S400’lere niyet Brunson’a kısmet

ABD, Rahip Brunson’ı bahane ederek Türkiye ile bir kriz çıkardı. ABD’li yetkililer S400 üzerinden Türkiye’ye bir yaptırım uygulamayı düşünüyorlardı. Ancak S400’ler üzerinden bir yaptırım, cepheyi genişleterek Rusya’yı da karşılarına almak demek. Şimdilik bundan vazgeçildi ve yaptırımlar Brunson üzerinden geldi.

ABD, Brunson krizini bahane ederek Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül hakkında yaptırım kararı aldı. Bu yaptırım açıklamasında iki bakanın ABD’deki tüm mal varlıklarına el konulacağı ve iki bakanla ekonomik bağlantıları olan kişilerin de bu yaptırıma dâhil olacağı ilan edildi. Fakat her iki bakanın da ABD’de herhangi bir mal varlıkları olmadığı açıklandı. ABD’li yetkililerin iki bakanın kendi ülkelerinde mal varlığı olmadığını bilmesine rağmen böyle bir harekette bulunmaları aslında bu stratejinin Türkiye’ye karşı göstermelik bir yaptırım olduğunu ortaya koyuyor.
Kaldı ki iki bakana uygulanan yaptırıma baktığımızda; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Brunson ile ilgili delilleri toplayan bakanlığın başında olması, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün ise rahibi tutuklayan adaletin başında olması dolayısıyla hedef oldukları anlaşılıyor. Bu süreç dünyada hukuk ve insan haklarını savunduğunu iddia eden bir ülke için tam bir hayal kırıklığı oldu.

Rusya şimdilik devre dışı
ABD’nin uzun süredir Türkiye’yi hedefe koyarak farklı biçimde baskı altına almaya çalıştığını biliyoruz. Gezi Eylemleri, 17-25 Aralık operasyonu, PKK hendek terörü ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra Türkiye’yi doğrudan hedef alan bir ABD ile karşılaştık. Bu eylemlerin arkasında ABD olduğu birçok defa yazılmışsa da ABD’li yetkililer bunu reddettiler. Fakat Suriye’de PKK/PYD ile işbirliği yapmaktan, darbe girişimine karışan darbecileri ABD’de barındırmaktan, FETÖ liderini iade etmemekte direnmekten de geri durmayarak niyetlerini belli ettiler diyebiliriz.
Türkiye-ABD ilişkilerinin krize girmesinde Türkiye’nin bir rolü var mı diye soracak olursak Türkiye, uzun süredir sabırla ve iyi niyetle ilişkileri tamir etmeye çalıştı. Fakat ABD yönetimi her seferinde farklı biçimde saldırı ile karşımıza çıktı. Aslında Brunson krizi öncesinde ABD’li yetkililer S400 üzerinden Türkiye’ye bir yaptırım uygulamayı düşünüyorlardı. Lakin Putin-Trump arasındaki Helsinki Zirvesi sonrasında bu stratejiden şimdilik vazgeçtiler. Bunun nedeni olarak da S400’ler üzerinden bir yaptırım uygulanması halinde cepheyi genişleterek Rusya’yı da karşılarına almak istemeyişleridir.

ABD’nin silah sanayisine darbe
25-27 Temmuz 2018 tarihinde Güney Afrika’da BRICS Zirvesi öncesinde Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun İran’a yönelik açıklamaları aslında ABD’yi telaşlandıran bir ortam oluşturdu. Türkiye, ABD’nin İran’a uygulamak istediği tek taraflı yaptırımları kabul etmeyeceğini duyurdu. ABD’li yetkililer ise son bir aydır Türkiye ile İran konusunda görüşmelerde bulunduklarını ve Türkiye’nin ABD’nin ne istediğini bildiğini dile getirdiler. Bu açıklamalar sonrası aniden hem de Brunson ev hapsine alındıktan sonra böyle bir kriz çıkarmaları aslında Türkiye’yi İran konusu başta olmak üzere Suriye vd. stratejilerine rıza göstermesi için ikna etmek çabasıdır. ABD, Türkiye’den İran konusunda tarafsız kalmasını istemektedir. Suriye’de PKK-PYD ile Esed arasındaki görüşmelerde otonomi üzerinde sağlanan görüş birliğine Türkiye’nin itiraz etmemesini beklemektedir. Yine Türkiye’nin güvenlik endişeleri dolayısıyla almak istediği S400 hava savunma sistemini de kendi silah sanayisinin hegemonyasını sona erdirecek bir gelişme olarak görmektedir.
ABD’nin tezine göre S400’ler NATO silah sistemlerinin etkisizleşmesine neden olabilecek bir gelişmedir. Fakat aynı itiraz seneler öncesinde Yunanistan’ın S300’leri aldığı dönemde seslendirilmemişti. ABD’nin asıl endişesi Türkiye gibi bölgesinde lider olan bir ülkenin NATO ülkeleri dışında hem de Rusya gibi ABD’nin en önemli rakibi bir ülkeden bu sistemi almasıdır. Böyle bir süreç tamama erdirilirse diğer batılı ülkeler için kötü örnek teşkil edecektir. Böylece ABD’nin tüm dünyada büyük gelir elde ettiği silah sanayisine darbe olacaktır.

NATO üslerine yaptırım gelebilir
ABD, Türkiye ile buna benzer bir kriz halini Kıbrıs Harekâtı döneminde de yaşamıştı. Türkiye’ye silah ambargosu uygulayan ABD, Türkiye’nin de buna karşılık ülkedeki ABD’nin kullandığı üslerin kullanımını iptal etmesiyle sulh teklif etmiş ve normalleşme dönemine girilmişti. ABD, yeni kriz döneminde Türkiye’nin başta İncirlik olmak üzere Kürecik ve diğer üslerde kendisine karşı bir yaptırım uygulayamayacağını düşünüyor. Bunu düşünürken de buraların NATO üsleri olması dolayısıyla Türkiye’nin diğer müttefiklerini karşısına alamayacağını hesaplıyor. Fakat gözden kaçan bir konu var ki Türkiye, NATO müttefiki olan ABD’nin kendi güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle NATO üslerini kullanmasına yaptırım getirebilir. Bu yaptırım sadece ABD için geçerli olacağından diğer NATO müttefikleri bundan etkilenmeyecektir.
ABD’nin Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik endişeleri ve 15 Temmuz darbe girişiminin açtığı kırılmayı anlamada zorlandığı veya anlamamazlıktan geldiği görülüyor. Türkiye’ye bu planlı saldırılara karşı kendi ordu ve silah sanayisini geliştirmekten başka çare bırakmıyor. ABD, bir taraftan saldırılarına devam ederken diğer taraftan da doları küresel ekonomiyi yönlendirmek için silah olarak kullanıyor. BRICS Zirvesinde Türkiye’nin üyelik için niyet bildirmesi, BRICS bünyesinde kurulu olan Kalkınma Bankasıyla işbirliği, ortak kredi derecelendirme kuruluşu kurulmasına dair mutabakat, milli paralarla ticaret gibi konular ABD’nin kendi sistemine karşı bir tehdit olarak görülüyor. İki ülke arasındaki bu süreç ancak ABD’nin Türkiye’ye ve Türk toplumuna karşı saldırılarından vazgeçmesi, ülkenin güvenlik endişelerine saygı duyması ile son bulabilir.

Evangelistler ve DEAŞ aynı düşüncede
ABD’de şu anda yönetimde etkili olan Evangelistlerin Türkiye karşıtı politikaları da şu anki olumsuz sürecin sebeplerindendir. Evangelistlerin, İsrail lobisiyle işbirliği Türkiye’yi hedefe koymak için bir bahane olarak kullanılıyor. Evangelistler, Mesih’in ancak bir kaos ortamında Ortadoğu üzerinden geri geleceğine inanıyorlar. Bu süreçte Türkiye’nin de İsrail karşıtı politikaları dolayısıyla ABD’nin hedefinde olması gereken ülkelerden olduğu iddia ediliyor. İlginç olan tıpkı Evangelistler gibi DEAŞ’ın da Mehdi’nin Suriye’deki Dabık Savaşı sonrası dünyaya geleceğine inanmaları iki düşüncenin benzerliğinin ve DEAŞ’ın ortaya çıkışının tesadüf olmadığının bir göstergesidir.

Magnitskiy Yasası’yla yaptırım
ABD, uluslararası karşılığı olmayan Magnitsky Yasası ile Türkiye’ye yaptırım uyguladığını açıklamışsa da bu yasayı daha önce başka ülkeler için de devreye sokmuştu. 8 Aralık 2016 tarihinde uygulanan Magnitsky Yasası, ABD hükümetinin dünyanın herhangi bir yerinde yolsuzluk veya insan hakları ihlallerine karışan kişi, şirket ve diğer kurumları hedef almasına olanak sağlıyor. Bu yasa ile kişilerin ABD’deki varlıklarına el konulması, seyahat yasakları konulması ve Amerikan kurumlarıyla iş yapmaya yasak getirilmesi sağlanıyor. Amerika, Türkiye için aldığı ilk yaptırımı Magnitsky Yasası’na dayandırıyor. Fakat Rusya ve bazı Afrika liderleri için uygulanan bu yasanın Türkiye’de devam eden bir hukuki davayı ve delilleri hiçe sayarak yürürlüğe sokulması ABD açısından da bir çıkmaz oluşturuyor.
Magnitsky, adını Rusya’da yolsuzlukları ortaya çıkaran ve 2009’da hapiste şüpheli bir biçimde ölen vergi denetmeni Sergei Magnitsky’den alıyor. Hermitage Capital Management Fonu avukatlarından olan Sergey Magnitskiy, 2009’da Rusya’da gözaltındayken cezaevinde hayatını kaybetti. ABD, Rusya’nın gözaltı süresince gerekli önlemleri almadığını iddia ederek sorumlu bürokratların cezalandırılmasını talep etti. Rusya bunu kabul etmediği gibi Magnitsky’nin suçlu olduğunu ilan etti. 2012 yılında ABD’de Magnitsky Yasası gündeme geldi. 2016 yılından itibaren özellikle Rusya’ya karşı kullanılmaya başlandı.

Rusya modeli
ABD, Türkiye’ye yaptırımları Rus hükümeti ve Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yakın yöneticilere yönelik hazırlanan yaptırımları model alarak uygulamaya çalışıyor. Zaten Brunson’ın bahane edilmesinin nedeni de Magnitskiy Yasasına tam uygun bir olay olarak görülmesidir. S400’ler üzerinden uygulayacağı yaptırımları herhangi uluslararası bir hukuka uyduramayacağı için böyle bir yol denemektedir. S400’leri bahane ederek F35 savaş uçaklarına yaptırım uygulamayı denese de bu durum uluslararası tahkim mahkemesinde kendi aleyhine sonuçlanacağı gibi bu projeye ortak olan diğer NATO müttefiki ülkelerin tepkisini çekmesinden de endişelenmektedir.

Salih Yılmaz: Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi ve Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Benzer konular