Allah Resulü (sav) “Ben kıyamete yakın gönderildim” buyurmuştu. ABD’de bulunan kıyamet saatine bakıldığında ise “geceyarısı”na sadece iki dakika kalmış görünüyor. 14 bini aşkın nükleer başlığın bulunduğu dünyamız, karşılıklı nükleer restleşmelerle uygun adım kıyamet gününe doğru yol almaya devam ediyor.
Kıyamet korkusu ilk çağlardan bu yana insanoğlunun en büyük korkularından birisi olageldi. Hatırlarsanız, Rusya’nın Kostroma kentinde 38 yaşındaki bir vatandaşın kıyamet korkusu nedeniyle ormanda bir sığınak yaptığı haber olmuştu. Birkaç yıl öncesine ait olan haber fazla ilgiye mazhar olmalı ki geçen yıllar içerisinde farklı medya organlarında yeniden yayınlandı. 2016 yılına ait haber, son olarak 2019 yılında “ABD’de yaşayan bir vatandaş” şeklinde takdim edilerek bir medya efsanesi haline geldi.
Hz. Peygamber ne demişti?
Kıyamete doğru uygun adım yol aldığımızı bize en iyi hissettiren söz, tartışmasız bir şekilde Efendimiz’e (sav) aittir. Müslim ve Nesai rivayeti bir hadiste:
“Ben kıyâmet şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zamanda peygamber gönderildim”diyen Efendimiz (sav) şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırmıştı.
Tirmizi’nin Fiten bahsinde yer alan bir hadiste ise:
“Ben kıyamet ile aynı saatte gönderildim. Ancak şunun şunu geçmesi gibi kıyamet saatinin biraz evvelinde geldim”buyurmuş, orta parmağı ile şehadet parmağına işaret etmişti.
“Kıyamet saati” diye bir şey var
“Kıyamet saati” kavramını duymuşsunuzdur. Chicago Üniversitesi’nde “Atom Bilimcileri Bülteni” dergisinin yönetimi tarafından 1947’den bu yana belirlenen sembolik bir kadran bu. Kadran “geceyarısına kaç dakika kaldığını” ifade ediyor. Geceyarısı tabirinden kasıt elbette kıyamet. Faaliyete geçtiği 1947 yılında gece yarısına yedi dakika vardı. 1947’den şu ana dek saatte tam 23 defa değişiklik yapıldı. Kıyamete en çok yaklaşılan yıllar 1953 ile 2018 yılları oldu. 1953 yılında soğuk savaşın iki büyük gücü, ABD ile Sovyetler Birliği hidrojen bombasını test etmişlerdi. Dünya bu karşılıklı restleşme ile büyük bir savaşın eşiğine gelmişti ve kıyamet saati gece yarısına iki dakika kaldığını gösteriyordu. Şu an itibariyle gece yarısına yine iki dakika var. Bu defa açıklanan neden, ABD’nin nükleer harcamaları artırma stratejisi. İlginçtir, Sovyetler Birliği 1991 yılında dağılmaya başladığında kıyamet saati geceyarısına on yedi dakika kaldığını gösteriyordu.
Nükleer Durum İnceleme Belgesi
2018 yılında Pentagon tarafından açıklanan Nükleer Durum İnceleme Belgesi, ABD’nin nükleer kapasitesine büyük çapta yatırım yapacağını söylüyor. Buna bağlı olarak komuta ve kontrol sistemi de büyük oranda revize edilecek.
Belgeye göre ABD’nin mevcut nükleer silahları:
Balistik füzeler taşıyabilen 14 adet Ohio sınıfı denizaltı
Karada konuşlandırılmış 400 adet Minuteman III tipi kıtalararası balistik füze
Nükleer kapasiteye sahip 46 adet B-52 ve 20 adet B-1 bombardıman uçağı
F-15 uçaklarınca taşınan ve havadan fırlatılan nükleer başlıklı seyir füzelerinden oluşuyordu.
Modernizasyon programına göre Ohio sınıfı denizaltılar, Columbia sınıfı yeni nesil nükleer kapasiteli denizaltılarla değiştirilecek. Bunun yanısıra Karada Konuşlandırılmış Stratejik Caydırıcı Güç programı kapsamında bir modernizasyona gidiliyor. Yeni nesil B-21 Raider tipi nükleer kapasiteli bombardıman uçaklarının ise 2020 yılının ortalarına doğru görev alacağı öngörülüyor.
Orta menzil füze anlaşması askıya alındı
1 Şubat 2019’da ABD Başkanı Donald Trump, Kremlin’i anlaşma şartlarını kasıtlı olarak ihlal etmekle suçlayarak orta menzilli füze anlaşmasını askıya aldıklarını açıkladı. INF (The Intermediate-Range Nuclear Forces) kısaltmasıyla bilinen anlaşmanın iptaline dair Trump şöyle konuştu:
“Rusya, uzun zamandır INF anlaşmasını ihlal ediyor. Hiçbir yaptırımla karşılaşmadan, müttefiklerimize ve yurtdışındaki askerlerimize yönelik doğrudan tehdit içeren yasak kapsamındaki füzeleri gizlice geliştiriyor. Rusya bu şekilde anlaşmayı ihlal ederken biz buna bağlı kalmayacağız.”
Kremlin’den cevap ertesi gün, 2 Şubat’ta geldi. Kameraların karşısına geçen Rusya lideri Putin, televizyondan yayınlanan konuşmasında “Amerikalı ortaklarımız anlaşmayı askıya aldıklarını duyurdular. Öyleyse biz de askıya alıyoruz” dedi ve Trump’a meydan okudu. Putin bununla da kalmadı. Rusya’nın hipersonik teknolojiye sahip olanlar dahil yeni nesil füze geliştirmeye devam edeceğini ifade etti. Ayrıca Savunma ve Dışişleri bakanlarına Amerika ile silahsızlanma görüşmeleri yapmamaları talimatını verdi.
Sırada hangi anlaşma var?
Tam adıyla Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması, 1987 yılında Amerika ile Sovyetler Birliği arasında imzalandı. Anlaşmaya göre menzili 500 ila 5 bin 500 kilometre olan, karadan havaya fırlatılan ve nükleer başlık taşıyabilen füzelerin geliştirilmesi yasak kapsamına alındı. INF anlaşması, bu kapsamda imzalanan ilk anlaşma olarak kayıtlara geçti.
Orta menzilli füze anlaşmasının askıya alınması iki ülkenin ortak imzasına sahip diğer bir anlaşmayı; nükleer başlık taşıyan füzelerin sayısını 1500 ile sınırlayan START anlaşmasını da tehlikeye düşürmüş görünüyor. START anlaşmasının 5 Şubat 2021 tarihinde süresi bitiyor. İki ülke arasında yaşanan nükleer gerilimi devam ederse anlaşmanın tekrar uzatılmama ihtimali mevcut.
Nükleer silah sayısı hayra alamet değil
Amerikan Bilimadamları Federasyonu’nun Aralık 2017 tarihinde yayınladığı veriler ışığında dünyada dokuz ülkenin nükleer başlığa sahip olduğu görülüyor. Bu ülkelerin elindeki nükleer başlık sayısı ise 14 bin 555. Buna göre:
– Rusya’nın 6 bin 800…
– ABD’nin 6 bin 600…
– Fransa’nın 300…
– Çin’in 270…
– İngiltere’nin 215…
– Pakistan’ın 140…
– Hindistan’ın 130…
– İsrail’in 80…
– Kuzey Kore’nin 20 adet nükleer füze başlığı bulunuyor.
İsrail’in nükleer silah macerası
2015 Mart ayında ABD’nin eski savunma bakanı Colin Powell tarafından yazılmış bir e-mail basına sızdı. Rus hacker’lar tarafından elde edilen e-mail’e göre İsrail’in elinde 200 nükleer başlık bulunuyordu. Amerikan Bilimadamları Federasyonu’nun yayınladığı en son rakamlarda ise bu sayı 80 olarak gösteriliyor. İşin ilginci, en az yarım asırdır nükleer teknolojiye sahip olduğu bilinen İsrail’den bugüne değin henüz bu konuda açıklama gelmiş değil. İsrail Atom Enerjisi Kurumu 1952 yılında faaliyete geçti. Fransa’nın yardımlarıyla 1958 yılında Dimona Nükleer Santralı kuruldu ancak bu hiçbir zaman resmi olarak deklare edilmedi. İsrail bu konuda yalan söyleme zahmetine bile katlanmadı. Ne de olsa onun yerine yalan söyleyenler mevcuttu. Nitekim ABD, Dimona’daki nükleer santralın bir kumaş fabrikası olduğunu söylüyor, üstelik bir de Arap ülkelerine güvence veriyordu.
İsrail’in nükleer çalışmaları inkar politikası her zaman işine yaradı. ABD tarafından 1968’de imzaya açılan ve 1970’te 25 yıllığına kabul edilen ‘Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Antlaşması’na imza atmadı. Bu konuda ABD tarafından imzaya zorlanan devletler vardı ama İsrail her zaman ayrıcalıklı oldu. Nitekim aynı anlaşma 1995 yılında yenilenecek, İsrail yine imza atmaya yanaşmayacaktı.
1986 yılında ilginç bir gelişme yaşandı. Dimona’daki nükleer tesiste görev yapan bir İsrail vatandaşı İngiltere’nin Sunday Times gazetesiyle bağlantıya geçerek itirafçı olmaya karar verdi. Mordehay Vanunu isimli İsrailli, Tel Aviv yönetiminin elinde 200’den fazla nükleer başlık bulunduğunu söylüyordu. Röportajın üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki Vanunu’nun MOSSAD ajanları tarafından İsrail’e kaçırıldığı ve vatana ihanet suçlamasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldığı öğrenildi.
Kod adı Opera
Bir dönem Batı ile ilişkileri çok iyi olan Irak, Arap dünyasının ilk nükleer tesisine sahip olmayı çok istiyordu. İsrail’in ilk nükleer çalışmalarında en büyük destekçisi olan Fransa, bu kez Irak’ın yardımına koştu. İsrail durumdan pek hoşnut değildi. Irak ne de olsa bir Arap devletiydi. Bu tesisin gelecekte başına bela olması ihtimalini ortadan kaldırmak istiyordu.
İsrail, operasyonu ABD ile ortak yapmak istiyordu. Fakat İran ile savaşan Saddam’a destek veren Reagan aynı fikirde değildi. İsrail bu kez Fransa’yı ikna etmeyi denedi, Fransa tesisi bitirmeye kararlı görünüyordu. Bunun üzerine kod adı Opera olan saldırı planı masaya kondu. Tarih olarak 7 Haziran 1981 günü seçilmişti. Saldırı pazar gününe denk getirildi. Tatil günü olduğu için tesiste Fransız uzmanlar bulunmayacaktı. 8 adet F-16 ile onlara destek veren 6 adet F-15’ten oluşan saldırı timi İsrail’den havalandı. Tamamı düşman ülke toprakları üzerinde bulunan 2 bin 500 kilometrelik mesafe aşıldı, Irak’ın Osirak Nükleer Araştırma Tesisi yerle bir edildi Araplar bir daha uzun süre nükleer tesis işine girişmediler.
Hangi Arap nükleer işine girebilir?
Osirak hadisesinde görüldüğü gibi Arap coğrafyasında asla bir nükleer tesis inşasına razı gelmeyen İsrail, son zamanlarda bu tavrını değiştirmiş görünüyor. Bu da ister istemez “Hangi Arap nükleer işine girişebilir?” sorusunu gündeme getiriyor. Bu işe ilk girişen ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri olması tesadüften ibaret mi? 26 Mart 2018 tarihi bu anlamda bir dönüm noktasını ifade ediyor. Arap coğrafyasındaki ilk nükleer tesisin inşası bu tarihte tamamlandı. Veliaht Muhammed bin Zayed, yapılan törene Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in’i davet etti. Çünkü tesisi yapan şirket, bir Güney Kore şirketiydi. KEPCO şirketi 20 milyar dolar karşılığında Birleşik Arap Emirlikleri için dört adet nükleer santral inşa etmeyi üstlenmişti.
Siyonist Araplara tanınmışbir ayrıcalık
Lütfen şu sözleri dikkatli bir şekilde okuyun.
– “Araplar Yahudilerle bir anlığına beraber hareket etseler yeryüzünde Allah’ın gücü haline gelirler.”
– “Yahudilerle aynı devlet çatısı altında birleşme fikri yok mu, bundan daha harika bir şey olamaz.”
– “Filistinliler Yahudilerle aynı çatı altında sorunsuz yaşayıp onlardan bir şeyler öğrenmeye baksın.”
– “Yahudileri düşman olarak görmeyelim. Onlar bizim amcaoğullarımız.”
Bu sözlerin sahibi kimdir, bilin bakalım?
Cevap: Dubai Güvenlik Güçleri Komutanı Korgeneral Dahi Halfan.
Nükleer enerjiye ilk kavuşacak Arap ülkesinin Birleşik Arap Emirlikleri olması elbette tesadüf değil. Nükleer enerji, Siyonist Araplara tanınmış bir ayrıcalık.