Nargin Adası Türkiye tarihinin en acıklı hikayelerinden birinin adresi. Sarıkamış’ta esir alınan askerlerin işkencehanesi, yaklaşık 10 bin Türk şehidin korkunç şartlarda can verdiği yer. 100 yıl sonra bile hala toprak üzerinde kemiklerin olduğu görülebiliyor. Dünyadaki Türk-İslam eserlerini yeniden ayağa kaldıran Türkiye için öncelikli işlerden biri 100. Yılında Nargin Adası’na bir Türk şehitliği yapmak olmalı.
”Tarihin hiç bilmediğimiz gizli sayfasının saklı olduğu topraklardır burası.” Böyle söylüyor Büyükelçi. Haksız da değil. Ayağımızı basar basmaz bizi karşılayan bir duygudaşlık, tarihdaşlık, bir kederdaşlık yani bir ‘gardaşlık’ havası bunun göstergesi. Gittiğimiz her yerde kısa bir hasbihalden sonra kelamın düğümlendiği yer hep aynı: Nargin Adası. Azerbaycan’da bugünden düne güçlü bir hafıza uzanıyor.
Siyasetin ötesinde sokağın ‘biz’liği
Aslında cumhurbaşkanlığı seçimlerini takip etmek için buradayız. Bakü’ye gider gitmez havalimanında bizi karşılayan ilk sohbet, Azerbaycan’la ilişkilere dair yıllardır hep kullandığımız sıfatların özeti gibi. Azeri bir işadamı olan ve Türkiye’ye olan düşkünlüğünü adından beklenmeyecek bir naiflikle anlatan İntikam Bey, kendi ailesindeki Galatasaray düşkünlüğünü, Türk futbolunun ülkedeki baskın etkisini ve elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sevgiyi anlatıyor bir çırpıda; ”Tüm dünya savaş açsa o yine dimdik durur, biz bunu biliyoruz” diyor. Azerbaycanlılar için onların söyleriyle ‘kimseden korkusu olmayan’ liderliğin değeri büyük.
Bakü’de her yer dün, her yer bugün
Bir süre sonra Bakü’nün en merkezi noktalarından Targoviy Meydanı’ndayız. 15 yıldır büyük bir restorasyon ve renovasyon süreci yaşayan Bakü’nün çehresi şaşırtıyor bizi. Bir mirası haykıran, tarihi binalara uyum sağlasınlar diye ciddi bir gayretle restore edilen oldukça iddialı, tek stil ve renkte binalar, klasiğin ortasında modern bir dokunuşla uzanan cam kuleler ve gökdelenler, bir Batı kentindekiyle eş değer ambiyansta geniş caddeler, bulvarlar, şehre orantılı dağıtılmış yemyeşil dev parklar, Hazar kıyısına kurulan kordon… Kısa bir gezinti bile, ülkenin zengin kaynaklara sahip olduğunu bize hissettiriyor.
Hafızası güçlü topraklar ve Fetö’nün hafıza oyunu
Ülkenin kaynakları sadece petrol ve doğal gaz değil elbette. Ortak tarihi mirasın da kesişim noktalarından biri burası. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki o güçlü bağ yani Türk ordusunun buraya ayak basışı 100. yılında. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı aynı zamanda Kafkas İslam Orduları Komutanı Nuri Paşa komutasındaki Türk birliklerinin Azerbaycan’a yardıma gelişinin de 100’üncü yılı. ‘Geçen yüz yılın ne kadarında bu bilinç mevcuttu?’ sorusuna yanıt, yakın bir zamana kadar var olan kolektif bilinçsizlik halini hatırlatarak verilebilir. Türkiye-Azerbaycan İşadamları Birliği Başkanı Hüseyin Büyükfırat’a göre önce Rusya, sonra FETÖ hafızaları silmeye çalıştı. Hüseyin Bey’e göre, Kafkas İslam Ordusu şehitlerinin mezarlarının yapılmasını bile engelleyen FETÖ’nün buradaki rolü Türk-Azeri ilişkilerininin derinleştirmesini önlemekti. Dünyaya ilk bu topraklarda, Nahçıvan’da açılan FETÖ’nün temizlenmesi sonrası Türk-Azeri ilişkileri aziz hatıralarına yeniden sımsıkı sarılmış gibi görünüyor. Bir gönüllü elçi gibi 25 yıldır iki ülke arasında mekik dokuyan ve bu nedenle FETÖ’nün baş hedefi haline gelen Hüseyin Bey ve Türkiye Büyükelçiliği yoğun gayret içinde.
Cehennem ve yılanlar: Kötü unvanların adası
Burada bir yürek sızısından bahsedilmeye başlandığında hep kelam oraya, Nargin Adası’na sürükleniyor. Orası Sarıkamış’ta esir alınan askerlerin işkencehanesi. Bakü’de bulunduğumuz dört günde, Nargin Adası’nın gündeme gelmediği tek bir sohbet olmadı. Türkiye ve Azerbaycan için Nargin hala büyük ve ihmal edilmiş bir kara parçası.
Ada, Bakü’nün karşısında Hazar Denizi’nde. Yaklaşık 900 dekarlık yüz ölçümüyle bölgenin en büyük adası. Su kaynağı ve bitki örtüsü yok. Yılanlarıyla ünlü. Bu nedenle tarihteki adı Yılan Adası. Rusların uzun yıllar hapishane olarak kullandığı Nargin Adası, içinde bulundurduğu esirler ve zehirli yılanlarıyla ‘cehennem ada’ olarak da adlandırıldı. Ruslar tarafından esir alınanların konulduğu ada, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Prens Oldenburg’un talimatıyla esir kampına dönüştürüldü.
Ancak bizim için Nargin, Türkiye ve Azerbeycan arasında yıllarca sürecek ayrılıktan önceki adeta son temas noktası. Ada’da yaşananlar dilden dile anlatılan bir fedakarlık ve kardeşlik hikayesi gibi.
Rusların Toplama kampı Nargin’de neler oldu?
Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda on bir ayrı cephede savaştı. Yüz binlerce şehit ve yaralının yanı sıra çok sayıda esir de verdi. O cephelerden biri de Kafkasya’ydı. Sarıkamış Harekâtı başta olmak üzere, Kafkasya Cephesi’nde Ruslarla savaş 1917 yılı sonlarına kadar sürdü. Savaş sırasında tutsak düşen Türkler, Rusya’nın çeşitli bölgelerindeki esir kamplarına dağıtıldı. Kampların en tüyler ürperticisi Nargin Adası’ydı.
Sarıkamış Harekatı sırasında Ruslar, Anadolu köylerinden sadece askerleri değil, sivilleri de esir alıyordu. Hedef on binlerce kişiyi Sibirya’ya sürmekti. 1915 yılının değişik dönemlerinde esirlerin buraya getirilişi devam etti. Bilinen sayı 8 bin ile 12 bin arasında. İlk olarak demir yoluyla getirilmeye başlandı Türk esirler. Ancak bu topraklara bir Türk’ün esir olarak getirilişi halkta büyük infial uyandırdı. Azeriler istasyon çevresinde toplanıyor, Rus askerlerin engellemeleri altında protesto gösterileri yapıyordu. Bu zulüm sevkiyatına engel olmaksa imkansızdı.
Adada Ermeni askerler görevlendirildi
Türk esirlerin çoğu, açlıktan, susuzluktan, hastalıktan, yılanların zehirlemesi ve Rusların kurşuna dizmesiyle şehit oluyordu. O dönem de Ruslarla işbirliği içinde olan Ermeni askerler ve subaylar da Türklere işkence yapıyordu. Adada özellikle görevlendirilen Ermeni askerler, Türk esirlere verilen yemek istihkakını daha da azaltarak, manevi ve maddi işkencelerle şartları zorlaştırıyordu.
Türk esirlere uzanan el: Nerimanov
O dönem Azerbaycan topraklarında yaşayan halk durumdan bihaberdi. Esir Türklerin durumu hakkında bilgi almak için çabalar başladı. Çalınan kapı dönemin komünist siyasi liderlerinden Doktor Neriman Nerimanov oldu. Nerimanov ‘esirleri muayene etme’ gerekçesiyle adaya çıkmayı başardı. Dönüşte Nargin’deki duruma ilişkin hazırladığı rapor, esaret sürecinde dönüm noktalarından biri oldu.
Nerimanov o tarihlerde Şehir Duması’na sunduğu raporda şunları söylüyordu: “Burada su çetinlikle ele düşen bir şeydir. Burası adeta arsa-i kerbeladır. Su olanda hörek yok, hörek tapılanda su yoktur. Bu yılanlar yuvasında yaşamaya değil, ölmeye mahkum olan zavallılar susuzluktan göğermiş, kurumuş dillerini ağızlarından çıkarıp dudaklarını kemiriyor, ‘su’ diye ah vah ediyorlardı. Burada içmeyede su tapılmıyor. Sivil esirler içinde 80 yaşında bitmiş halde ihtiyar kişilerle, 2 yaşından 15 yaşına kadar körpe çocuklar vardır.” Nerimanov’un ortaya çıkardığı Türk esirlere uygulanan vahşi işkenceler, Azerbaycanlıları harekete geçirdi.
Canları pahasına Türkleri korudular
O günlerde Azerbaycan Rus işgali altında olmasına rağmen, bölge Türkleri esirlere yardım için büyük bir çare arayışına girişti. Yerli basın ve kanaat önderleri devredeydi. Aleni ve gizli teşkilatlar kuruluyor, bu vasıtayla esirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve durumlarının iyileştirilmesine gayret gösteriliyordu. Rus yönetimiyle iyi ilişkileri bulunan aileler esirlere önce yardımlar göndererek destek olmaya çalışsa da durum katlanılmazdı ve yeni çareler bulmak kaçınılmazdı.
Türk esirler ‘fabrikalarda işçiye ihtiyaç var’ gerekçesiyle Bakü’ye getirilmeye başlandı. İkinci adım, çalışma bahanesiyle getirilen esirler için hafta sonu izni almak oldu. Esirlerin temizlik, beslenme gibi ihtiyaçları karşılanıyordu. Zaman geçtikçe esirler tamamen Nargin Adası’ndan koparılmaya çalışıldı. Yani kadın-erkek gönüllüler hayatlarını ortaya koyarak esirleri Nargin’den kaçırıyor, esirlere normal hayat şartları sunmaya çalışıyordu.
Cehennem adasından kaçanlar ve tanıdık isimler
Nargin Adası, binlerce Türk için işgalin, esaretin ve ölümün adı. Çok az bir kısmı için ise özgürlüğün, kaçışın, esarete başkaldırının. O kaçış az önce sözü geçen ciddi teşkilatlanma sayesinde yaşandı. Esirlerin akşam saatlerinde geri götürülmesi sırasında ikili bir kayık düzeni kurulur. Esirler bir kayığa bindirilir. Arkadan ikinci bir kayık daha yola çıkarılır. Önceki kayık batırılarak suya düşen Türk esirler arkadaki boş kayığa alınır, kıyıya çıkarılır.
Nargin Adası esir olan ve oradan kurtulmayı başaranlar arasında tanıdık bir isim de var; Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Vecihi Hürkuş. Hürkuş Sarıkamış’ta savaşan rütbeli bir asker. Esir alındıktan sonra ikili kayık sistemiyle kurtarılanlardan biri. Esaretten kurtuduktan sonra, önce anakaraya, ardından İran üzerinden Anadolu’ya kaçtı. Kaçışlarda kullanılan ana güzergah da bu oldu. Adada 12 bine yakın esir olsa da bunlardan kaçının kurtarıldığı konusunda bilgiler net değil.
Nargin’den Milli Mücadele’ye uzanan yol
Nargin’den kurtuluşlarda dikkat çeken bir detay da var: Kurtuluş Savaşı’nda cephede bulunan komutanların bir kısmı bu ‘cehennem adasından’ kurtulan rütbeli subaylardı. Yani Türk-Azeri dostluğunun etkisi 100 yıl önce çok boyutlu, çok geçişken unsurları barındıran bir unsur. Tıpkı o adadan kurtulanların Kurtuluş Savaşı’nda yer alan askerler olması gibi, Azerbaycan halkının Anadolu’daki kardeşlerine Birinci Dünya Savaşı boyunca süren yardımı da kayıtlara geçen en önemli anektodlardan.
Kafkas İslam Ordusu’nun oraya gidip ülkenin bağımsızlığına katkı sağlaması gibi, Azerbaycan’ın Anadolu şehirleri işgale uğradıkça kurduğu yardım ağı da bir vefa vesikası. O dönemde Bakü’de kurulan Hayriye Cemiyeti’nin topladığı ve Anadolu’ya gönderilen yardımlar gibi.
Kurtuluş Savaşı sürecinde de Mustafa Kemal’in Nerimanov’a gönderdiği ve destek ile yardım talebinden bulunan mektubuna verilen yanıt da tarihi bir örnek. Mustafa Kemal o mektupta yardımların hepsini karşılayacağını söylüyor. Aldığı cevap ise 100 yıllık bağın özeti mahiyetinde: ”Kardeş kardeşe borç vermez, ancak yardım eder.”
Görüntüler 92 yıl sonra ortaya çıktı
Nargin Adası’nda 10 bine yakın Türk asker ve sivilin şehit edildiği tahmin ediliyor. Yaşananlara dair görüntüler ise vahşetten tam 92 yıl sonra, Rus Gizli Servis Teşkilatı KGB’nin arşivlerinden çıktı. KGB tarafından propaganda amaçlı çekilen o kayıtlarda, 10-15 kişi aynı kaptan yemek yiyor; Esirlerin, açlıktan beden ve akıl sağlıklarını kaybettikleri anlaşılıyor. Adada çekilen görüntüler arasında, çoğu anne ve babasız kalan bebek ve çocukların toplu halde denize girmeleri de kaydedilmiş.
Nargin’de bir şehitlik yapılmalı
Nargin Adası bugün Türkiye tarihinin en acıklı hikayelerinden birinin adresi. Yaklaşık 10 bin Türk şehidin korkunç şartlarda can verdiği yer. Bugün Nargin Adası’na gitmek izne tabi. Ancak yılanlarla dolu adaya gidenlerin çektikleri fotoğraflar 100 yıl sonra bile hala kemiklerin toprak üzerinde durduğunu gösteriyor. Afrika’da, Balkanlar’da, Asya’da çok başarılı çalışmalarla Türk-İslam eserlerini yeniden ayağa kaldıran Türkiye için öncelikli işlerden biri 100. Yılında Nargin Adası’na bir Türk şehitliği yapmak olmalı. Tıpkı Bakü’nün tam merkezinde yükselen Kafkas İslam Ordusu Şehitliği ve Abidesi gibi.
***
Erkan Özoral – Türkiye Bakü Büyükelçisi
”Tarihin bu dönemine sahip çıkmalıyız”
Nargin Adası’nın yeri tarihimizde çok önemli. Sarıkamış’ta donarak şehit olan askerleri biliyoruz. Ancak hayatta kalanların başına ne geldiğini Türkiye’de pek konuşmuyoruz. Orada donmayıp hayatta kalanlar esir alınıyor. Sibirya’ya gönderilmeden önce, toplama merkezi olarak kullanılan Nargin Adası’na gönderiliyor. Sadece askerlerin değil yerel halktan esirlerin, yaşlıların, çocukların olduğu bir kamp. Yaklaşık 1-1.5 kilometrelik ince, uzun bir ada. 10 bin kişinin barınabileceği bir kara parçası değil. Esirlerin kalması ve cezalandırılması için yerin altına hücreler yapılmış. Esirlerin bir kısmı da açıkta yatırılmış.
Ada şu an askeri bölge. Oraya gitmek izne tabi. Biz geçen yıl Nargin’e gidebildik. Mevcut durumda bölgede askeri amaçla yapılmış bir kaç bina var.
Kut’ul Amare için ‘Osmanlı’nın son zaferi’ sloganı kullanıldı. Ancak bu son zafer değil. Kafkas İslam Ordusu’nun 1918’de burada yaptığı harekat, İmparatorluğun gerçek anlamda son zaferi. Ve Bugünkü Azerbaycan’ın sınırları bu harekatla çizildi. Bizim yapmamız gereken tarihin bu dönemine sahip çıkmak. Azerbaycan’la araya giren ‘demir perde’ sadece Sovyetlerden kaynaklanmıyor. Bizim tarafımızdan kurulan, birilerinin dayattığı psikolojik duvarlar da var. Bizim Nargin Adası’nı anlatmak için bir tiyatro çalışmamız var. Ancak bunu gelecek kuşaklara anlatacak abidelere ihtiyaç var.
Meltem Özoral
Bakü’nün tanınmış ailelerinden Sona hanım o dönem Türk esirlere yardım için Hayriye Teşkilatını kuruyor. Bakü’nün varlıklı ailelerine mensup Ali Asger, Hacı Zeynel Tagiyev gibi isimleri bir araya getirip yardım için yollar arıyor. Sona Hanım’ın evinde çalışan Rus bir kahya Nargin’deki bir generalin akrabası çıkınca bağlantı kuruluyor. O general davet edilip güven kuruluyor ve adadaki esirlerin her hafta Bakü’ye geçirilmesi konusunda izin alınıyor. O güvenle süreç ilerletiliyor. Fabrikada çalışmaları, dönüşümlü gidip gelmeleri sağlanıyor. Sonra da kaçırma süreçleri başlıyor.
Ancak bunun öyle büyük bir itici etkisi olmuş ki, orada Türk esirlere yardım eden ne kadar insan varsa Ruslar tarafından bir gecede Bakü’de kurşuna dizildiler. Sona Hanım ve Ali Asger Bey’in de içinde bulunduğu binlerce insan bir gecede öldürüldü. Tek neden Türklere yardım için cemiyet kurmalarıydı.
Sovyetlerin varlığıyla burası bir demir perde ülkesi haline gelince bağlantı koptu. Ancak halk hala bunları unutmuş değil.