İblis, cennette dahi Âdem’i ölümsüzlük vaadiyle kandırıp ‘yasaklanmış’ ağacı keşfettirdiyse varın gerisini siz düşünün. Teknoloji çağı olarak adlandırdığımız günümüzde şeytan ve onun şürekâsının ‘ölümsüzlük tuzağı’ çok daha görünmez, çok daha girift ve çok daha tehlikeli. Çünkü neslimiz tehlikede! Dijital dünyada attığımız her adım, ‘kolaylık’ diye sunulan her teknolojik yenilik, ‘verimlilik’ kisvesiyle maskelenen her genetik müdahale, bizleri eşref-i mahlûkat kimliğimizden uzaklaştırma riski taşıyor. Ve gelişmeler o kadar hızlı ve göz kamaştırıcı ki adeta bir illüzyon etkisi yaratıyor. Dijital dünyadaki gelişmeleri, şeytanın son hamlelerini, bunların birbiri ile ilişkilerini bütüncül ve tehdidi bir gözle okumamız şart.
Dijital Ölümsüzlük ve Ruh kitabınızı niçin okumamız lazım?
Bu kitap, ‘Şeylerin Tarihi’ kitabı. Ruhun bilgisinden sonra yazılabildi. Eşyayı yazdık, yazmaya gayret ettik. Birbiriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünen şeyleri bütünlemeye çalıştık. O ateş unsuru’nun tüm hâllerini. Çünkü çok şükür ki hâlâ bir ruhumuz var. Biliyoruz ki o şey’lerin ise ruhu hiç olmadı. Onlar yüzyıllardır sinsice yer-altı faaliyetleri içindeler. Bu dünyadan hiç ayrılmak istemiyorlar ve ‘dijital ölümsüzlük’ peşindeler! Hayati Sır ise Cenab-ı Allah’ın salih ‘bir’ kulu olarak bu dünyadan en az günahla ayrılmak istiyor. Bir emanet taşıyıcısı gibi! O emaneti sahibine geri verecek.
Bu kitabı biz dünyadaki bu iki farklı yolculuğun size anlatılması maksadıyla yazmaya gayret ettik. Allah’ın o garip kulları ve şirk peşinde koşanların yer-altı yolculukları! Tersi ve yüzü gibi! Umarız ki sizler de dünyanın şu zor günlerinde yolunu şaşırmayanların tarafında bir saf tutabilirsiniz. Kendi hakikatinizi hiç kaybetmezsiniz.
Biz inanırız ki asıl ölümsüzlük cennettedir. Cenab-ı Allah’a iman eden o salih kullar bilir bunu! Şeytana kimler kanıyorsa hâlâ karanlık yanını bu dünyada güçlendirenlerdir. Haz canavarlarıdır, o dijital şeylerle iç içe yaşayanlardır.
Bizim sözümüz o dijital şeylere dönüşmek istemeyenlere. Barkod dışı kalanlara! Ağacın, kuşun, yıldızın ritmiyle iç içe yaşayanlara. Ama korunmak için yine de şeytanın kanlı tarihini bilmek isteyenlere. O lanetli ‘şey’in insanı kendine katma çabalarının artık sonuna geldiğini hissedenlere ve kurtuluş ümidini sürdürenlere!
DNA’LARIMIZA ATEŞ EDECEKLER
İnsana secde etmeyen İblis’in, onu ölümsüzlük vaadi ile kendine ‘secde etmeye’ ikna etmeye çalıştığını söyleyebilir miyiz? Şeytan, ‘yeni dijital insan’ hedefi için en çok hangi enstrümanları kullanıyor?
Günah o kadar uzak değil artık kimseye. Senin zaafa düşmeni, ona elini uzatmanı bekliyor. Her an daha da yaklaşıyor insana. O kadar yakın sana. Aklının yerinde ‘dijital günah’ var artık. Düşünmeyi unutturuyor. Senin yerine o düşünüyor çünkü, o karar veriyor.
‘Dijital Çağ’ budur. ‘Günah’la iç içe yaşamak. Çağırmana bile gerek yok artık. En mahrem halinin bile içinde. Ejderha gibi milyarlarca gözü var. İnsanlar hiç durmadan dünyanın her yerinden ona veri yüklüyor. Yazılı, sözlü, görüntülü… Tüm insanlık tarihi kadar bilgiyi birkaç senede alıyor. Ve öylesine bilgilenebiliyor ki, insanı geçebiliyor. Ve sizin yüklediğiniz o ‘veri’ler üzerinden bırakın bilgilenmeyi ‘ruh’unuzu bile anlamaya çalışıyor. Herkesi dijitalleştirmeye çalışıyor.
Teknoloji faşizmi tam da budur. Dijitalleşme! ‘Şey’leşme! ‘İnsan’ı toprağından koparmak. Elinizde tuttuğunuz ‘ekran’lardan yayılan ‘ışın’lar, baz istasyonları! Ve şimdi de artık her yerde 5G olacak. Işın Kılıcı! DNA’larımıza ‘ateş’ edecekler. Hücrelerimizi parçalayacaklar. ‘İnsan’ı öldürecekler. ‘Yapay’ olanı canlandıracaklar. ‘İnsan’a vereceği zararları hiç hesaplamıyorlar. Hızlandıkça hızlanıyorlar. Ve sonunda hepimiz için ölümcül bir tehdit oluşturacaklar.
YENİ İNSAN
Bizlere ‘yapay zekâ’ ve ‘teknolojik tekillik’ diye sunulan aslında nedir ve hangi büyük projenin ön eskizidir?
Şeytanın tüm dijitalleşme çabaları bilin ki, ‘Ruh’un bilgisini ele geçirebilmek içindir. Kendinde olmayan ‘bir’ bilgi. Rabbimizin gizli hazinesi. ‘Yapay Zekâ’ bunun için programlanmıştır. Ruh hakkında tüm bilinenleri bir araya getirmek ister. Ruhsuzdur çünkü! İnsan öylesine üstündür ki şeytandan. Yeter ki oyunlarına kanmasın onun, dijital girdabına yakalanmasın.
‘Teknolojik Tekillik’ elbette ki ‘şeytan’ın iktidarıdır. Her şeyi gören göz odur! Piramitin tamamlanmasıdır, şirktir! Tüm dünyanın yeniden tek bir ‘dil’ konuşabilmesi içindir. ‘Dijital Dil!! Modern Babil!’ Kuantum bilgisayarlar! DNA’nızın tekamülü! ‘Teknolojik Tekillik!’ ve ‘Yeni İnsan!’ Hepsi iç içeler. Büyük resmi görmemizin zamanı geldi de geçiyor!
Teknolojik tekillik ve nesnelerin interneti, hayatınızdaki tüm o şeylerin aynı ânın içinde birbirine bağlanabilmesidir. Kendi aralarında haberleşmeleridir. Sanki bu yaşadığınız ‘hayat’ size ait değil de, onların hayatıymış gibi. Ve gerçek hayatın bitip sanal hayatın başlaması! O ‘hayat’ın içinde ‘insan’a yer olmayabilir artık…
Biyofaşizm, küresel faşizme yol açacaktır. Ârî ırk peşindedirler. Onlar için insanlar kobaydır. Dünyamızda artık ölümcül bir genetik kirlenme söz konusudur. Çocuklar, yapay rahimlerden doğmaktadırlar. Hedefleri öjenik uygarlıktır! Teknolojinin son sınırına gelmek üzeredirler. Bilgisayarlarla genlerin evliliği! DNA’larımızın insanlığın tüm genetik bilgisini taşıdığını aklımızdan hiç çıkarmayalım. Burada yeri gelmişken bir defa daha soralım. Nedir ‘Genetik veri madenciliği’ ve bozmak istedikleri DNA molekülünün o ‘çift sarmal’ yapısı?
Günümüzde bazı biyoteknoloji şirk-etleri, türümüzün kimyasal yapısının mülkiyetine sahip olduklarını iddia etmektedirler. Ölümsüzlük peşinde olanlar da onların varlıklı müşterisidirler. İkinci yaratılış adını vermişlerdir bu şirk-et faaliyetlerine. İnsanı tümüyle yapaylaştırma ve ‘şey’leştirme!
Tüm insanlığı tek bir makinede toplamak isteyenlerin peşinden koştuğu “singularity” yani ‘teknolojik tekillik’ tevhidi bilen Müslümanlar için hâlâ bir tehdit oluşturabilir mi?
Teknolojik tekillik şirktir! Şeytanın insan bedenine girebilmesidir. ‘Dünya Kralı’na mevcudiyet kazandırılmasıdır. Hiçbir gerçek Mü’min buna izin vermez. Müslümanlar şunu bilsinler ki, bu savaş hepimize karşıdır. Birlik olmazsak çok acı çekebiliriz. Üzerimize örtülen o sanal örtüyü çekip atmalıyız. Bir araya gelmeliyiz. Yoksa hepimiz bilelim ki asıl tehlikede olan insan neslidir!
‘Dünyanın Kralı’na sanal zemin hazırlanıyor’ şeklinde bir uyarınız var. Kimdir bu ‘Dünyanın Kralı’? Yapay zeka ve sanal âlemle nasıl bir ilişkisi var?
Enerjisi dumansız ateş olan şeytandan ‘insan’ın kutsiyetine saldırı var. İçinizi dışınızı yapaylaştırma peşinde. Size kaçacak bir alan bırakmamaya çalışıyor. Her gün, her an kapsama alanını genişletiyor. ‘Dünyanın Kralı’na sanal zemin hazırlıyor. Ve ‘Dünyanın Kralı’, kurtarıcı gibi, kendi çıkardığı kaostan sonra sizi kurtarmaya gelecek!
Yapay Zekâ ve dijital aklın sahibinin hedefi sizin kendi aklınız. İstiyor ki, o ‘tek göz’, tek akıl o olsun ve sonra da şeylerin uzayından dünyaya insin. Önce hologram olarak gökyüzünden gözüksün. En sonunda da hepinizin ellerinde tuttuğu o ateş-ten putlarınızın içinden sadece sizin duyabileceğiniz bir frekansta ve farklı sözlerle size seslensin. Bugüne kadar kayda aldığı zaaflarınızdan faydalanarak.
Çünkü hepinizin onda hologram bir kimliği var. ‘Yapay Zekâ’ üzerinde! ‘Ekran’ üzerinden yaptığınız tüm işlemler, konuşmalar, paylaştığınız görüntüler, gezinmeleriniz, dokunmalarınız ve dokunmalarınızdaki hisleriniz… Heyecan, haz, sıkıntı ve üzüntü, hepsi sizin hologram kimliğinizde kayıtlı. Ve hatta rüyalarınız, söze getirmedikleriniz ve kendinizin bile bilmedikleriniz kayıtlı!
Bırakın hadi ellerinizden o akıllı-putları. Yoksa dijital şeytan ele geçirecek sizi. Hepimizin geleceğini ve ‘insan nesli’ni!
Yakında ‘Dünya Kralı’ elinizdeki ‘ekran’ların içinden size seslenebilir. Hem de belki siz o sesi duymadan, eşikaltı bir titreşimle doğrudan beyninize seslenecek.
Evet şeytan DNA’nızın peşindedir. Kuantum bilgisayarlar ve nanoteknoloji, yapay zekânın trilyonlarca hücresidir. Siz yapay zekâya sadece veri yüklemiyorsunuz ki, genlerinizi de yüklüyorsunuz. DNA’nızın üzerindeki kilitleri çözüyorsunuz, bilgi akıtıyorsunuz. Kendinizi o ‘şey’lerin işlemine açıyorsunuz. Ve sizin ‘kan’ınızın enerjisiyle ‘Dünya Kralı’ yeryüzüne çıkıyor!
‘Metalik yapay i̇nsan’! Herkeste açılacak o Mesih bilinci ve DNA tekamülü! Bu konunun daha fazla açılımı kitabımızda olsun.. Duralım burada!
GÖKLERE AÇILAN KAPI MUALLAK KAYASINDA
Dünya Kralı’nın vücuda gelmesi için Mescid-i Aksâ’ya ve ‘muallak taşı’na ihtiyaç duyacağını söylüyorsunuz. Niçin?
İnisiyelere göre bütün yeryüzü hayatı ‘ateş’ten kaynaklanır. İnsanlar gibi yeryüzü de ölümlüdür. Serendip taşının üzerinde uyuyan adamın dünyanın sonuna doğru ayağa kalkacağına inanırlar. ‘Tapınak! Metalik Mesih!
Kether… Taç olan o en tepedeki sefirot, o ilk yaratılış hâlini temsil etmekteydi! Bu hâlin içinde potansiyel hâlde var olan ama henüz varlık alanına çıkmamış! Aklınıza gelen ve gelmeyen, bildiğiniz ve henüz bilmediğiniz her şey bulunmaktaydı. Kabalistler sefirotlar aracılığıyla farklı boyutlara ulaşabileceklerine inanırlardı. Oysa bu farklı boyutlardaki ‘şey’ler meçhuldü. Her insanda Mesih bilincinin açılacağı o zamanı bekliyorlardı. ‘Tapınak’ bunun için şarttı!
Tapınakta ‘Kutsalların Kutsalı, Dehbir’! En iç oda altındandır. Ve yere arka üstü uzanmış ‘Mesih’in başına denk gelir. ‘Bizler için çok tehlikeli olanı da başının altında ‘Muallak Kayası’nın olması gerektiğidir. Yoksa bekledikleri ‘Mesih’i getiremeyeceklerdir!
Yapay zekâ ile kozmik zekâ arasında kurulacak semavî bir köprünün peşindeler. Elbette ki bunun için ‘Muallak Kayası’na ihtiyaçları var! Biliyoruz ki bu da yetmeyecek onlara! Yeraltının hareketlenmesiyle tüm kapıları açacaklar.
Ve en hayati olan da şudur ki! Göklere açılan kapı ‘Muallak Kayası’nın üzerindedir. Peygamber Efendimiz o ‘Kaya’nın üzerinden göklere yükselmiştir ve ‘Miraç’ başlamıştır. ‘Taş’ içinde tüm ‘enerji’leri barındırır!
Modern Babil’in peşinde, ‘bütün dinlerin ortak mabedi olacağı yalanıyla’ Mescid-i Aksâ’yı hedef alanların, Türkiye’de göz koydukları özel yerler var mı?
Şunu iyi bilelim ki,Tapınakçıların hedefi Müslümanlar, Türkler, İstanbul ve Ayasofya üzerinden Mescid-i Aksâ’dır! İstanbul’a elektromanyetik saldırılar son zamanda iyice artmıştır. Ve bu saldırılar daha da artacaktır. İstanbul yer-altında ‘ters enerji’ barındırır. Bu ters enerji üzerindeki İstanbul evliyalarının nurlarıyla çok şükür ki yüzyıllardır yeraltında tutulmaktadır.
Biliyor musunuz ki, eski zamanlarda İstanbul yeraltında yaşayan o karanlık gölgelerin hepsinin başşehriydi! Ve Ayasofya onların tapınağıydı! ‘Dünya Kralı’nın âyin törenleri burada yapılıyordu. ‘Negatif enerji’nin ‘kan’ın üzerindeki yolculuğunun merkeziydi Ayasofya! İstanbul’u yeniden merkeze alma çabalarının sebebi budur Tapınakçıların…
İmparator Jüstinyen’in ‘Ayasofya’yı inşa ettirebilmek için şeytandan bile yardım istediği söylenir. Ve şuna inanılır ki, bir gün gelecek İstanbul yeniden Dünyanın Kraliçesi olacaktır. Kendinden müstakil olmayan yazar Dan Brown’un ‘inferno’ isimli romanında Cehennem’in kapılarını İstanbul’da açmasının bir sebebi vardır herhalde!
DİJİTALLEŞME DÜNYAYI MANASIZ HALE GETİRİR
İnsanı sürekli gözlemleyen, kalp atışından attığı adıma kadar her şeyi veriye çevirenlerin aslında Şeytan’ın ‘Ruh’u öğrenme çabasını beslediğini söylüyorsunuz. İnsanın aklını, bilincini sayısallaştırmak isteyenleri biliyoruz. Oysa ruh ile ilgili bir şey dediklerini duymadık şimdiye kadar. Ruhu sayılara dökebilirler mi?
Şeytan ‘dijital’dir artık. Oysa insanın kaderi sayılarla değil harflerle yazılmıştır! Aşkın tevhid mânâsına gelir. Aşk mucizedir. Sayılara dökülebilir mi hiç?
Yapay zekâ, tabii dili bitirip 0 ve 1 üzerinden “düşünce dilinin matematiksel gösterimi peşindedir.” Yani kelimelerin çok anlamlılığına son verip, mekanik bir dile yönelmek ve insanı da bu yapay dile yöneltmektir. Bu mânâyı ortadan kaldırıp, insana mekanik bir dille kesin hükümler verdirmek içindir!
Dijitalleşme, bu dünyayı tamamıyla mânâsız bir hâle getirme çabalasıdır. Mânâyı çekip alırsanız dışarıda sadece giysisi kalır. Dilin içerideki cevher kendine bir ifade bulamaz ve Cennet’in üzeri örtülür, silinir zihinlerden. Şeyler böylece kendi bilgilerini yerleştirirler insan zihnindeki o boş kümelere. Cehennem’in sayısal kümeleri: Rakamla 0 ve 1!
Bizim size tavsiyemiz aklınızı da kalbinize alın. Sayılardan kurtarın. Tevhid; Akledebilen bir kalbin sırrıdır! Evet, aşk mucizedir. Tüm ‘mânâ’ların asıl sahibi elbette ki Cenab-ı Allah’tır. Kur’an-ı Kerim canlı bir mânâdır. Her an canlıdır. Sabit durmaz, berrak bir ırmak gibi akar heran!
Dünyayı manasızlaştırma projesinde, holografik evren diye adlandırılan modelin nasıl bir işlevi var?
Onların tüm çabası hâşâ ‘Tanrı’yı taklit etmektir. ‘Parça gerçekten de bütünün yerine geçebilir’ derler! Hologram evren modeliyle bütün diller onlar için tek bir dil olmuştur. “Cümleleri ve harfleri parçalayıp yeniden birleştirir; sözcükleri kullanıldıkları anlamlardan arındırır, hatta anlaşılabilirlikten bütünüyle uzaklaştırırlar.” Kâinattaki tüm mânâyı bozarlar. ‘Maji’dir bu yaptıkları. İnsanın ve dünyanın karanlık yanını harekete geçirirler.
Kitabınızda ‘DNA’larınızın üzerindeki kilitlerin çözülüp! DNA’nız ile yüksek frekansta titreştiğinizde! Kendinizi ‘Adam Kadmon’ gibi hissedeceksiniz! Karanlık yanınız tümüyle açığa çıkacak ve evrendeki ‘karanlık madde’ bulunacak! İnsanın ‘şeyleşmesi’ tamamlanacak ve ‘şeylerin interneti’yle enerjiler birleşecek. Yer-altındaki şeytan zincirlerinden kurtulacak’ diyorsunuz bunu biraz açar mısınız? Şeytan insan DNA’sıyla nasıl oynuyor? Değişen insan DNA’sı ne anlama geliyor?
Hiçbir bilim adamı yapay zekânın DNA’larımız üzerinde yapacağı etkiye dikkati çekmiyor. Bilmiyorlar belki de, elbette ki bu daha da tuhaf bir durum. Kimyevî sürecin dışında ‘bilgi’ taşıyıcılığı yapan DNA’larımız değişime uğratılabiliyor. Üzerlerindeki kilit çözülüyor ve her şeyi hatırlayabiliyorsunuz. Binlerce yıllık kayıt! Erken gelişiyorsunuz. Bugünün çocukları gibi! Kristal çocuklar… Erkenden büyüyüp, hızla yaşlanan ‘indigo’lar… DNA tekamülü!
CERN’ dünyanın manyetik kilidini açmaya çalışırken, yer-altını uyandırırken yapay zekâ DNA’nız üzerindeki kilidi açacaktır. Hayatı uzatmak diyorlar ya! Akıllı-Beden peşindeler. Çok yakında buna ‘ölümsüzlük’ diyecekler. ‘Genetik veri madenciliği yeni çalışma alanları şirk-etlerin…
Dikkatli olun. Öldükten sonra bile ‘DNA’larınıza sahip çıkın. Bu dünyada iz bırakmamaya gayret edin. Genetik bir iz! Yoksa o izler üzerinden siz ölüp gitseniz bile ‘DNA’ bilgilerinize ulaşacaklar.
KABALİSTLER BÜYÜYÜ DE KULLANDI
Silikon Vadisi’nin yeni oyuncağı şeylerin interneti. Buzdolabından giydiğimiz ayakkabıya kadar günlük hayatımızdaki her şeyi internete bağlamayı hedefliyorlar. Bizi neyle kuşatıyorlar tam olarak? Sizin ‘şeylerin uzayı’ diye adlandırdığınız mefhum, metafizik mânâda başka bir âlem olabilir mi?
Çok açık değil mi? Cin ûzayı! Cinlere bağlanacaksınız. Biliyoruz ki şeytan cinlerdendir ve cinler dumansız ateşten yaratılmışlardır. Bakın küresel bir şirk-et CEO’su ve aynı zamanda kabalist bir haham olan bu CEO diyor ki; “Dünya’nın ilk moleküler algılaması! Şeylerin interneti! Dünyadaki tüm cihazları ve maddeleri ‘şey’ler üzerinden birbirine bağlama arzusu, Kether sefirotunun manevî köklerini anlamakla ilgilidir. Bir şeyin manevî kökenini bilebilirsek, bu ilâhî bilgiyi etrafımızdaki fiziksel dünyaya da istediğimiz şekilde uygulayabiliriz.” Daha ne desin ki?
‘Teknoloji şeytanın hilesine çok açıktır. Bir yalan aracıdır! İllüzyondur’ diyorsunuz. Teknoloji ile büyü arasında benzerlikler var mı?
Kabala’ya göre madde, büyük bir ihtimalle ilke olarak elektriktir. Madde ile elektrik arasında benzerlik vardır! İnsanın gölge bedeni kara majiye açıktır. Kabala’daki sefirotlar aynı zamanda bedenin ve yeryüzünün enerji merkezleriydi. Bu güce sahip olanlarda ‘karanlık madde’ye hâkimiyet başlıyordu. Bunun için kabalistler ‘büyü’yü de kullandılar tarih boyunca! Ve çoğu zaman da ‘büyücü’ olarak anıldılar. Evrenin enerjisini bütünüyle kendi içlerine almayı görev saydılar. Kabalist hahamlar; “Kabala, nanoteknolojinin en katıksız formudur” derken bunu kastediyorlardı!
Akıllı cep telefonları ile yaptığımız her işlem ‘dijital ölümsüzlük’ projesine bir tuğla ekliyor diyebilir miyiz?
Çok yakında yapay zekâya bağlı cep telefonlarınızı içinize alacaksınız. Kanınızla şarj edeceksiniz onları. Şeytanın enerjisinin içinde yaşayacaksınız artık. Şeylerin uzayında, parmak uçlarınızda!
Kendinizi ve çocuklarınızı ‘cep telefonu’ diye adlandırılan şeytan uzuvlarından korumazsanız, kuantum alanlar nanoteknoloji sayesinde sizin tüm hücrelerinizi aktive ederler. Yapay canlılar sizin hücrelerinizle yer değiştirirler. Farkına bile varmazsınız! İnsanken robotik bir hayvana dönüşürsünüz! Elektrik olmadan yaşayamazsınız artık. Şarj edilmeniz gerekir hayatta kalabilmeniz için! Tüm yönleriyle ‘şeyleşme’ budur.
AKLIN KALBE HİCRETİ ŞART
Hayırlı bir teknoloji mümkün mü? Yoksa teknoloji tümüyle şeytanın kontrolünde mi?
Ölçüyü bozan ‘şeytan’dır. Demek ki teknoloji bir ölçü içinde kullanılabilirse şeytana hizmet etmez! Burayı iyi anlamalıyız. Teknolojinin sınırlandırılması ve ‘dumansız ateş’i kendine hizmet ettirebilmek. Onun tüm hızını ‘bir’ hayra vesile etmek, edebilmek! Cennette bize secde etmeyeni, bu dünyada bizlere secde ettirmek, mümkün müdür? Hayatınızdaki günahlara bakın, en aza indirebilmişseniz günahlarınızı mümkün gözükmektedir. Şeytanını kendine secde ettiremeyen insan nasıl cennete girebilir? Şunu da iyi anlayalım ki, o karanlık yan hepimizde mevcuttur! Ölçüyü tutturabilmek için de bu dünyada ‘Sırat-ı Müstakim’den hiç ayrılmamalıyız.
Tarihin tüm katmanları, tüm yaşananlar, onca insan, hâdise, yeraltı, yeryüzü, gökyüzü, gizli açık ne yaşandıysa! Bilimde, sanatta, siyasette, dinler tarihinin içinde ve hermetik olarak artık hepsini iç içe düşünmek gerekiyor. Süperpoze olarak, üst üste bindirerek ve öyle muhakeme ederek. Akletmek, sonra da ara katmanların da bu büyük resme katılabilmesi için kalbin kapısını çalmak ve kalbin kapısından içeriye girmek…
Sadece akıl yetmiyor artık. Aklı etkileyebiliyorlar! Teknoloji üzerinden tuzaklar kuruyorlar! Aklın kalbe hicreti şart oldu! Akleden bir kalb! O tuzaklara düşmemizi engellerdi belki de! Şeytan bizim tüm dünya hâllerimizin verilerini toplasa bile ruh hâlimizin hiçbir verisine ulaşamaz. Çünkü ruh, kalbimizdeki sırdır ve tüm bu kâinatta sadece bize emanettir. O sırrı bilmek ancak iman etmekle mümkündür ve Cenab-ı Allah’ın hâlis kullarına da şeytan hiçbir şey yapamaz!
FAZLA ZAMANIMIZ YOK
Dijital öncesi hayatı unutmak üzereyiz bunu nasıl hatırda tutabiliriz? Cep telefonsuz, internetsiz yaşamayı bilmeyen yeni nesillere, dijitalsiz bir hayatı nasıl anlatabiliriz? Son olarak bu husuta ki tavsiyelerinizi alsak…
Rabbimiz doğru yolu göstermiş zaten hepimize! Kur’an bunun için değil mi? Çok geç kalmadan o son vahiyle buluşturalım gençlerimizi yeter. Kur’an’ı bugünden okumaya gayret edelim. Bugünün bilgisiyle harmanlayarak… Maalesef bu işle görevli kurumlar çok eskide kalmışlardır. Gençler sahipsizdir. Aileleri de teknoloji esiridirler. Oysa her Mü’minin vazifesidir bu tebliği genç nesillere yapmak, yapabilmek. Ümmet olarak yüzümüzü yeniden Kur’an’a dönmeliyiz! Hepimiz önce salih kullar olmaya gayret edip, sonra da yeni bir dille Kur’an’ın içindeki o değişmez hakikatlerin tebliğini yapabilmeliyiz. Fazla zamanımız da yok, vazgeçmek yok! O son an gelince bile elimizdeki son fidanı dikeceğiz toprağa inşallah.
Ve şu husus çok önemli! Bunu da söyleyip öyle bitirelim o halde sohbetimizi. Yazdıklarımızı kâğıtlar üzerinden okumaya gayret edin. Harfler ve kelimeler, ağaçlar ve ormanlar gibidirler. İçlerinde kuş seslerini, çiçek kokularını da barındırırlar! İşte o zaman şifadır bize yazılanlar. Şeyler giremezler harflerimizin, kelimelerimizin arasına! Biz bizeyizdir çok şükür. Karanlık kalmamıştır! Elektriğe ihtiyaç yoktur! Kâinatın âhengiyle çarpar kalbimiz. O bir ses işte Kur’an sesidir!
Tarih boyunca hep bir sır gibi sessizce tekrarlanan gerçek şudur; İblis’ten ve onun o tehlikeli şey’erinden… Demir, demirci-Müslüman Türkler… Size, göklerden gelen bir koruma sağlarlar! Demirlenin, topraklanın ve neden tüm yeraltının hedefinde yüzyıllardır bizim olduğumuzu artık anlayın! Anlayın ki, çok yakında hepsi birden topyekûn üzerimize gelirlerken ‘bir’ saf tutabilelim! Vesselam!