Tarih de coğrafya da değişecek

16 Nisan, yüzyıllara dayanan siyasi tarihimizde bir devrim, bir büyük dönüşümdür! Osmanlı’nın iki yüz yıllık gerilemesinden bu yana, Birinci Dünya Savaşı sonrası dondurulmuş yirminci yüzyıldan sonra yeniden tarihe dönüşün, güce yelken açmanın, geleceğe dönük büyük adımların habercisidir.

Sadece bir iç politik tercih değil, sadece bir sistem dönüşümü değil, sadece partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş değil, bir zihniyet değişimi, bir geleceğe yürüyüş planlaması, Anadolu’da bin yıllık varlığımızı yeniden güçlendirme kararıdır. 16 Nisan, iki yüz yıllık sistem karmaşasına son noktayı koymakla sınırlı bir şey değil, bir yeniden kuruluş ilanıdır.

Türkiye sadece Türkiye değildir, sadece Cumhuriyet tarihi değildir. Türkiye sadece dar ideolojik kimlik değil, sadece 20. yüzyıl değildir. İslamlaşmamızdan, Anadolu’ya gelişimizden, Viyana önlerine kadar ulaşmamızdan, Afrika derinliklerine inmemizden, yakın coğrafyamızı kuşatmamızdan sonra, 20. yüzyıl Haçlı saldırısı ile çözülmemizden sonra, bir silkinme, bir kendine geliş, bir duruş ve pozisyon alıştır.

Bu, tarihe yeniden dönüştür. Bu, güçlüler dünyasına, aktörler dünyasına, tarih yapıcı ülkeler, milletler dünyasına yeniden dönüştür. 16 Nisan başlı başına bir hedef değil, amaçlanan şeyin tamamı değil, bir büyük hedefin, bir davanın, yüz yılara dayanan bir mücadelenin parçasıdır, kritik aşamalarından biridir.

16 Nisan yeni bir başlangıçtır. Son on beş yılda yapılanların tamamı işte bu yeni başlangıç kapısını açmak içindi. Sistem sorunu, iç politik sorunlar, toplumsal çatışmaya ayarlı siyasi söylemler, dış vesayete dayalı siyasi çevreler, kimlik eksenli ayrışmalar Türkiye’nin aşması gereken engellerdi. Bu engeller aşılmadan büyük yürüyüşe başlamak zordu, adım atmak imkânsızdı. Türkiye’nin eli rahatlamalı, ayaklarındaki prangalar parçalanmalıydı. 16 Nisan, bu yönde atılmış en önemli adımdı.

Biz bu coğrafyada üç büyük şok yaşadık: Haçlı saldırıları, Moğol istilası ve Birinci Dünya Savaşı. Her üç şok da coğrafyayı paramparça etti. Müslüman toplumları yok oluşa sürükledi, tarih dışına itmeye çalıştı.

Her üç büyük krizin de merkezinde biz vardık. Mücadele eden, direnen cephenin asli unsuru olduk. Biz Anadolu olarak hep en büyük direniş cephesi olduk. İlk iki şoktan sonra milletimiz çok büyük tarih sıçramaları yaptı, dünyayı sarsan parlak bir geleceğe imza attı. Tarih değiştirdi, coğrafya şekillendirdi.

Üçüncü büyük şoktan yüz yıl sonra yeniden uyandık, üçüncü büyük tarih sıçraması için harekete geçtik. Çökmek üzere olan Abbasi Devletine taze kan olarak gelenler gibi, çöken, dağılan coğrafyaya yeni bir ümit olmak için yola çıktık. İşte 16 Nisan, bu büyük yürüyüşün kritik eşiklerinden biriydi.

İşte engellemek için bütün Avrupa’nın terör örgütleriyle tek cephe haline gelmesinin sebebi buydu. Önlemek istedikleri bu dönüştü, durdurmak istedikleri bu ülkeydi. Ama başaramadılar. Başaramayacaklar da… Çünkü o büyük tarihi dönüşümün yolu açıldı ve bu belki de yüzyıllarca devam edecek.

Asıl mücadele, büyük kavga şimdi başlıyor. Asıl tarih ve coğrafya değiştirecek hesap yeni başlıyor. Bundan sonra Türkiye sahne alacak, güç haritaları değişecek. Erdoğan’a bu yeni yolculukta sadece Özal ve Erbakan değil; Fatih, Yavuz, Kanuni de eşlik edecek artık.

Benzer konular