakilerin kulaklarına fısıldanan cümlelerden biri de şu minvalde: “Erdoğan yönetimindeki Türkiye, F-35 yazılımı ve kritik bileşenlerine ilişkin bilgileri S-400 satın aldığı Rusya’ya aktarabilir!”

F-35’lerin Türkiye’ye teslimi ihtimalinden bu denli rahatsız olan ve meseleyi ‘teknoloji casusluğu’ suçlamasına kadar götüren çevrelerin pervasızlığına karşı Ankara’nın eli tabii ki boş değil. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarını başarıyla noktalayan ve ABD-İsrail destekli proje örgütlere büyük darbe indirerek Suriye kuzeyindeki ‘terör koridoru’ tasarısını çöpe yollayan devlet, F-35’e ilişkin ambargo baskısını aşmak için de farklı alternatifleri değerlendiriyor.

F-35 Mİ SU-57 Mİ?

5. nesil savaş uçağı seçenekleri arasında en çok dikkat çekeni şüphesiz, Rus yapımı Su-57’ler. NATO’daki adıyla T-50 olarak da bilinen avcı uçağı, 2010 yılında ilk uçuşunu yaptı. Halen kabul testleri devam eden bu uçaklardan ilk 12 adedi, önümüzdeki yıl Rus Hava Kuvvetleri’ne teslim edilecek. Taşıdığı mühimmatın kasa içerisinde bulunmasından ötürü hem F-35 hem de Su-57 radarlarda çok küçük bir iz bırakıyor. Onlara bir nevi görünmezlik sağlayan bu özellikler, bu uçakları Avrupalı Eurofighter, Mirage ve Gripen jetlerinden bir adım öne çıkarıyor.

Bombardıman ve uzaktan takip görevlerini eşzamanlı icra edebilecek kabiliyetteki F-35’ler gelişmiş radarı, kısa mesafe iniş-kalkış kabiliyeti ve elektronik savaş sistemiyle dikkat çekiyor. Kaynak kodlarına erişim yetkisi bulunmayan ülkelerde bu uçaklar (ABD’nin kodları sadece İngiltere’ye vermesi bekleniyor) uydu üzerinden Amerika ile sürekli veri alışverişi yaparak uzaktan yönetilmeye açık bir bilgisayar özelliğinde. Saatte 1900 kilometreyi aşan süpersonik hızıyla tek motorlu F-35, hem hız hem de manevra kabiliyeti bakımından çift motorlu Rus Su-57’nin gerisinde kalıyor. 2600 km/saat ortalamasıyla ses hızının 2 katını aşan Su-57’ler it dalaşı, takip ve süper manevra yetenekleriyle F-35’i geçiyor. Aslında göreve yönelik tasarımı itibariyle Amerikan F-22’nin muadili olan Su-57’lerin, her ne kadar bazı özellikleriyle F-35’i geçiyor olsa da, ‘yakın temas’ için dizayn edilmemiş F-35’ten daha farklı bir segmentte olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. F-35’in uzmanlığı ‘uzaktan gör ve vur’ ise Su-57’lerinki ‘sıcak takip ve imha’dır denilebilir. Su-57’nin gerçek muadili F-22’nin ise ABD dışına satışı bulunmuyor.

F-35’in fiyatı uçak başı 80 milyon dolar iken henüz satışa çıkmamış Su-57’lerin yaklaşık 50’şer milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. ABD ambargoda karar kılarak Türkiye ile tüm askeri ilişkileri kesmenin kritik adımını atarsa Rus uçaklarının Ankara gündeminde daha fazla yer bulması kaçınılmaz olacak. Belki de Ankara ile Moskova, S-400 anlaşmasının ardından devrim niteliğinde bir hamle daha yapıp Su-57’leri birlikte geliştirmek için anlaşacak. Fakat Rus uçaklarının TSK envanterine girmesiyle önemli bir handikap da su yüzüne çıkmış olacak. Yarım asırdan fazla süredir silahlarını NATO standartlarına göre düzenleyen Türk ordusu, bambaşka bir disiplinden gelen silah sistemlerinin entegrasyon problemleriyle uğraşmak durumunda kalacak. Envanterindeki yaklaşık 260 adet F-16 ile 50’ye yakın F-4 uçağını ABD kaynaklı lojistik sistemle idame ettirmiş Türkiye, Rus uçakları geldiği zaman, NATO’dan farklı bir altyapı kurmak, bombaları bu uçaklara göre dizayn etmek, Su-57 yazılımını mevcut sisteme uyarlayıp dönüştürmek, yedek parça zincirini de yeni duruma göre ayarlamak gibi mecburi görevlerle baş edecek. Her iki kampın (NATO ve Rusya) silahlarının aynı anda kullanılmasından ötürü ortaya çıkacak sinerjinin ise milli savaş uçağı TFX’e yeni bir soluk getirebileceği belirtiliyor.

TFX YAPILANA KADAR

Sonuç olarak, milli imkanlarla üretilmemiş her silahın Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılabileceği gerçeği F-35 olayıyla bir kere daha açığa çıktı. Durum bu haliyle biraz, 1. Dünya Savaşı öncesi parası ödenmiş olmasına rağmen Türkiye’ye verilmeyen 2 savaş gemisi örneğine benziyor. Özenle yetiştirdikleri Fetullahçı teröristleri kullanıp 15 Temmuz darbe girişimine yeltenen ve ülkeyi işgal etmek isteyen güçler, karanlık projeleri milletin çelik iradesine çarpınca F-35 ortaklığından caymak için bahane üstüne bahane üretiyor. Gerekçe bazen FETÖ-PKK tutuklusu rahip Andrew Brunson’un serbest bırakılmayışı oluyor, bazen de Türkiye’nin Afrin sonrası Münbiç’i de terörden kurtarmak istemesi… Kudüs’teki elçilik provokasyonu sonrası BM’de Türkiye’nin çabalarıyla dünyadan büyük bir tokat yiyen ABD-İsrail ittifakı için artık bahanelerin de önemi yok. Kartlar bir süredir olabildiğince açık oynanıyor. Ankara, Washington’un F-35 şantajını boşa çıkarma yolunda mutlaka bir hamle yapacak. Bu hamlenin Rus Su-57 mi İngiliz Eurofighter mı Fransız Mirage mi yoksa İsveçli Gripen mi olacağı önümüzdeki günlerde belli olacak. Ancak her hâlükârda Türkiye, silah sistemi satın aldığı ülkeye biraz daha bağımlı kalmaya devam edecek. Ta ki üretimi için tam teyakkuz haline geçilen ‘TFX’ gökyüzünü sesiyle yarana dek.

Benzer konular