Putin; pragmatik, önüne çıkan fırsatları iyi değerlendiren bir siyasetçi

Ketebe yayınlarından Deli Petro’dan Putin’a Derin Rusya kitabının yazarı Telman Nusretoğlu ile Rusyayı, Putin’i ve siyasetini konuştuk.

Telman bey, öncelikle yeni neşredilen ‘Derin Rusya’ kitabınızı tebrik ederek başlayalım. Deli Petro’dan Putin’e uzanan Rusya’yı birkaç cümle ile özetlemek gerekse neler söylerdiniz?
Tebrik için teşekkür ederim. Asırlardır Türkiye başta olmakla tüm Türk dünyası için stratejik sorunlar üretmeye devam eden Rusya’nın tarihten günümüze içindeki güç odakları, derin yapılanmaları zayıf ve güçlü yönleriyle doğru anlaşılmasına katkı sunmak adına bu çalışmayı ortaya koyduk. Maalesef etno- demografik yapıdan coğrafi bilgilere Rusya’nın bizi bildiğinin yarısı kadar biz Rusya’yı bilmiyoruz. Bu ülkenin dünyada en çok Türk ve Müslüman nüfus barındıran Hristiyan devleti olduğunu, asırlar boyu Türk kavimleriyle temas halinde bulunduğunu, Kazan Hanlığının işgal edildiği 1552 tarihine kadar her yönüyle Türk devletlerinin etki alanı içinde olduğunu, Sokullu Mehmet Paşanın Volga- Don kanalı projesinin başarılı olması hâlinde ise tarihin farklı akıp gideceğini, Batının Osmanlıyı durdurmak için, kuvvetlendirmeye çalıştığı bir Rus gücünün de olamayacağını düşünürsek Rusya’nın bütün yönleriyle incelenmesi ve buna göre politikalar üretilmesi bütün Türk dünyası için elzem hâle geliyor. Şunu bilmemiz lazım ki, coğrafi güç ve tabiî zenginlikler, emperyal birikim, istihbarat ve silahlı kuvvetler bakımından Rusya ne kadar güçlü devlet görüntüsü verse de, demografik yetmezlikten etnik konfigurasyona, küresel sermayenin içerideki uzantılarının etki gücüne, ekonomi ve idarecilik sistemine kadar ciddi açmazları, istikrarsızlık üretme potansiyeli de var.

RUSYA, DEVLET-İ ALİYE’Yİ DURDURMANIN ÖNEMLİ BİR CEPHESİ

Osmanlı’nın asırlardır sıcak denizlere inme hayali içinde yanıp tutuşan Ruslar yüzünden yıkıldığı dile getirilir. Bu teze katılır mısınız?
Evet, Türk İslam âleminin son cihan devleti olan Osmanlı’nın yıkılmasında Rus yayılmacılığının ciddi rolü olmuştur. İstanbul fethedildikten sonra Ortodoks dünyasında arayışlar başlamış, ‘Moskova Üçüncü Roma olmalıdır’ fikri giderek Ortodoks Slav dünyasında ağırlık kazanmıştır. Bu dini-ideolojik paradigma Rusya’nın sıcak denizlere inme stratejisiyle bütünleşmiş, 1683 Viyana bozgunu sonrasında Osmanlı’ya karşı yeni haçlı ittifakı oluşunca da siyaseti ve askeriyesi üzerinde Alman etkisi günden güne artan Rusya, Devlet-i Aliyeyi durdurmanın önemli bir cephesi hâline gelmiştir. Kafkasya’dan Orta Asya ve Orta Doğuya asırlarca yayılan Rus-Türk mücadelesinin nedenlerini, şifrelerini iyi okumak lazım. Bu gün karşı karşıya kaldığımız Kırım, Karabağ, İdlib, Libya meselesini de bütün bu mücadelenin bir uzantısı olarak görmeliyiz. Coğrafyamıza da, tarihimize de milletimize de bir bütün olarak bakmak tarihi hafızamıza uygun kuşatıcı vizyon geliştirmek zorundayız.

 

Yeni sayımızda!

Benzer konular