Rahatsızlık vermeye devam edeceğiz

TİKA’nın faaliyetlerini engellemeye dönük İsrail basınında çıkan haberler, işgal devletinin Türkiye’den duyduğu rahatsızlığı da ortaya koydu. İsrail, bölgedeki otorite boşluğunu Türkiye’nin doldurmasından korkarken, Türk vatandaşlarının Kudüs ziyaretlerinden de rahatsız. Bu ziyaretleri engellemek amacıyla yıldırma politikası uygulayan İsrail’in son hukuksuzluğu ise Ebru Özkan’ın tutuklanması oldu.

Pasifik’ten Orta Asya’ya, Ortadoğu ve Afrika’dan Balkanlara, Kafkasya’dan Latin Amerika’ya kadar birçok ülkede faaliyet gösteren Türkiye’nin yumuşak gücü, mazlumların duası, unutulmuş coğrafyaların umudu Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Filistin’deki faaliyetleriyle işgalci İsrail’i rahatsız etti. İsrail medyasında yer alan habere göre TİKA, bundan sonra her projesi için İsrail hükümetinden ayrı ayrı izin almak zorunda kalacak. İsrail makamları tarafından, Filistin ve özellikle Mescid-i Aksa’daki faaliyetlerinin kısıtlanması anlamına gelen bu haberlere yönelik herhangi bir açıklama gelmedi.

Mazlum coğrafyaların umudu olan TİKA, birçok ülkede olduğu gibi Filistin’de de eğitimden sağlığa, tarımdan hayvancılığa, kültürel mirasın ihyasından kapasite artırımına, içme suyu temininden acil insani yardıma kadar pek çok konuda hizmet sağlıyor. İnsanlığın kulak tıkadığı, görmezden geldiği birçok coğrafyayı ihya etmek, TİKA eliyle bu millete nasip olurken, güçlü Türkiye’nin yardım eli, Türkiye düşmanlarını rahatsız etmeye devam ediyor.

Yıldırma politikası tam gaz

TİKA’nın İsrail uçaklarıyla bombalanan Filistinlilerin evlerini inşa etmesi, tarihi yapıların restore edilerek yenilenmesi İsraillilerin bir diğer rahatsızlık sebebi. TİKA’nın bu faaliyetleri bölgeyi Filistinlilerden arındırarak Yahudi yerleşimlerine açma imkanını da ciddi ölçüde engelliyor. En çok da Türkiye’nin Kudüs’e sahip çıkmasından korkuyorlar. Birçok kez İsrail basınında çıkan ‘Türkiye’nin bölgedeki otorite boşluğunu doldurmaya çalışıyor’ iddiası, İsrail’i Türkiye ile ilgili önlemler almaya itiyor. Bu önlemlerden bir diğeri de Türk ziyaretçilerin Kudüs’e gitmesine psikolojik engel koymak.

Son yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık Kudüs bilincini dile getirmesi, uluslararası arenada Filistinlilerin hakkını savunması, Türkiye’den Kudüs’e ziyaretlerin artmasına da sebep oldu. Kudüs’te artan Türkiye etkisi, Filistinlilerin de ilgisine mazhar olurken, Türk bayrakları da kutsal mekanların en önemli simgelerinden biri haline geldi. Bu durumdan rahatsız olan İsrail işgal devleti, Türk ziyaretçileri hukuksuz yere tutuklayarak yıldırma politikası uyguluyor. 3 günlük Kudüs ziyaretinden dönerken tutuklanan Türk vatandaşı Ebru Özkan, İsrail’in hukuksuz uygulamalarının sonuncusu. Bu yıldırma politikaları İsrail’in rahatsızlığının derecesini de gözler önüne seriyor. Ancak İsrail’in bilmediği bir şey var, Türkiye rahatsızlık vermeye devam edecek. Çünkü Kudüs davasına Türkiye’den başka sahip çıkacak hiçbir ülke kalmadı.

Otorite boşluğunu dolduruyor

Türk-İsrail ilişkilerindeki gerilimin, İsrail basınına İsrail makamlarının işgal altındaki Filistin topraklarında çeşitli faaliyetler yürüten TİKA’ya sınırlama getirmeye hazırlandığı şeklinde yansıdığını söyleyen Anadolu Ajansı Filistin temsilcisi Esat Fırat, İsrail’in Türkiye’ye yönelik tavrını şu ifadelerle değerlendirdi: “TİKA’nın başta işgal altındaki Doğu Kudüs olmak üzere, Batı Şeria ve Gazze’deki çalışmalarını, ‘Erdoğan’ın Mescid-i Aksa’ya egemen olma’ çabası olarak değerlendiren İsrail basını, Türkiye’nin Doğu Kudüs’teki ‘bir nevi otorite boşluğunu’ doldurmaya çalıştığını öne sürdü.

Türkiye’nin önemli bir kuruluşu olan TİKA tamamen hukuki bir çerçevede, İsrail’in Yahudileştirme politikalarına maruz kalan Doğu Kudüs’teki Filistin halkının ayakta kalmasını sağlamaya çalışıyor. Türkiye-Filistin halkları arasındaki güçlü dini, tarihi ve sosyal bağlar, TİKA’nın Filistin’deki çalışmaları ile ivme kazandı. Tarihsel mirasa sahip çıkmak ve tarihsel sorumluluklarını yerine getirmekten başka gaye gütmeyen Türkiye’nin Filistin halkı nezdindeki nüfuzunu kendisine tehdit olarak algılayan İsrail makamları, sahadaki varlığıyla öne çıkan TİKA’nın çalışmalarını sınırlandırmak, hatta tamamen yasaklamak istiyor.

En güçlü tepki Türkiye’den

Önce Ürdün Haşimi Krallığı’nın Mescid-i Aksa üzerindeki vesayetini gündeme getirerek, Türkiye’nin bu vesayetle problemi olduğu yalanı ile Türkiye ile Ürdün arasında diplomatik bir kriz çıkarmaya çalışan İsrail, yakın zamanda da Ürdün ve Filistin’in Türkiye’nin Kudüs’teki nüfuzundan rahatsız olduğu şayiasını yaydı. Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın Türkiye’nin Mescid-i Aksa ve Kudüs ile ilgili düzenlediği uluslararası konferanslara katılması İsrail’in Türkiye ile Ürdün arasında yaratmaya çalıştığı krizi yok etmiş, Filistinli üst düzey yetkililerin de İsrail basınının ortaya atmış olduğu dedikoduları yalanlaması bu fitne kapısını açılmadan kilitlemiştir.

Son dönemde, özellikle ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesi ve daha sonra Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasıyla İslam dünyasında ABD ve İsrail’e yönelik çok ciddi bir tepkinin yükselmesine neden oldu. ABD’nin bu hamlesine karşı hiç şüphesiz en güçlü tepki Türkiye’den geldi. İsrail’in 14 Mayıs’ta, ABD’nin büyükelçiliğinin Kudüs’e taşındığı gün, Gazze Şeridi sınırında onlarca barışçıl Filistinli göstericiyi şehit etmesi üzerine Türkiye önce Tel Aviv Büyükelçisini geri çekmiş, ardından da İsrail’in Ankara Büyükelçisi ile İstanbul Başkonsolosu’nu ülkelerine geri göndermişti. Türkiye’nin ayrıca uluslararası arenada, Filistin halkı ve davasına ilişkin manevraları ve uluslararası camiayı harekete geçirme kabiliyeti de İsrail’in Türkiye’ye yönelik rahatsızlığını daha da perçinlemiştir.

Yunus Emre Enstitüsü’nden de rahatsızlar

Kudüs araştırmaları yapan Özgür Celâlettin ise Yunus Emre Enstitüsü’nün isminin de son dönemde İsrail basınında ve İsrailli düşünce kuruluşlarının yazdığı güvenlik raporlarında geçtiğini söylüyor. “TİKA Osmanlı-İslam mirasına sahip çıkıp çeşitli restorasyonlar yapmasının yanında, İsrail’in arkeolojik çalışma bahanesiyle el koymaya çalıştığı Filistinlilere fon sağlayarak, bu insanların mülklerine sahip çıkmalarını sağlıyor. Yine Gazze’de İsrail uçaklarının bombalarıyla evleri yıkılan insanlara ev yapıyor. Filistin’de çeşitli projelerle istihdam imkanları sunuyor. Bunlar İsrail’in bu toprakları Filistinlilerden ‘arındırarak’ gerek yeni yerleşimler kurma, gerek de mevcut eski yapıları Yahudi yerleşimine dönüştürmesinin önünde ciddi bir engel.

Diğer yandan Yunus Emre Enstitüsü özellikle Kudüs’te insanlara Türkçe öğreterek Türkiye’yle olan bağlarını kuvvetlendiriyor. Türkiye’nin Kudüs’te hiçbir İslam ülkesinin sahip çıkmadığı Müslümanların haklarını savunan ve haksızlıklara ses çıkaran bir İslam ülkesi pozisyonu kazanmasında ciddi katkılar sağlıyor. Kudüslülerin ve daha geniş bağlamda Filistinlilerin Türkiye’nin oradaki varlığından ne kadar güç aldıklarını protestolarda açılan Türk bayraklarından, insanların içine karışıp Türküm dediğinizde bir anda sizi coşkuyla karşılamalarından anlıyorsunuz.

Türk bayrağı Filistin’de popüler

Aslında Kudüs Türkiye’de algılandığı şekliyle salt Müslümanların görünür olduğu bir şehir değil. Eski Şehrin sokaklarında gezdiğinizde Rum Ortodoks rahiplerle, Katolik ve Rus hacılarla, Kore’den gelen Evanjelistlerle, Amerikalı ya da Fransız ultra-Ortodoks Yahudilerle karşılaşabilirsiniz. Bu saydıklarım sadece birkaç farklı görüntü oluşturuyor, resmin tamamını değil. Yani Kudüs etnik anlamda çok karışık bir şehir ve her bir cemaatin/etnisitenin güç aldığı bir ülke var. Mesela Rum Ortodokslar manastır ve dükkanlarına Yunanistan bayrağı asarken, Ruslar Rusya bayrağı açıyor. Ermenilerin Ermenistan bayrağı astığı pek çok dükkan ve ev görebilirsiniz. Bu çerçevede bir tek Kudüs’ün çoğunluğunu oluşturan Kudüslü Müslümanların bayrağını açabilecekleri bir ülke yok. Ürdün deseniz zaten Filistin davasını çoktan satmış bir ülke olarak görülüyor. Suudi Arabistan’ın adını duymaya kimsenin tahammülü yok. Körfez’in durumu zaten ortada. Bu çerçevede Türkiye bu insanlar için en ideal ülke olarak ortaya çıkıyor ve Türk bayrağı oldukça popüler bir simge. Bu da İsrail’in Mescid-i Aksa’da bile Türk bayrağı alerjisini açıklıyor aslında.”

Türkiye’nin Kudüs’ü sahiplenmesinden korkuyorlar

İslam dünyasında İsrail işgaline ve gayri insani politikalarına sesini yükselten neredeyse tek Müslüman ülkenin Türkiye olduğunu söyleyen tarihçi Prof. Dr. Nuh Arslantaş, bu yapılanlara sebep, Türkiye’nin Kudüs’ü sahiplenmesinin getirdiği korku olduğunun altını çiziyor. “Türkiye’nin Kudüs ve Filistin’e ilgisi iki yönlüdür. Biri insanî, diğeri ise dinî ve tarihî. İnsanî ilgi bu milletin yaratılışında ve tarihinde var. Bu necip millet sadece Kudüs ve Filistin’e değil, imkanı elverdiği ölçüde dünyanın dört bir yanına Allah rızası için el uzatmaya devam etmektedir.

Türkiye’nin Kudüs ve Filistin’e diğer ilgisi ise dinî ve tarihîdir. Türkler Kudüs ve Filistin’e Yahudilerden hatta Arapların hakimiyetinden daha fazla hakim olmuşlardır. Buna rağmen üç semavi din tarafından mukaddes kabul edildiği için Kudüs’ü başkent dahi ilan etmeye gerek duyulmamıştır. Şehrin dinî kimliğiyle ön planda olmasını istemişlerdir hep. Peygamberler diyarı olması, Hz. Muhammed’in Miraç mekanı olması, Mescid-i Aksa’da ibadetin çok sevap olması gibi, dini yönüyle özelde milletimizin, genelde bütün Müslümanların ilgi alanındadır Kudüs ve Filistin. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) ortaya çıkış felsefesinin işte bu insani, dini, imani ve tarihi sorumluluk olduğu kanaatindeyim.

Dünyanın insanlık ayıbını sildi

2008, 2012 ve 2014 İsrail’in Gazze saldırılarından sonra acil insanî yardımların temini, organizesi ve nakli TİKA tarafından sağlanmıştır. Bu millet, bu hizmetleriyle bakar kör dünyanın insanlık ayıbını da silmiş, silmeye devam etmektedir. Batı Şeria’nın ve Gazze’nin hastanelerle donatılması, Gazze savaşı sırasında evlerini kaybeden ailelere konut inşası, Gazze’nin elektrik ihtiyacı için okul, hastane vb. kamu binalarının çatısına PV panellerinin kurulumu, abluka nedeniyle su sıkıntısı çeken bu açık hava hapishanesine su temini için alt yapı ve dezenfekte hizmetleri verilmesi de, dünyanın insanlık ayıplarını silmeye yönelik diğer erdemli hizmetlerdir.

Son yıllarda Türkiye, ortak tarihi ve kültürel mirasın yaşatılması bağlamında el-Halil kentinde Hz. İbrahim imarethanesinin ihyası, Mescid-i Aksa Külliyesi’nin bakım ve onarımı, Kubbet-üs Sahra’nın altın kaplama kubbesinin ve hilalinin restorasyonu, Silsile kubbesi çinilerinin yenilenmesi, eski şehirdeki Yusufiye Mezarlığı’nın istinat duvarı inşaatı, Gazze’de Sultan II. Abdulhamid Sebili’nin restorasyonu ve Nebi Musa Şenlikleri’nin yeniden yapılmaya başlanması gibi çok güzel ihya faaliyetlerinde bulunmuştur. Bunlar İsrail tarafında Türkiye’nin başta Kudüs olmak üzere Filistin’de bariz bir nüfuz alanı oluşturduğu vehmi uyandırmaktadır. Aslında bütün bu faaliyetleriyle Türkiye, Yahudileştirilmeye çalışılan Kudüs’ün İslami kimliğinin korunmasına da büyük katkı sağlamaktadır.

Kutu kutu kutu

EBRU ÖZKAN ÜZERİNDEN TÜRKİYE’YE MESAJ

Her fırsatta ellerinde Türk bayraklarıyla Türkiye’ye olan sevgilerini açığa çıkartan Filistinlilerin bu ilgisinden rahatsız olan İsrail, ziyarete giden Türk vatandaşlarına da zorluk çıkartarak yıldırma politikası uyguluyor. İsrail, Türk vatandaşlarından istediğini keyfi olarak gözaltına alıp, günlerce cezaevinde tutarken, Türkiye’den ziyarete gelenlere de gözdağı vermek istiyor. Daha önce tur rehberi Orhan Buyruk’u gözaltına alan ve günlerce cezaevinde tutan İsrail makamları, yakın zamanda da Akademisyen Cemil Tekeli’ye çeşitli suçlamalar yöneltmiş, aynı şekilde bir aya yakın bir süre tutuklamıştı. Son olarak ziyaret için Kudüs’e giden Türk vatandaşı Ebru Özkan’ı gözaltına alarak askeri mahkemede yargıladı. Bütün bu gelişmeler İsrail’in Türkiye’ye yönelik eylemlerini sorgulamamıza sebep oldu.

İsrail’in işini zorlaştırıyor

Son dönemlerde Türkiye’den Kudüs’e artan gezi programları İsrail’de rahatsızlık yarattığını söyleyen Nuh Arslantaş, Ebru Özkan olayının da bunun son örneği söyledi. “Değişik vesilelerle katıldığım pek çok konferans ve panelde Kudüs’e giden çok sayıda insanla karşılaştım. Birbirinden bağımsız, birbirini tanımayan değişik öğrenci, siyasetçi, iş ya da ilim adamı pek çok kimse İsrail’de tacizle karşılaştıklarını, Harem-i Şerif’e girişlerde sıkıntı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Yakın dönemlerde gözaltına alınan Ebru Özkan olayı bunun son örneği. Daha önce el-Halil’deki yerleşimcileri araştıran bir yüksek lisans öğrencim de aynı kaderi yaşamış, araştırmasına izin verilmemiş, İsrail’den deport edilmişti. Bize ve basına yansımayan başka örnekler de vardır elbette.

Başta devlet başkanımız olmak üzere, yetkililerimizin uluslararası hemen her toplantıda Filistin’de yaşanan haksızlıkları dünyanın gündeminde tutmaları elbette ki İsrail’i rahatsız etmektedir. Hemen her platformda Kudüs’ün işgal altında olduğunun dile getirilmesi, Müslümanların kutsal şehrini sözde barış görüşmelerinde denklem ve müzakerelerin dışında bırakarak unutulmasını isteyen İsrail’in işini zorlaştırmaktadır.”

Türk bayrağı alerjisi  

Türk bayrağının açılmasına tahammül edemediklerini söyleyen Esat Fırat ise Türk halkının Kudüs’ten ayağını kesmeye çalıştıklarını ifade etti. “Mescid-i Aksa’nın etrafındaki Eski Şehir bölgesinde neredeyse her ülke vatandaşının kendi ülke bayraklarını kaldırmasına göz yuman İsrail, söz konusu Türkiye bayrağı olunca başka bir muameleye başvuruyor. Değil Eski Şehir bölgesinde, Harem-i Şerif’te Türkiye bayrağının açılmasına tahammül edemeyen İsrail, Türk ziyaretçileri göz altına alıyor, bazılarını da sınır dışı ediyor.

Türkiye’nin Kudüs ve Mescid-i Aksa ile bağlarını zayıflatmak, hatta koparmak isteyen İsrail, son olarak 27 yaşındaki Türk Vatandaşı Ebru Özkan’ı gözaltına almış, askeri mahkemelerde yargılamış, terörist muamelesi göstererek bu hanım kardeşimizin eline ve ayaklarına kelepçeler geçirmişti. Knesset’teki Ortak Arap Listesi Bloku üyesi Milletvekili Talib Ebu Arar da, İsrail’in Ebru Özkan üzerinden Türkiye’ye mesaj vermeye ve Türk halkının Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan ayağını kesmeye çalıştığını ifade etmişti.”

Manevi destek önemli

Bu tutuklamalarla bir yandan Filistinlilere mesaj verdiklerini söyleyen Özgür Celalettin, bir yandan da abartılı İsrail imajını tetiklediklerini vurguluyor. “Kudüs turlarının Filistinlilerde Türk sempatisinin oluşmasında ciddi bir katkısı var. Orada biraz yaşadığınızda şunu anlıyorsunuz; Filistinli Müslümanlarca asıl ihtiyaç duyulan şey her şeyden önce manevi destek. En az maddi destek kadar önemli, belki daha da fazla. Çünkü para yardımı çeşitli yollardan ulaştırılabilir bir şeyken manevi destek bizzat oraya gidip insanlarla ilişki kurmayı gerektiriyor. Orada insanlar gidip doğrudan ilişki kurduğunuzda, size bir kahve ikram edip hal hatır ettiklerinde, Türkiye’den iyi haberler alıp yalnız olmadıklarını gördüklerinde kendilerinde ciddi bir güç buluyorlar. Baktığınız zaman bu ciddi bir nüfuz alanı açıyor Türkiye’ye ama turların aslında devletle bir alakası yok. Yani insanlar parasını verip gidip ziyaret ediyor. Ama bu bireysel çaba bile bire bin sonuç veriyor ve Türkiye’ye duyulan sempati gün geçtikçe artarken oradakiler de ciddi bir güç buluyorlar.

Ebru Özkan’ın durumu da bununla oldukça alakalı. Bir yandan Türkiye’den Kudüs’ü ziyaret etmek isteyenlerin gözünü korkutmaya yönelik bir durum. Ziyarete gitmeden önce insanların gözünde çok abartılı bir İsrail imajı oluyor. Bu gerçekdışı imaj belki de İsrail’in istediği bir şey bir yönüyle. İnsanlar gidince çok da korkulacak bir şey olmadığını görüyorlar. Ama bu tarz tutuklamaların artması ‘Kudüs’e gitmenin tehlikeli olabileceği’ algısını büyütüyor. Diğer yandan bu tutuklama Filistinlilere de bir mesaj içeriyor. Bir yönüyle İsrail ‘sürekli bayrağını açtığınız Türkiye kendi vatandaşına yapılanlara ses çıkarabilecek mi görün bakalım’ gibi bir şey demiş oluyor.”

Benzer konular