Türk siyasi hayatının son 20 yılına damga vuran en önemli isim Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ikinci sırada hiç tartışmasız MHP Lideri Devlet Bahçeli geliyor. 2002’de başlayan AK Parti iktidarının kapısını erken seçim kararıyla açan MHP Lideri, Anayasa değişikliğine verdiği destekle d0e Türkiye’nin yönetim sisteminin değişmesini sağladı. Türkiye’nin değişim öyküsüne adı büyük harflerle yazılan Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi AK Parti ile kurduğu “cumhur ittifakı” ile de Türkiye’nin ilk başkanının seçilmesinde en kritik rolü üstleniyor.
Hızlandırılmış kısa Türkiye tarihinin en kritik açıklamalarından birini hiç beklenmedik anda yaptı MHP Lideri… Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla başlayan büyük ekonomik buhranın yakıcı etkilerinin devam ettiği 7 Temmuz 2002’de olağanüstü bir gelişmenin olacağına dair hiçbir iz yoktu. DSP, MHP ve ANAP’ın kurduğu üçlü Hükümet arasında anlaşmazlıklar biliniyordu.
Kulislerde Başbakan Ecevit’in yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın derin çevrelerle yeni bir siyasi harekâtın hazırlıklarını yaptığına dair konuşmalar duyuluyordu. Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve Kemal Derviş’ten oluşan troykanın hedefi genel kabule göre göre Ecevit’ti. Avrupa ve ABD’den alınan desteğe bakılırsa asıl hedef MHP Lideri Bahçeli gibi görünüyordu. Bahçeli, sadece Öcalan’ın idamında değil pek çok kritik kararda direnç gösteriyor ve ülkeyi tamamen Batı’ya açmayı planlayan IMF lobisinin hesaplarını bozuyordu.
Erken seçimle gelen değişim
MHP Lideri, ülkeyi yöneten İstanbul basınının tavrından da rahatsızdı. MHP’siz Hükümet planlarının artık aşikâr bir hal aldığını fark etmiş, oyunu nasıl bozacağının hesaplarını yapıyordu. İşte Türkiye’de siyasetin tüm dengelerini değiştiren ve hikâyeyi farklı bir mecraya taşıyan konuşma o gün, 7 Temmuz 2002’de yapıldı. Partisinin Bursa İl Teşkilatınca düzenlenen 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda konuşmasını yapmak için kürsüye gelen Bahçeli, sürpriz bir şekilde “erken seçim” istedi.
Siyasetin kalbinin attığı Ankara’dan çok uzakta yankılanan erken seçim talebi siyasetin gündemini bir anda değiştirdi. Koalisyonu oluşturan DSP ve ANAP, Bahçeli’nin bu talebi karşısında şaşkındı. 16 Temmuz’da üç partinin genel başkanları arasında yapılan zirveden erken seçim kararı çıkacağı artık meçhul değildi. Üç lider, 3 Kasım 2012 tarihinde seçimlerin yapılmasında mutabık kalmışlar, ardından 31 Temmuz’da toplanan TBMM’de 514 milletvekilinin 449’u erken seçim için kabul oyu kullanmıştı.
Meclis dışındaki sakin güç
Türkiye seçime giderken siyasetin en iddialı partisi Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti’ydi. Henüz birinci yılını tamamlamamış bu genç siyasi hareket, iddialı bir şekilde 3 Kasım seçimlerine hazırlanmaya başladı. Onlar için de erken seçim sürpriz olmuş ama Türkiye’nin tamamında teşkilatlanan parti, kısa sürede iddialı adaylarla Türk halkının karşısına çıkmayı başarmıştı. Bahçeli’nin açtığı yoldan artık iktidara doğru yürüyen bir AK Parti vardı.
3 Kasım seçimleri siyaset için tam anlamıyla bir şok anlamına geliyordu. Cem Uzan liderliğindeki Genç Parti’nin başarısı, iktidarı oluşturan üç partinin de baraj altında kalmasına yol açtı. Başbakan Ecevit’in partisi DSP adeta silinirken, Özal’ın kurup büyüttüğü ANAP, Mesut Yılmaz ile baraj altında kalıyordu. Meclis dışı kalan diğer iki parti ise Bahçeli’nin genel başkanlığını yaptığı MHP ve Tansu Çiller yönetimindeki DYP’ydi. Bu sonuçlar arasında en büyük yıkım MHP’ye aitti. Çok az bir oy farkıyla baraj altı kalan milliyetçilerin partisi artık Meclis’te olamayacaktı.
Yüzde 10 barajını aşan iki parti vardı; AK Parti ve CHP. Siyasi yasaklı liderini Meclis’e sokamayan AK Parti, ezici bir çoğunlukla seçimin kazananıydı. Tek başına Hükümet kuracak bir zafere imza atmış ve Türk siyasetinde güçlü bir değişim arzusunun çekim merkezi olmuştu.
TBMM’ye girdi 367 krizi aşıldı
MHP Lideri, Meclis dışında kalarak da siyaset yapılabileceğini gösterdi. Partisini bir arada tutan, teşkilatlarını yeni bir seçime hazırlayan Bahçeli’nin siyasi hayatındaki en etkisiz yılları hızlı geçti. Türkiye, her yeni Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi bu defa da siyasi krizle karşı karşıya kaldı. Vesayetçi çevreler iktidar partisinin Cumhurbaşkanı seçmesini engellediler. AK Parti adayının Cumhurbaşkanı seçilmesini ancak 367 garabetiyle engelleyenler sandıktan çıkan sonuç karşısında bir kez daha hayal kırıklığı yaşıyordu.
22 Temmuz 2007’de yapılan seçimlerde TBMM’de 5 partinin yer aldığı bir tablo oluştu. Partisini yüzde 14 oy oranıyla Meclis’e taşıyan siyasetin Türkmen Ağası, 71 milletvekiliyle etkili bir muhalefetin işaretini verdi. Etkili ama sorumlu muhalefet anlayışının ilk yansıması Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendini belli etti. AK Parti, 367 krizini aşabilecek sayıya ulaşamamıştı. Oy vermese de, Meclis’teki oylamaya katılacak 26 milletvekiline ihtiyaç vardı. MHP Lideri, Türk siyasetindeki ikinci dokunuşunu yaptı ve milli iradenin gereği olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis Genel Kurulunda yerlerini alacaklarını tüm Türkiye’ye ilan etti. AK Parti için kriz bitmiş ve Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanı, MHP Lideri Bahçeli’nin desteğiyle seçilmişti. Derin güçler için Bahçeli’nin günah galerisine affedilmez bir not düşülmüştü. En büyük yenilgisini alan vesayetçi sistem o günden sonra Bahçeli’yi asla affetmeyecekti.
Derin yapılara fırsat vermedi
MHP ve Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından sert muhalefete soyunmuş ve AK Parti’nin pek çok kararına karşı çıkmıştı. Türk demokrasisi için zor geçen yıllarda vesayetçi çevrelerin beklediği destek Bahçeli’den hiçbir zaman gelmedi. Emekli askerlerin başlattığı AK Parti karşıtı mitinglere asla destek vermedi, “Ordu göreve” pankartının da açıldığı yürüyüşlere hiçbir partilinin katılmasını istemedi. AK Parti ile hayli mesafeli bir ilişki yürütse de, her kritik olayda sistemin önünü açan tavrın sahibi oldu.
Türk siyasetinde Erdoğan efsanesinin yazıldığı bu yıllarda Bahçeli; miting meydanlarında, grup toplantılarında, yazılı açıklamalarında en ağır eleştirilerini sergilemekten geri durmadı ama ne zaman Türkiye bir krizle karşı karşıya kalsa sorumluluk almaktan kaçınmadı. AK Parti’ye yönelik kapatma davasında darbeci çevrelerin beklentilerini boşa çıkarttı, demokrasiden yana tavır aldı. Siyasetin kendi mecrasında ilerlemesi, sandıkla gelenin sandıkla gitmesi Bahçeli’nin vazgeçilmeziydi ve öyle de oldu.
Referandum gerilimi
MHP ile AK Parti ilişkisinin belki de en gerilimli dönemi ise 2010 Referandumu oldu. MHP Lideri Bahçeli’nin çok kararlı bir şekilde “hayır” cephesinde yer aldığı referandum, sonuçları itibariyle Bahçeli’yi haklı çıkardı. Referandum sonucu değişen yargı sistemi, FETÖ’nün tüm Türkiye’ye kumpas kurmasına yol açtı. Vesayetçi yapıdan kurtulan Türkiye, bu defa FETÖ’nün sinsi bir şekilde kurduğu yeni yapının kontrolüne giriyordu. Bu yapının ne kadar büyük bir tehlikeye dönüşeceği ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı.
Siyasetin doğası gereği iktidar ve muhalefet ilişkisi hayli gerilimli bir şekilde sürerken Bahçeli’nin kritik dokunuşlarına zaman zaman ihtiyaç doğabiliyordu. İşte onlardan biri de Gezi Olayları sırasında kamuoyuna yansıdı. Batılı güçlerin de desteğini alan karanlık çevrelerin başlattığı Gezi Olayları sırasında tabanına kararlı bir şekilde ilk talimatı veren siyasetçi Bahçeli oldu. Ülkücülerden olaylara asla destek vermemelerini isteyen MHP Lideri, Hükümet’i yıkmayı hedefleyen güçlere can suyunu tattırmadı. CHP’nin vekilleriyle, teşkilatlarıyla günlerce yer aldığı Gezi Olaylarının toplumsal desteğini tartışılır hale getiren tavır da Bahçeli’nin yaklaşımıydı.
Gezi’nin ardından gelen 17-25 Aralık darbesinin sisli günlerinde Bahçeli sorumlu muhalefet anlayışından taviz vermedi. Açılım süreci nedeniyle çok ayrı düştüğü AK Parti’ye intikamcı bir yaklaşım sergilemedi. Terör örgütünün ihaneti sonucu biten çözüm süreci iki parti arasındaki yumuşamayı da sağladı. Terör örgütüne yönelik operasyonlara her şartta destek veren MHP, özellikle de hendek terörüne karşı Hükümetin yanında oldu.
Koalisyona kapıları kapattı
Terörle mücadelenin gölgesinde gidilen 7 Haziran 2015 seçimlerinde de MHP Liderinin tavrı siyasetin yönünü belirledi. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasının ardından girdiği ilk seçimde tek başına iktidar olacak oy oranına ulaşamayan AK Parti, CHP ile koalisyon pazarlıklarına başladı. Pek çok yorumcuya göre seçimin en başarılı partisi hiç kuşkusuz MHP’ydi. Seçmenden yüzde 16,3 oy alan Bahçeli, HDP’nin içinde yer aldığı her tür koalisyona kapılarını kapattı. Hatta HDP’nin dışarıdan destekleyeceği bir Hükümetin dahi içinde yer almayacağını ilan etti. Muhalefetin bir diğer partisi CHP’nin AK Parti’ye karşı oluşturmayı düşündüğü üçlü koalisyonun tüm umutlarını yıkan bu tavrın ardından hükümet kurma çalışmaları haftalarca sürdü. Bahçeli, ısrarla muhalefette kalmak istediğini ifade ediyor, AK Parti ise mevcut aritmetikte çoğunluk Hükümetini kuracak bir formül geliştiremiyordu. Türkiye, siyasi kaosun eşiğine gelmişti. AK Parti sonunda azınlık hükümetiyle 1 Kasım’da yeniden sandığa gitme kararı aldı. MHP Lideri, bir kez daha siyasetin akışını değiştirmiş ve AK Parti’nin yeni bir seçim zaferine vesile olmuştu.
1 Kasım seçimleri yeni ve güçlü bir AK Parti Hükümetinin kurulmasını sağladı. Ardından olağanüstü kongreye giden AK Parti, genel başkanlığa Binali Yıldırım’ı seçti. Türkiye’nin siyasi istikrarını bozamayan çevreler, terör saldırılarına hız verdi. Tarihin en kanlı terör saldırılarıyla Türkiye terbiye edilmeye çalışılıyordu. DEAŞ, PKK ve aşırı sol örgütlerin yanında çok daha tehlikeli bir örgüt FETÖ de eylemlerine hız vermişti.
Bahçeli’nin 15 Temmuz gecesi
Türkiye’nin ateş çemberinden geçtiği 15 Temmuz gecesi sadece Erdoğan-Bahçeli ilişkisi için değil, AK Parti-MHP birlikteliği için de gerçek bir milat kabul ediliyor. FETÖ’cü hainlerin darbe kalkışmasında en net tavrı sergileyen liderlerden biri de hiç kuşkusuz Devlet Bahçeli oldu. Darbe girişimini duyar duymaz Başbakan Binali Yıldırım’ı arayan, ardından darbe karşıtı açıklamasını tüm Türkiye’ye ilan eden Bahçeli, parti tabanından da darbeye karşı direnmeleri çağrısında bulundu.
Partisinin genel merkezinden darbe karşıtı mücadeleyi örgütlemeye çalışan Bahçeli’nin o gece TSK içindeki darbe karşıtlarıyla da temasta olduğu hep iddia edilmiştir. Bahçeli’nin demokrat tutumu tüm Türkiye’nin olduğu gibi AK Parti’nin de dikkatinden kaçmamıştı. Darbecilere karşı sokaklara çıkan binlerce ülkücünün, yaptığı bozkurt işareti aslında bugünkü ittifakın da işaretini veriyordu. Cumhur ittifakı o gece Boğaziçi Köprüsü’nde, Kızılay Meydanında, Beştepe Külliyesi önünde, Vatan Caddesi’nde çoktan kurulmuştu.
Yenikapı ruhunu hep diri tuttu
Demokrasi mitinglerinde sıklıkla kameralara yansıyan “Rabia” ve “bozkurt” işaretleri Türk sağının tarihindeki en geniş işbirliğinin izlerini taşıyordu. AK Parti ile MHP arasındaki ittifak kendiliğinden gelişmiş, beka sorunu bu iki dinamik siyasi gücü işbirliği yapmaya adeta zorlamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla yapılan Yenikapı Mitinginde belki de en anlamlı konuşmalardan birini yine Bahçeli yapıyordu. O ruhu hep canlı tutmaya çalışan Bahçeli’nin sorumlu tavrı, FETÖ ile mücadeleye verdiği koşulsuz destek siyasi yapıda yeni bir koalisyonun işareti oldu.
MHP’nin sert muhalefeti esnemiş, AK Parti’nin MHP’ye yönelik mesafeli tavrı unutulmuş ve Türkiye’de sistemi değiştirecek güçlü bir yapı ortaya çıkmıştı. Bu güçlü siyasi yapının sistemi dönüştürmesi artık kaçınılmazdı.
Başkanlık sisteminin aralanan kapısı
11 Ekim 2016 tarihinde partisinin grup toplantısında konuşmaya başlayan Devlet Bahçeli, yine hiçbir sürprizin işaretini vermiyordu. Sözleri bir siyaset bilgisinin tecrübesinden süzülüyordu, “Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak, olamayacaktır” dedi ve ekledi, “Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır”. Bahçeli’nin gündemi bir anda değiştiren sözlerinde asıl bomba yeni geliyordu; “AK Parti, Başkanlıkla ilgili inadını sürdürecekse bir Anayasa hazırlığı varsa TBMM’ye getirmelidir”. İşte bu sözler Türkiye’nin yeni bir yola girdiğinin ilk işaretiydi. MHP Lideri, 15 Temmuz’un ardından yaşanan süreçlerin Başkanlık Sistemiyle aşılabileceğini görüyor ve bunun için AK Parti’ye destek vadediyordu.
Bahçeli’nin sözleri AK Parti’nin tüm gündemini değiştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bu açıklamalara kayıtsız kalmadı. Bahçeli ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı, Başkanlık sistemini de içeren Anayasa değişiklikleri için karşılıklı görüş alışverişinde bulundular.
Sistemi değiştiren adam Bahçeli, sadece Anayasa değişikliğinin Meclis’teki oylamasında değil referandumda da destek olacağını söylüyordu. Kulisler çalkalanıyordu, kimileri Bahçeli’nin “tuzak kurduğundan” söz ediyordu. Anayasa değişikliğini oylamasına MHP’nin desteğinin sınırlı kalacağını, firelerin yüksek olacağını iddia edenler de vardı. Tüm bu tahminler boşa çıktı. MHP’nin tavizsiz desteğiyle önce Meclis’te kabul edildi Anayasa değişikliği, sonrasındaysa sandıkta.
Referandum çalışmaları iki partinin ortak mitingleriyle taçlandırıldı. Erdoğan ve Bahçeli meydanlarda Anayasa değişikliği için kabul oyu istedi. 16 Nisan’da sandığa giden Türkiye, sistem değişikliğini onayladı ve Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçilmesine karar verdi. Kimi değişiklikler hemen yürürlüğe girmekle birlikte Cumhurbaşkanlığı sistemi için 2019’un beklenmesi gerekiyordu.
AK Parti ile MHP arasındaki işbirliği doğal bir ittifaka dönüşmüş ve Hükümet çok daha güçlü bir sayısal güce ulaşmıştı. Hem TBMM’de hem de sokakta AK Parti ile MHP’nin ortaklığının izleri görülüyordu.
2019 seçimleri için çalışmalara erken başlayan iki parti “Cumhur İttifakı” adı altında seçimlere birlikte girme kararını tüm Türkiye’ye duyurdu. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli, ittifak ile seçmenin karşısına çıkacaktı. İki parti kurmaylarının yürüttüğü çalışmalar neticesinde “cumhur ittifakı’nın ayrıntıları da netleşti. Meclis’te uyum yasası çalışmaları sürüyor, 2019’un son eksiklikleri gideriliyordu.
2019’u beklemeye gerek var mı?
Türk siyasetinin son 20 yıldaki her büyük değişiminde imzası olan isim MHP Lideri Bahçeli, bir kez daha kritik rolünü üstlenmeye karar vermişti. En yakınındaki isimlerle dahi paylaşmamıştı… Ne metin yazarının, ne de partideki yardımcılarının birazdan olacaklardan haberi vardı. Her salı olduğu gibi bu defa da alkışlar arasında partisinin grup toplantısında kürsüye doğru yürüdü. Artık prompter’dan okumaya başladığı konuşmasında Afrin Operasyonu ve dış politikadaki gelişmelerden söz ediyordu. Yavaştan siyasi gelişmelere geçmenin zamanı gelmişti. Haber kanallarından canlı olarak izlenen konuşmasının tam da bu bölümünde ağzından “Türkiye’nin bu ağırlığın altında daha fazla kalması, 3 Kasım 2019’a kadar sabırla dayanması mümkün değildir. Ülkenin, sistem tartışmalarıyla boğulmak istendiği bugünkü şartlar altında 3 Kasım’a kadar ulaşması istikrar ve dengeyle ulaşması zorlaşmaktadır. 26 Ağustos 2018 günü seçim yapılmalıdır” sözleri dökülüverdi.
Bahçeli’nin erken seçim için verdiği tarih 26 Ağustos’tu ve takvim 17 Nisan’ı gösteriyordu. Yaklaşık 4 ay sonrasından söz ediyordu MHP Lideri. Kilit bir kez daha onun aldığı inisiyatifle açılıyor ve Türkiye ilk Başkanı’nı neredeyse bir buçuk yıl önce seçme şansı buluyordu.
Artık gündem değişmişti, Türkiye için konuşulan tek konu erken seçimdi. Acaba AK Parti Lideri Erdoğan bu öneriye ne diyecek, nasıl bir yaklaşım getirecekti? Bu sorunun yanıtını almak için beklemeye gerek yoktu. Bahçeli’nin kürsüden inmesinden bir süre sonra Erdoğan, kameranın karşısındaydı. Bahçeli’nin teklifinden o da yeni haberdar olmuştu, onun için de büyük sürprizdi. Yazılı konuşmanın dışına çıkmak zorunda kaldı ve Bahçeli ile bir gün sonra yapacakları görüşmeye randevu verdi. Türkiye’nin erken seçime gidip gitmeyeceğini öğrenmek için 24 saat daha beklemek gerekiyordu.
Erken değil çok erken seçim
18 Nisan Çarşamba günü tüm gözler Beştepe’ye çevrilmişti. Siyasetin iki belirleyici ismi Erdoğan ve Bahçeli, kapalı kapılar ardında buluştular ve yaklaşık yarım saat süren kritik bir toplantı yaptılar. Bahçeli herhangi bir açıklama yapmadan Külliye’den ayrılırken açıklamanın Erdoğan tarafından yapılacağı duyuruldu. Zaman hızlı akıyor ama dışarıya herhangi bir bilgi sızmıyordu. Bekleyiş sona erdi ve Erdoğan, Külliye’nin geniş salonunda emin adımlarla kürsüye doğru yürüyordu. Tüm Türkiye pür dikkat kesilmiş ve Erdoğan’ın sözlerini bekliyordu. İşte nihayet o sözlere sıra geliyor ve Erdoğan erken seçimin tarihini duyuruyordu; 24 Haziran 2018…
1923’te kurulan genç Cumhuriyetin fırtınalı tarihini yazacak olanlar 2000’li yıllarda başlayan bölümde bir ismi çok ama çok anacaklar. Her kritik dönemeçte, her derin krizde ve tüm önemli siyasal kararlarda onun izlerine rastlayacaklar. Türk siyasetinin Türkmen Beyi, yaptıkları kadar yapmadıklarıyla da değerlendirilecek ve Türkiye’nin sancılı değişiminde çok önemli bir yere sahip olacak.