Rusya, ABD, Suriye rejimi, İran, Avrupa ülkeleri ve Çin, İdlib üzerinde farklı emelleri olan güç odakları. Her ülkenin İdlib üzerinden ayrı bir ajandası var. Türkiye, bir yandan Suriye içi ve ülke dışına göçmek zorunda kalan milyonları, diğer yandan ise İdlib saldırısı ile yaşanacak katliamı öncelikli gündem maddesi yapan tek ülke.
Halep, Lazkiye, Hama üçgeninde özellikle kırsal üstünlüğünü ele geçiren Suriyeli muhalifler 2016 yılı Nisan ayında İdlib ilini ele geçirdi. Suriye’nin kuzey batısında 650 bin nüfuslu tarım ağırlıklı iller arasında yer alan İdlib’in alınması, Suriyeli Esed karşıtlarının düşüş sürecinin de başlangıcı oldu. Rakka’yı DEAŞ’a bırakmak zorunda kalan Suriyeli muhalifler Rusya’nın sahaya dahil olması ile birlikte Lazkiye kırsalı ve ardından Hama, Humus bölgelerinde büyük kayıplar yaşadı. Halep’in düşmesi kayıpları hızlandırırken, Şam kırsalı, Hama, Humus ve Dera bölgelerini tamamen terke mecbur kalan direniş grupları 2018 yılı Ağustos ayında İdlib kuşatması ile yüzleşti. Kaybedilen tüm yerleşim birimlerinden gelen 2 buçuk milyon muhalifin sığındığı İdlib 7 bin kilometrekarelik alanda 3 milyondan fazla kişinin sığındığı alan oldu.
KİM NE İSTİYOR?
Rusya, ABD, Suriye rejimi, İran, Avrupa ülkeleri ve Çin, İdlib üzerinde farklı emelleri olan güç odakları olarak dikkat çekiyor. Suriye savaşının fiili tarafı olarak 2015 yılı sonunda Suriye’ye ağırlıklı hava unsuru olarak giren Rusya sahip olduğu Akdeniz havzasını Humus, Halep ve Şam üzerinde gücünü artırarak pekiştirdi. Putin yönetiminin gücünü olağanüstü artırdığı Humus, Suriye petrollerinin toplandığı ve işlendiği merkez özelliği taşırken ülke dışında en büyük Rus üslerinin inşa edildiği Tartus ve Lazkiye Akdeniz’e açılan liman şehirleri olma özelliği taşıyor. ABD’nin Dera ve Kuneytra’da İsrail’e, Irak sınırına yakın Tanef ve Deir el Zor, Haseke güzergahında ABD üslerine yakın noktalarda istemiyoruz dediği İran destekli milis güçler Halep-Hama-İdlib hattında yerleştirilmek isteniyor. Rusya Lazkiye’de kurduğu Hımeymim Askeri Üssü’nün güvenliğini gerekçe göstererek Cisr el Şugur ve Sahlel Gab bölgelerinin uzun süredir kendisine teslim edilmesini istiyor. Aynı bölgede savaşan Kafkas savaşçıların varlığı Rusya’nın bir diğer rahatsızlık maddesi. Çin ise aynı yerleşim birimlerinde Çin zulmünden kaçan Uygur Türkleri’nin ana karargahı olarak gördüğü için bu konuda Rusya’ya tüm desteği vermeye hazır olduğu yönünde açıklama yaptı. Türkiye ise yaşanacak yeni bir felaketin önleyici unsuru ve yeni bir göç dalgası ile oluşacak kaosun önüne geçme yönünde diplomasi yürüten ülke durumunda.
SADECE TÜRKİYE İNSAN MERKEZLİ DÜŞÜNÜYOR
İdlib’te bulunan ÖSO güçlerinin sözcüsü Naci Ebu Huzeyfe Gerçek Hayat’a şu bilgileri verdi: “Türkiye, bir yandan Suriye içi ve ülke dışına göçmek zorunda kalan milyonları, diğer yandan ise İdlib saldırısı ile yaşanacak katliamı öncelikli gündem maddesi yapan tek ülke durumunda. Tahran’da Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda nasıl çırpındığını tüm dünya gördü. Putin ve Ruhani ise işgalci olmalarına rağmen sadece savaşla gelen kazanımlarını sağlama alma konusunda sergilediği tavırla hafızalara kazındı.
RUSYA VE İRAN KATLİAMDA ISRARCI
Tahran zirvesi sonrası yapılan açıklamalar Suriye’de kan akıtan tarafların gerçek niyetlerini bir kez daha ortaya koydu. İran, açıkça muhalifler bitmeden diplomasi aşamasına geçmeyeceğiz’ dedi. Putin ise Heyet-i Tahrir Şam’ı bahane ederek tüm İdlib halkını cezalandırma hevesini bir kez daha ilan etti. Ruhani ve Putin bu bölgeye gelen tüm insanları terörist görüyor. Bizi 3 yıl boyunca bombalayan güç Rusya idi. ÖSO’yu Heyet-i Tahrir Şam’dan ayırd etmiyorlar ancak bunu açıkça söyleme dürüstlüğünden kaçınıyorlar. Biz 3 buçuk milyon sivil ve 80 bin kişilik silahlı güç olarak onların bu heveslerini kursaklarında bırakmaya kararlıyız.”
İDLİB’DE KİM HANGİ BÖLGELERİ KONTROL EDİYOR
Suriyeli muhaliflerin son kalesi İdlib, 2012-2015 aralığında Şam rejiminin kontrolünde kaldı. Muhalifler 2016 yılında Ceyş el Fetih ( Fetih Ordusu) adını alan Nusra Cephesi, Ahraru Şam, Feylak el Şam, Ceyş el Muhacirin gibi grupların birleşmesi ile oluşan çatı yapı aracılığı ile ele geçirildi. Toplam 800 şehit verilerek alınan İdlib önce kuşatıldı sonrasında ise bir hafta süren yoğun çatışmaların ardından özgürleştirildi. Nusra cephesi ve ÖSO grupları arasında başlayan iç çekişmeler sonrası bölgede güç dengeleri bölünerek değişti. ÖSO grupları bölge genelinde Anedan, Han el asel, Hareytan, Dar et Izze, Eriha, Han Şeyhun, Maaret el Numan, Serakıb, Kefer Zeytun, Kalat el Madig, Sahlel Gab’ı kontrol ediyor.
Heyet-i Tahrir Şam ise Cisr el Şugur, Gassaniye, Kefertaharim, Sermede, Rasul Husn, Karkaniye, Harim, Salkin, Taftanez, Binniş ve İdlib il merkezinde kontrolü elinde tutuyor.
SAVAŞ YENİ BİR BOYUT KAZANIR
İdlib İl Emniyet Sorumlusu General Fuat Suad, İdlib’te sonuç ne olursa olsun 1 milyon şehid veren bir milletin mücadeleyi bırakmayacağını ve savaşın yeni bir boyut kazanarak devam edeceğini söyledi. Fuad Suad Gerçek Hayat’a yaptığı değerlendirmede, Esed ve müttefiklerinin katliam zincirini yeni bir halka katmakla zafer kazanmış olmayacağını vurguladı. İdlib konusunda PKK ve DHKP-C, Mukaveme Suriy gibi terör oluşumları yanında Hareket el Nuceba, Fatımiyyun, Ebul Fadl Abbas gibi İran destekli grupların da cephe hattına konuşlandığını kaydeden Fuad Suad, “Hepimizi öldürerek bitiremeyeceklerini anlayıncaya kadar onlarla savaşımız sürecek” dedi. Türkiye’nin 12 gözlem noktasını sigorta olarak gördüklerini ifade eden İdlib Emniyet Sorumlusu General Suad, rejim ve destekçilerinin üslere yönelik mutlak surette sabote girişimlerinde bulunacağını iddia etti.