Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan sonra terör koridoruna ikinci çelmeyi takmaya hazırlandığı Tel Abyad’dan başlayacak Rakka Operasyonu, daha önce Münbiç’te olduğu gibi, ABD ve koalisyon askerlerinin sınıra yerleştirilmesiyle bugün engellenme çabasında. Peki neden Tel Abyad? Taktik avantajları bir yana, bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ’ın Haziran 2015’te terör örgütü PKK/PYD’ye tek mermi atılmadan teslim etmesi, yerli halkı da asimile ederek Arap ve Türkmen unsurları öz vatanından çıkararak Cezire ve Kobani kantonlarını birleştirdiği ABD destekli operasyonun ardından yaptığı bir açıklamasında, şu ifadelerle özetlemişti:
“Tel Abyad’a DEAŞ giriyor, daha sonra DEAŞ oradan çıkıyor ve Tel Abyad’a bu defa PYD giriyor. Peki orası kime ait? Yüzde 95’i Arap ve Türkmen, yüzde 5’i Kürt. Böyle bir yerde şuanda orası boşaltıldı, önce ülkemize geldiler, sonra tekrar Tel Abyad’a geri döndüler. Dert, orayı kantona dönüştürmek ve kanton ilan ettiler. Şimdi bu artık Türkiye’ye bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Öyleyse gereğini Türkiye yapacaktır.”
Bölgesinde karşı karşıya kaldığı iç ve dış sorunlarla ilgili planlamaları 15 Temmuz FETÖ darbe girişimiyle engellenmeye çalışılan, ancak başarısız girişimin ardından uluslararası oyunları Fırat Kalkanı Harekâtıyla bozarak oluşturulmak istenen terörist koridoru ortadan kaldıran Türkiye, Tel Abyad/Rakka operasyonuna uzunca bir süredir hazırlanıyor. Türkiye’nin sunduğu tüm kanıtlara rağmen PYD/YPG’nin terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı olduğunu kabullenmedikleri gibi Suriye’deki dost ve müttefik olarak gören ortaklarına karşı uzun bir süredir diplomasi mücadelesi veren Türkiye, sınırdaki terör tehdidinin artarak devam etmesi üzerine operasyon seçeneğini masaya koydu. Terörist hatta karşı Fırat Kalkanı Harekatı’ndan aylar sonra Irak Kuzeyi’ndeki Sincar Dağı ve Suriye kuzeydoğusundaki Karaçok Dağı bölgesindeki terörist yuvalarına hava operasyonu düzenlendi. Çok sayıda teröristin öldürüldüğü operasyonun ardından sınırdan PKK/PYD tehdidi artarken, kara operasyonu beklentisi yükselince bu kez başta ABD olmak üzere uluslararası koalisyon güçleri PYD/YPG güçlerinin önüne adeta set oldu. Kısa bir süre önce de Fırat Kalkanı Harekâtı’nın yönü Münbiç’e dönünce, ABD güçleri, koalisyon ve bunlarla hiçbir zaman yan yana gelemeyecek Rus askeri, İran ve rejim askerleri kol kola YPG’lilerin önüne geçerek Türkiye’ye karşı bayrak dikmişlerdi. Halen Irak sınırından Akdeniz’e kadar PKK/PYD’nin bulunduğu sözde kantonlarda ABD ve Rus bayrakları sınır hattına çekilmiş durumda.
Peki neden Tel Abyad? Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı sonrası Tel Abyad’ı ilk hedef olarak seçmesinin nedenleri özetle şöyle:
1 – Türkiye’nin güvenliği
Bugün Türkiye’nin sınırlarındaki terörist yapılara karşı, henüz Suriye’de paylaşım planları tamamlanmadan önlem alınması zorunluluk haline gelmiş durumda. Buradaki PKK/PYD terörist yapılanmasının varlığı, uzun vadede Türkiye’nin ulusal güvenliği için tehdit olarak algılanıyor. Türkiye’nin güvenliğinin Misak-ı Milli sınırlarından geçtiği düşünüldüğünde Tel Abyad da bu güvenlik hattı dâhilinde önemli ve stratejik bir noktada bulunuyor. Tam da bu nedenle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen tüm güçler tüm varlıklarıyla burayı koruyorlar. Tel Abyad çıkışlı bir Rakka Operasyonu, Türkiye’nin güvenliğinin sağlanmasında kaçınılmaz görülüyor.
2- etnik operasyonları boşa çıkarmak için son şans
Tel Abyad, terörist örgüt uzantısının Suriye kuzeyinde yürüttüğü etnik temizliğin en somut vücut bulduğu bölgelerden biri. Suriye’de iç savaş öncesi nüfusunun yüzde 95’i Arap ve Türkmen olan bölge bugün PKK/PYD eliyle kendilerine yakın Kürt unsurlara aitmiş gibi gösterilen, demografik yapısı hatta tarihi değiştirilmeye çalışılan bir bölge haline geldi. Terörist örgüt burada bulunan farklı unsurlara yaşam şansı tanımıyor. Bu bölgeyi terk eden vatandaşlara ise Türkiye kucak açmış durumda. Amerika, Türkiye’nin etnik temizlik uyarılarına karşı YPG’nin ağırlıklı olduğu SDG güçlerine zaman zaman bölgeye yerli unsurların döndürülmesi telkininde bulunsa da bu çağrılar tamamen gösteriden ibaret kalmış görünüyor. Çok da uzak olmayan bir gelecekte Türkiye’ye karşı kullanılması kaçınılmaz olan bu vekâlet savaşçılarının bu bölgenin etnik yapısını uluslararası kamuoyuna kabul ettirme çabalarına karşı kurulan oyunları dağıtmak için son şans olarak görülüyor.
3- Defacto yaratma çabasına karşı tedbir
Türkiye, Irak’ta daha önce yaşanan defacto durumların Suriye’de de oluşmasına tüm gücüyle karşı çıkıyor. Bugün Suriye kuzeyinde PYD/YPG Fırat’ın doğusunda ve batısındaki Afrin bölgesinde Türkiye’nin sınırları boyunca uzanan toprakları fiilen Suriye’de varlık gösteren diğer bütün devletlerin de yardımıyla kontrol ediyor. Burada yaşayanlar üzerinde baskı kuruyor, kontrol ediyor ve askeri gereklilik çerçevesinde örgütleyip kurallar koyuyor. Terörist örgüt, Suriye’nin kuzeyinde “sabit ve yerleşik” bir konuma geçiyor. Bölgede meşru bir otorite gibi davranıyor, güvenlik sağlayıp ekonomik düzen inşa ediyor. Terörist örgüt, bugün, Irak ve Suriye’de kazandığı tüm avantajları politik kazanıma dönüştürme gayretinde ve yeni bir organizasyon yapısı, yandaşları ile ilişkilerini güçlendirme ve Avrupa ülkeleri ve Rusya’ya açtığı temsilcilikler vasıtasıyla uluslararası kamuoyuna karşı federatif yapısını kabul ettirme çabasıyla dikkat çekiyor. Bugün sadece Amerika ve Avrupa değil Türkiye’nin önemli müttefiklerinden Rusya da PYD/YPG’yi savunur durumda. Rusya, Cenevre’de sunduğu Suriye Anayasası’nda Suriye kuzeyi için federasyon önerebiliyor. “PKK/PYD’nin legalleşme, kurumlaşma” çabasını gösteren tüm bu gelişmeler karşısında çok kısa bir süre içinde emrivaki defacto durumlarla karşı karşıya kalabileceğini öngören Türkiye’nin, bu tablo karşısında stratejik planlarını hazırlaması ve süratle uygulamaya geçmesi gerekiyor. Türkiye’nin bu konuda kaybedecek zamanı olmadığı vurgulanıyor.
4- Rakka için en uygun hat
Fırat Kalkanı Harekâtı’yla DEAŞ’a karşı en güçlü mücadeleyi veren ve terörist örgütü sınırlarından uzaklaştıran Türkiye, Rakka’daki DEAŞ unsurlarına karşı mücadeleyi de bir ulusal güvenlik meselesi olarak görüyor. Bu doğrultuda da ABD ve Türkiye arasında askeri temsilciler nezdinde planlamalar sürüyor. Rakka Operasyonu için gerek lojistik gerekse harekâtın emniyeti açısından en güvenli istikamet, Türkiye sınırına 90 kilometre uzaklığındaki, Akçakale üzerinden Tel Abyad-Ayn İsa-Rakka yolu olarak görülüyor. Bu yolun 70 kilometreden daha fazla olan bölümünün ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun kontrolünde olduğu düşünüldüğünde en fazla 20 kilometrelik bir mücadelenin ardından Rakka’ya güçlerin hızla ulaşabileceği öngörülüyor. Ancak burada Türkiye’nin kırmızı çizgisi, bu operasyonun PYD/YPG güçleri ile değil TSK destekli ÖSO güçleriyle yapılması. PYD/YPG ile ortak bir operasyonda hiçbir suretle varlık göstermeyeceğini net olarak ortaya koyan Türkiye, yaklaşık 5 bine yakın bir ÖSO gücünü Rakka için hazırlamış durumda. Yerel Arap unsurlarla birlikte operasyon için yeter güç bulunduğu iddiasında olan Türkiye, etkin hava akınlarının yanısıra gerek stratejik planlamalar açısından gerekse ateş destek vasıtalarını içeren bir kara gücüyle operasyonun asıl gücünü oluşturacak yerel unsurları desteklemesinin harekâtı başarıya ulaştıracağına ilişkin planlamalarını muhataplarına iletti.
Rakka Operasyonu’nun ancak yerli Arap unsurlarla birlikte gerçekleştirilmesi halinde DEAŞ kontrolündeki Rakka’da bulunan yerel Arap güçlerin de DEAŞ’a karşı hareket edebilecekleri düşünülüyor. Uzmanlar, Tel Abyad üzerinden yapılacak olası Rakka operasyonunun hem Türkiye’nin güvenliği hem de Suriye’nin toprak bütünlüğü için önemini şöyle özetliyorlar: “Rakka temizlenirse, terör örgütü DEAŞ’ın Türkiye ile ilgili her türlü irtibatı ve insan kaynağını kesilmiş olur. Tel Abyad’dan Rakka’ya uzanan bölgeye Türk askerinin girmesiyle birlikte PKK/PYD bölgeyi kendiliğinden terk edeceğinden, bölge tamamen terörist unsurlardan temizlenmiş olur. PKK/PYD ve DEAŞ tarafından topraklarından edilen binlerce insan vatanlarına geri dönmüş olur.”
5- Tel Abyad ve Rakka, Irak-Halep ana arteri
Tel Abyad, Haseke ve Rakka hattı, coğrafi konumu itibariyle de önemli bir bölgede bulunuyor. Bölge, Halep şehrinden sonra Suriye’nin ekonomik ve zirai açıdan en önemli merkezi, konumuyla stratejik bir noktada. Tel Abyad/Rakka, Irak-Halep yolu üzerinde ana arteri oluşturuyor. Bu bölgede Türkiye’den Suriye’ye 3 tane kapı açılıyor: Akçakale- Tel Abyad, Ceylanpınar-Resulayn, Nusaybin – Kamışlı. Tüm bunların yanısıra bölgenin en büyük önemi, ABD, İngiltere ve İsrail’in bu bölgedeki çıkarlarını gerçekleştirmek için Türkiye’nin güneyinde oluşturmak istedikleri sözde denize çıkışı olan bir Kürt koridoru ve devletinin inşası için bu bölge bu ülkeler için hayati görünüyor.
6- Suriyeliler için güvenli bölge, göçe karşı tedbir
Tel Abyad Operasyonu, son günlerde Rusya-Türkiye-İran girişimiyle hayata geçirilmesi çabalarıyla gündeme gelen “güvenli bölgeler” içinde de ihtiyaç duyulan bir hat. Halen Türkiye tarafından Fırat Kalkanı Harekâtı ile tesis edilen Cerablus-Azez ve güneyde El Bab’a uzanan hat, Suriye’nin tek güvenli bölgesi durumunda. Ancak oluşturulan bu alan da Suriye’den Türkiye’ye kaçan ve geri dönmek isteyen insanlar için yetersiz kalıyor. Türkiye, Rakka Operasyonu’yla birlikte olası bir göç dalgası ihtimaline karşı Tel Abyad’da bir güvenli bölge oluşturulması gerekliliğini müttefiklerine iletmiş durumda. Tel Abyad’da bir güvenli bölge oluşması halinde Avrupa’nın korkulu rüyası olan yeni göçmen akınlarına karşı tedbir alınmış olacağı gibi halen PKK/PYD unsurlarından kaçarak Akçakale Kampı’na sığınan Suriyeliler ülkelerine geri dönebilecekler. Ve burasının da Cerablus’taki gibi hayatın savaştan uzak bir şekilde devam ettiği bir bölge haline getirilmesiyle birlikte hem güvenle hem de doğal yaşam koşullarında yaşamaya devam edecekler.
***
Amerika kendini Meksika sınırında sanıyor
Suriye kuzeyindeki PKK/PYD varlığı, Türkiye’nin müttefiki ülkelerin bu bölücü örgüte karşı koruma kalkanı olan tutumunu, bölgede yıllarca görev yapan ve komuta ettiği Şah Fırat Operasyonu ile Suriye sınırı ötesindeki terörist unsurları TSK’nın gücüyle tanıştıran emekli Tuğgeneral İhsan Başbozkurt şu sözlerle değerlendirdi:
“Amerika’nın, 19. Yüzyıl sonlarına kadar güçsüz ve küçük devletleri kullanarak çıkarlarını savunduğu Ortadoğu’da, 20. Yüzyılda bu devletlerin halkları uyanınca, maşasını değiştirdiğini ve bu tarihten itibaren de Ortadoğu’da çıkarlarını terörist örgütler eliyle ve vekâlet savaşçılarıyla gerçekleştirmeye çabaladığını görüyoruz. 21. Yüzyılda bütün büyük devletler de bu yöntemi kullanmaktalar. Bugün Ortadoğu’da Müslümanı Müslümana kırdırılmak suretiyle terör, Haçlı ve manda zihniyetinin çıkarlarına hizmet veriyor. 2011 Irak Savaşı’nın yenilgisinin öcünü alma algısıyla hareket eden Amerika, müttefiki Türkiye’ye karşı devlet geleneklerine yakışmayan davranışları sergiliyor. Türkiye’nin mücadele ettiği teröristlerle birlikte hareket ediyor. Bugün PYD/YPG’ye karşı Suriye sınırına yerleştirilen askerleri gördüğümüzde müttefikimiz ve NATO ortağımız Amerika’nın Türkiye’ye karşı gövde gösterisi yaptığını açıkça söyleyebiliriz. Türkiye’nin hemen güneyinde Suriye’yi bölerek sözde Kürt devleti projesini gerçekleştirmek için PKK/PYD’nin önünde 24 saat nöbet tutan bir Amerika var. Ve bunu da sanki Suriye sınırı Meksika sınırıymışçasına yapıyor. Peki, bunu kime karşı yapıyor? Esed’e mi? Hayır. Besbelli Türkiye’ye karşı yapıyor ve bu da açıkça düşmanca bir harekettir. Üstelik bunu bu bölgedeki varlığını tamamen İncirlik Üssü’ne borçlu olduğu gerçeğine rağmen yapıyor. Bunu sadece Amerika ya da İngiltere, Almanya, Fransa da yapmıyor. Rusya’nın sergilediği hareketlerin de ABD’den geri kalır yanı yok. Rusya da Afrin’de ve Münbiç’te terörist örgütü korumaya almış durumda. Rusya bugün Afrin’de YPG’nin bulunduğu bölgeyi Ukrayna sınırıymış gibi 24 saat koruyor. Türkiye’ye karşı politikalarınız dostane olmayabilir. Ancak teröristle iş tutmak, bu asla devlet anlayışıyla bağdaşmaz.”
Terör örgütünü meşru hale getiriyorlar
“Bugün ABD ve Avrupa’nın PKK/PYD terör örgütü ile ilişkilerine baktığımızda, örgütün Avrupa ülkelerinde, Prag’da, Stockholm’de, Berlin’de, Paris’te temsilcilik açması terörist örgüte yeni kazanımlar sağlıyor. ABD ve Avrupa ülkeleri bu tavırlarıyla; teröristlere imkân ve cesaret verdiler, teröristlerin askeri alanda ABD’nin silahlı kuvvetleri ile birlikte hareket etmeleri suretiyle terörist örgütü meşru hale getirdiler. Halen Suriye kuzeyinde terörist örgüt, askeri ve lojistik üstleri, silah ve askeri araç destekleri, militanlarına ABD, İngiliz, Fransız ve Alman askerlerince verilen üst seviyedeki askeri eğitimleri (komando eğitimleri) ile Türkiye’yi en üst düzeyde tehdit ediyor. Silahlı gruplara diplomasi alanında güç kazandırıyorlar. PKK terör örgütünü sahada savaşan cani bir örgüt değil de sivil siyasi örgüt olma yolunda ilerleyen önemli bir aktör haline getirmeye çalışıyorlar. Bunca kazanımdan sonra baktığımızda terörist örgütün bundan sonraki adımının ‘çatışma alanında hukuka riayet söylemleri’ne başvurmaya kadar varabileceğini görebiliyoruz. PKK/PYD’nin Suriye’deki siyasi rolü ve pozisyonunun yakın gelecekte ne kadar ilginç bir hal alabileceği şimdiden göz önünde bulunuyor. Bir yandan meşruiyet kazanma çabasına giren PKK/PYD’nin tüm bu hazırlıklarını tamamlayıp koşullarını oluşturduğunda yeni askeri yeteneklerini ve kapasitesini sergilemek için Türkiye’ye yönelmesi kaçınılmaz görünüyor. Türkiye, tüm bu gelişmeler karşısında askeri ve sivil otoritelerle birlikte bu işe çok kafa yormalı ve gerekli stratejik planlamaları hızla yapmalı.”
Ordumuz teyakkuzda bekliyor
“Tüm bunlar karşısında Türkiye’nin ne yapması gerektiği açık. Bu değişim ve dönüşüm sürecini boşa çıkarmalı ve halen sınırda konuşlu unsurları vasıtasıyla da bunu yapacak yeterli kuvveti var. Şu anda üç bölgede Türkiye’nin bekasını ilgilendiren çok önemli askeri ve sivil faaliyetler devam ediyor. Bu faaliyetler; Doğu ve Güneydoğu’da başarıyla devam eden terörle mücadele operasyonları, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın hem güvenlik hem de bölgenin emniyetinin sağlanması çalışmaları, aynı zamanda Türkiye’nin güvenliği ve bekası için çok önemli olan Irak kuzeyindeki birlikleri nezdinde sürüyor. Türkiye, tüm bu önemli faaliyetleri gerçekleştirecek yeterli kuvvete, tüm bu planlamaları yapacak tecrübeye ve akla, lojistik imkânlara ve kendi milli silah sistemlerine sahip. Yine takviye birlikler de Türkiye’de sınırın hemen yakınında mevcut durumda. Bugün Münbiç Harekâtı yapılmak istendiğinde Fırat Kalkanı Harekâtı’na katılan ve halen bölgede olan unsurların bu harekât için yeterli olduğunu söyleyebiliriz. İdlip bölgesindeki gelişmelere baktığımızda kritik olan bu bölgeye yönelik sınırdaki ve El Bab’daki ağır silah varlığımız yeterli ancak buradaki olası gelişmelere karşı gerekli askeri planlamalar yapılmalı. Yine Azez-Tel Rifat bölgesindeki olası gelişmeler için de yeterli kuvvet ve ağır silah desteği mevcut. Afrin-Kamışlı-Resulayn-Tel Abyad bölgelerinde olası güvenli bölge tesisi için de sınırdaki gücümüz yeterli durumdadır. Bölgedeki birlikler, sınırdan 20 kilometreye kadar Suriye içerisine uzanan emniyetli bir bölge oluşturmak için gerekli imkân ve kabiliyete sahiptir. Ancak bir sonraki faaliyetler için gerekli planlamalar dâhilinde takviye birliğe ihtiyaç duyulabilir.”
2011’den bu yana hazırız
“Bugün baktığımızda, Türkiye’nin kendi milli silahları ve kuvvetleriYle tüm bu bölgelerde TSK, Türkiye’nin güvenliğine yönelik her türlü tehdidi bertaraf edecek imkân ve kabiliyete sahiptir. Hatay’da, Kilis’te, Gaziantep’te, Urfa’da ve Mardin’de yeterli zırhlı ve mekanize tugaylar mevcuttur. Batı illerinden takviyelerle güçlendirilen sınırlarımızdaki bu tugaylarda 2011’den bu yana olası her türlü harekât için yeterli birlikler, topçu desteği, hava savunma desteği, lojistik destek vardır. Planlamalar dâhilinde, 911 kilometrelik Suriye sınırında hem terör tehdidiyle uğraşılacağı hem tedbir alınacağı hem de harekât yapılacağı düşünüldüğünde Suriye sınır ötesinde 20 kilometrelik bir hattın ilerisi için bir koordine ve planlama gerekecektir. Türkiye halen PKK terör örgütü yanı sıra içimizdeki hain FETÖ ile mücadele yürütüyor ve özel birliklerin çoğu da bu mücadelede kullanılıyor. Ancak tüm bunlara rağmen çok iyi ve detaylı bir planlama ve geçmişten getirdiği tecrübesiyle ve mücadeleci ruhuyla TSK’nın tüm bunların üstesinden geleceğine inancımız tamdır.”