Tek kutuptan çok seçeneğe

ABD’nin başlattığı ekonomik savaştan çıkma yöntemleri, başta Türkiye olmak üzere Amerika’nın tahakkümünden kurtulmak isteyen diğer ülkeleri yeni arayışlara itti. Türkiye’nin yeni müttefikleri kimler olabilir sorusunu konunun uzmanlarına sorduk.

Terör örgütü adına suç işlediği gerekçesiyle tutuklu bulunan Rahip Andrew Brunson’ın tutukluluğunun ev hapsine çevrilmesiyle, Türkiye ile ABD arasında var olan kriz tırmandı. Brunson’ın salınması yerine ev hapsine mahkum edilmesine sinirlenen Trump, twitter üzerinden Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit etti. İçişleri ve Adalet bakanlarımıza gelen yaptırımların ardından ekonomiyi hedef alan ABD, uzun dönem hazırlığını yaptığı anlaşılan ekonomik krizi devreye sokarak, doları Türk Lirası karşısında neredeyse iki katına çıkarttı. Günlerdir dünya gündemini meşgul eden Türkiye’ye yönelik yaptırımların çıkış noktası rahip olsa da, asıl sebebi değildi.
Türkiye’nin, Rus ve komünizm tehdidi nedeniyle 1952’den beri bağlandığı NATO şemsiyesi altındaki Amerikan düzeninden kendi çıkarları doğrultusunda ayrılmak istemesi, Amerika’nın eski düzeni sürdürme isteğiyle çatıştı. Trump’ın sürekli söylediği “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” sloganı, eskiye olan özlemini açıkça dile getirme şekliydi. Dünya ekonomisi ve siyasetinde liderliği kaybetme telaşına kapılan ABD, Trump’ın da kişiliğine uygun olarak panik halde agresif politikalar uygulamaya başladı.

AMERİKA’NIN KARIN AĞRISI

Bu sadece Türkiye’ye yönelik bir savaş da değil. Avrupa ülkeleri, Rusya, Çin başta olmak üzere Amerikan hegemonyasından kurtulmak isteyen tüm ülkeleri hedef alan çok büyük bir ekonomik savaştı. Trump’ın, Filistin Devleti’ni ortadan kaldırmak için Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi, İsrail-Mısır-Suudi Arabistan üçlüsüne tam destek vermesi bu savaşın tetikleyicilerindendi. İran ile ticari ilişkilerini kesmeleri için müttefiklerine şantaj yapan Trump, Pakistan’a verilen askeri ve ekonomik desteğin kesilmesi için de yeni adımlar attı. Avrupa Birliği ülkelerini birlikten ayrılmaları için birbirine karşı kışkırtması ve Çin Halk Cumhuriyeti odaklı başlattığı küresel ticaret savaşı, Trump eliyle yürütülen ABD’nin güç kaybetme sancılarıydı. Tek kutuplu dünyanın bittiğini bir türlü kabullenmek istemeyen ABD, şimdi Türkiye üzerinden son kozlarını oynuyor. Oyunun içinde rahibin adı sıkça geçse bile, Amerika’nın karın ağrısı rahipten çok daha önce başladı.

RAHİP BAHANE, PANİK ŞAHANE

Körfez Savaşı’ndan itibaren gittikçe kötüleşen Türk-Amerikan ilişkileri, Türkiye’nin güçlenip özgüven kazanmaya başlamasıyla günden güne çıkmaza girdi. Müttefiklik hukukuna uymamasına, Türkiye’nin defalarca uyarmasına rağmen, Amerika’nın Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin PKK/PYD ile işbirliği içine girmekte ısrar etmesi ilişkileri daha da kırılgan hale getirdi. Amerika’nın 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrasında terörist başı Fetullah Gülen’i teslim etmemesi, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın tutuklanması birebir ilişkileri etkileyen önemli gelişmelerdi. Kısacası rahip bahane, küresel güç iktidarını kaybetme paniği şahaneydi.

YENİ İTTİFAK ARAYIŞLARI

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “Uzun zamandır müttefikimiz olan ABD’nin Türkiye’ye karşı attığı tek taraflı adımlar sadece ABD’nin çıkarlarına ve güvenliğine zarar verir. Çok geç olmadan, Washington ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış düşüncesini bir kenara bırakmalı ve Türkiye’nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız” ifadelerini kullandı. Tam da bu noktada ABD’nin ne yaptığından daha çok, diğer ülkelerin ne yapacağı sorusu gündeme geldi. Yeni ittifak arayışlarında hedef olan ülkeler bir blok oluşturabilecek miydi? Oluşturulacak bu ilişkiler klasik dünya düzenini baştan aşağıya değiştirebilir mi? Bir doğu bloku mu oluşacak yoksa en az Asya kadar ABD’nin politikalarından mustarip olan Avrupa da yeni ittifaklar arasında yer alabilecek mi? Yeni küresel sistemin ipuçlarını konunun uzmanlara sorduk. Mehmet A. Kancı Türkiye’nin Amerika’ya başlattığı bu duruşun başarılı olması durumunda, önümüzdeki yıllarda ittifak eksenleri dönemini yaşayacağımızı söylüyor.
Salih Yılmaz Çin’den başlayıp Avrupa’ya kadar uzanacak yeni bir küresel sistemden söz ederken, Yaşar Hacısalihoğlu, çok kutupluluk yerine çok seçenekliliğin devreye girdiğini ve ülkelerin, çıkarları doğrultusunda seçim yaptığını belirtiyor. Ali Faik Demir, “Türkiye elini geniş tutmalı” derken, Hasan Köni, bu rüzgarların durulacağı görüşünde.

İTTİFAKLAR YENİDEN KURULUYOR

Dünyada genel olarak ittifakların dağılma, yeniden belirlenme sürecini yaşadığını söyleyen Dış Politika Uzmanı Mehmet A. Kancı, yeni eksen arayışlarının altını çiziyor. “Soğuk savaş döneminin ardından kurulan dünya düzeni artık ihtiyaçlara cevap vermiyor. Bunun bir örneğini Birleşmiş Milletler’in yapısında görebiliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği ‘Dünya beşten büyüktür’ söylemi, gün geçtikçe kendisini doğrulayan örneklerle karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla ittifakların ve blokların yeniden belirlenmesi yönünde, kuzey-güney eksenleri ve doğu-batı eksenlerinde yeni arayışlar var. Bu sadece Türkiye’ye has bir durum değil. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışı da bir yeni eksen arayışıdır. İngiltere’nin Brexit operasyonunu başlatmasıyla beraber, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye ile ilişkilerini daha da güçlendirdiğini görüyoruz. Öte yandan Avrupa Birliği içerisinde de Akdeniz ülkeleriyle Nordik ülkeleri arasında çeşitli sorunlar var. Almanya’nın Avrupa Birliği’nin geneli üzerine kurduğu ekonomik ve siyasi tahakkümden memnun olmayan ülkeler, bugün Avrupa Birliği’ni sorguluyor. Keza Türkiye de bu dönemde Avrupa Birliği’ni sorgular hale gelmiş durumda.

AMERİKA’DAN KAÇAN KAÇANA

ABD’nin ticaret savaşı politikaları yeniden Avrupa Birliği’nin başat güçleriyle Türkiye’yi bir araya getiriyor. Ortada çok karmaşık bir durum var. 7 Eylül’de İstanbul’da gerçekleştirilecek Türkiye, Fransa, Almanya ve Rusya zirvesi, hem Ortadoğu’daki sorunların çözümü açısından, hem Amerika’ya karşı alınacak tedbirler açısından küresel düzeyde bir dönüm noktası olabilir. Keza Nisan ayında Suriye’ye yönelik operasyonda Fransa ile Amerika askeri ittifaka girmişlerdi. Mayıs ayında Macron Washington’u ziyaret etti. Ancak o ziyaretin ardından G7 ülkeleri ve NATO zirvelerinde yaşanan gelişmelerle, Fransa ve Almanya’nın ABD’den hızla uzaklaştığını görüyoruz.
Aslında Türkiye için bir fırsatlar dönemi bu. Türkiye’nin 20. yüzyıldan gelen NATO, AB gibi umduğunu alamadığı o ittifaklardan, çok farklı sahalarda kendisine yeni alanlar açma ihtimali var. Mesela geçtiğimiz hafta Hazar Denizi anlaşması imzalandı. Suriye’de bir çözüm arayışı var. Bu çözüm arayışı İran, Rusya ve Türkiye’yi Astana düzleminde bir araya getiriyor. Yani soğuk savaş döneminde ve onu takip eden yıllarda olduğu gibi artık Türkiye tek bir bloka veya tek bir ittifaka bağlı kalmadan çok yönlü, daha geniş alana yayılan bir dış politika izleyebilir.
Çin’den İngiltere’ye uzanan bir yol ve o yol üzerindeki ticareti geliştirmek isteyen ülkelerin oluşturduğu bir eksen var artık. Bloklar veya kutuplar döneminden eksenler dönemine geçme çabası bu. Bir grup ülke, ulusal paralar üzerinden ticaret yapmak istiyor. Eğer Türkiye’nin Amerika’ya başlattığı bu duruş başarılı olursa, önümüzdeki yıllarda ittifak eksenleri dönemini yaşayacağız.”

ÇİN’DEN AVRUPA’YA YENİ BİR DÜNYA

Türkiye’nin Suriye’de Rusya ve İran ile başlattığı siyasi barış süreci ve devamında ortaya çıkan askeri iş birliğinin ABD’yi tedirgin ettiğini söyleyen Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Salih Yılmaz, bu sürecin gelecekte Çin’den başlayıp Avrupa’ya uzanan yeni bir küresel dünyaya sebep olacağını söylüyor. “2014 Ukrayna krizi sonrası ABD ve AB ülkelerinin Rusya’ya karşı uygulamaya çalıştıkları ambargoya Türkiye’nin uymayacağını açıklaması ve günümüzde ABD’nin İran’a uygulamak istediği yaptırımlar konusunda Türkiye’den istediği desteği alamaması son güncel olayların sebeplerindendir. Brunson üzerinden koparılan bu fırtınanın asıl sebebi ABD’nin bölgedeki müttefiki olan Türkiye’yi kaybetme korkusudur.
Türkiye açısından Suriye krizi ve 15 Temmuz sonrası dönemde Batı’nın tavırları yeni güvenlik konseptine geçmesine neden olmuştur. Bu amaçla Rusya ile askeri işbirliğini geliştirmiştir. ABD ise Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile geliştirdiği bu işbirliği sürecini Soğuk Savaş sonrası kendi lehine kurulan küresel düzeni bozabilecek tehdit olarak algılamaktadır. Fakat ABD’nin Türkiye’yi hedef alarak farklı şekillerde yapmış olduğu bu saldırılar, kendi açısından önemli kırılganlıklar içermektedir. Çünkü ABD birçok ülkeye yaptırım uygulayarak bu ülkeleri bir araya gelmeye, işbirliği yapmaya mecbur etmektedir.

DEĞERSİZ AMERİKAN YALNIZLIĞI

Bu süreç gelecekte Çin’den başlayıp Avrupa’ya kadar uzanacak yeni bir küresel dünyanın kurulmasına neden olabilir. Çin, Rusya, İran ve Türkiye’yi aynı anda hedef alan ABD, bu ülkelerin işbirliği yapması halinde bölgede yalnızlaşacaktır. Zaten bunun ilk ipucu da Güney Afrika’da gerçekleşen BRICS Zirvesinde görülmüştür. BRICS ülkeleri Türkiye’nin de katılımıyla milli paralarla ticaret, ortak kalkınma bankası üzerinden kredi alışverişi, milli ekonomilere destek paketlerini içeren birçok konuda görüş birliğine varmışlardır. ABD, daha önceki girişimlerinde bu ülkeleri birer birer hedef alarak zor durumda bırakmayı başarmışsa da 21. yüzyılda bu ülkelerin birlikte hareket etmesi halinde kendi ekonomisi de önemli oranda zarar görebilir.

NATO DAĞILABİLİR

Bu ülkeleri tek tek incelediğimizde, Rusya’nın askeri kapasite olarak, Çin’in ekonomik olarak, İran’ın enerji varlıkları olarak, Türkiye’nin de yetişmiş insan gücü ve bulunduğu coğrafi konum olarak birbirlerini tamamlayan ülkeler olduğunu görüyoruz. Bu bileşenlerin tek bir eksen etrafında birleşmesi halinde ABD çaresiz kalabilir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin yaptırımlarına tepki olarak ülkesinin yeni dostlar bulabileceğini söylemesi ciddiye alınması gereken bir söylemdir. Çünkü Türkiye sadece coğrafi konumu itibariyle değil NATO içerisindeki konumu dolayısıyla da kaybedilmesi göze alınabilecek ülke değildir. Türkiye’nin NATO ile krize girmesi halinde bu güvenlik teşkilatının dağılması bile söz konusu olabilir. ABD’nin Türkiye karşıtı tavrını onaylamayan Rusya, İran, Pakistan, Katar gibi ülkelerden Türkiye’ye destek açıklamaları bile ABD’nin bölgede etkisizleşmesi tehdidini ortaya koymaktadır. ABD, Türkiye’yi Batı sisteminden izole ederek hedef haline getirmek istiyor. Ancak son dönemde AB ülkelerinin de ABD üzerinden tehdit hissetmesi dünyada yeni bir küresel sistemin ipuçlarını vermektedir.”

ÇOK SEÇENEKLİLİK DÖNEMİ

Dünyanın yeniden şekillendiğini ifade eden  Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, mevcut yapısıyla sürdürülebilir olmadığının altını çiziyor. Yeni dönemde çok kutupluluk yerine çok seçeneklilik olduğunu söyleyen Hacısalihoğlu, daimi müttefiklik diye bir şey kalmadığını belirtiyor. “Başta BM olmak üzere NATO ve benzeri uluslararası kurumların ne kadar işlevsizleştiği ortada. Sonuçta bunların büyük bir bölümü, bir önceki siyasi iklimin ürünleriydi. Artık blok bağımlılığından çıkıldı. Yeni bir dünyanın içindeyiz ancak taşlar yerine oturmuş değil. Eskinin düzenini sürdürmek isteyenlerin refleksleri canlı olabilir, fakat yeni aktörlerin sahne almasını engelleyemez noktaya gelindi.
Tam böyle bir noktada Türkiye, Soğuk Savaş koşullarından uzunca bir süre çıkamamanın verdiği rehaveti üzerinden atarak kendine bir rota çizen ve bunu yaptıkça özgüveni artan bir ülke durumunda. Bu büyük ölçüde Rusya, Çin, Hindistan, Afrika gibi yeni yükselen güçler açısından da anlamlı hale geliyor. Öte yandan Amerika’nın 19. yüzyıl sonrası çok ilgilendiği ve arka bahçesi olarak görmek istediği Latin dünyasını da etkiliyor. Sonuç itibariyle Türkiye’nin bu yapı içerisinde çok seçenekli ilişki dinamiğine doğru yol aldığını görüyoruz. Bu yeni dönemde çok kutupluluk yerine, çok seçenekliliğin hakim olduğu bir dünya var.

DAİMİ MÜTTEFİKLİK KALMADI

Bu çok seçeneklilikten yararlanmak isteyen birçok aktör var. Türkiye şimdi kendi çıkarlarını merkeze aldı. ABD ile ilişkileri iyi olsa bile, Rusya ile bir dizi yakın ilişki kurmasını gerektiren, çıkarlarıyla örtüşen gelişmeler olmuştur, olacaktır. Çin de yükselen bir güçtür, Türkiye de yükselmek isteyen bir güçtür. Nasıl bundan ayrı durabilir. İngiltere bir kez daha kaybeden ülke olmak istemiyor. Mevcut güçlerin durağanlaştığını gördüğü için Avrupa Birliği’nden çıkmıştır. Türkiye de böyle bakıyor. Kaderi olan coğrafyanın orta yerinde, çok seçenekli dış politika ve uluslararası ilişkiler stratejisi kaçınılmazdır.
Suriye’deki süreçte Amerika’dan bir terör örgütünü silahlandırmamasını istedik. Buna ilişkin hiç geri adım atmayan Amerika’ya karşı Türkiye sahada iki önemli askeri harekatla bir pratiği yaşattı. Bunu yaparken Rusya’yla da diyalog kurdu. Bu vakaya dayalı bir olaydı. Ben buna ‘kısa alan paslaşmaları’ diyorum. Kolayca bir araya gelmeler ve kolayca karşı karşıya gelmeler ortaya çıkıyor. Sistem dağılmış aslında. Son derece düzensizlik içerisinde bu sistemsizlik sürekli sorun üretiyor. Üretilen sorunlara da devletler ancak böyle refleks geliştirebiliyor. Mesela şimdi İran ambargosu meselesinde Türkiye ne adına bu ambargoya uysun? Soğuk Savaş döneminde olsaydık, ‘blok çıkarları esastır’ denilecekti. Şimdi böyle bir gerekçe komik olur. O zaman ülkeler kendi çıkarlarını düşünecek. Daimi müttefiklik diye bir şey kalmadı artık.”

AB İLİŞKİLERİ CANLANDIRILABİLİR

Dış politikadaki tercihleri hiçbir zaman tek bir ülkeye odaklamamak gerektiğini söyleyen Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Ali Faik Demir, Türkiye’nin her zaman için elini geniş tutması gerektiğini vurguluyor. “Bir dönem değerli yalnızlık sözleri paylaşıldı yurt dışı politikasında. En büyük hata, tek bir dost ya da tek bir ülke ilişkisi belirlemektir. Diplomasideki en önemli unsur, dengeler içerisinde bir diploması yürütmektir. Daha açık ifade ile belirtmek gerekirse, yumurtalar tek sepete konmaz. Bu şekilde risk de dağıtılmış olur, kazanç da artırımlı bir iddiaya sahip olur.
Bugün için Türkiye-Rusya ilişkileri bir anlamda iyi gidiyor. Buradan ‘Türkiye ağırlıklı olarak Rusya ilişkilerine önem vermelidir’ yorumu yapılmaz. Türkiye’nin Müslüman dünya ile ya da Ortadoğu ile ilişkilerinin geliştirilmesi düşünülebilir, ama esas burada öne çıkan unsur, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileri tekrar çok hızlı şekilde canlandırılabilir. Özellikle Almanya’nın İtalya’nın verdiği mesajlar da dikkate alındığı zaman, Amerika’nın Türkiye’ye yönelik yaptırımları uygulaması, aslında diğer ülkelere de gösterilen bir sopa. Yani ‘yaptırımlara uymazsanız, sizler de buna muhatap olacaksınız’ gibi bir algı yaratılmak isteniyor. O yüzden bazı Avrupa Birliği üyeleri ülkelerinin, bu dönemde Türkiye ile yakın ilişki içinde olacağını düşünüyorum. Bu zaten açıklamalarından anlaşılıyor.

TÜRKİYE ELİNİ GENİŞ TUTMALI

Rusya, Çin, İran ya da körfez ülkelerinin bazıları, birçok diğer ülke gibi Türkiye’nin bir anlamda ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı ülkelerdi. O nedenle Türkiye’nin, bu Amerika örneğinden sonra dengelere daha çok önem vereceğini düşünüyorum. Türkiye her zaman elini geniş tutmalı, pazarlık payını güçlü tutabilmek için çok devletli, çok aktörlü, çok bölgede ilişkisinin olması fayda getirir. Uluslararası ilişkilerde sürekli dostluk ya da düşmanlık yoktur deriz. Bu doğrudur, ama bunun süresi çok kısaldı. Birden düşman olup, birden dost olabiliyoruz. İniş çıkışlı bir üslup var.
Dış politikada paketleri ayrı düşünmek gerekir. Mesela Suriye paketi veya ekonomik paketi ayrı düşündüğünüz zaman, ilişkiyi tekrar düzeltmek daha kolay oluyor. Eğer tek pakete bağlarsak, o zaman çözümsüzlüğe doğru gideriz. Diplomasinin gizli yapılması da bir diğer önemli konu. Trump’ın yaptığı gibi sosyal medyayı kullanmak çok tehlikeli bir şey, o zaman geri adım atılmıyor. Ancak şunu da unutmamak gerekir, kediyi duvara çok yaklaştırırsanız, üzerinize atlar. Türkiye’nin çok sıkıştırılması ya da bu politikayı daha da sertleştirmek, hiç beklenmeyen sonuçlar verebilir. Bu Türkiye için zarar verici olabildiği gibi Amerika için de hoş olmaz.”

RASYONALİST DAVRANIRIZ

Amerika’yla ilişkilerimizde eskiden beri sıkışıklıklar yaşadığımız dönemler olduğunu söyleyen Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni, diplomasinin sakinleşeceğini düşünenlerden. “Amerika’yla yaşadığımız süreçten dolayı müttefiklik anlamında Türkiye, Rusya, Çin ve Katar gibi ülkeler konuşuluyor. Yabancı basında da buna yönelik imalar var. Ancak Çin’in 1 milyon Müslüman Uygur’u rehabilitasyon adı altında kamplarda tuttuğunu akıldan çıkarmamak lazım. Ruslara baktığımızda Suriye’de İdlib konusunda uyuşmazlık var. Suudi Arabistan veya bazı körfez ülkeleri Amerika’ya yakın ülkeler. Şu durumda yeni müttefikler aramak yerine, bir süre sonra diplomasi sakinleşecek, Türkiye normal NATO üyeliğine belki biraz çekinceleriyle devam edecektir diye düşünüyorum.
Öbür taraftan bu konuşulan ülkeler de Türkiye’nin Müslümanlığına çok yakın değiller. Bunu da dikkate almak lazım. Liderler bu tarz kriz çıkartan çıkışları kamuoyuna yönelik yapıyorlar. Amerika Kanada’ya vergi koyduğu zaman Kanada ‘ben senin müttefikinim, güvenlik sorunu mu olur’ demişti. Öte yandan Amerika Çin’le, Kore’yle de kapıştı. Fransa ve Almanya’yla da mücadele içine girdi. Bunlar normal şeyler. Esas normal olmayan, bunların kamuoyunda açıktan yaşanması. Onun haricinde yeni müttefik bulmayı çok heyecanlı bulmuyorum. Ama devlet bir karar verir, onun getirdiği bütün ağırlıkları ve sorumlulukları üzerine alırsa, olmaz diye bir şey yok. Ayrı ayrı kutuplar var, hepsi Türkiye’nin işine yarar diye de bir şey yok. Oradan çıkarsanız, Rusya’nın etkisi altına girebilirsiniz. Rasyonalist davranırız diye düşünüyorum.”

Benzer konular